Yargıtay Büyük Genel Kurul 1941/37 Esas 1942/6 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1941/37
Karar No: 1942/6
Karar Tarihi: 01.04.1942

(818 S. K. m. 248) (1086 S. K. m. 443) (2004 S. K. m. 275)

Muhacirlerin mukavelename müddetinin hitamına istinat ederek yaptıkları icra takibine karşı müstecirlerin Milli Korunma Kanununun 28/12/1940 tarihinde meriyete giren 3954 sayılı kanunla tadil olunan otuzuncu maddesi hükümleri dairesinde icar müddetinin bitmesinden on beş gün evvel mukaveleyi yeniledikleri hususunda dermeyan eyledikleri iddianın tahriri beyyine ile isbat ve tevsiki müstakar içtihat icabından bulunmuş iken bu kerre mümasıl hadiselerin tetkik ve müzakeresinde böyle bir iddianın mucir tarafından ademi kabulü takdirinde ve yazılı beyyinesi bulunmadığı surette ait olduğu mahkemeye müracaat için kendilerine mehil verilerek bu müddet içinde dava açtıklarında neticesine kadar icranın tehiri lazım geleceği şeklinde yeni bir ekseriyet tahassül etmiş ve şu suretle iki içtihat arasında muhalefet ve mübayenet husule gelmiş olduğundan işbu mübayyenetin tevhidi içtihat suretiyle halli Temyiz Mahkemesi İcra ve İflas Dairesi Reisliğinin 16/12/941 tarih ve 1111 sayılı yazısiyle istenilmesine mebni 11/3/942 tarihli toplanmada müzakerenin ademi kifayesine binaen 18/3/942 de tekrar toplanan Heyeti Umumiyeye kırk dokuz zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten ve mezkur yazı okunduktan ve hadise bir kerre de Birinci Reis ihsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra söz alan:

Reis Abdullah Aytemiz: ihtilafın mevzuunu teşkil eden Millî Korunma Kanununun otuzuncu maddesi yakın zamana kadar şu suretle tatbik edilmekte idi. Müddetin hitabından onbeş gün evvel mukaveleyi yenileme ihbarını yapmakla mükellef olan müstecir bunu tahrirî bir vesika ile isbata mecbur tutulurdu ve tahriri beyyinesi olmadığı surette itirazı dinlenmez ve tahliye kararı verilirdi. Bilahare bunun aksine şöyle bir ekseriyet tahassül etti. Müstecir bu iddiasını tahriri beyyine ile isbat edemeyeceğini ve fakat şahitle isbat edeceğini ve ledelhace yemin teklifinde bulunacağını söylerse ve mahkemeye de müracaat etmek isterse kendisine münasip bir mehil verilerek muhakeme neticesine kadar icra durdurulmak lazım gelir. Ben bu son içtihada iltihak edemedim. Ve eski içtihatta sabit kadem kaldım, çünkü takibe karşı vaki iddianın da icra dairesinde tetkiki zaruridir, İşi mahkemeye intikal ettirip neticesine kadar icrayı tehir etmek icra mevzuatına muhalif düşer. Çünkü icra takiplerine karşı itiraz behemehal bir vesika ile isbat olunmak lazımdır. Aksi takdirde icra yürür. Ve borçlu borcunu verdikten ve mecuru tahliye ettikten sonra mahkemeye müracat edebilir, İcra Kanununun 275 inci maddesi gayet sarihtir.

İcra hükümleri bakımından böyle olmakla beraber H.U.M.K. maddeleri de bunu amir ve müeyyiddir. Otuzuncu madde mucibince mucirin tahliye talebine karşı müstecirin müdafaa hakkı var. Buna, mütekabil bir iddia veya def diyelim veya şart ve vecibe mahiyetinde görelim. Netice mucirin iddiasını bertaraf edecek bir taleptir, İddia ile müdafaayı birbirinden ayırmak caiz olamaz. Geçenlerde tevhidi içtihat suretiyle hallettiğimiz mes'ele buna bir örnek olabilir. İltizam ve aşar bedelinden alacağı olan Hazine veya belediye icraya müracaat edince borçlu 2566 sayılı kanun mucibince bir nisbet dairesinde tediyatta bulunduğunu iddia ve isbat ederse borç bakiyyesi terkin olunur. Bu kanuna müstenit defin icrada mı yoksa malî makamlarda mı tetkiki lazım geleceği hususu 18.2.1942 g. ve E. 1942/4 - K. 1942/3 s. Y. İçt. Bir. K. sundaki ihtilaf icra dairelerince tetkiki lazım geleceği suretinde halledildi. Şu halde bu madde hükmünün de icraca tatbiki zarurîdir.

