Yargıtay Büyük Genel Kurul 1941/3 Esas 1943/23 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1941/3
Karar No: 1943/23
Karar Tarihi: 23.06.1943

(818 S. K. m. 60, 125, 126) (765 S. K. m. 37, 102, 230, 240)

Dava: Memurların haksız fiillerinden doğan tazminat davalarının tabi olduğu müruru zaman müddetinin tayini hususunda Temyiz Üçüncü ve Dördüncü Hukuk Daire kararları arasında hasıl olan içtihat ihtilafının halli için 16.6.1943 tarihinde toplanan Heyeti Umumiyeye kırk üç zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı hasıl olduktan ve ihtilafın mevzuunu teşkil eden ilamlar okunduktan ve hadise bir kere de Birinci Reis İhsan Ezgü tarafından izah edildikten sonra söz alan :

Fevzi Bozer : Dairemizden şimdiye kadar çıkan kararlara göre devlet memur ve müstahdemlerinin zararı mucip fiilleri ikiye aykırıdır :

1- Memurların uhdelerine mevdu vazifelerini suistimal etmeleri,

2- Vazifelerini ifa sırasında ihmal ve terahi göstermeleri.

1- Vazifesini suistimal eden mesela yedi emanetine mevdu bulunan bir parayı zimmetine geçirmiş olan bir veznedarın bu fiili hakkında dairemizce akit müruruzamanı tatbik edilmiştir. Çünkü devletin para ve diğer menkul mallarına el koyan bu gibi memurlar ile devlet arasında ayrıca bir ida akdi de mevcuttur. Bu suretle devlet malını zimmetine geçirmiş olan veznedar hem akit rabıtasını ihlal, hem de vazifesini suistimal ile kanunen cezayı müstelzim bir suç ika etmiş olur. Akdin hükümlerine aykırı hareket eden bir kimsenin bu hareketi ister cezayı müstelzim olsun isterse olmasın, her halde akit müruruzamanının tatbiki lazım gelir.

2- İhmal ve terahi hallerinde, mesela zimmetine para geçirmiş olan vezned7arı murakabe ile mükellef olan mal memuru murakabe vazifesini yapmayarak zimmetin vukuuna yahut tezayüdüne sebep olmuş ise onun bu fiili hakkında dairemizce Borçlar Kanununun altmışıncı maddesinin ikinci fıkrasındaki müruruzaman müddeti tatbik edilmiştir. Çünkü tazminat davasına sebep olan haksız fiil ve zarar ve ziyan, akit rabıtasından değil (muhalif hareketten değil), sırf hukuku amme kanunlarının ihlalinden doğmuştur. Binaenaleyh bu hususta ceza müruruzamanının tatbiki lazım gelir.

Birinci numaradaki meseleye dair dairemizden çıkan bozma kararlarına bazı asliye mahkemeleri ısrar etmiş ve umumi heyet tarafından da ısrar kararı tasvip edilmiş olduğundan sonraları dairemizce bu hususta ceza müruruzamanının tatbik edildiği de vakidir. Halen meselenin tevhidi içtihat suretiyle halli mevzuu bahis olmakla ben şahsen eski kanaatimi muhafaza ederek suistimal fiili hakkında akit müruruzamanının ve ihmal ve terahi hakkında da ceza müruruzamanının tatbik edilmesine taraftarım.

Ceza müruruzamanı tatbik edildiği hallerde müruruzamanın ne suretle hesap ve tatbik edileceği ve başlangıcı hakkında tevhidi içtihat dosyasında bulunan 16 birinci teşrin 1939 tarihli kararımızda izahat mevcut olduğundan burada onu tekrarla sözüme son veriyorum.

