Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1939/37
Karar No: 1944/9
Karar Tarihi: 29.03.1944
(6762 S. K. m. 965)
Dava: Sigorta şirketi, hukuk mahkemesine müracaatla Elektirk Şirketinin sigorta ettiği amelesinden birinin ölümüne sebebiyet veren otomobil şoförünü istihdam eden müddeaaleyhten sigorta bedeli olarak ödenen paranın rücuan tahsilini istemiş ve mahkeme vazifesizlik karariyle davayı reddetmiş, bu kararı Temyiz Dördüncü Hukuk Dairesi 9/2/939 tarih ve 61/260 sayılı karariyle tasdik ettiğinden davacı ticaret mahkemesine ayni davayı-açmış ve ticaret mahkemesi de vazifesi haricinde gördüğü bu davayı reddeylemiş, Temyiz Mahkemesi ticaret Dairesinin 22/9/939 tarih ve 162 sayılı yazısiyle istenilmesine mebni ihtilâfın mevzuunu teşkil eden ilâmlar teksir edilerek Umumî Heyet azasına tevzi olunmuştu.
Müzakere için tayin olunan 15/3/944 tarihine rastlayan çarşamba günü saat 9.30 da toplanan Umumi Heyet birinci Reis Halil Özyörük'ün başkanlığı altında müzakereye başlayarak ihtilâfın esasını teşkil eden noktalar hulâsaten Birinci reis tarafındanizah edildikten sonra söz alan:
F. Hulûsi Demirelli : Bir haksız fiil vukubulmuş ve sigortadan tazminat alınmış, sigortacı ödediği zarar üzerine haksız olana karşı dava açıyor. Mutazarrıra halef olmak suretiyle dava açıyor. Halef ile asıl arasında bir fark yoktur. Sigortacının hakkı rücuunun Ticaret Kanununda yazılı olması sebebiyle ticaret mahkemesine halefiyet iddiasiyle gidilemez.
Ş. Temizer: Ticaret davaları mutlaka bir akitten doğması lâzım gelmez. Bu kanun haksız fiilden ve haksız rekabetten bahseder (21 ve 23 üncü maddelerini okudular).
Sigorta muamelesi dendimi bu ticarîdir şirketin bütün muameleleri ticaridir. Bu şirketi yaptığı bu işlerden bir kısmında âdi şahıs gibi telâkki etmeğe imkân yoktur.
Ticarî muamelede mutlaka aktin lüzumunu ileri sürenlere karşı böyle itayı cevap ederek akit olmadan da bir muamelenin ticarî olabileceğini ve bilhassa sigortacı noktai nazarını teyit ettiğini. 965 inci maddede böyledir.
F. Hulûsi Demirelli : Ş. Temizer'in söyledikleri doğrudur. Fakat hadisemize şümulü yoktur. Haksız fiilden mağdur olan adamı tazmin ettirmektir. Haksız fiilden mütevellit bir şahsın hukukunu şirket temellük etmiştir. Bu muamele ticari değildir.
Şefkati Özkutlu:Ticaret Kanununun faslı mahsusunda söylenen işlerden değildir. Ticaret Kanunu hususî bir kanun olmak itibariyle sarahat lâzımdır.
Memduh Ülkü : Şemsettin Temizer'in söylediklerine bir şey ilâve etmemekle beraber diğer taraf bu sigorta doğru değildir diye bir iddia yapsa mukaveleyi tenki edeceğine göre ticaret mahkemesine gider.
F. Hulûsi Demirelli: Bu defidermeyan edilemez. Çünkü o akit kazaya uğrayan arasındadır. Buna haksız fiil faili karışamaz. Halefiyet ödemekle mütehakkaktır, demeleriyle vaktin müsaadesizliğine binaen müzakeresine devam olunmak üzere gelecek toplantıya bırakıldı.