O. Nuri Koni: İş Milli Korunma Kanununa temas eder. Heyet eski içtihadı vazukanunun maksadına münafi görmüştür. Bu ihbar meselesini nasıl tesbit edeceğiz? Bu hususta ihtilaf hasıl olmuştur. Vazukanun müstecirleri himayeye mecbur olmuştur.

Akti icar şifahen de olur. Ne olur, cezayı nakdî alırız ve saire. Birinci akit bitmiştir. Bu yeni bir akittir, şifahi de olur diyorum.

Şemseddin: Kanunun metni sarihtir. Müstecirler mucir tarafından, mukavele hükümlerine riayet etmek şartiyle, çıkarılamaz. Yenilemek iki taraflı bir rızadır.

İbrahim Ertem: Kanunun metinleriyle esbabı mucibe ve müzakere zabıtlarını okuduktan sonra bu on beş günlük müddet, Mecliste Abdurrahman Nacinin teklifi üzerine muciri himaye maksadiyle konmuştur. Bu işin hukukî cephesini salahiyetli arkadaşlarıma bırakarak izahata göre müsait olduğu görülen icra takipleri durmalıdır. Tarafların bunları isbat sadedinde mahkemeye gitmeleri vazukanunun bu defaki tadildeki maksadına da uygun olur.

Abdullah Aytemiz: Kanunun yenileme kelimesine mana vermek lazımdır. Aksi halde bu maddedeki yenileme kelimesini ihmal etmiş oluruz.

Birinci Reis: Müstecirin arzusunu izhar etmesi demektir. Esasen müstecir oturmayacağım, derse ille oturacaksın diye bir şey yoktur.

Sait: Gerek Mecelle ve gerek Borçlar Kanunu muvacehesinde vazukanun icar ve isticari bir akte rabtetmiştir.

Ahvali fevkalade dolayısıyla Hükümet, müstecirler mukavele hükümlerine riayet ettikleri müddetçe bu işlerin icra dairelerine değil, mahkemelere ait olduğu mütalaasındadır.

Kazım: Bay Şemseddinin verdikleri izahata göre bizim dairemizle Dördüncü Hukuk Dairesi arasında da bir ihtilaf vardır.

Müstecirlerin meskenden çıkarılamamaları için iki şartın tahakkuku lazımdır:

1 - Mukavelenin bilcümle hükümlerine riayet etmek,

2 - Aktin bitmesinden onbeş gün evvel akti yenilemiş olması lazımdır.

Bunlar olmadığı takdirde diğer hususatın tetkikine gideriz.

Şefkati: Mecliste müzakereler hukukî edebiyattan ileri geçemezler. Mecliste böyle söylenmiş diye ona sarılamayız. Çünkü bu kanun değildir.

Fuat H. Demirelli: İki tarafın sükutiyle zımnen yenilenmesini Borçlar Kanunu kabul ediyor, İcra Kanununa gelince zımnen teceddüd bir ay geçmesi ile olur. Buna Sait Beyefendinin teklifi de mülayim geliyor, demeleriyle gelecek toplanmada müzakeresine devam olunmak üzere talik kılındı.

İkinci, celse: 18/3/942

A. Aytemiz: Geçen içtimada bu mevzu üzerinde mütalaa yürüten zevatın sözlerini hulasa edeyim:

1 - Otuzuncu maddede yenilemeyi ihbar etmek külfeti müctecire aittir, denildi.

2 - Bu maddenin müzakeresindeki münakaşa ve sözlerin bir kıymeti olamayacağı söylendi.

3 - Hatta bu maddenin ihmale bile layık olduğu ileri sürüldü.

4 - Bu maddenin tatbiki mahkemelere ait bulunmuş ve bununla tahliyeye müteallik icra mevzuatının ilga edilmiş olduğu iddia olundu.

Müsaadenizle bunlara sırasıyla cevap vereceğim:

1 - Bu maddenin hülasası şudur: Mukavelenamenin bütün şartlarına riayet edilmek ve müddetin inkızasından on beş gün evvel mukaveleyi yenilemek şartıyla, mucirin tahliye talebine hakkı yoktur. Bu maddedeki müstecir kelimesini yok farzedelim. Acaba bu iki şarta riayetle mükellef olan hangi taraftır? Mucir mi müstecir mi? Tahliye talebinden mahrum edilen mucire böyle bir vecibe teklif ve tahmili mümkünmüdür? Hiç şüphesizdir ki yenileme akti iki taraflı bir akit olduğu için diğerinin muvafakati olmadıkça hiç bir tarafın elinde değildir. Şu halde külli zikr cüz'ü kast kabiindendir. Bununla mükellef olanın icabı maksuddur. Mucir, mukaveleyi yenilemek yani icabda bulunmakta mükellef tutulursa bunun mefhumu muhalifi şu olur; mucir müddetin hitamından onbeş gün evvel yenileme ihbarında bulunmazsa muciri tahliye edebilir, manası çıkar. Kanunun yalnız mantuku ile değil mefhumu ile de amel olunabilir. Böyle olunca bu madde ile mucirin tahliye hakkının tahdit edilmiş olması manasız kalır.

