Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1944/2
Karar No: 1945/13
Karar Tarihi: 17.10.1945
(743 S. K. m. 1, 2) (818 S. K. m. 1)
Devlet Demiryolları idaresinin, istasyonlarındaki ardiyelerine emtia ve eşya konulması halinde, tarife mucibince muayyen müddetler geçtikten sonra ardiyeyi tahliye ettirmek hususundaki salahiyetini kullanmadığı takdirde geçecek olan fazla müddetler için de ücret isteyip isteyemeyeceği hususunda Yargıtay Ticaret Dairesinin 1.6.942 tarih ve 41-2933/1503 sayılı ilamı ile Hukuk Genel Kurulunun 3.3.943 tarih ve 12/6 sayılı ilamları arasında hasıl olan aykırılığın tevhidi içtihat yoluyla halli Ticaret Dairesi Başkanlığının 6.1.944 tarih ve 4 sayılı tezkereleriyle istenilmiş olmakla ihtilafın konusunu teşkil eden ilamlar çoğaltılarak Genel Kurul üyelerine dağıtılmıştı.
Müzakere için tayin olunan 17.10.945 tarihine rastlayan Çarşamba günü saat 9,30 da toplanan Genel Kurul Birinci Başkan Halil Özyörük'ün başkanlığı altında müzakereye başlıyarak ihtilafın esasını teşkil eden noktalar hulasaten Birinci Başkan tarafından izah edildikten ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra söz alan:
Ş. Özkutlu : Efendim burada kararlar arasında ihtilaf bulunduğu aşikardır. Ve hadisemizde tarifenin tefsiri de mevzuubahis değildir. Burada Medeni K.nun birinci ve ikinci maddelerine istinaden verilmiş bir karar vardır ki bu olur mu olmaz mı meselesi bahis konusudur. Kanunumuza göre faiz meselesinde temerrüt halinde parayı veren suiniyet göstermiş olsa dahi faiz işleyecektir. Fakat kanunumuzun diğer maddelerinde suiniyetin himaye edildiğine delalet edecek herhangi bir kayıt göremeyiz. İstanbul'dan gönderilen bir malı muhatap şahıs aldırmamış. Yani ortada idare ile kararlaştırılmış bir mukavele yoktur. Alelade icarda bile durum şudur: Mucir müstecirin öldüğünü biliyor ve veresesinin Amerika'da olduğunu da bildiği halde susuyor. Kira bedelleri birikiyor. Müruruzaman müddeti dolacak iken icar bedellerini ve tazminatı istiyor. Bu zahir suiniyet karşısında hakim bir şey düşünmez mi? Düşünür. Devlet memurları hakkı sahibine ulaştırmakla mükelleftir. Adam on liralık malı bir ardiyeye koymuş, bin lira ücret birikmiş. Memur susuyor. Bu duruma ne kanun ne de hakim müsaade eder. Mesele sırf hakkın suiistimali şeklinde düşünülmelidir. Borçlunun durumunun güçleştirilmesinden bahsederken maksat ve hedef budur. Ortada bir akit bulunsun bulunmasın durum budur. Bir aktin mevcudiyeti o hakkın istimalindeki haksızlıkları da mı himaye eder? Beş liralık bir şey için beş bin lira istemek hak mıdır? Hayır. Herkes kanunu bilir farzedilir amma herkes haksızlık yapar farzedilemez.
Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı Z. Sencer: Üçüncü Hukuk Dairesinde bulunduğum sıralarda bize bazı Hadiseler gelirdi; onlardan edindiğim tecrübelere istinaden bir iki söz söylemek istiyorum. D.D.Y. nin ardiyelerini işgal keyfiyeti iki türlü olur: 1Haber vermeden eşyayı yıkıp bırakırlar. Bunlar iki taraf anlaşmadan olan işgallerdir. 2İki taraf anlaşarak yapılan işgaller.
Bir kimseye bir şey yollamaya kalkınca ben tarifeyi bildiğimi kabul ederim ve imza da ederim. Söylediğim gibi işgaller iki türlüdür. Akdi ve gayri akdi. Hangarı dolduran şahıs bir kağıdı imza eder ki bunlar akdi işgallerdir. Tarifede idare tarafından vaki ihtar üzerine tahliye ettirilir denir. Bu, tahliye etmezse bir ücret istenemez demek değildir. Tarife ihtar neticesinde tahliye ettirilir diyorsa da bazı hallerde durum ağır olabilir; ve para vererek orayı işgalde bulundurmak daha elverişli görülebilir. Yalnız şu mesele vardır: Bir ikinci şahıs gelip yer isterse işte ona da yer verebilmek için idareye bu salahiyet verilmiştir.
