Dairesi: Büyük Genel Kurul
Esas No: 1937/29
Karar No: 1938/10
Karar Tarihi: 08.06.1938
(818 S. K. m. 41, 60, 66, 125, 126, 127, 128, 135, 299) (743 S. K. m. 18, 19, 24, 540, 727, 730, 895, 896, 897, 898, 908) (2490 S. K. m. 67) (2004 S. K. m. 83)
Fuzuli işgal neticesi talep olunan tazminat Borçlar Kanununun birinci babının ikinci faslında gösterilen borçlar mahiyetinde olmadığından bu kabil tazminata ait davalarda mezkur kanunun 60 ncı maddesinde yazılı müruruzaman müddeti kabili tatbik olmadığı tevhidi içtihat suretiyle takarrür etmiş ve Borçlar Kanununda ecrimisil davaları hakkında hususi bir müruruzaman müddeti kabul edilmediği ve bu davaların tabi olacağı müruruzaman müddeti hakkında tevhidi içtihat kararında da kayt ve sarahat bulunmadığı için bu güne kadar bu kabil işlerde on senelik müruruzaman müddeti tatbik edilegelmiş iken bu kerre mümasil bir hadisede ecrimisil davalarının kira davaları gibi beş senelik müruruzamana tabi olacağı yolunda yeni bir ekseriyet teşekkül etmiş olduğundan keyfiyetin tevhidi içtihat yol ile halli Dördüncü Hukuk Dairesinin 16/07/1936 tarih ve 179/1098 numaralı müzekkeresiyle talep, bu işe ait ilam suretleriyle müzekkere sureti teksir edilerek Heyeti Umumiyeye tevzi edilmişti.
İlk toplantının 10/03/1937 gününde yapılacağı bildirildikten sonra tayin olunan günde toplanan Heyeti Umumiyede müzakereye ibtidar edilerek hadiseyi izah eden Birinci Reis İhsan Ezgü mevcut tevhidi içtihat kararını okuduktan ve bu karar mevcut oldukça bu hadisenin tekrar müzakeresine lüzum olup olmadığı hatırlatıldıktan sonra söz alan Sait Barlas:
1331 numaralı kanun için Büyük Millet Meclisi iki tefsir çıkarmıştır. Binaenaleyh bizim de 330 yılında verilen bir tefsiri değiştirmemize mani yoktur.
Birinci Hukuk azasından Ali Rıza: Tevhidi içtihat bir tefsirdir. Bir madde üzerinedir. O değiştirilirse kanun değiştirilir.
Başmüddeiumumi Nihat: Usulü müzakere hakkında söyleyeceğim. Biz burada elimize verilen işler için toplandık. Binaenaleyh tevhidi içtihada mugayir bir karar verilir de buraya gelirse o zaman düşünürüz. Burada bir kanun yapar gibi müzakereye salahiyetimiz yoktur. Temyizin medarı iftihar ve şeref addettiği içtihadın bir gün sonra değiştirilmesi halinde müstakar içtihatlara yer verilmemiş vaziyete düşeriz, bu itibarla reye vaz'ına muhalifim.
Fuat Hulusi: Bizim vaziyetimiz Meclise benzemez, mütalaa tevhidi içtihat çıktıktan sonra daireler için muta olacağı yazılıdır. Dönmek iyi bir şey değildir. Ancak çok zaruri ahvalde de heyet eski karariyle mukayyet olsun demek doğru değildir.
Başmüddeiumumi: Tevhidi içtihat kararında ilel'ebed meselesi mevzuubahis değildir. Ancak buraya eski karara mübayin bir kararla gelmek lazımdır. Bunda büyük bir tehlikei adliye görüyorum. Vaziyet itibariyle başka bir mesele için toplandığımız bu sırada bu şekilde bir müzakere zemini açmak doğru değildir.
Birinci Reis: Biz evvelce 60 ncı maddenin tatbik edilemeyeceğini kararlaştırdık, gelen hadise başkadır.
İbrahim Ertem: Evvelki karar müsbet yazılmış değildir. Tevhidi içtihat bir tarafı hallederek diğer tarafı bırakmıştır.
Bu karar belki Dördüncü Hukuk Dairesini takyit eder. Fakat bizi asla.