N. Zahir Sencer : İki şerhe göre hizmet akdi vardır, deniliyor. Müzakerede bunu da nazara almalı.

Şemseddin Temizer : Devletle memurları arasındaki münasebet hizmet akdinden başka bir şey değildir. Bundan dolayıdır ki memur vazifesini görürken ve kendisine tevdi edilen işi yaparken Borçlar Kanununun 321. maddesi hükmüne tevfiki hareket etmeğe mecbur ve ihmal ve teseyyüple veya kasıtla Devlete verdiği zararların tazmini ile mükelleftir. Bu tazmin keyfiyetinin tabi olduğu müruruzaman haksız fiil müruruzamanı değil akit müruruzamanı olması icap eder. Çünkü haksız fiil müruruzamanı akitle alaka ve münasebeti olmayan fiillere tatbik olunur. Akdin icaplarına uymayan fiil ve harekelerin ayrıca cezayı müstelzim olup olmaması mahiyetini tedbile hukuki bir sebep olamaz. Akdin icaplarına muhalefetle ihlal edilen hakkı doğuran ve tazmini icap eyleyen fiilin cezayı müstelzim olduğundan dolayı akdi ihlal eden suçlu lehine müruruzamanın kısaltılması hukuka uygun bir fikir ve mütalaa olmamakla beraber akla da mülayim düşmez. Ceza müruruzamanı başka hukuk müruruzamanı başkadır. Akitten doğan işlerle bunların birbirine karıştırılması sarih kanun hükümlerine muhaliftir. Çünkü Borçlar Kanununun altmışıncı maddesi ancak ve ancak haksız fiillerin cezayı müstelzim oldukları halde ceza müruruzamanının tatbik edileceği hükmünü havidir. Diğer hukuki muamelelerden çıkan dava ve ihtilaflar ayni kanunun 125. maddesiyle müteakip maddelerinde yazıl müruruzaman hükümlerine tabidir. Bu hükümler arasında şahsi hakların vücuduna sebep olan fiilin cezayı istilzam eylemesi halinde cezaya ait müruruzaman müddetlerini ve cezadaki müruruzaman hükümlerinin nazara alınacağına dair hiçbir kayıt ve işaret yoktur. Hukukun ana kanunları hükmü böyle olduuğu gibi işi ceza hukuku bakımından inceleyecek olursak ayni neticeye varmaktayız. Ceza Kanununun müruruzaman hakkında 110. maddesi, hukuku amme davasının düşmesi emval istirdadı ve uğranılan zararın tazmini için ikame olunan hakkı şahsi davasına halel vermez hükmünü ortaya koymuştur. Eğer akitlerin ihlalinden doğan şahsi hak akde muhalif hareket edenin fiili cezayı müstelzim olup da şahsi hak ceza müruruzaman müddetiyle ve ceza müruruzaman hükümlerine tabi olsaydı bu hüküm vaz olunur muydu?

Mesela akde muhalefet eden kimsenin fiili cezayı da müstelzim olup da beş senelik ceza müruruzamanına tabi bulunsa ve hakkı şahsi talebine de bu ceeza müruruzaman müddeti ve hükümleri şamil olsaydı beş sene zarfında aranılmayan ve talep ve dava edilmeyen şahsi hakkın sukut etmesi zaruri olur ve maddenin vaz'ına hacet kalmazdı. Cezadaki müruruzamanın hakkı şahsi davasına halel vermemesi hakkındaki sarahat muhterem muhasımlarıma kafi bir cevaptır. Memurla devlet arasındaki rabıtayı amme kanunları tayin eder, diyorlar ve hizmet aktinden çıkarıyorlar. Halbuki memurlar hakkında ayrıca bir kanun bulunması memurla devlet arasındaki akti rabıtayı ihlal etmez, yani böyle bir kanun hizmet akdine muhalif düşmez. Nasıl ki bir ticarethanenin istihdam edeceği memurlar için istediği vasıf ve şartları, gördüreceği işler, vereceği ücret ve hizmet müddetini evvelden tayin edip bir mukavele yapmasıyla devletin de Memurin Kanunu ile umumiyetle ne gibi kimseleri memur olarak alacağını ve aralarındaki münasebet ve vazifeleri ve müddeti hizmeti ve hizmetten ne zaman ve ne suretle çıkarılacağını vesaireyi tayin eylemiş bulunması arasında hukuken fark olamaz. Memurin Kanununa Borçlar Kanununun 316. maddesinde beyan edilen memurlarla devlet arasında umumi bir mukavele mahiyeti verilemez mi?

Nitekim amme hükümlerini ihtiva eyleyen İş Kanunu da işçilerle onları istihdam edenler arasındaki rabıtanın hizmet akdi olmamasını mı istilzam eder? Binaenaleyh memurun devlete kasten veya ihmalen yaptığı zararlar on senelik müruruzamana tabidir.

Ali Himmet : Akit münasebeti hakkında haksız fiil hükmü cari değildir. Hususi kanunda sarahat olmayınca ahkamı umumiyeye gitmek zaruridir.

F.H. Demirelli : Devletle memur arasındaki münasebetleri amme hukuku ve bu hukuk cümlesinden olarak tanzim ve tedvin edilen kanunlar tanzim eder. Ceza Kanunumuz memurları vazifelerini suistimal etmelerini hatta vazifede ihmal ve terahi göstermelerini suç saymıştır. Adi ve medeni hukukta böyle bir şey yoktur. Mesela bir mağaza müstahdeminin vazifesini doğru yapmaması yahut tekasül göstermesi suç sayılmamıştır. İş emniyeti suistimal derecesinde olursa o başka, fakat onun da Ceza Kanununda maddesi ayrıdır, memurlarınki gibi değildir. Onun için memurlar hakkında hizmet akdi hükümleri değil amme kanunları tatbik olunur. Adi müstahdemle devlet memuru arasındaki fark bu suretle barizdir. Yüksek Dördüncü Hukuk Dairesinin vazifeyi suistimal ve vazifede ihmal suçlarını başka başka müruruzaman hükümlerine tabi tutması için kanuni bir mesnet göremiyorum. Her iki halde de Borçlar Kanununun altmışıncı maddesiyle bunun atıfta bulunduğu Ceza Kanununda yazılı müruruzaman hükümleri tatbik edilmek lazım gelir.

