Yargıtay Büyük Genel Kurul 1939/30 Esas 1939/30 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1939/30
Karar No: 1939/30
Karar Tarihi: 09.03.1939

(765 S. K. m. 54, 102, 490)

Temyiz Mahkemesi daireleri ötedenberi Türk Ceza Kanununun 490 ıncı maddesindeki altı aylık müddeti davanın açılması için mehil addetmekte ve olsuretle tatbikat yapılagelmekte iken Dördüncü Ceza Dairesinden bir kısım işlerin salahiyetle Üçüncü Ceza Dairesine verilmesi üzerine dairei müşarünileyhaca sözü geçen maddedeki müddetin hukuku amme müruruzamanı olduğu kabul edilmek suretiyle hasıl olan ihtilafın tevhidi için 8.3.939 tarihinde toplanan Heyeti Umumiyeye (49) zatın iştirak ettiği görüldükten ve müzakere nisabı tahakkuk ettikten sonra Birinci Reis İhsan Ezgü hadiseyi tafsil ettikten sonra halledilecek meselenin 490 ıncı maddenin hukuku umumiye müruruzamanını gösteren bir madde midir, yoksa mehil midir, bu hususta diğer dairelerle Üçüncü Ceza Dairesinin noktai nazarı arasında ihtilaf olduğunu beyan suretiyle evvela sözü Üçüncü Cezadan İbrahim Beye verdiğini söyledi.

İbrahim Etem; Ceza Kanununun 490 ıncı maddesinin Hükümetçe teklif olunan tadil şekli aynen: (bu fasılda beyan olunan cürümlerden dolayı açılacak hukuku amme davası altı ayı geçmesile düşer).

Adliye Encümeninin kabul ettiği şekil aynen: (madde - 490: Bu fasılda beyan olunan cürümlerden dolayı açılacak dava altı ay geçmesiyle ortadan kalkar).

Adliye Encümeninin bu maddenin tadili hakkındaki esbabı mucibesi aynen: (490 ıncı maddede yapılan tadil, Matbuat Kanunu ile tenazuru temin etmekte olduğundan esas itibariyle kabul edilmiş, encümence maddenin yazılış tarzı değiştirilmiştir.)

Hükümetçe (490 ıncı maddenin esbabı mucibesi yazılmamıştır).

Eski 490 ıncı maddenin metni: (bu fasılda beyan olunan cürümlerden dolayı ikame olunacak hukuku amme davası 480 inci maddede yazılı ahvalden dolayı bir sene, 482, 485 inci maddelerde muharrer ahvalden dolayı üç ay müruru ile sakıt olur.)

İtalya Kanununun bizim 490 ıncı maddenin mukabili olan 401 inci maddesi aynen: (bu fasılda beyan olunan cürümlerden dolayı hukuku amme davası 393 üncü maddede yazılı hallerden dolayı bir sene, 395, 396 inci maddelerde muharrer ahvalden dolayı üç ay müruru ile sakıt olur). Sarih bu maddenin şerhinde şöyle diyor, aynen: [hakareti mevsufe cürümlerinden dolayı takibatı cezaiyenin müruruzamanında bir sene ve adî hakaret cürümlerinden dolayı takibatı cezaiye müruruzamanı üç ay olmak üzere tayin etmiştir. Meclisi Meb'usan komisyonu işbu ahkam hakkında bir güna mülahazatta bulunmamıştır. Yalnız Ayan komisyonu ahkamı mezkürenin birinci kitabındaki müruruzamana ait ahkam arasına vaz'ını teklif etmişti. Tetkik Komisyonu aile intizamı hakkında 336, 334, 356 ıncı maddelerde takip edilen sistemi burada dahi tasvip ederek takibat için (daha kısa bir müddet tayini) ve fakat şikayetname verildikten sonra (davanın itmamı için) münasip bir müddet vaz'ını iltizam ederek fiilin irtikap edildiği günden itibaren iki aydan sonra şikayetnamenin kabul edilmemesini, hakaret için iki ve sövme için bir sene zarfında davanın itmam edilmesini teklif etmişti. Doğru görülmediğinden bu teklif kabul edilmemiştir]. Şimdi, Ayan Meclisinin ve tetkik komisyonunun tekliflerinden anladıklarımızı tesbit edelim:

1- Ayan Meclisinin teklifi gösteriyorki hakaret müruruzamanına mehil denemez. Hakaret müruruzamanının da müruruzamana ait ahkam arasına konulmasını teklif etmiştir.