2 - İhbar vecibesinin hangi tarafa ait olacağında bir tereddüt ve iştibah hasıl olursa evvelemirde bu maddenin müzakeresindeki münakaşaları ve söylenen sözleri, mütalaaları nazara almak lazım gelir. Bu maddenin Meclis zabıtnamesini ben de okudum. Söz alan ve söz söyleyen ve bu husustaki münakaşaya iştirak eden zevatın mütalaa ve maksatları yenileme külfetinin müstecirlere ait olacağı merkezindedir.

3 - Bu maddenin ihmale layık olduğu da söylendi. Filhakika kelamın imali ihmalinden evladır. Bu hukuki bir kaidedir. Bir sözü söyleyen kimse akıllı, izanlı ise her halde sözünün bir manası var. Akılin sözü makul olur ve bundan kastı ne ise arayıp bulmak lazım gelir. Eğer şuursuz, idraksiz ise o vakit söylediği söz lağv ve bunda bir mana aramak da abes olur. Heyeti teşriiyeden geçen bir maddede elbette makul ve mantıkî bir mana aramak lazım gelir. İhmali mucip sebepler hatıra bile gelmez.

4 - Bir de otuzuncu maddenin içinde bir dava kelimesi var. Bundan istidlalen bu maddenin tatbikinden mütevellit ihtilafların mahkemece halli lazım geleceği mütalaası yürütüldü. Böyle bir istidlâl doğru değildir.

Eğer mucirin tahliyesine müteallik işler umumiyetle icra dairelerine ait olsaydı böyle bir mana hatıra gelirdi. Halbuki tahliyeye müteallik hadisatın dörtte üçü mahkemeliktir. Münhasıran kira akti resmî veya imzası ikrar edilmiş bir mukavelenameye müstenit olursa bir ay içinde tahliyesi istenebilir. Şu halde bu maddedeki dava kelimesi ekseri ahval ve hadisat nazara alınarak taglib kaidesince kullanılmıştır, İcra tetimmei kazadandır, derler. Dava hakkı olmayan kimsenin takip salahiyeti de yoktur. Amma aksi böyle değildir. Cebri icra talebinde bulunmak hakkını haiz olmadığı halde dava hakkı vardır. Kanunu Medeninin 165 inci maddesi buna bir misaldir. Evlenmenin devam ettiği müddetçe karı koca arasında cebrî icra mesmu olmadığı halde dava hakları vardır. Hulasa dava takibe şamildir, aksi böyle değildir. Binaenaleyh tahliye davası mesmu değildir, cümlesinin manası ayni zamanda tahliye talebinde de bulunamaz demektir.

Maruzatımın hulasası:

Otuzuncu maddenin icra dairelerince tatbikinde bir ihtilafımız yoktur, ihtilaf müstecir ihbarı şifahen yaptığım söylerse bu def'ini ispat etmek üzere mahkemeye müracaat etmesi için kendisine mehil mi verilmelidir, yoksa itirazı reddedilerek icra muamelesi nihayete mi erdirilmelidir, ihtilaf bu noktadadır. Kanaatına göre bu maddenin icraca tatbiki esas kabul edilince İcra Kanununun 275 inci maddesi sarahati veçhile amel zarurî olur. Yani müstecir itirazını tevsik edemediği surette mecurun tahliyesine karar verilir ve bu madde hükmünce müctecirin umumî hükümler dairesinde mahkemeye müracaat hakkı mahfuzdur, iddianın tetkik merciinde, müdafaanın da mahkemede yapılması teşevvüşü mucip olduğu gibi İcra Kanununun 71 ve 275 inci maddeleri hükümlerine de aykırı düşer.

Fuat H. Demircili: Bay Abdullah daima hakimi göz önüne getiriyorlar Hakim her şeyi bulur. Esbabı mucibeyi bulur. Kanun hakimden evvel vatandaş içindir. Kanunu evvela vatandaş anlar. Vatandaşlar müzakere zabıtlarını ve esbabı mucibeleri anlamak mecburiyetinde değildirler. Bu tarzı tefsir de eskidir. Bir taraflı yenileme yoktur. Muhterem İcra ve İflas Reisinin anladığı şekilde kanunu anlarsak kanunu baltalamış oluruz.

Yenileme deyince İcra ve İflas Kanunundan ve Millî Korunma Kanunundan birer parça alarak tatbikat yapmak doğru değildir.

Bir de bir seneden bahsettiler. Üç ay müddetle kiralamış ise yapamaz veya üç ay tahdid edilir, demek değildir. Öteki birer sene uzatır, bu da üç ay uzatır, devam eder, gider.

