Yargıtay Büyük Genel Kurul 1942/29 Esas 1942/17 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1942/29
Karar No: 1942/17
Karar Tarihi: 01.07.1942

(765 S. K. m. 69, 80) (3780 S. K. m. 31, 32, 59)

Milli Korunma Kanunu hükümlerine muhalefet ile muayyen bir malı müteaddit kimselere satan şahıs hakkında Ceza Kanununun altmış dokuzuncu maddesinin tatbiki icap ettiğine Temyiz Mahkemesi Üçüncü Ceza Dairesince karar verilmekte olduğu halde, bu kabil ahvalde Ceza Kanununun sekseninci maddesinin tatbiki iktiza eylediğine İkinci Ceza Dairesince karar verilmiş ve bu nokta hakkında Ceza umum Heyetince de ekseriyet tahassül etmiş olmasından dolayı Üçüncü Ceza Dairesiyle Ceza Umum Heyeti ve İkinci Ceza Dairesi kararları arasında hasıl olan içtihat ihtilafının tevhidi lüzumu Temyiz Birinci Riyaset Dairesinin 15.06.1942 tarih ve 150 sayılı yazısı ile istenilmesine mebni birinci toplanmada karar nisabı hasıl olamamasına binaen 24.06.1942 gününde tekrar toplanan Heyeti Umumiyeye kırk altı zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve mezkur yazı okunduktan ve hadise bir kerre de Birinci Reis İhsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra söz alan :

Fahreddin Karaoğlan : Yüksek Heyetinize arzolunan ihtilaf binnetice teselsül eden suçun müçtemi suçlar karşısındaki mevkiini, başka tabir ile birini diğerinden ayıran farkları ve hususiyetleri tayine müncer olacaktır.

Bu mesele etrafında yapabildiğim tetkiklerin heyeti mecmuasından bende hasıl olan fikir ve intiba şu oldu:

Müteselsil suç, ne kadar itinalı olursa olsun mücerret tarif ile izah olunamaz. Bu hususta ancak mahkeme içtihatlariyle taayyün etmiş olan tatbiki misallere nazaran bir fikir edinilebilir. Bu misaller ise bilhassa İtalyan şerhi tercümesinde lüzumu kadar boldur. Ezcümle o şerhin birinci cildinin 424 ve 425 inci sahifelerindeki izahlardan anlıyoruz ki mağdurların teaddüdü şahsa karşı işlenilen suçlarda teselsül hükmünün tatbikine mani teşkil eder. Binaenaleyh şahsın hayatına, sıhhatına, ırz ve namusuna veya hürriyetine taalluk eden suçların her hangisini muhtelif kimselere karşı işleyen mutaarrızın yalnız bir suç işlemiş edası hiç bir zaman tasavvur olunamaz. Bu taarruzların her birinde tatmini istihdaf olunan ayrı ayrı mücrimane gayeler vardır. Fakat, mülkün aleyhindeki suçlarda keyfiyet böyle değildir. Ayni yerden bir veya müteaddit defada çalınıp kaldırılacak eşyanın bir veya müteaddit kimselere aidiyeti hırsızca haizi ehemmiyet olmadığı gibi hırsızlığa bir kerre karar verdikten sonra eşyadan her birini çalmak için ayrıca karar vermeğe muhtaç olduğu da iddia olunamaz. Bu itibarla mesela ev sahibinin sandığından müteaddit defalarda eşya çalan hizmetçinin bu fiili kısımlara tefrik olunamaz. Çünkü ayni yerden birinciyi takip eden hırsızlıklar hizmetçinin bir kerre içine girmiş olduğu vaziyetin devamıdır. Bu hal, evvelce husule gelen kanuna muhalif vaziyeti değiştirmemiştir. Devamın neticesi, cürümkar olan fiilden doğan zararın artmasından ibarettir.

Kezalik çaldığı eşyadan bir kısmının efendisine, bir kısmının misafirlere ait olması da bunun gibidir. Bu şerhte müteselsil suçlara taalluk etmek üzere umumi cürümler için de şu misalleri görüyoruz:

Aynı kadınla vukubulan müteaddid zina halleri, bir gazetenin muhtelif sütunlarında dercolunan hakaretler, sahte bir vesikanın mükerreren istimali daha evvel tanzim olunmuş olan sahte bonoların ayni namla tecdidi, sahte tezkereler ibrazı veya başka suretlerle ayni kimsenin mükerreren dolandırılması, bir kasadarın kasadan irtikap ettiği sirkatler, bir tacir tarafından noksan tartı kullanılması ve bu tartı ile tartılmış muhtelif eşyanın muhtelif müşterilere satılmış olması.