2- Tetkik Komisyonunun teklifini şu suretle hülasa edebiliriz:

A- Hakaret davalarının ikamesi için bir müddet konması,

B- Davanın intacı ve ikmali için diğer bir müddet konulmalı. Yani, bu teklifi yapan tetkik komisyonu 336, 344 ve 356 ıncı maddelerde kabul edilen sistemin hakaret davaları hakkında da tatbikini istemiştir. 336, 344 ve 356 ıncı maddelerde takip edilen sistem bizim 108 inci madde ile kabul edilen sistemdir. Bu maddeleri birer birer gözden geçirip bizim 108 inci maddedeki hüküm ile mukayese edelim: İtalya Kanununun 336 ıncı maddesi, (cebren ırza geçmek ve küçükleri baştan çıkarmak ve iffete taarruz faslındadır), bu madde metni aynen: (Geçen maddelerde yazılı fiillerden dolayı takibat icrası mağdurun veya onun yerine dava ikamesine hakkı olan kimsenin şikayetname vermesine bağlıdır. Fakat fiilin ikaı tarihinden veya davaya hakkı olan kimsenin fiile ıttılaından itibaren bir sene geçtikten sonra şikayetnamesi kabul olunmaz).

(Bu maddenin; Türk Ceza Kanununda daha umumî surette mukabili 108 inci maddedir) yolunda şerhe bir not ilave edilmiştir ve yine kız, kadın ve erkek çocuk kaçırmak faslında bulunan 344 üncü madde aynen: (Geçen maddelerde yazılı cürümler için takibat icrası şikayetname itasına bağlıdır. İşlendiği veya kendisine tecavüz olunan madde makamına kaim olan şahsın fiilden haberdar olduğu tarihten itibaren bir sene geçmiş ise şikayetnamesi kabul edilemez.)

Ve yine (zina) faslında bulunan 356 ıncı madde aynen: (geçen maddelerde yazılı cürümlerden dolayı takibat icrası karı veya kocadan biri tarafından şikayetname verilmesine bağlıdır. Bu hüküm, cürümde şerik olan tarafa ve tutulan nikahsız kadına da şamildir. Taarruz edilen tarafın fiilinden haberdar olduğu günden üç ay sonra şikayeti kabul edilmez.) Bu maddelerin şerhinde bu müddetlerin, cürmün takibi için müruruzaman olmayıp (dava arzuhali verilmesi içindir). Takibatı cezaiye müruruzamanı 91 inci maddenin 4 üncü numarasının tayin ettiği müddetler zarfında vaki olur. İtalya Ceza Kanunu bir seneden aşağı müruruzaman müddetine tabi suçları bizde olduğu gibi mukayyet olarak almamış, hem cürüm ve hem kabahata şamil olarak kabul ettiği için 93 üncü madde şerhinde şöyle deniliyor, aynen: (bir seneden aşağı müruruzaman müddetlerinin kesilmesi, hususî kaidelere tab'idir.) Bundan sonra 91 inci maddenin 6 ıncı bendinde beyan edilen altı aylık sövme fiilleri hakkında Ceza Kanununun (401 inci maddesindeki daha kısa müruruzaman müddeti gelir.)

Yani 93 üncü madde şerhedilirken sarih bir seneden aşağı müruruzamana tabi suçları gösterirken hakaret müruruzamanını da gösteriyor. İşte tetkik komisyonunun bu şekildeki teklifi reddedilmiştir. Bu maddelere dikkat edilirse, hepsi şikayetname kabul edilmez, demiştir. 490 ıncı maddede ise dava ortadan kalkar, denmektedir. Sarih hakaret suçları hakkındaki müddetin müruruzaman olduğunu söylüyor ve şu suretle hülasa ediyor. Cilt: 3, Sahife: 372, Bent: 1827 aynen: (tayin edilen müddetlerin hususiyetinden başka hakaret ve sövme cürümleri için müruruzaman ahkamı sair cürümler hakkındaki müruruzaman ahkamı umumiyesinden farklı değildir.) Esasen mademki bizde takibi şikayetnameye bağlı suçlar hakkında bir kaidei umumiye halinde (mehli dava) hakkında Ceza Kanunumuza 108 inci madde konulmuştur. Bu madde mevcut iken yine takibi şikayete bağlı olan hakaret suçları hakkında (mehli dava) hakkında bir hüküm konmağa lüzum tasavvur olunamaz. Gerek 490 ıncı maddenin yazılışı ve gerek bu maddenin aslındaki esbabı mucibe ve 108 inci maddenin Ceza Kanunumuzda yer buluşu bize çok vazıh olarak gösteriyorki 490 ıncı maddedeki müddet dava ikamesine mahsus bir mehil değil, hususî müruruzamandır. Esasen 490 ıncı madde Matbuat Kanununun 54 üncü maddesinin tadil edildiği sırada tadil edilmiştir. Eğer vazukanun 490 ıncı maddedeki müddetin (mehil) olmasını arzu etseydi. Matbuat Kanununun 54 üncü maddesinde olduğu gibi madde metnini öyle yazardı. Matbuat Kanununun 54 üncü maddesinin tadil edilen şekli şudur: (Matbualar vasıtasile işlenilen suçlar aleyhine altı ay içinde açılmayan davalar istima olunmaz) ve bu maddenin tadili hakkında Hükümetçe yazılan esbabı mucibesinde de aynen: (matbualar vasıtasiyle işlenilen suçlarda kanunumuzun kabul ettiği altı aylık müruruzaman müddetinin yalnız dava ikamesine münhasır olması ve dava açıldıktan sonra kanunumuzun umumî müruruzaman hükümlerinin cereyan etmesi kanunvazunın maksadına daha uygun olduğu cihetle madde ona göre düzeltilmiştir.)

490 ıncı maddenin tadil edilen şekli ise şudur, aynen: (bu fasılda beyan olunan cürümlerden dolayı açılacak, dava altı ay geçmesi ile ortadan kalkar). Dikkat edersek görürüzki Matbuat Kanununun muaddel 54 üncü maddesinde, (altı ay içinde açılmayan davalar istima olunmaz) dendiği halde Ceza Kanununun muaddel 490 ıncı maddesinde, (dava altı ay geçmesile ortadan kalkar) denmiştir. Bu ibare esas umumî müruruzaman maddesi olan 102 inci maddede kullanılan ibarenin aynidir. 102 inci maddede umumî müruruzamanlar hakkında nasıl, müddetleri geçmesile davanın ortadan kalkacağını göstermiş ise hususî müruruzamandan bahis olan 490 ıncı madde de ayni ifade ile bu ciheti irae etmiştir. 102 inci maddede şöyle denmektedir: (madde: 102 - kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası, idam ve müebbet ağır hapis cezalarını müstelzim suçlarda yirmi sene ve şu cezayı müstelzim cürümlerde on beş sene ve şu cezayı müstelzim cürümlerde on sene ve şu cezayı müstelzim cürümlerde beş sene ve şu cezayı müstelzim fiillerde iki sene ve bir sene geçmesi ile ortadan kalkar). Bu maddenin birinci satırında, (kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında) ibaresi vardır.

Eğer kanunda başka türlü yazılmış ahval var ise 102 inci maddede gösterilen müruruzaman nazara alınmaz. Başka türlü yazılmış olan müruruzaman ne ise o müruruzaman nazara alınır. İşte başka türlü yazılmış müruruzaman da Ceza Kanununda yalnız 490 ıncı maddede mevcuttur. Bu 490 ıncı maddedeki müddete hususî müruruzaman demezsek 102 inci maddenin, kanunda başka türlü yazılmış olduğunu işaret ettiği hususî müruruzaman maddesini Ceza Kanununda bulamayız. İtalya Ceza Kanununu şerh eden sarih de 102 inci maddenin müruruzaman hakkında koyduğu hükmün istisnasını ancak 490 ıncı madde teşkil ettiğini söylemektedir. Bence 490 ıncı maddenin gerek tadilden evvelki ve gerek tadilden sonraki metinlerinde tasrih edilen müddete (mehil) demek için elimizde hiç bir mesnedi kanunî mevcut değildir. 108 inci maddenin mevcudiyeti ve 102 inci maddenin kayt ve işareti ve tadilat sırasında da 490 ıncı maddenin Matbuat Kanununun 54 üncü maddenin tadil edildiği şekilde yazılmaması, bilakis gerek mevsuf ve gerek adî hakaret suçları hakkında altı ay geçmesi ile davanın ortadan kalkacağının tasrih edilmesi, 490 ıncı maddede mevzuubahis edilen müddetin, tahkir suçlarına ait hususî müruruzaman müddeti olduğunu çok açık olarak göstermektedir. Arzettiğim esbab ve mülahazat karşısında dairemiz 490 ıncı maddenin, hususî müruruzaman hakkında hükmü ihtiva ettiğini kabul etmiş ve ona göre kararlarını vermiştir, isabet olup olmadığını takdir yüksek heyetinize aittir.

Birinci Reis; İbrahim Beyin izahına kısmen iştirak ederim. Fakat neticede ayrılırım. Müruruzaman işinde İtalya kanunundan ayrılmışızdır. O komisyonda bulunmak itibarile Vekaletten aldığımız direktife göre bu kaideleri vaz'ederken burada italya kanunundan ayrıldık. Şahsî davalarda altı ay zarfında dava ikame edilmek lazımdır, dedik. Bu kaideyi koyduk. Sonra bahsedilen üç maddeyi koymayarak zabıta koyduktan sonra madde değişmediği yerde mevzuubahis edebilirdik. Sür'atin sebebi dava müruruzamanı değil, mehildir. Maznunları müştekilerin tazyikinden vikaye için verilmiş bir mehildir. Cürümlerde böyle oluyor da kabahatlarda ne için böyle olmasın ? Görülüyorki bu mehildir. Encümen tereddüde mahal kalmamak üzere hukuku umumiye yerine dava demiştir. Dava müruruzamanı açıldıktan sonra da devam eder. Bence açılacak dava hakkı ortadan kalkar. Şahsî suçlarda dava şarttır. Maznunları vikaye kastına matuftur. Mesela birinin gıyabında hakaret vaki olmuştur. Fakat mağdur bunu beş ay sonra haber almıştır. Bu da mı sakıt olacaktır.

İbrahim Ertem; Yeniden bir işin canlanması. Eski 104 üncü madde vardı, zabıta koyduktan sonra mehil olamaz.

Birinci Reis; Tadilden evvelki madde mahalli içtihat olabilirdi, diyorum. Yoksa her ikisi de mehildir. 104 üncü maddenin hiç bir tesiri yoktur.

Osman Remzi Memişoğlu; 102 inci madde dururken 108 inci madde ile bir hüküm tesis edilmiştir. Buna sebep nedir? 102 inci maddedeki suçları takipte müddeiumumiler serbesttir. 108 inci maddede mutazarrır olan şahsı suçlunun bazicei emelinden kurtarmak için vazukanun daha kısa bir müddet tayin etmiştir. Altı aya indirilmek suretiyle hukuku umumiye te'min edilmekle beraber suçlunun bazicei emelinden kurtarmak itibarile adalet esası muhafaza edilmiştir. 108 inci madde 102 inci maddeden şu itibarla ayrıdır, birinde suçun ikaı ve diğerinde ıttılaı tarihidir. Bu nokta külliyen birbirinden ayrılmıştır. Hukukî esaslara sui tesir etmeyen mülahazaları arzediyorum. 490 ıncı maddeye lüzum varmıdır ? Evvelki yazılışta birinde üç aydır. Bu altı ay 108 inci maddeden farklıdır.

Akil; 108 inci madde dururken 490 ıncı maddenin kanunda yer alması belki bir eseri zühuldür.Ayrı olmadığını kabul etmek için tadilatta o maddenin ilgası lazımdı. 490 ıncı madde hususî bir hüküm ifade eder. Açılacak dava ortadan kalkar, asıl müruruzaman ifade eder.

Kazım; 108 inci madde altı ay zarfında dava ikamesini şart koymuştur. 490 ıncı madde şahsî davadan bahsetmemiş, davası demiştir. Bu maddeler arasında tedahül yoktur. Tadil dahi müruruzaman müddetini birleştirmiştir.

Birinci Reis; Şahsî dava tabiri (ceza) usulü mer'iyete girdikten sonra meydana çıkmıştır. Hakaret işleri şahsî davadır. Orada müddeiumumîye lüzum yoktur. Her iki tarafın noktai nazarları mantıki ve kanunîdir. Nihayet farazidir. Bu maddeye kat'î bir mana vermek imkanı olmayınca metinler üzerinde durmağa lüzum görmeksizin vazukanun kanunu mahallin ihtiyacı için yapar. Adalete ve içtimai menfaata muvafık olan 490 ıncı maddeyi mehil addetmek lazımdır.

Ferit; Kabahatlarda bir sene olduğu halde cürümlerde altı ay diye kabul edemeyiz. Makamı alilerince. Vekalete bu maddenin kaldırılması için bir müzekkere yazılması lazım geldiği kanaatındayım. Tamamile mehil olduğu fikrindeyim.

Halil İbrahim; Müruruzamana taalluk eden ahkamı tetkik edersek hukuku amme ve ceza müruruzamanı vardır. Bunun haricinde bir müruruzaman yoktur. Bu davalar amme hukukundan ziyade şahsın hukukuna dokunmasından mütevellit davalardır. Bu kabil işlerde vazukanun dava eden şahsın vaziyetini daima gözönünde tutmuştur. Altı ay zarfında dava ikame etmemesi ile hakaretin tesiri zail olduğunu kabul etmek zaruretindeyiz. Davayı takip etmezse 361 inci maddede davadan feragat etmiş sayılır, diyor. Çünkü burada mutazarrır olan heyeti içtimaiye değildir, bir şahıstır. Vazukanun daima suçlu lehine hareket etmiş, buna da mehil demiştir.

Başmüddeiumumî; Muhterem arkadaşlarım, şimdiye kadar hakaret davalarında Türk Ceza Kanunu noktai nazarından hukuku amme için iki nevi müruruzaman kabul edilmektedir. İkamei dava için müruruzaman davacıya verilen mehilden ibarettir. Diğeri de ikamei davadan sonra cereyan edecek müruruzamandır. On senedenberi müstakar bir içtihat teşkil eden bu noktai nazar kanunun sarih hükümlerine istinat etmekte. Nitekim 490 ıncı madde bütün tadillerinde hakaret suçlarından dolayı ikame olunacak ve açılacak davalara tahsis edilmiş bir mehil ihtiva etmektedir. İkamei davadan ve dava açıldıktan sonra müruruzaman bu kayt ve sarahatlar karşısında 490 ıncı maddenin tatbiki mümkün olamayacağından ahkamı umumiyeye ve 102 inci maddeye göre tatbik ve hesap edilmek lazımdırki müstakar içtihat ta bu esaslara istinat etmektedir. Son ve yakın bir zamanda bu içtihattan vazgeçilerek ikamei dava için ve açılacak dava için konulmuş olan mehiller açılmış ve ikame edilmiş davalara da müştemil ve hukuki amme müruruzamanı addedilmiş ve 105, 104 üncü maddeler hükmüne nazaran müruruzaman kararları verilmekte bulunmuştur. Halbuki on senelik müesses ve müstakar bir içtihada mübayin ve muhalif bir içtihat tezahür ettiği halde usulen heyeti celilelerine müracaat edilmek kanunen muktazi iken bu iktizaya riayet edilmeksizin anî karar ve ilamlar verilmiştir. Bu baptaki noktai nazarımı arz ve izah edeyim. Malümdur ki,

1- 105 inci maddede ve esbabı mucibesinde kabahatlarda bile mutlak surette tatbiki caiz görülemeyerek bu madde hükmünün kanunun yalnız kabahatlarda bir seneden aşağı müruruzaman müddeti tayin ettiği hallere hasredilmiş olduğu gösterilmesine ve Heyeti Umumiye karar ve içtihadı da bu merkezde bulunmasına göre 490 ıncı madde hükmünün mehil olmayıp müruruzaman telakki edildiği halde 105 inci madde mucibince hakaret davalarında bir sene zarfında hüküm vermek iktiza etmektedir. Halbuki 105 inci madde yalnız kabahatların bir kısmına hasredilmiş olmasına ve cürümlerde bu madde hükmü kabili tatbik olamayacağına nazaran cürüm nevinden olan hakaretler hakkında 105 inci madde mevzuubahis olamaz. Eğer 490 ıncı maddedeki hukuku amme davası ikamesi için vaz'edilmiş olan altı aylık mehil vazukanun tarafından müruruzaman telakki edilmiş olsaydı 105 inci madde hükmünü bir kısım kabahatlara hasretmek değil, mutlak surette ve cürümlere de teşmilen vaz ve ikame etmek lazım gelirdi. 105 inci madde hükmünden dahi anlaşılıyorki vazukanun nazarında bir seneden aşağı müruruzaman ancak kabahatlarda aridir ve bir seneden aşağı müruruzaman cürümlerde mevzuubahis değildir. Nitekim Kanunu Cezada müruruzamanlara dair olan 102 inci madde hükümlerinde cürümlerde bir seneden aşağı müruruzaman yoktur. Binaenaleyh 490 ıncı maddede ikame olunacak dava için de tabirile vazedilmiş olan altı aylık müddet, ikame olunacak ve açılacak dava için bir mehildir. Hukuku amme davasından sonra cereyan edebilecek müruruzaman değildir. Binaenaleyh muhalif dairelerden 105 inci maddeye istinaden verilen kararlar maddenin ve esbabı mucibesinin hükümlerine aykırı düşmektedir.

2- Diğer bakımdan dahi mesele tetkik olunursa bu netice bütün bedahetile tezahür eder. Nitekim; 490 ıncı madde hükmünün takibattan sonra cereyan edecek müruruzamana aidiyetine kani olan dairelerden verilen ilamlarda 104 üncü madde tatbik edilmektedir. Halbuki 104 üncü maddenin sarih hüküm ve ibaresinden anlaşılıyorki bu madde 102 inci maddede mevzu müruruzamanlara matuftur. Nitekim bu maddede hukuku amme davasını kesen haller gösterildikten sonra, ancak bu sebepler müruruzaman müddetini 102 inci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz. denilmektedirki bu sarahat karşısında 104 üncü maddenin 490 ıncı maddeye atfetmek imkanı tasavvur bile edilemez. Demek oluyorki 490 ıncı maddede mevzu müddet müruruzaman değildir. İkame olunacak dava için bir mehildir. İkamei davadan sonra bu gibi hakaret fiillerinde müruruzaman 102 inci madde hükmüne tabidir. Nitekim başta Ceza Heyeti Umumiyesi, Dördüncü ve İkinci Ceza Dairelerinin karar ve içtihatları da on senedenberi ayni suretle tecelli etmektedir. Takibi şikayete mütevakkıf olan davalarda ikamet dava için bir mehil tayini yalnız 490 ıncı madde mucibince hakaret davalarına münhasır değil, 108 inci madde ile de emsali davalara tamim edilmiştir. İtalya Kanununun 490 ıncı madde muadili olan 401 inci maddesi mucibince yalnız bu mehil hakaret ve diğer bir madde ile zina davalarına hasredilmiştir. 108 inci madde İtalya kanununda yoktur.