Reis Fevzi Bozer: 3954 sayılı kanunla tadil edilen Millî Korunma Kanunu otuzuncu maddesiyle bu kanunda tayin olunan müddet sonuna kadar müstecir aleyhine tahliye davası men olunmuştur.

Ancak müstecirin icar mukavelesi hükümlerine riayet etmesi ve müddetin hitamından on beş gün evvel mukaveleyi yenilemesi şarttır. Müstecir bu şartlara riayet etmezse aleyhine tahliye davası açılabilir. Bundan başka mecuru mesken olarak kullanmak zarureti hasıl olursa bu takdirde de müddet bittiğinde mecurun tahliyesi talep edilebilir.

İhtilafın mevzuunu teşkil eden mesele, müddetin hitamından on beş gün evvel müstecirin mukaveleyi yenilemesi keyfiyetidir. Mukavele ya sarahaten yahut zımnen yenilenir.

1 - Mucir ile müstecirin müddetin hitamından on beş gün evvel yeni bir mukavele yaptıkları yahut müstecirin mukaveleyi yenilemek arzusunu izhar ettiği takdirde mukavele sarahaten yenilenmiş olur. Mucir ister razı olsun isterse olmasın. Bunun rızasına bakılmaz.

2 - Müstecir on beş gün evvel mukaveleyi yenilemek arzusunu izhar etmediği takdirde bakılır, eğer müstecir, müddetin hitamından on beş gün evvel mecuru tahliye edeceğini mucire ihbar etmiş ise müddetin hitamında mecuru tahliye etmesi lazım gelir. Aksi takdirde mecurun tahliyesi talep edilebilir. Eğer müstecir, müddetin hitamından on beş gün evvel tahliyeyi ihbar etmemiş, sükut etmiş ise onun sükutiyle de kira akdi zımnen yenilenmiş olur. Aleyhine tahliye davası açılamayacağı gibi kendisi de akte riayete mecburdur. Aksi takdirde tazminatla mesul olur. Bu tarzı tefsir, akitlerin menfaatlarına uygundur. Gerçi icra daireleri bunu başka türlü anlamışlar, yani müstecir müddetin hitamından on beş gün evvel akti yenilediğini mucire tahriren ihbar etmedikçe mucirin tahliye edileceği fikrinde bulunmuşlardır. Fakat bu fikir kanunun müstecirler lehine vaz ettiği esaslı hükümlere uymadığı cihetle tervic edilemez. Nitekim ahiren madde bu şekilde tadil edilmiştir. Fikrimce otuzuncu maddenin tadilden evvelki şeklinden dahi bu mana anlaşılır.

İhtilafın halli nereye aittir? Mahkemeye mi, İcra Tetkik Merciine mi? Müstecir mecuru tahliye edeceğini mucire on beş gün evvel ihbar etmiş ise tahliyeden doğan ihtilafların tetkik merciince halledileceğinde şüphe yoktur. Ancak akit sükut ile yenilenmiş ise tahliyeden doğan ihtilafların doğrudan doğruya mahkemece halledilmesi icap eder. Çünkü icra daireleri ancak müddeti hitam bulan tahliye taleplerine bakar. Halbuki hadisede icra dairesi müddetin bittiğini değil, kira aktinin feshini mucip sebepler olup olmadığım tetkik edecektir. Bu noktayı tetkik ve halletmek icra dairelerinin vazifeleri haricindedir. Mukavele hükümlerine riayet etmemek de feshi mucip sebeplerdendir. Bundan doğan ihtilafların halli de mahkemeye aittir. Zaten bu hususa otuzuncu maddenin metni açık olarak cevap vermekte yani Tahliye davası mesmu değildir demektedir, ibarenin bu sarahati karşısında meselenin başka türlü tefsire tahammülü yoktur. Meselenin nezaket ve ehemmiyeti itibariyle de hallini mahkemeye bırakmak daha muvafık olur.

Atıf Onan: Müzakeremize mevzu teşkil eden Millî Korunma Kanununun otuzuncu maddesinin üçüncü fıkrasına göre gayrimenkul icar mukavelelerinin bilcümle hükümlerine müstecirler tarafından riayet edilmek ve icar müddetinin hitamından on beş gün evvel mukaveleyi yenilemek şartıyla işbu kanunun meriyetten kalkmasından üç ay sonraya kadar müstecirler aleyhine tahliye davası mesmu değildir, ihtilaf edilen mesele yalnız mukavelenin yenilenmesi noktasına münhasırdır, icra ve iflas Dairesi mukavele müddetinin hitamından on beş gün evvel müstecirlerin mucirleri mukaveleyi yenilemeğe davet mecburiyetinde olduklarını esas itibariyle kabul ettikten sonra bu davetin şeklinde ihtilaf etmişler. Evvelce davetin tahrirî olması lüzumuna mütedair içtihat bu defa davetin şifahi de olabileceği suretine dönmüş ve bu ihtilafın halli için keyfiyet Umumi Heyete sevkedilmiştir.