Bu misaller içinde bilhassa sonuncusu, huzurunuzdaki ihtilaf mevzuuna pek yakından temas etmesi itibariyle bence haizi ehemmiyettir. Bir tacirin muhtelif müşterilere noksan tartı ile tartarak noksan eşya satması ne ise bir tacirin muhtelif müşterilere muayyen fiatından veya rayicinden fazla bedelle eşya satması da odur, ayni şeydir. Çünkü noksan tartı ile tartılarak satılan şey, hakikat halde kendisi için tayin olunan semenden fazlasına satılmış olur. Binaenaleyh, ha doğrudan doğruya fazla fiatla satmış, ha tartıda hile yaparak satmış, ikisi de birdir. Hatta ikincisi birincisinden daha ahlaksızcasınadır. Böyle olunca biri hakkında cari olan muamelenin diğeri hakkında da cari olması lazımdır.

Bu meselenin eldeki kanunun meriyetindenberi aradan bu kadar sene geçtiği halde aramızda kat'i bir hükme iktiran etmiş olmaması umumi suçlardaki emsalinin pek nadir olarak vukua gelmiş bulunmasından ileri gelmektedir. Çünkü şahsa karşı işlenmiş suçlarda müteselsil suç mevzuubahis olamayınca kala kala bu hal, mala karşı işlenen suçlara, onun da tahfifi sirkat nevilerine inhisar etmiş olur. Bunda da hırsızın ayni şeyi ayni yerde tekrar etmesine vakit ve imkan bulabilmesi kolay bir şey değildir.

Halbuki Ceza Kanununa dahil suçlar için böyle olan bu keyfiyet, Milli Korunma Kanununa giren suçların pek çoğu için böyle değildir. O suçların umumi suçlara karşı arzettikleri hususiyet bilhassa kesretle kabili tekerrür olmaları, hatta daha doğrusu müteakip ve tevali hassaları mahiyetleri iktizasından bulunması itibariyle de kendilerini gösterirler. Filhakika bir tacirin fazla fiatla mal satması bir hususiyettir ki kastın taalluk etmiş olduğu emtianın heyeti mecmuasına şamildir. Bir tacirin pahalı satmak kararı sade bir kimse için değil, o malı alacak olan kimselerin hepsi içindir. Bunda müşterilerin taaddüt etmesi veya etmemesi onun için maksudiyattan değildir. Pahalı satmak istediği emtianın ayni fiatla topuna birden müşteri çıksa heyeti mecmuasını birden satmak da maksadını temin eder. Ve belki bunu tercih eder. Yeterki muayyen miktardan fazlasını satmak dahi ayrı bir cürüm olmasın.

İşte Milli Korunma Kanununda kesretle tevarüd eden bu vaziyet yüzünden dairemiz her şeyden önce bu müteselsil suç mevzuu üzerinde durmak zaruretinde kalmış, kanundan ne anladığını tayin ve tesbit ettikten sonra tatbikatına girişmiştir. Dairemizin kanundaki teselsül hükmünden anladığı mana, muayyen bir malı fazla fiatla satmak hadisesinde fazla fiatla satmak kastının, satılığa arzolunan bütün mala şamil bir kastı cürmi olması ve bu itibarla bunlarda içtimaın değil, teselsülün tatbiki lazım gelmesidir.

Bu vaziyetin tatbikatta görülen misalleri muhtelif şekiller arzederse de huzurunuza gelen ve iki daire arasında tahaddüs eylediği iki gün evvelki Ceza Umum Heyetinde anlaşılan ihtilaf sadece bir şekildedir. O şekil de şudur :

Tacir dükkanında mevcut peynirleri fazla fiatla müteaddit kimselere satmıştır ve her sattığı kimseye yüz kuruştan satmıştır. Bu ise o demektir ki tacir bu malı dükkanına getirir getirmez o malın şu veya bu fiatla, satılması hakkında Hükümet kararı veya mahalli rayici mevcut olduğunu nazara almaksızın, ben şunu şu kadara satacağım diye bir karar vermiş ve o kararın icabına tebean kim talip olduysa hepsine ayni fiatla satmıştır. İşte bizim daireyi en ziyade meşgul eden meseleler bunlardır. Fakat bu meselelerin en çok gelen maznundan tacirler değil, çiftçilerdir, çiftçi müstahsillerdir. Her hangi kazanın bir köyü veya o köyün bir kaç çiftçisi fazla mahsul sahibidir. Ya o kaza mahsulatına el konulmamış olmasından veya beyannamesinde kendi ihtiyacına mukabil gösterdiği mahsul hakiki ihtiyacından fazla çıkmasından dolayı fazla mahsulünü satmakta beis görmemiştir. Bu adamlarda satılacak fazla mahsul olduğunu işiten civardaki muhtaç köylüler, hatta ayni köyün muhtaç olanları peyderpey gelmişler, bunlardan üçer beşer kilo mahsul satın almışlardır. İşte bu adamlar bu mahsullerini bilfarz kilosu on üç buçuk kuruş yerine yirmi veya otuz kuruşa satmışlardır. Şimdi bu adamlara verilecek ceza içtima cezası mı teselsül cezası mıdır? Dairemiz teselsül cezasıdır, diyor, Üçüncü Ceza Dairesi içtima cezasıdır, diyor.

Halbuki biz buna teselsül cezasının tatbikini iltizam ederken sadece Ceza Kanununun sekseninci maddesinden anlamış olduğumuz mana dairesinde hareket etmekle kalmıyoruz, bu mananın Korunma Kanunu bakımından dahi muktezayı hale uygun olduğuna kani bulunuyoruz.

Filhakika Milli Korunma Kanununun bu işlere tahsis etmiş olduğu elli dokuzuncu maddesi üzerinde duracak olursak görürüz ki kanunun cezada kabul etmiş olduğu miktarca esas, cürüm ile temin olunan menfaatin, daha doğrusu cürüm ile halka yapılan zararın derecesine göre yükselen miktarca bir esastır. Bu o demektir ki cezanın artmasını ve ağırlaşmasını istediği yerlerde kanun, fiilin taaddüdüne değil, fiil ile temin olunan gayri muhik menfaatın derecesine ehemmiyet vermiştir. Gayri muhik menfaatın ve bilmukabele halka yapılan zararın çokluğu ise tek bir fiille husule gelebileceği gibi az zararlı bir kaç fiilin teselsülünden de husule gelebilir. Bir defa yapılan bir suçla temin olunan gayri muhik menfaat gayet hafif olduğu halde ayni fiilin mesela beş defa tekerrür etmesiyle temin olunan menfaat mecmuu gayet hafif olmaktan çıkar da hafif olur. Bu surette artık ona pek hafif zararlı cürme mahsus beş liradan yüz liraya kadar para ve yedi günden bir aya kadar kapatma cezası verilmez de hafif zararlı cürme mahsus üç aydan bir seneye kadar hapis ve yüz liradan bin liraya kadar ağır para ve kapatma cezası verilir. Bunun gibi bir defa yapılan bir suçla temin olunan menfaat hafif derecede iken ayni fiilin mesela beş defa teakubundan elde edilecek menfaat onu hafiflikten çıkarır da birinci fıkra hükmünce üç seneden on seneye kadar ağır hapis ve bin liradan on bin liraya kadar para cezasını gereklendiren bir cürüm haline koyar.

İşte bu işlerde kanunun kabul etmiş olduğu esas budur. Eğer bu işlerde fiillerin taaddüdünü İçtima kaidesine sebep tutacak olursak ancak her fiilin bizatihi temin etmiş olduğu gayri muhik menfaat veya sebebiyet vermiş olduğu mazarratı nazara almak çaresizliğinde kalmış oluruz. Eğer mazarrat gayet hafif ise bunların taaddüdü yüzünden mecmuunun ehemmiyetli bir miktara çıkmış olmasını nazara alamamak ıztırarında kalırız. Bu sureti ihtiyar edince de kanunun maksadını ihlal etmiş oluruz. Çünkü kanun bu vaziyette müteaddit fiillerin zararlarını ayrı ayrı pek hafif veya hafif olarak telakki edip de her birine ayrı ayrı pek hafif veya hafif cezalar vermeyi değil, o fiiller mecmuunun vücuda getirmiş olduğu mazarratın heyeti mecmuasını nazarı dikkate alarak ona göre cezanın mahiyet ve derecesini artırmayı istihdaf etmektedir.

Velhasıl satılığa arz olunan bir cins malı fazla fiatla satmak bahsinde fazla fiatla satmak kastı satılığa arzedilmiş olan malın heyeti mecmuasına şamildir. Satma fiillerinin teakub etmesiyle kasıt teceddüt etmiş olmaz. Fakat ayni hareketler bir cins mal üzerinde değil de ayrı ayrı muhtelif cins koordinasyon kararlarına tabi mallar üzerinde vukua gelmiş olursa o vakit vaziyet değişmiş olur. Her cins malın fazla fiatla satılması ayrı bir cürüm vücuda getirir. Çünkü bu vaziyette olan her cins malın fiatı ve o fiata nazaran her cins malda temini kast olunan gayri muhik menfaatın miktar ve nisbeti ayrıdır. Şu cins malı şu kadar kuruş yerine şu kadara, bu cins malı şu kadar yerine bu kadar kuruşa satan bir tacir bunların her birinin kendine mal olduğu fiatlara ve her birine olan ihtiyaç derecesine göre her birine ayrı ayrı satış fiatları tayin etmiş, şu suretle hepsi için ayrı ayrı kararlar vermiş. Saniyen bu metalardan her biri ayrı bir koordinasyon kararına tabidir. Koordinasyon kararları kanuna mülhak hükümlerden olduğuna göre her koordinasyon kararına muhalif hareket. kanunun ayrı bir hükmüne muhalif hareket olmuş olur. Bu noktada dahi iki daire arasında ihtilaf bulunduğu iki gün evvelki Ceza Heyeti Umumiyesinde tebarüz etmiştir. Şu halde ihtilaf iki noktadadır. Birinde biz teselsülü, Üçüncü Ceza Daire içtimaı kabul ettiği halde diğerinde bilakis biz içtimai, İkinci Daire teselsülü kabul etmiş bulunuyor.

Hal olunacak nokta binnetice şu oluyor. Evvela satılığa arzolunan muayyen tek bir malın müteaddit şahıslara fazla fiatlarla satılmış olması hali, saniyen satılığa, arz olunan muhtelif cins malların müteaddit şahıslara fazla fiatlarla satılmış olması hali teselsülü mü içtimaı mı icap ettirecektir?

Binaenaleyh alış veriş ettiğim satıcı ayrı ayrı koordinasyon kararlariyle bağlanmış olan üç cins malı bana ayrı ayrı fazla fiatlarla satmış olursa ayrı ayrı üç suç işlemiş olur. Şimdilik maruzatım bundan ibarettir.

Birinci Reis : Evvelen kaide koymalıdır. Ondan sonra hadisatı ona bağlamak

Paket Özellikleri

Programların tamamı sınırsız olarak açılır. Toplam 9 program ve Fullegal AI Yapay Zekalı Hukukçu dahildir. Herhangi bir ek ücret gerektirmez.
30 gün boyunca herhangi bir ücret alınmaz ve sınırsız olarak kullanılabilir.
Veri tabanı yeni özellik güncellemeleri otomatik olarak yüklenir ve işlem gerektirmez. Tüm güncellemeler pakete dahildir.
Ek kullanıcılarda paket fiyatı üzerinden % 30 indirim sağlanır. Çalışanların hesaplarına tanımlanabilir ve kullanıcısı değiştirilebilir.
Sınırsız Destek Talebine anlık olarak dönüş sağlanır.
Paket otomatik olarak aylık yenilenir. Otomatik yenilenme özelliğinin iptal işlemi tek butonla istenilen zamanda yapılabilir. İptalden sonra kalan zaman kullanılabilir.
Sadece kredi kartları ile işlem yapılabilir. Banka kartı (debit kart) kullanılamaz.

Tüm Programlar Aylık Üyelik

9 Program + Full&Egal AI
Ek Kullanıcılarda %30 İndirim
Sınırsız Destek
500
349
Kazancınız 151₺
30 Gün Ücretsiz Dene Ücretsiz Aboneliği Başlat Şimdi abone olmanız halinde indirimli paket ile özel fiyatımızdan sürekli yararlanırsınız.