Şemseddin: İstibdadı ilmi yoktur. Başmüddeiumumi bu kararın ulviyetinden bahsettiler. Bir kararın hatalı olduğunu görünce dönmek bir hatayı adli değil, şerefi adlidir. Bu tam manasiyle fuzuli işgal değildir. 60 ncı maddenin tatbik edilmemesi hakkındaki karar doğru değildir. Bu hatayı bütün müellifleri işhad ederek 60 ncı maddenin tatbiki lazım geldiğini ispat edebilirim.
Reis Vehbi; Başmüddeiumumi buraya bir kararla gelinir dediler. Halbuki tevhidi içtihat kararı muvacehesinde dairei hususiye mübayin bir karar veremezki bir kararla buraya gelsin.
Başmüddeiumumi; Bazı daireler takarrür etmiş içtihatlar hilafına akabinde karar verirlerse içtihatların istikrarına imkan yoktur.
Reis Vehbi; Bir karar layetegayyer değildir. Fakat üç günde de bir karar değiştirilemez. Kararın değiştirilmesi hayatı hadisatla ve telakkilerin değişmesiyle mümkündür.
Birinci Reis: Bu değişikliği biz yapmayalım. Müracaat edelim.
Fuat Hulusi: 60 ncı madde umumi hükümdür. Bu hadise için hususi bir madde vardır.
Ferit; Tevhidi içtihat kararından dönmeğe ve bunun mevzuubahis edilmesine lüzum yoktur. Madde sarihtir. Yine takyit etmez, her zaman mevzuubahis edebiliriz.
Ali Rıza (Hukuk): Bir kanun maddesinin anlaşılması meselenin tayinidir. Birisi 60 ncı maddeye mutabıktır diyor, diğeri mutabık değildir, dediğine göre kanun sarih olur. Sarih hükümlere muhalefet edilemez.
Şefkati; Kanunda kati olarak bir şey olmadığına göre eski karardan dönülebileceği manasını çıkarabiliriz. Kanun yapılırken o günkü cemiyet hayatına uygun olması kadar ondan sonra elli veya beş yüz sene sonra da tatbik edilerek o günkü cem'iyete uygun olarak tefsir ve tatbik edilir.
Birinci Reis; Bu tefsir değildir. Kanunun tatbik şeklidir, demeleriyle vaktin geç olmasından müzakere diğer bir toplantıya talik edildi.
28/04/1937 gününde tekrar toplanan Heyeti Umumiyede söz alan: Sait Barlas: Şahsi kanaatıma göre bunda Borçlar Kanununun 66 ncı maddesi kabili tatbiktir. Haksız mal iktisabı olduğuna göre bir senelik müruruzamana tabidir. Ve fakat dairemiz icarın halefidir, bu itibarla beş senelik müruruzamana tabidir, diyor.
Fuat Hulusi; Zilyetliğe müteallik bir dava olmak itibariyle Kanunu Medeninin 895 nci maddesi ve müteakip maddelere göre mütalaa edilmesi ve böyle olunca da bu maddelerdeki müruruzaman nazara alınması lazımdır. Zannederim İsviçredeki tatbikat dahi bu merkezdedir. Zilyetliğin fer'inden ibaret olan ecrimisil için Kanunu Medeninin bu maddelerine gitmekten başka çare yoktur.
Şemseddin; Fuzuli işgalin mahiyeti hukukiyesi -ki haksız fiil- Borçlar Kanunu mucibince 60 ncı madde kabili tatbiktir. Tevhidi içtihat 60 ncı madde tatbik edilmez, dediğine göre buna bir vasfı kanuni vermek lazımdır. Bu vaziyet karşısında buna da imkan bulamıyoruz.
Tecavüzün defi davası bir tedbir davasıdır. Diğeri tazminattır.
Şefkati: Muhtelif sebeplerle gayrimenkullere vaz'ıyed edilmiş olabilir. Bunun hepsinde aynı maddenin tatbiki mümkün değildir. Gasıplarda 60 ncı madde tatbik edilir. Doğrudan doğruya gasp olmayan hallerki akdin hitamından sonra bu akte istinat eden mükellefiyetler mevzuubahistir.
Birinci Reis: Akte muhalif hareketlerde Kanunu Medeninin bu maddeleri mutlak olarak tatbik edilebilirini?
Vehbi Yekebaş: Daire evvelce on senelik müruruzaman kabul ettiklerini söylüyorlar. Şimdi de bir seneyi kabul edersek dairenin evvelki kararına istinaden daha müddetim vardır diye bir seneyi geçiren kimselerin dava hakları sakıt olarak uğrayacağı zarardan dolayı da salahiyettar arkadaşların nazarı dikkatlerini celbederim.
Cevat: Bu her zaman olan şeylerdir. Kanunların değişmesi gibi.
Birinci Reis: Akte muhalefet vaz'ıyed gibi muhtelif hadiseler karşısında kalındığına göre her ihtimali düşünerek bir kaç arkadaşımız tarafından esaslı bir tetkik mahsulü olarak verilecek rapora göre müzakereye başlarsak daha muvaffık olur kanaatındayım, demeleri üzerine komisyonun Reis Sait, Fuat Hulusi, Ali Himmet, Fevzi ve Aza Şemseddin, Şefkati ve Cevattan teşekkül etmesi tensip olunarak müzakereye nihayet verildi.
23/05/1937 gününde toplanan Heyeti Umumiyede komisyonun verdiği rapor okundu. Aynen, Yüksek Heyetin kararı ve sayın Baş Reisin emri üzerine heyetimiz 09/05/1937 ve 21/05/1937 tarihlerinde iki defa toplanmış ve arkadaşların Kanunu Medeni ve Borçlar Kanunu ve şerhleri üzerine verdikleri izahat dinlenmiş, Reis Fuat Hulusi ile Azadan Şemseddin tarafından verilen mütalaalar evrak arasına konulmuştur.
Tetkikat neticesinde: Komisyonumuz aşağıdaki neticelere vasıl olmuştur:
1 - Hiç bir akte müstenit olmaksızın vaki işgalden dolayı tazminat davaları bir senelik müruruzamana tabi olmak lazım gelir.
Yalnız bunun hangi maddeye uyduğu hakkında ittifak edilmemiş, Reis Sait Barlas, Fuat Hulusi, Aza Şefkati, Aza Cevat Kanunu Medeninin 897 nci maddesinin medarı tatbik olacağı ve reis Ali Him met, Mustafa Fevzi, Aza Şemseddin Borçlar Kanununun 60 ncı maddesinin tatbik edileceği reyinde bulunmuşlardır.
2 - Hitamı müddette temdit edilmemek şartile vukubulan akit üzerine ve hitamı müddetten sonra işgalden ve müddet esnasında veya sonra tahripten doğan tazminat davalarında dahi müruruzamanın on sene olacağı çoklukla kabul edilmiştir. Yalnız Reis Sait Barlas, bir akte iltisak ve ittisali olan muamelelerden doğan tazminat davalarının müruruzamanı o akdin tabi olduğu müruruzamandan ibaret olacağım mütalaaten beyan eylemiştir.
3 - Ücret tesmiye edilmemiş olan sarih ve zımni akitlerden doğan müruruzamanın kira müruruzamanı gibi beş sene olacağı da kabul edilmiştir.
4 - 757 ve 2490 numaralı kanunlar gibi hususi kanunlarda gösterilen ecrimisiller hakkında o kanunda sarahat olmadığı takdirde beş senelik kira müruruzamanının cari olacağı dahi kabul olunmuştur.
Şemseddin: Fuzuli işgal denilen şeyin hukuki bakımdan mahiyeti bir hakka, zımni veya sarih bir akte müstenit olmaksızın gayrin malını izinsiz ve rızasız işgal veya istimal etmekten veyahut başkasının zilyetliğini gasp ve ona tecavüz eylemekten ibarettir. O gayr veya zilyedin bundan mutazarrır olup olmaması müsavidir. Medeni ve Borçlar Kanununda bu tabir aynen kullanılmamakta ise de diğer bazı kanunlarımızda gayrimenkulun haksız ve sahibinin izni ve rızası olmaksızın işgal ve istimaline ıstılah olarak yer almaktadır, yani (fuzuli işgal) elyevm gayrimenkuller hakkında kanuni bir tabirdir.
Mevzuu münakaşamız dahi bu kabil akit ve rızaya mukarin olmayan işgal ve intifalardır. Bu fiillere terettüp edecek hükümlerin de Borçlar Kanununun 41 ve müteakip maddeleriyle Kanunu Medeninin 18, 19 ve 24 üncü babındaki maddeler olduğunda şüphe yoktur.
Sarihler bunda müttefiktir.
Fuzuli işgalden dolayı mal sahibi ve zilyet için aranılacak tazminat o maldan intifa edememekten ve şagilin haksız alıkoymuş olmasından ve istimalinden veya tahribinden vesaireden doğan bütün zararlar mukabilidir (Medeni Kanun 908).
Ecrimisil dediğimiz şey ise yine meri kanunlarda yeri olan ve gayrimenkulun bu suretle istimali veya zilyedin andan intifamdan mahrumiyeti mukabilinde uğradığı zarara mukabil bir bedeldir. İşte asıl aradığımız nokta bunun tabi olduğu müruruzamandır.
Medeni Kanun hak sahibine biri tedbir mahiyetinde olmak ve basit usule tabi tutulmak ve diğeri de esasa ait bulunmak üzere iki türlü dava hakkı vermiştir. (Medeni Kanun 895 ila 898 nci maddeleri) yani gayrimenkulun haksız ve akitsiz işgalinden doğan bu türlü zarar ecrimisil davasının tabi tutulacağı müruruzaman müddetidir. Bu müruruzaman hangi maddedeki müruruzamandır.
Vehlei ulada Kanunu Medeninin 898 nci maddesindeki sarahat bu kabil zararların da bu maddede yazılı ve Borçlar Kanununun 60 nci maddesindeki müruruzamandan başka ve pek kısa müruruzamana tabi olacağı fikrini tebadür ettirmektedir. Halbuki bir kerre bu maddedeki müruruzaman sırf gasp ve tecavüz olunan şeyin istirdadı ve tecavüzün meni olmasıdır. Bu maddede zararın da bu kısa müruruzamana tabi olduğu hakkında bir sarahat değil, işaret bile yoktur.
Binaenaleyh tazmini istenilecek zararın bu maddeye tevfikan müruruzamana uğratılmasına bir kerre bu maddenin metni müsait değildir. İş böyle olmakla beraber 895 ve 896 nci maddelerdeki zararın Borçlar Kanununun 41 ve müteakip maddelerinde yazılı zararlar kabilinden olduğunda yine sarihler ittifak eylemektedirler. Bu maddelerdeki zararın da 897 nci maddeye dahil olduğu farzedildiği takdirde ve hatta bu maddede yazılı olduğu üzere zilyet, zilyetliğin tecavüze uğraması hasebiyle istirdadı için bu veçhile müstacel ve tedbir kabilinden olmak üzere dava hakkını kullanmazsa bu tarika müracaat hakkı yani münhasıran bu türlü dava sakıt olup yoksa Kanunu Medeninin 618 nci maddesi mucibince istihkak ve müdahalenin meni davasını ikame eylemek hakkı zail olmayacağı gibi 41 ve müteakip maddeleri mucibince maruz kaldığı zararı tazmin için dava açabileceğini de sarihler söylemektedirler. 618 nci madde şerhinde Kürti sahife 302 de (yukarda işaret olunan davalarla beraber malik olan, şahsi mülkiyeti tanıttırmağa matuf bir dava hakkını haizdir. Borçlar Kanununun 41 ve sonraki maddelerine tevfikan da dava açabileceği gibi ceza mahkemelerine veya zabıtaya müracaat edebilir. Ve zilyedliğin ihlalinden mütevellit davaları da ikame edebilir) demektedir.
Hulasa, zilyetliği tecavüze uğrayan ve bu yüzden zarar gören kimseye Kanunu Medeni iki türlü hakkın istimalini yani biri alelacele tecavüzün vukuu akabinde tevessül edilebilecek ve esasa girişilmeksizin iadei yed'i istihdaf eyleyecek bir usulü, diğeri de alelade usulü muhakemeye tebaiyetle istirdat cihetini bahşetmiş ve sahibi hakkı bunlardan her ikisine ayrı ayrı veya birden müracaat etmekte salahiyettar bırakmıştır.
Birinci usule vaktinde müracaat edemeyen ancak o usule müracaat hakkını zayi eder. Esas hakkını ise umumi kaidelere tevfikan istimal etmekten mahrum kalmaz. Tedbir tarikine müracaat etmeyen kimsenin esas dava hakkının da sakıt olacağını kanuni mantık da kabul etmez.
Ruselde asıl Fransızca metinde, (Hali sabıkın iadesine matuf olan bu davaların faidesi tarafeyn arasındaki münazaaya nihayet vermek için değil, fakat esasa ait davanın rüyeti esnasında tarafların rollerini tayin eylemek içindir) demekle buna işaret eylemektedir.
Hulasa, beş senelik müruruzamana tabi tutulmasına kanunun müsait olmadığı kanaatındayım. Hak ve adle muvafık olarak 60 ncı maddeye gitmek lazımdır.
Üçüncü Hukuk Reisi Sait; Hükümete ait ecrimisiller hakkında beş senelik müruruzamana tabi olduğunda ittifak etmiştik. Şimdi Bay Şemseddin buna muhalif beyanatta bulundular. Biz gerek Hükümete ait ve gerek efrada ait olsun birbirinden ayrılamaz, dedik. Asıl kira beş seneye tabi olursa onun feri olan tazminatın başka bir müruruzamana tabi olmasında da mantıki ve kanuni bir isabeti mütalaa edemedik.
Şemsettin: Devlete ait gayrimenkulu bu suretle işgal edenlerle ferde ve halka ait gayrimenkulu işgal edenler arasında acaba kanunen bir fark bulmak kabil midir? Buna imkan yoktur. Bazı vilayetlerde milli emvalden olan çiftliklerin ahaliye icar edilmesi mutat olduğundan bu kabil çiftlikler arazisini izinsiz ziraat edenlerin ecrimislini vermeği göze aldırmış olmalarını ve hükümetin de bunun icar edegelmesi itibarile arada zımni bir akün vücudu tasavvur edilerek bunda icara ait müruruzamanın cereyan etmesi lazım geleceği ileri sürülmekte ise de Devlet bilahare ecrimislini Tahsili Emval Kanununa tevfikan tahsil edeceği mülahazasına istinat edilerek hiç bir zaman laalettayin bir kimsenin kendi arazisini ve gayrimenkulunu izinsiz ziraat ve işgale rıza gösteremez. Ve her kim alırsa alsın, işgal ve intifa eylerse eylesin diye arazisini ve sair gayrimenkulunu halkın menfaatim bilahara ecrimislini tahsil ederim, mülahazasile terk edemez. Buna cevaz verecek kanunlarda ne bir sarahat ve ne de bir delalet vardır. Ve bilakis Devlet kanunları kendine ait emvali icar için, satmak için pek sıkı ahkamı ihtiva etmektedir. Bu kanunların hükmü açık ve pek sarih iken nasıl olur da kim işgal veya ziraat ederse etsin, işgal veya ziraat edenden ecrimisil alacağım, diye milli emvali Devleti serbestçe halkın ve ferdin intifama terkettiği tasavvur olunur? Ve bu da zımni icare aküne delil ittihaz kılınır. Devlet kendi arazisini ancak yaptığı kanunlara tevfikan ya müzayede veya pazarlık suretiyle icara verebilir. Gerçi, bir akte müstenit olmayarak emvali milliyeyi işgal edenlerden ecrimislin Tahsili Emval Kanununa tevfikan istifa olunacağına dair ahkam vaz olunmuş ise de bu ahkam dahi hiç bir zaman şagilin işgaline bir hak vermez. Ve şagil ben ecrimislini vereceğim için burayı şu kadar müddet daha yed'i işgalimde tutacağım, diye de bir iddia serdedemez. Eğer bunda zımni bir akit tasavvur olunursa şagilin bu iddiasının da muhik olduğunu kabul etmek icap eder. Bu hakkı kabul olunabilirini?
Binaenaleyh evvelce tasvir ve tarif eylediğimiz şekildeki fuzuli işgalde işgal olunan mahallin milli emlakten olmasında veya şahsa veya diğer bir müesseseseye ait bulunmasında hükmen ve kanunen mahiyeti itibarile bir fark yoktur ve olamaz. Ancak Devlete ait olanları bu suretle işgal ve gasp edenlerden Devlet evvelce hakkını yani zararım idari meclislere takdir ettirir. Ve Tahsili Emval Kanununa tevfikan tahsiline teşebbüs ederdi. Fert ise doğrudan doğruya mahkemeye müracaatla tazminat ve ecrimislini talep eylerdi. Halen nıer'i kanunlar hükmüne göre Devlet dahi bu gibi hallerde zarar ve ecrimislini takdir için mahkemeye müracaat etmek mecburiyetinde bulunmaktadır.
Bu maruzatımla Devlet malı ile ferdin malını fuzulen işgal edenlerin fiilinde hukuki mahiyette bir fark olmadığı sabit olunca Devlete ait olanı beş senelik ve ferde ait olanı da Borçlar Kanununun 60 ncı veya Medeni Kanunun 897 nci maddesindeki müruruzamana tabi tutmakta isabet tasavvur olunamaz.
Evvelce de ar/eylediğim üzere bu kabil fuzuli işgalden doğan bütün zararların ecrimisil dahi dahil olmak üzere müruruzamanında tatbik olunacak madde Borçlar Kanununun 60 ncı maddesidir. 897 nci madde sırf iadei yed davasına ve basit usulü muhakemeye tabi ahvalden bahistir. Zaten bu maddenin bulunduğu babın ismi de hiç tereddüde mahal bırakmaz.
Şunu da arzetmek faideden hali değildir. 2311 numaralı kanunla 895, 896, 897 nci maddeler hükmünün daha süratle ve kolaylıkla tatbiki temini, iadei yed keyfiyeti için vali, kaymakam ve nahiye müdürüne salahiyet verilmiştir. Bu kanunla da bu maddelerin tedbir kabilinden olduğu daha ziyade anlaşılmaktadır.
897 nci maddedeki sukutu hak ve müruruzaman müddetleri sırf müstacelen ve esas hakka intikal olunmaksızın iadei yed keyfiyetinde hüküm ifade eder, yoksa Kürti'nin dediği gibi 41 ve müteakip maddeler mucibince haksız fiilden mütevellit olan ecrimisil ve sair tazminat davası ikamesine mani olamaz. Ve müruruzamanın 60 ncı maddedeki müruruzaman olduğunda şüphe bırakmaz.
Gerçi beş altı sene evvel bu kabil tazminatın müruruzamanına 60 ncı madde hükmünün tatbik edilemeyeceğine dair bir tevhidi içtihat kararı mevcut ise bunun isabetsizliği tahakkuk edince o kararı ref etmek ve doğrusunu kabul eylemek bizler için bir vecibe olur. Tevhidi içtihat kararlarından dönmeğe bu yüksek Heyetin salahiyeti ise aşikardır. Temyiz teşkilatına dair kanunda Büyük Heyetin evvelce verilmiş bir karardan rücu edemeyeceğine bir men yoktur. Bilakis takarrür etmiş bir içtihadın tebdiline lüzum görülürse içtihadın tebdil edileceği mezkur kanunda tasrih edilmiştir. Zaten hatası anlaşılan bir şeyde ısrar etmek ve hatayı tashih imkanı varken hatayı devam ettirmek doğru olurmu? Bu itibarla eski içtihattan dönmek ve yeniden içtihat suretiyle bu husustaki müruruzamana 60 ncı maddenin tatbik edileceğini kabul eylemek ve Borçlar Kanununun ihlal edilen sarih hükmüne mabihülimtisal olacak şekilde mana vermek borcumuzdur, vazifemizdir. Maddenin ikinci fıkrası bu halde icar müddeti biter bitmez mecuru iade etmeyen kiracıyı mütemerrit saymağa müsaittir. Şu halde kiralayan 102 nci madde mucibince kiracıdan zarar ve ziyanı isteyebilir. Kiralayanın bu davası müstecirin mütemerrit mevkiine düştüğü tarihten itibaren umumi müruruzamana tabidir (Borçlar Kanunu madde: 125, 128).
Aktc müstenit olmayarak bir gayrimenkule elini koyan kimse hakkında ise Kanunu Medeninin yed'i himaye eden hükümleri tatbik olunmak lazım gelir. 1 - Yed'ine karşı gasp veya haksız tecavüz vukubulan kimse bunu derhal men edebilir ve gasıbı kovabilir (Madde: 894).
2 - Gayrimenkulun iadesi ve zararın tazmini için gasıp aleyhine dava açabilir (Madde: 895).
3 - Tecavüzün men'ini sebebinin refini ve zararının tazminini mütecaviz aleyhine bir dava açmak suretiyle isteyebilir. (Madde: 896).
2 ve 3 numaralı bendlerde işaret edilen himaye yolları dava yollarından ibaret olup bu davalar ancak gayrimenkul üzerinde tapu sicilline müstenit ayni hak sahibi tarafından açılabilir. Bu hakkı, gasba veya tecavüze ıttılaı müteakip gasıptan veya tecavüz edenden bu fiillerine nihayet vermesini istemekle mukayettir. Ancak bunun bir mahkeme huzurunda dava şeklinde olmasına lüzum yoktur. Ve mutalebenin icrası mümkün olan müddet sukutla geçerse dava hakkı düşer. Bu bir sukutu hak olup mahkemece re'serı nazara alınır (Madde: 897 fıkra 1).
Bunun sebebi mütecavizin vaziyetini ağırlaştırmak endişesidir.
Men ve mutalebe mümkün iken sukutla mütecavizin ağır mesuliyetlere girmesine sebep olmak kanunu vaz edenlerce doğru görülmemiştir.
Gayrimenkulun maliki de bu sukutu hak hükmünden müstesna değildir. Malikin bu hakkı düşünce, mütecavizle aralarında icabında 648 ila 651 nci maddelerin hükümleri cereyan eder.
2 ve 3 numaralı davaların müruruzamanı gasp veya tecavüzün vukuu gününden itibaren bir sene geçmekle düşer (madde 897, fıkra 2). Gasp ve tecavüz fiillerinin tekerrürü halinde müruruzamanın başlangıcı için son fiil esastır.
2 ve 3 numaralı davaların tazminat kısmı ancak gasp ve tecavüzün sebep olduğu zararın tazminine taalluk edince asıl dava için madde 897 fıkra 2 de beyan olunan müruruzamana tabi olur. Çünkü fer'i asla tabidir. Ve çünkü zararın illeti yede karşı yapılan haksız fiilden ibarettir. Fakat tam olarak iadeye mani olan noksanların tazminini istemek gayrimenkulun maliki için daha sonra da mümkün olduğu gibi diğer hak sahipleri de uğradıkları haksız fiillere müteallik olarak Borçlar Kanununun 60 ncı maddesinde kabul edilen müruruzamana tabi olurlar.
Evvelce tevhidi içtihat müzakeresinde bahse mevzu olan şey suiniyetle vukubulmuş olan haksız işgalden dolayı Kanunu Medeninin 908 nci maddesine temas eden tazminat davasıdır. Çünkü fuzuli şekilde ecrimisil istemek ancak bu 908 nci maddeye istinatla mümkün olur. Bu ise mücerret fuzuli işgalin yani gasbın eseri ve feridir. Anın için bu dava madde 897 fıkra 2 de beyan edilen hususi müruruzamana tabidir, demiştim.
Hazineye ait gayrimenkulun işgalinde ecrimislin idare meclislerince takdir olunacağına mütedair olarak 1341 senesi Bütçe Kanununun 6 ncı ve 23 üncü maddelerinde mevcut olan hususi hükme gelince, bu hususta Tahsili Emval Kanununun tatbikine karşı Hazineye ait gayrimenkulu esasen hiç bir vakit işgal etmediğini iddia eden kimsenin vaziyeti Kanunu Medeninin 895 nci maddesindeki müddeaaleyhlerin vaziyetine benzemez. Anın bu yoldaki davası Tahsili Emval Kanunu mucibince aleyhine yapılan takibatın menini istihdaf etmektedir. Yani bir nevi borçtan kurtulma davasıdır. Buna karşı Hazinenin mevkii gayrimenkulun o kimse tarafından iddia edilen müddet içinde işgal edilmiş bulunduğunu ispatla mükellef bulunmaktan ibarettir.
Bu günkü hadisenin mahiyeti diğerinden bu suretle farklı olunca gasp ve tazminat hakkındaki hususi ve Borçlar Kanununda haksız fiillere dair mevcut olan umumi hükümlerin ve bunlara mahsus müruruzamanların hadiseye tatbikine imkan yoktur. Buradaki iddia hususi kanun mucibince ecrimislin takdirine esas teşkil eden vakıanın doğruluğu yani işgalin vaki olduğudur. Borçtan kurtulma davasına maruz olan Hazine işgal keyfiyetini ve devamı müddetini ispat etmeğe ancak mezkur dava sebebile davet olunmaktadır. Hazinenin bu ispat hakkına karşı borçtan kurtulma davacısı ne Borçlar Kanununun 60 ncı maddesindeki müruruzamandan istifade edebilir, ne de 897 nci maddenin ikinci fıkrasındaki müruruzamanı ileriye sürebilir.