Şefkati Özkutlu : Devletle memur ve müstahdemler arasında ki münasebetler hususi kanunlarla tanzim edilmiş olmakla beraber bu münasebetlerin galip vasıfları hizmet münasebeti vasfıdır. Borçlar Kanununun 354. maddesi bunu açık olarak göstermektedir. Bu itibarla Devlet memurlarının memuriyetleri icaplarına muhalif hareketlerinden doğan borçlar hakkında da hizmet akitlerinin tabi olduğu müruruzaman hükümlerinin tatbiki lazım gelir. Memurların memuriyetleri icaplarına muhalif hareketlerinden doğan borçların herhangi bir haksız muameleden doğma bir borç sayılmalarına imkan görmemekteyim. Çünkü bu kabil borçlar, evvelce fail ile zarar gören kimse arasında teessüs etmiş bir hukuki münasebete müstenit olmaksızın yapılan haksız muamelelerin husule getirdiği borçlardır. Halbuki Devletle memur arasında teessüs etmiş hukuki bir münasebet mevcuttur. Ve bu münasebet mevcut olduğu için memur borcu doğuran muameleyi yapabilmiştir. Hem devlet memurlarının memuriyetlerini ifa ettikleri sırada zarar vücuda getirecek mahiyetteki her nevi kusurları suç da teşkil etmez. Memuriyetin icaplarına muhalif herhangi bir hareketin suç teşkil etmesi de bu hareketin doğurduğu borcun haksız muamelelerden doğma borç sayılmasını icap ettirecek bir sebep olamaz. Zira akde muhalif hareketlerin bir kısmı suç teşkil ettiği halde bunların doğurduğu borçlar haksız muamelelerden doğan borçlardan sayılmamaktadır.

Hulusa bence kanun açık ve sarihtir. Her ne şekilde olursa olsun memurların memuriyetleri icaplarına muhalif hareketlerinden doğan borçlar hakkında Borçlar Kanununun altmışıncı maddesinde yazılı müruruzaman değil akitten doğan borçlara mahsus on senelik müruruzamanın tatbiki lazım gelir, demeleriyle neticede:

Haksız fiillerden doğan zararların tazminine müteallik davaların müruruzaman müddeti Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinde tayin ve beyan olunmuştur. Bu memurun bu nevi muameleler ile gerek diğer şahıslara ve gerek devlete verdiği zararların tazminine ait davalar dahi müruruzaman bakımından sözü geçen kanun maddesi hüküm ve şümulüne girer. Nasıl ki bu haksız fiillerin bir ceza tahdidi ile men edilmiş olanları için Ceza Kanunu daha uzun bir müruruzaman müddeti koymuş ise bu nevi fiillerden doğan zarar ve ziyan davalarının o ceza müruruzamanına tabi olacağı bu maddede açıkça bildirilmiş olup bu noktada devletle memur arasındaki davaların fertler arasındaki davalardan farksız olarak bu madde hükmü dairesinde müruruzamana tabi olacağına ihtilaf olunmaktadır. Devlet ile memur arasındaki münasebetleri amme hukuku ve bu hukuk cümlesinden olarak kabul ve tedvin olunan kanunlar tanzim ve idare eder. Bu münasebetler hususi hukuk alanında hususi akit ve mukaveleler icabına kıyas olunamaz ve onlara uydurulamaz.

Borçlar Kanunu'nun 125 ve 126. maddelerinde yazılı olan müruruzaman müddetleri hususi hukuk alanına giren akitlere mahsus ve münhasırdır. Devletle memur arasındaki münasebeti düzenleyen kanunlarda memurların haksız fiilleri ile sebep oldukları zarar ve ziyan davaları için ayrı bir müruruzaman müddeti kabul edilmiş olmadıkça bu kabil davaların müruruzamanında Borçlar Kanunu'nun 60. maddesinin umumi hükümlerinin tatbiki icap eder.

Sonuç: Yukarıda beyan ve tafsil olunan mucip sebeplere göre memurların cezayı müstelzim olsun olmasın mutlak surette haksız fiilleri ile devlete karşı sebep oldukları zararlara ait davaların müruruzamanında Borçlar Kanunu'nun 60. maddesin hükmünün tatbiki lüzumuna 16/6/943 tarihinde ekseriyetle karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy