Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1943/12
Karar No: 1943/21
Karar Tarihi: 16.06.1943
(2566 S. K. m. 1)
Vergi bakayasının tasfiyesine mütedair olan 2566 sayılı kanunun tedvininden maksat, Hazineye olan eski borçların bir an evvel tediyesine teşvik ve tahrik olup terkine esas tutulması lazım gelen borç, bu kanunun meriyet mevkiine konulduğu zamandaki borç miktarı olduğu ve daha evvel ödenen miktarın bu kanunun tatbikinde hesaba katılmaması lazım geldiği takarrür etmiş içtihat cümlesinden iken ahiren mümasil bir işin müzakeresi sırasında, mezkur kanunun meriyeti tarihinden evvel ödenen borçların da bu kanunun tatbikinde hesaba katılması icap edeceğine dair yeni bir ekseriyet hasıl olmuş olduğundan bahsile keyfiyetin tevhidi içtihat yolu ile halli Temyiz İcra ve İflas Dairesi Reisliğinin 21/4/943 tarih ve 1345/244 sayılı yazısıyla istenilmesine mebni 2 Haziran 943 tarihinde toplanan Heyeti Umumiyeye kırk iki zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve zikri geçen yazı okunduktan ve hadise bir kere de Birinci Reis İhsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra söz alan:
Abdullah Aytemiz: Vergi bakayasının tasfiyesine dair bulunan 934 tarihli ve 2566 sayılı kanunu yakın zamana kadar makabline teşmil etmeyerek tatbik ettik. Yani kanunun meriyetinden evvel borçlarını ödemiş olanların af ve terkinden istifade edemeyeceklerine karar verdik. Ahiren bu kararımızın adilane ve hakkaniyet perverane olmadığına kanaat getirerek değiştirmeye lüzum gördük. Kanaat ve içtihadımızın tebdilinde isabet edip etmediğimizi anlamak için de tevhidi içtihat müessesesi huzuruna geldik.
Bu kanunun, borçlarının bir kısmını daha evvel vermiş olanlara da teşmili lazım gelir. Delillerimi sırasıyla arzedeyim.
1 - Kanunun metnindeki asıllarına ve tamamına ait tabirleri gösteriyor ki, kanunun tayin ettiği ödeme nisbetinde borcun baki kalan miktarı esas olmayıp bu hususta kıstas alacağın aslıdır.
2 - Hükümetin teklifinde borçlarını daha evvel ödemiş olanlar da dahildir. Mutlak teklif böyle bir manayı ifade etmektedir. Bu kanun mükelleflerin lehine tahfif ve tadil edilerek kabul olunduğuna göre aynı kast vazııkanunca da kabul edilmiş demektir. Çünkü aleyhe bir mana maksut olsaydı behemehal metninde tasrih olunurdu.
3 - Borçlarını edada temerrüt ve taannüt gösterenler kanunun lütufkarlığından istifade etsin de borcunu bilen ve kanuna itaat gösteren ve bir kısmını da ödeyerek hüsnüniyetini her veçhile izhar ve ispat etmiş bulunan bir borçlu bundan mahrum tutulsun. Bunu kabul edersek adalete, hakkaniyet ve hüsnüniyet kaidelerine muhalif bir netice ile karşılaşmış oluruz.
4 - Bir de mükellefleri şaşırtmak bakımından düşünelim. Hukuk şinaslardan mürekkep bu Yüksek Heyeti teşkil eden zevat arasında da ihtilaflı olan bu meselede mükelleflerin kendi lehlerine olan manayı almaları pek tabii değil midir? Lehe olan bir ihtimal varken aynı kuvvette olsa bile aley