Meselenin incelenmesi neticesinde Umumi Heyetin her halde bu muhalif içtihatlardan birinin tasvibi mecburiyetinde olmadığı ve olamayacağı ve kanunun maksadım ve ruhunu tayin ile hasıl edeceği kanunî kanaat dairesinde işi salim bir mecraya irca salahiyeti pek aşikardır.

Reis Bay ibrahim Ertem'in işaret buyurdukları veçhile ihtilafa badi olan muhtelif içtihatlardan ikisinin de Heyeti Umumiye kanaatına uymaması ihtimali her vakit için düşünülebilir. Ve o halde Heyeti Umumiye'nin vazifesi yolun doğrusunu araştırmak olur.

Yine Reis Bay Sait Barlas, icra dairelerinin bu babta vazifedar olmadıklarına dair bir kanaat izhar buyurdular ki bu da pek doğrudur. Bendeniz biraz daha ileri giderek müddeti hitam bulmuş mecur tahliyesi şeklinde açılacak davalara halen sulh hakimlerinin de bakmağa vazifedar olmadıklarını söylemek istiyorum. Çünkü metnini yukarıda arzettiğim otuzuncu maddenin sarahati karşısında gayrimenkul icar mukavelelerinin halen hiç birinin müddeti nihayet bulmuş değildir. Ve hükümleri bu kanunun meriyetten kaldırılmasından üç ay sonraya kadar uzatılmıştır. Ve otuzuncu madde mücerret aktin temdidi mahiyetindedir. Ve mucirlerin davalarını, müddeti hitam bulmuş mecur tahliyesi şeklinde değil, belki mukavele ve kanun hükümlerine riayet edilmemiş, bunların ifasından müstecirler tarafından imtina edilmişse bu sebepten dolayı feshi akit tarzında açmaları lazımdır.

Muhterem arkadaşımız Bay Nuri, icra takibatında müstecirlerin yenileme beyanlarını bir def tarzında da telakki edemiyorum buyurdular. Bay Abdullah da buna bir vasıf veremediler, doğrudur. Çünkü esasen takip yanlıştır. Şimdi madde metninde uzatılmıştır, denilmeyi? de dava istima edilmez tabirinin kullanılması sebebini araştıralım.

Kanun bu maddesiyle yalnız mucir ve müstecir arasındaki münasebete dokunmuş ve müstecirler aleyhindeki tahliye davalarının mesmu olmayacağını kabul etmiş, bu uzatmanın üçüncü şahıslara tesirim kabul etmemiştir. Mesela müstecirin kefili bu uzatmaya dahil olamaz. Hiç bir kanun kefile sen mademki bir sene için kefil oldun, şimdi bu kanun meriyetten kalkıncaya kadar tahakkuk edecek olan icar bedellerini ödemeye kefil olacaksınız, diye bir külfet tahmil edemez. Kefilin kefaleti müddetin inkızasiyle kesilince mucirin kira bedelini temin zımnında müstecirden bir kefil istemeğe hakkı aşikar olur. Kezalik bir müstecir mecurda, ikameti müddetince iki bin liralık eşya bulundurmayı taahhüt etmiş de mukaveledeki müddetin inkızası üzerine bu eşyayı mecurdan çıkarıp başka yere götürmüşse mukavele hükmüne riayet etmemiş olur.

Sonra İcar-ı Akar Nizamnamesi mucibince de mucirler mukavele tanzimine ve belediye resmini ödemeğe mecbur olup aksi halde kendileri cezaya çarptırılırlar. Kefili kefaleti nihayet bulan ve ya eşyasını başka yere taşıyan bu gibi müstecirler eski şartlar dairesinde mukavelelerini tazelemek, kefil göstermek ve eşyalarım mecura getirmek ve belediye resminin istifasına medar olmak üzere mukaveleyi imza etmek mecburiyetlerini ifa etmezlerse mucirin müstecirleri bu mecburiyetleri ifaya usulü dairesinde davet etmeğe ve imtinaları halinde eski mukavele hükmünün değil, kanunun meriyetinden üç ay sonraya kadar mucirler aleyhine uzatılmış olan aktin ve ikamet hakkının kesilmesini istemeğe hakları olur. İşte kanunun mukavele müddeti kanunun meriyetinden üç ay sonraya kadar uzatılmıştır, tabiri yerine bu müddetin hitamına değin şarta riayet edildiği ve mukavele yenilendiği takdirde müstecirler aleyhine tahliye davası mesmu olmaz, ibaresini yazması bundan ileri geliyor ve kanunun bu cümlesinin imali de bu sebeplerle zaruridir.