Ücretin sene hesabiyle verilmesi meselesine gelince dört günü bir gün bile geçse gene senevi ücret verilecek demektir. Bu idare lehine konulmuş bir hükümdür. İdarenin tahliye ettirebilmek salahiyeti de ona tanınmış bir haktır.
Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer : Yüksek Ticaret Dairesinin konumuza esas olan bu içtihadı hadisenin mahiyetinden neşet etmiş olsa gerektir. Çünkü daire kararında hüsnüniyet kararlarına dayanmış. Evet bu tahliye hususunda D.D.Y. na verilmiş bir salahiyettir. Fakat hadisenin mahiyeti para etmeyen bir toprağın ardiyeyi işgalidir. Bu kıymetsiz toprağın işgali sebebiyle bir borç meydana gelmiştir ki bu işgal eden malın kıymetiyle mütenasip değildir. Daire bu noktada durmuş. Borç ve hakları ana prensipler tayin eder ki bu prensibi Medeni K.nun ikinci maddesinde buluyoruz (okudular) Evet kanun D.D.Y. na bir hak tanımıştır. Fakat bunu kullanırken hüsnüniyet kaideleri çerçevesinde hareket etmekle mükelleftir. Ve bu istimali sırasında karşı tarafın durumunu da düşünmelidir. Pek kıymetsiz bir malın işgali sebebiyle netice fahiş bir ücret istemesi hüsnüniyetle yapılmış bir hareket ve teklif olmasa gerektir.
Ş. Özkutlu: Tarife (edebilir) demiştir. Bunun bir manası vardır. Yani hadisenin hallini idarenin takdirine bırakmıştır. Elli metre mikap altın külçesi ardiyede on sene de dursa gene kıymetinin binde birini bile ödemek icap etmiyecektir. Şahıs, senede elli lira vererek o külçeyi mağazasında değil de ardiyede muhafaza edebilir. Fakat kıymetsiz bir toprak yığını mevzuubahis olunca durum değişir.
Dördüncü Ceza Dairesi Başkanı Z. Sencer: İdare toprağın kıymetli veya kıymetsiz olduğunu nereden bilebilir? O bunu tayin edemez. Bir şahıs on beş ton toprak getirmiş ve 280 lira vagon ücreti vermiş. Bu toprak acaba kıymetsiz midir? Belki de içinde kum halinde altın vardır. İdare bunu bilemez. Binaenaleyh kıymeti nazara almalıdır, aksi halde suiniyeti vardır denilemez.
Üçüncü Ceza Dairesi Başkanı İ. Ertem : Şemsettin bey efendi izahı güç meseleye bir şekli kanuni vermek lüzumunu hissettiler. Bunun müdafaası güçtür. Kanun hususi sarahatlar karşısında susar. Burada tarife kanun demektir. Kanun nasıl emretmişse öyle hareket edilecektir. O halde neden bu mesele mahalli içtihat olsun? İşte bunu izaha lüzum gördüler ki güç bir yoldur ve bence de mahalli içtihat değildir. Yüksek heyetiniz mesaili takdiriye ile değil mesaili kanuniye ile uğraşır. Binaenaleyh bakılacaktır: Bu içte tarife susacak mıdır? Bunun için de mahiyetine bakılır. Şayet mahiyeti müsaitse sussun. İşte böyle düşünmek tehlikeli bir yoldur. Biz mesaili kanuniye ile uğraşıyoruz. Hususi sarahat mevcut iken ahkamı umumiyeden hükümler istinbat etmek mesaili takdiriye ile uğraşıyoruz demek olur ki buna yetkimiz yoktur. Mevzuumuz bir kanuni meseledir ki burada hep hususi ahkamla uğraşmalıyız.
Birinci Hukuk Dairesi Başkanı Ş. Temizer: Medeni Kanunun ikinci maddesi hakkında bir çok misaller gösterilebilir. Hak ve vecibeler ya ahlakidir, kanuna girmez; veya kanundan yahut akitten doğmuştur. Binaenaleyh Medeni K.nun ikinci maddesindeki kaidei külliye İbrahim Etem beyefendinin dediği gibi takdiri mesele olmak itibariyle Heyetinizi ödevli görmekten bizi alıkoymaz.
Mütalaam kanunun sarahatine müstenittir. M