- 15/3/944 -
Memduh Ülkü : Mesele tafsile muhtaçtır. Ticaret Kanunumuzun projesinin muamelâtı ticariye faslında şöyle bir madde vardı: (Bir tacirin akit, şibih akit, cürüm, şibih cürümlerinden mütevellit borçları bu kanun hükümlerine tabidir) Borçlar Kanunumuz İsviçre borçlar Kanunundan tercüme ve iktibas olununca arzettiğim proje maddesindeki tabirler bu kanunda görülmediğinden bu madde Mecliste tay olundu. Fakat yerine (Tacirin haksız fiillerinden haksız mal iktisabından mütevellit borçları da bu kanun hükümlerine tabidir) şeklinde bir madde vaz olunmadı. Bunun neticesi olarak Ticaret Kanunumuzun yirmi ikinci maddesiyle sair bazı maddelerinde görülen (tacirin borçları) tabirinden yalnız ticarî akitlerden ve bir de Ticaret Kanununda musarraf olan haksız fiillerden doğan borçlar anlaşılmak lazım gelir. Tüccarın bunlar haricindeki haksız fiillerinden veya haksız mal iktisabından doğan borçları ile tüccar aleyhine yapılmış haksız fiillerden veya haksız mal iktisabından mütevellit borçlar Ticaret Kanunumuzun şümulü haricinde kalır. Fakat bu kaide mutlak olmamak lazım gelir. Bununla beraber bazı haksız fiiller vardır ki, mahiyet ve hususiyetleri itibariyle yine Ticaret Kanunu hükümlerine tabi tutulmaları icap eder. Bunlardan birisi bir geminin sahilde bir kimsenin menkul veya gayrimenkul malına bir zarar vermesidir. Böyle bir hadise abordage yani gemilerin çatışması değildir. Fakat tam manasiyle bir haksız fiildir. Bu gibi davalara ticaret mahkemelerimiz bakıyor. Sebebi işin hususiyeti ve gemi saheplerinin deniz servetleriyle mesul olmaları ve bu kaidenin deniz ticaret hukku hükümlerinden bulunmasıdır.
İkincisi sigorta muamelâtıdır. Sigrtacı malına zarar verilmiş bir sigortalı mağdura tazminatı öder. Makbuzunu alır ve kanunî halefiyeti sebebiyle haksız fiilden malenmesul olana müracaat ederse bu iki şahıs yani sigortacı ile malen mesul olan kimseyi karşı karşıya getiren ve mahkemeye intikali halinde yekdiğerine hasım yapan şüphesiz ki, birinci derecede sigorta mukavelesi ile Ticaret kanunnu 965 inci maddesidir. Yani ticarî bir muameledir. Haksız fiil ikinci derecede bir sebeptir. Malen mesul olanın sigorta mukavelesine karşı sübjektif ve objektif bir çok defileleri olabilir ve bunların daha ihtisaslı ticaret mahkemelerinde halledilmesi muvafık olur.
Netice : 1- Haksız fiillerden ve haksız mal iktisabından doğan bütün davalar aşağıdaki istisnalar hariç hukuk mahkemelerinde görülmelidir.
2- Ticaret Kanununumuzda musarrah olan haksız fiillerden doğan davaların ticaret mahkemelerinde görülmesi icap eder.
3- Gemilerin seyrü seferiyle münasebetli olan haksız fiillerden doğan davların da ticaret mahkemelerinde görülmesi zarurîdir.
4- Mal sigortalarında halefiyet tarikıyle sigortacının malen mesul olanlara karşı ikame edeceği davalar da ticaret mahkemelerinde hal ve fasledilmelidir.
Şemsettin Temizer: Tevhidi içtihada mevzu olan hadise, Ankara elektrik Şirketi müstahdemininden birinin vazifesini görürken otomobil şoförünün çarpmasiyle vefatına sebebiyet vermiş, vefat eden şahsı elektrik şirketi kazaya karşı sigorta ettirmiş bulunduğundan Anadolu Sigorta Şirketine müracaatla sigorta bedeli olan 1080 lirayı tahsil etmiş. Sigortacı sigorta ettiren makamına kaim olduğundan Ankara Hukuk Mahkemesinde muhtîyi istihdam eden Şık taksi şoföründen ödediği paranın tahsilini dava eylemiştir.