Kanunun mezkur otuzuncu maddesinin mukavele müddetlerini Millî Koruma Kanununun meriyetten kalkmasından üç ay sonraya kadar uzattığını ve bu uzatmanın iki taraf arasındaki mukavele mahiyetinde olacağım kabul ettiğimiz takdirde uzatılan mukavele aslında yazılı hükümlerle uzatma neticesi itibariyle hasıl olan vaziyet üzerine tahakkuk eden şartlara riayetsizlik halinde iki tarafın ittihaz edecekleri hareketleri tetkik edelim. Kanunda iki taraftan birinin diğerine ihtar yapacağına dair bir gûna sarahat yoktur. Sarahat olmayan yerlerde umumî hükümler dairesinde muamele ifası esas kaidelerimizdendir.

Mesele icara taalluk etmesine göre istinat edeceğimiz umumî hükümler de Borçlar Kanununun icar faslı olmak lazımdır. Millî Korunma Kanununun otuzuncu maddesinde yine yukarıda arzedildiği veçhile müstecirler tarafından riayet edilmesi lazım gelen kanuni ve umumi şartlar sırasıyla mesela icar bedellerinin her ay peşin verilmesi, mecurun mukavelede tayin edilmiş olan şekilde istimali ve saire gibi şartlar arasında yine müstecirin mukaveleyi yenilemesi kaydı da vardır.

Aylıklar mukavele dairesinde ödenmediği ve mecur muayyen şeklin haricinde kullanıldığı ve kiralar için teminat verilmediği takdirde mucirlerin kendi menfaatlarını temine matuf olan bu hususta yapacakları muamele meydandadır. Borçlar Kanununun 250 ve 260 ve 261 inci maddeleri mucibince usulü dairesinde müstecirlere ihbarda bulunurlar. Muayyen müddetin geçmesi ve müstecirlerin bu şartları ifadan imtinalarının tahakkuku ile aktin feshini isterler. Şimdi bu şartların ifa edilmemesi halinde ihbarı yapmak mucire ait olmasına göre mukavelenin yenilenmesi şartının ifası için ihbar külfetinin müstecire tahmilinden ise diğer şartlarda olduğu gibi ihbarın yine mucir tarafından yapılması lüzumunu kabul etmek umumî hükümlere ve maksadı kanuna her halde daha muvafık olmazmı? Kanunun yazılış şekli itibariyle de aralarında hiç bir fark olmayan ve cümlesi mucirlerin menfaatlarını temin gayesine matuf bulunan şartlardan bir kısmında ihbar külfetinin mucirlere ve bir kısmında da müstecirlere yükletilmesi kanunî bir sarahat ve sebebe istinat ettirilemez. Maddenin son defa yapılan tadili ve bunun dayandığı mucip sebepler dahi bize bu noktai nazarın isabetini ifade eder. Kanunlarımız hangi hallerde ve kimler tarafından ihbar yapılması lazım geleceğini tayinde pek hassas davranmış ve bu hususlarda kanun maddelerine sarahat koymuştur.

Kiracının mukavele şartlarına ademi riayeti halinde mucirin kanunen kiracıya ihbarda bulunması lazımdır. Bu ihbar yapılmazsa kiralayanın tahliye ve takibi davası istima edilmez. Yeter ki otuzuncu maddenin yeni şekli tahliye davalarının istimaından hakimleri men etmiştir. Memnuiyet tadilden sonra ve evvelki davalara da şamildir.

Kanunda sarahaten zikredilmeyen hallerde ise ihbar meselesi hiç de bahis mevzuu olamaz. Kanunun sakit bulunduğu hallerde ihbar külfeti taraflardan her hangi birine tahmil edilemez. Meğerki kıyas yoluna gidilsin. Kıyas yolu ile ise yukarıda arzettiğim gibi ihbar külfeti kiracıya değil, kiralayana tahmil edilebilir. Kiracı ihbara rağmen vazifesini yapmazsa ve mukaveleyi imzalamaya yanaşmazsa o vakit mesul olur.

Kiracıya ihbar mecburiyetini tahmil için kanunda hiç bir sarahat ve delalet bulunmadığı gibi bu hususta medarı kıyas olacak bir madde de yoktur. Maddeden müstecirlerin ihbar mecburiyetinde olduklarını kimsenin anlamadığını ve böyle bir mana çıkarılmadığını, Temyiz İcra Dairesinin buna muhalif içtihadının yapılmasına değil hiç bir müstecirin mucirine ihbar yapmamasıyla teyit edebilirim.

Mucirine ihbar yapmayan müstecirlerin kanun hükmünden istifade edemeyecekleri zehabında bulunanlar bu hususta bir sarahat veya delalet veya bu babta makis olacak bir madde gösterememişlerdir. Binaenaleyh müstecir ihbar mecburiyetinde olmadan kanundan istifade eder. ihbar mecburiyeti yoktur ki bunun tahriri veya şifahi mi olması lazım geleceğini düşünelim.