3- Bundan başka mevzuatı kanuniyemizde bu bapta misaller taaddüt ettirilebilir . Ezcümle eski Orman Kanununda ikamet dava için yani davaya mübaşeret için vaz olunan altı ay müruruzaman takibi davadan sonra cari değildir. Ve teessüs eden içtihada göre takibi davadan sonra müruruzaman ahkamı umumiyeye tabidir. Yine Matbuat Kanununun muaddel 54 üncü maddesinde altı ay içinde açılmayan davalar istima olunmaz, denilmesine nazaran dava açıldıktan sonra müruruzaman ahkamı umumiye müruruzamanı olmak lazımgelir. Bu misallerde dahi görüldüğü veçhile dava ikamesi için vaz olunan mehil müruruzaman tabir edilse bile ikamei davadan sonra carî değildir. Ve bu hüküm yalnız hakaret davalarına münhasır olmayıp takibi şikayete mütevakkıf olan bilcümle hallerde mer'idir. Ve umumîdir.

4- Bununla beraber eğer hakaret davalarını takibattan sonra dahi 490 ıncı maddede yazılı mehle, hukuku amme müruruzamanı gibi addederek, tabi addedersek cürüm olan bu davaların 102 inci maddenin altıncı fıkrasında muharrer ve altı ay müruruzamana tabi olan kabahat davalarile müsavi bir mahiyette addetmekliğimiz lazımgelirki buna kanun hükümleri manidir. Çünkü müruruzaman keyfiyeti suçların nev' ve mahiyetine ve derecei tesir ve ehemmiyetine göre ve muhtelif suretlerle tayin ve tahdit edilmiş ve 102 inci madde bu esas dairesinde ve müruruzamanın hikmetile mütenasip bir surette vaz ve ikame olunmuş olmasına ve cürüm ile kabahat arasındaki farkı kanunî müruruzaman noktasından dahi mevcut bulunmasına nazaran aksine bir içtihada mesağ yoktur, çünkü, kanunen nasıl ki bir cürüm kabahat değilse kabahat dahi bir cürüm değildir. Bu itibarla bir cürüm kabahat ile müsavi ve kabahat müruruzamanı tabi addedilemez. Bu noktadan dahi 490 ıncı madde hükmünün hukuku amme müruruzamanı addine imkan yoktur.

5- Netice: Binaenaleyh gerek 490 ıncı maddedeki müddetin sarahati kanuniyeye göre hukuku amme davası için değil yalnız bu davanın ikamesi ve açılması için konulmuş olmasına ve gerek 104, 105 inci maddeler hükümlerinin 490 ıncı madde ile kabili te'lif ve tatbik bulunmamasına ve bu esaslar dairesinde teessüs eden müstakar ve umumî içtihada nazaran aksine mülabis ikinci kanaatları havi ve Üçüncü Ceza Daireleri ilamlarında isabeti mütalaa edilemediği gibi cürüm ve kabahat müruruzamanlarının müsavi, derecede telakkisine de imkanı kanunî görülememiş olduğundan 490 ıncı maddedeki altı ayın dava açılması için bir mehilden ibaret olduğuna dair şimdiye kadar cereyan eden ve Dördüncü Ceza Dairesi tarafından tatbikine devam edilmekte olan içtihadın kabulü reyindeyim, demeleriyle neticede;

Sövme ve hakaret suçlarına mahsus üç ay ve bir sene gibi mütefavit müddetler birleştirilerek altı aylık bir mehil tayini suretiyle Türk Ceza Kanununun 490 ıncı maddesi değiştirilmiş ve bu madde ile Matbuat Kanununun değişen ve ayni mahiyette bulunan 54 üncü maddesi arasında tenazur temin edilmiş olmasına ve madde metnindeki açılacak dava tabirinden bunun hukuku amme davası müruruzamanı olmadığı ve şahsî dava açılması için muayyen bir mehil bulunduğu sarahaten anlaşılmasına ve altı ay zarfında şikayetname verilmesile ikamei dava şartı suçlu lehine vaz edilmiş bir kaide olup ancak takibata başlandıktan sonra 102 inci maddede yazılı müruruzaman cereyan edeceğine göre muaddel 490 ıncı maddede gösterilen müddetin umumî hükümden ayrı ve taalluk ettiği fasla münhasır bir mehil olduğuna ekseriyetle karar verildi. (¤¤)



Full & Egal Universal Law Academy