Hukuk mahkemesi, müddei şirket sıfatı ticariyeyi haiz olup bir akti ticarî zımnında ödemiş ve ticari bir zararmahiyeti ihraz etmiş olan paranın şahsı mesulden tahsili talebinden ibaret olan davanın ticarî mahiyeti haiz olduğundan vazifesizlik karariyle evrakın ticaret mahkemesine tevdiine karar verilmiş, temyiz olunması üzerine Dördüncü Hukuk Dairesi de esbabı mucibesine göre hükmü tasdir eylemiştir (9/2/939).
Ankara Ticaret Mahkemesi ise iki taraf arasında mukaveleye bağlı değildir. Müddeaaleyhin haksız fiilinden neşet etmektedir. Elektrik Şirketi ile sigortacı arasındaki sigorta mukavelesi müddeaaleyhi alâkadar etmez ve onu ilzam da etmez. Ticaret mahkemesinin vazifesinden hariçtir, diye karar vermiş.
Bu karar da Ticaret Dairesince bir akit münasebeti yoktur. Ticaret Kanununun 968. maddesi dava hakkının intikalini göstermektedir. Sigortacı ancak tazmin ettiği bedel nisbetinde bu haktan istifade eder. Sigorta ettiren ancak hukuk mahkemesinde dava açabileceğine ve sigortacı işin istisnaî bir kaide kabul olunduğu takdirde ayni hadise dolayısiyla ticaret mahkemsine müracaat etmeleri gibi garip bir netice çıkacağından ve tedbirsizlikle ölüme sebebiyet vermek fiili haksız fiilden madud olup Ticaret Kanununun hakkı dava vermesi Borçlar Kanunu mucibince haksız fiil olduğuna ve vazifeyi tayinde hakkı dava değil, davanın mahiyeti nazara alınacağından hükmün tasdikına ekseriyetle karar verilmiştir. (29/9/939)
İki dairenin içtihadı arasında husule gelen mübayenetin halli için evvellemirde Ticaret Kanununa umumi bir nazar atfetmek icap eder.
Ticaret Dairesinin bu karariyle tebarüz ettirdiği prensibe göre bir muamelenin, bir vakıanın ticarî olması için mutlaka akdî bir rabıtadan doğması lâzımmış. İşte yanlışlık buradan başlamaktadır. Meselenin düğüm noktası da burasıdır. Ticaret Kanunumuz böyle prensibi kabul etmiş değildir. Böyle prensibin ileri sürülmesi Ticaret Kanununa bir bühtanı hukukidir. Bir kerre Ticaret Kanununun yirminci maddesinin on dördüncü bendi sigortacılık muamelâtını alelıtlak muamelâtı ticariyeden addediyor. Davanın ise sigortacılık muamelesinden doğduğuna şüphe yoktur.
Mezkûr kanunun yirmi ikinci maddesinde bir tacirin akit ve borçlarında sıfatı asliye ticarettir. Binaenaleyh bir tacirin muamelâtı âdliyesine taallûku sabit olmıyan akit ve borçları muamelâtı ticariyeden maduttur, deniliyor. Bu maddedeki akit kelimesinden sonra zikr ve tasrih edilen (Borç) tabirine ehemmiyetle nazarı dikkatinizi celbeylerim. Burada borç mutlak olarak irad edilmiştir. Mutlak borç tabiri ise bir ıstılahı kanunîdir. Bunun manasını ve şümulünü Borçlar Kanunu tayin eyler. Borçlar Kanununa göre borç akitten, haksız fiilden, haksız mal iktisabından ve kanundan doğar. İmdi mutlak olrak borç denildiği zaman bu dört mefhumu ihtiva eden mana anlaşılmak zarurîdir. Şu halde bir tacirinakti malûm olduğu için onu bir tarafa bırakıyorum. Eğer Ticaret Dairesinin kabul ettiği manada ticari mevat ve muamelatın akitlere hasrını kanun kastetmiş olsaydı bu maddede (akit) tabirini zikretmekle iktifa ederdi. Ve o zaman Ticaret Dairesinin prensibine belki doğru olabilir, demek için münakaşa mevzuu olurdu. Halbuki tacirin borçlarından da madde bahseylediğine göre borç tabirine âm ve şamil olan yukarda söylediğim manasiyle kabul etmek zarureti hasıl olmaktadır ki, tacirin haksız fiilinden, haksız mal iktisabından ve kanundan doğan borçlarını Ticaret Kaunnunun havzai şümulüne almak ve onlara da mevat ve mesaili ticariye ünvanını vermek icap etmektedir. Bu maddeye göre tacirin söylediğimiz dört manadaki borcunun âdi muameleden doğduğu ispat edilmedikçe ticari muamele olduğunu kabul zarureti hasıl olmaktadır. Tacir ya şahsı hakikidir veya şahsı hükmidir. Şahsı hakiki olan tacir için iki sıfat tasavvur ve kabul olunur. Tacir evine öteberi alır, bir adamı yaralar, birine âdiyen kefalet ederse bu kabil ahvalde fiil ve borç tacirin şahsından sâdır olmakla beraber muamelâtı âdiyeye taallûku aşikâr olduğundan bunlar ticari değildirler.
Fakat şahsiyeti hükmiyeyi haiz olan mesela bir kollektif veya bir anonim şirketin eşhası hakikiye gibi iki sıfatı olduğunu kabul etmeğe maddeten ve hukuken imkân yoktur. Anonim şirketin uzuvları vasıtasiyle herhangi borç teşkil eden bir fiili ancak o şirkete muzaf oldukça ticari olmaktan başka veche gösteremez ve olamaz. Bir akitten doğmasa bile anonim şirketin borcu bizim Ticaret Kanunumuzca ticaridir. Her bir borç bir alacak tevlit ettiğine göre anonim şirketin haksız fiilden ve saireden tevellüt etse dahi alacakları da ulâ bittarık ticari olur.
Sizlere kanundan misaller getireyim. Ünvanı ticarinin tescili bahsinde bir tacir yanlış zehaba sebebiyet veren tescillerden üçüncü şahsa karşı tazminatla mesuldür. ünvanı ticaret hakkındaki ahkamı kanuniyeye muhalefet cezayı müstelzim olmasına ve tacirin bu üçüncü şahıslarla akti bir rabıtası bulunmamasına rağmen tacirin bu mesuliyeti ticarîdir.
Diğer bir misal, Ticaret Kanununun haksız rekabet ve isim ve alâmet iltibaslarında da hüküm böyledir. Bir tacirin bihakkın kullanıldığı isim ve alâmeti diğer tacirin iltibasa mahal verecek derecede kullanılması halinde haksahibi tacirin tazminat talebine salâhiyeti vardır. Burada da akti bir rabıta yoktur. Bu da haksız bir fiil ve hatta cezayı da müstelzim olmakla beraber ticarî mevattandır.
Buna benzer daha bir çok şeyler vardır. İşte bu mütûnu kanuniye karşısında Ticaret Dairesinin ticarî meseleler içinmutlaka aktî münasebetin vücudu lâzım olduğu hakkındaki prensibinin hiç bir mesnedi ve ilmî bir kıymeti olmadığı zahirdir. Bu bakımdan sigortacının yukarda mahiyeti izah olunan davasının akte mülâbis bulunmadığından bahsile ticari olmadığı hakkındaki noktai nazra iltifat edilmemesi lâzım gelir.
Burada suali mukaddere cevap olarak arzedilmeğe lâyık bir cihet kalıyor. Ticaret Dairesi bir meselenin ticarî olması için akti rabıtanın vücudu lâzım olduğu hakkındaki prensibinden rücu etmek mecburiyetinde kalarak, evet, doğru amma haksız fiillerin ticari addolunması için bu zikrettiğim maddelerde olduğu gibi Ticaret Kanununda sarahat olmak lazımdır. Olmazsa ticari addedilemez, derlerse ben de derim ki, bu madede zikri geçen (Borç) tabiri o zaman mutlak olarak zikredilmezdi. (Bu kanunda yazılı Borçları) denilmek lazım ge