Cevat Gücün: İcra ve İflas Dairesinin Millî Korunma Kanununun muaddel otuzuncu maddesinin tatbiki hakkında dairenin eski kararına muhalif tebellür eden ikinci bir kararı vardır. Bu iki kararın dışında olarak serdedilen üçüncü bir mütalaa vardır ki bu mütalaa hiç varit değildir. Çünkü maddenin yazılış şekli iyi olmamakla beraber münderecatının imal edilmesi icap eder. Vazukanunun maksadını anlamak zaruretindeyiz. Gerçi bir kanun maddesinin tefsirinde Mecliste söylenilen sözlere ehemmiyet atfetmemek icap eylediğine dair garp hukukşinaslarında bir noktai nazar var ise de bu eskimiş kanun maddeleri hakkındadır ve doğzaman için muhik görülen mucip sebepler bir zaman sonra hayat icaplarına tevafuk etmez. Meselemizde tefsir etmek mecburiyetinde kaldığımız maddenin vaz'ı o kadar yenidir ki henüz mürekkebi bile kurumamıştır. Binaenaleyh maksadı taknini anlamak için Meclis müzakerelerinden istiane etmemiz zaruri ve faideli olur.

Bir kontratonun müddeti hitam bulunca yenilenmesi umumi hükümlere tevfikan tarafların kavlî veya fiili icap ve kabulüyle mümkün olur. Ahvali hazıra sebebiyle mucirlerin icar bedellerini alabildiğine yükseltmelerine mahal bırakmamak için 939 senesinin bedeli icarı esas tutularak bu bedeli veren ve aktin şartlarına riayet eden müstecirlerin tahliye edilmelerine mani hüküm konulmuştur. Fakat müzakerelerden anlıyoruz ki müstecir ayın otuzunda çıkarsa mucir, yerine derhal kiracı bulamayacağından mutazarrır olmaması için kontratoyu müstecirin yenilemek arzusundan, müddetin hitamından on beş gün evvel malumatları olması iltizam edilmiştir. Akti yenilemek tarafların icap ve kabulüyle olacağına göre yenilenme nasıl olacağı maddeden anlaşılmazsa da dâl biliktiza suretiyle müstecirin on beş gün evvel ihbar etmesi vücubunu istidlâl etmek mümkündür. Çünkü maddede (on beş gün zarfında yenilenme) sözü öyle bir lazımei mütekaddimdir ki bu külfetin mucire tahmilinde amelî imkan bulunmadığından biliktiza müstecirin mucire müracaatı zarureti tahassül eder. Maddenin bu suretle imali mümkün iken ihmal ederek ihbar mecburiyeti kanunda yazılı değildir. Binaenaleyh müstecir ay sonunda çıkabilir. Ve çıkmazsa mucir onu artık çıkarmaz demek maddenin ruhu müeddasına muvafık düşmez. Maddede bu yenileme şartının, mucirlere ait ve aktin şartlarına riayet vecibelerinin beyanı sırasında yer alması da böylece imale saik teşkil eder.

Fevzi Beyefendi: Maddede (Tahliye dava olunamaz) sözünden bu kanunun meriyetinden sonra tahliye işlerinde icra dairelerinin vazifesi kalmayıp mahkemeye intikal etmiş olduğu mütalaasında bulundular. Millî Korunma Kanunu amme hukuku kanunlarındandır. Bu kanun yalnız icar akitlerinin serbestisini takyit etmiştir. icra dairelerinin vazifeleri böyle bir hukuku amme kanunu ile nez olunmaz, icra. dairesi tahliye müracaatlarının merciidir. Kabul veya reddetmek oraya aittir. İşi mahkemelik görürse mahkemeye o sevkeder. Bir vazifenin ihdası gibi nez'i de kanuni sarahata mütevakkıftır. (Dava) kelimesinden mana çıkararak artık icra dairelerinin tahliyei mecur vazifeleri kalmamıştır, demek doğru olamaz.

Gelelim İcra ve İflas Dairesinin birinci içtihadına. Bu içtihadı muvafık görmüyorum, çünkü, icar aktinin Borçlar Kanunu mucibince şekli mahsusu yoktur ve onun 263 üncü maddesi hükmünce sükut ile fiilen de mün'akit olur. Gerçi eski İcarı Akar Nizamnamesi hükümleri baki ise de bu, icarın şekli mahsusa tabi olduğunu ifade etmez. Çünkü bu nizamname hukuku amme ve belediye kanunlarından olup yalnız kontrato resminin istifasını temin için vaz olunmuştur.

Hükkamın kontratosuz davaları rüyetten memnu bulunmaları (maa ceza pullarının ilsakına kadar) devam eder. Cezası davacı tarafından verildimi davaya yine bakılır, icar davalarında beyyinei tahririyenin lüzum ve ademi lüzumu HUMK. nun mevaddı mahsusasına göre taayyün eder. Kaldı ki müddeti hitam bulan bir kontrato yenilenen seneye karşı ileri sürülecek beyyineler için (tahriri beyyineye karşı tahriri beyyine) kaidesine medar tutulmamak icap eder.

Şu takdire göre mademki geçen senenin kontratosu vardı, ikinci senenin teceddüdü veya tecdid arzusunun ihbarı da behemehal noter marifetiyle yapılması veya tahrirî olması hakkındaki Abdullah Bey Efendinin mütalaaları da varit olamaz, ihbarın şekli tahririye tabi tutulması kabul edilse de bu suretle ihbarı isbat edemeyen müstecirin, mucirine bir yemin vermek hakkı olduğu muhakkaktır. İcra daireleri ise yemin veremezler. Buyurdular ki mademki yazılı şekilde ihbar yoktur, icra dairesi tahliye eder. Muştecir de umumi hükümler dairesinde mahkemeye müracaat etsin. Bu hiç doğru olamaz. Çünkü müstecirin defi sabit olduğu takdirde iadei icraya imkan kalmaz. Hüsnüniyetle mecuru isticar etmiş olan üçüncü şahıs oradan bir veçhile çıkarılamaz. Şu hale göre müstecirin müracaatı tamamen faidesiz kalır.

İcra ve İflas Dairesinin ikinci içtihadı doğrudur, İcra ve İflaf Daireleri müracaatı kabul ve tetkik ile mükelleftir. İhbar vaki olmadığı tesadukla sabit olursa tahliyeyi yapar. On beş gün evvel ihbar vaki olduğunu mucir kabul eder veya müstecir münker olmayan tahrirî beyyine ile isbat ederse mucirin tahliye talebini reddeder. İhbarın şeklinde ihtilaf olunur veya müstecir talibi tahlif olursa iş (mahkemelik) olur. İcra dairesi tarafları mahkemeye sevkeder.

Reis Fevzi Bozer: Bu akti fesh edin diye icraya gidilemez. Fesh davalarına daima mahkemeler bakar.

O. Nuri Koni: Vazukanun icarı cebrîyi kabul etmiştir. İstimlakte olduğu gibi. Bu gibi işlerde mahkemelere de gidilemez.

Şemseddin: icranın salahiyeti mahduddur, demeleriyle müzakerenin kifayeti takarrür etti.

Tevhidi içtihadı icap ettiren bu ihtilafın o maddei kanuniyenin mer'i olduğu zamandaki hadiselere münhasır olmak üzere kanunî icabı müzakere edilerek araya vaz olundu. Netice:

Sonuç: İcar ve isticar aklinin sıhhat ve in'ikadının kanunda bir şekli mahsusa tabi tutulmamasına ve Borçlar Kanununun hükümlerine göre şifahî surette ve hatta delaleten icar akti vücut bulacağına ve İcarı Akar Nizamnamesinde mukavelenin tahrirî olması lüzumuna dair kayıtlar resim ve saire mülahazasına müstenit olup aktin tamamiyeti ile alakalı bulunmamasına ve mezkur 3954 numaralı kanunun otuzuncu maddesinde mukavelenin bilcümle hükümlerine riayet şartıyla müstecirlerin icar müddetinin bitmesinden on beş gün evvel akti yenilemek hakkını haiz bulundukları yazılı olmasına nazaran şifahen beyan suretiyle de kiracıların bu akti, tecdit salahiyetini kullanabilecekleri aşikardır. Bu tarzı ihtiyar eden kiracıların icra takibatında bu yenileme iddiasını öne sürmeleri keyfiyetinin eski aktin hitamı hasebiyle ona karşı bir def sayılamayacağından kanunen ayrı bir dava mevzuu teşkil ettiği ve muhtacı muhakeme bulunduğu görülmüştür. Çünkü icra tetkik mercilerinin vazifeleri İcra ve İflas Kanunu ile tayin ve tahdit edilmiş olduğundan bu iddiayı görmek mezkur mercilerin tetkik sahası haricinde kalmaktadır. Bu itibarla müstecirlerin bu mahiyetteki iddialarını ait olduğu mahkemede dava ve ispat hakları mevcut olmasına ve bu davanın neticesine kadar icranın tehiri lazım geleceğine binaen bu yolda bir iddia dermeyan eden kiracıların ait olduğu mahkemeye müracaatı için kendilerine mehil itası ve bu dava neticesine değin icranın tehiri lüzumuna mevcut aranın sülüsan ekseriyetiyle karar verildi. (¤¤)



Full & Egal Universal Law Academy