Burada Muvazenei Umumiye Kanununun bir hükmü vardırki herkesçe malum sayılır. Bu hükmü bile bile Hazineye ait bir gayrimenkulu işgal eden kimse kanunun o hususi hükmüne tabi olmayı kabul etmiş demektir. Elverirki inkar ettiği işgal keyfiyeti ve müddeti usulen ispat edilsin.
Bütçe Kanununun mezkur maddelerindeki hususi hüküm ilga edildiğine dair Kanunu Medeni ve Borçlar Kanununda sarahat yoktur. Bilakis 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun muvakkat maddesinin 6 numaralı bendi ecrimisil takdirine ait idare meclisinin salahiyetini mutlak olarak tanımış ve yalnız bunun tahsilinin Tahsili Emval Kanununa tabi olmasını üzerinde bina olmayan gayrimenkullere tahsis etmiştir.
2490 numaralı Artırma, Eksiltme ve İhale Kanununun 67 nci maddesi Hazineye müteallik gayrimenkullerin fuzuli işgalinden dolayı ecrimisil takdirini muhakemelere bırakmışsa da bu tazminatın Tahsili Emval Kanununa göre tahsil edilmesi hakkındaki usulü muhafaza etmiş bulunuyor. Fakat hadisemiz mezkur kanunun neşrinden önceki zamana ait olduğu için bu son kanunun şümulü haricindedir. Yalnız dikkate değer bir noktası vardırki o da icar mukavelesinin bitmesinden sonra geçen günlerde devam eden işgali fuzuli ad etmekle beraber ecrimislin mukavelede hususi hükümler mevcutsa ona göre tahsilini beyan etmesidir. Bunlar umumi kaidelerden istisna teşkil eden hususi hükümlerden sayılır.
İmdi umumi kanunların lağv etmediği mezkur Bütçe Kanunu hükümlerine göre Hazinenin gayrimenkullerini fuzuli olarak işgal edenlere karşı ecrimislin idare meclislerince takdiri keyfiyeti bir zamanla takyit olunmamış ve bunun takdirinden sonra tahsili için ayrıca bir müruruzaman müddeti beyan edilmemiştir.
Hususi kanunun bu sükutu karşısında Medeni Kanunla Borçlar Kanununun hangi hükümleri tatbik olunmak lazım gelir? Vaziyetteki hususiyet Medeni Kanunun 897 nci maddesindeki sukutu hak ve müruruzamanın tatbikine manidir. Çünkü yed'in ref'i ve tecavüzün meni yolunda bir mutalebe, hatta bir dava hadisede bahse mevzu olamaz. Hususi kanun Hazineye ait gayrimenkulun fuzuli işgal edilmesi halinde işgal müddeti için ecrimisil takdirini bir mutalebe lüzumilc hatta ihbar veya ihtarla takyit etmemiştir.
Hususi kanunun bu hükmünü herkes bilir farz olunur. Burada tazminat tabiri kullanılmayıp ecrimisil tabirinin 2490 numaralı kanunun 67 nci maddesinde dahi tekrar olunmasına göre Kanunu Medeni ve Borçlar Kanunu hükümlerinden bu hususta istisna kast edilmiş olduğu istidlal olunabilir. Şu halde bunun bir kira addilc ve kıyas yolile Borçlar Kanununun 126 ncı maddesindeki beş senelik müruruzamana tabi tutulması zaruri gibi görünür. Çünkü yedin haksız nez'i yahut tecavüzle ihlali kaideten ecrimisil takdirini değil, hakimin hakkaniyete uygun göreceği tazminatı istilzam eder. Hususi kanunda ise Hazinenin yedinin nez'i üzerine tazminat değil ecrimisil yani mukavele edilmemiş kira alınması emredilmekte ve bu kira periodique yani senelik yahut aylık olarak takdir ve lıükmolunmaktadır. Bu itibarla icazet almak ettirilen bir akit karşısında bulunuyoruz diyebiliriz.
İşgal hadisesi 2490 numaralı kanunun meriyetinden sonra vukua gelseydi mahkemeye müracaat için Borçlar Kanununun 126 ncı maddesindeki beş senelik müruruzamanın cereyan etmesi ve ancak bu müruruzaman ecrimislin mahkemece takdir ve hükmolunması suretiyle kat edildikten sonra mezkur kanunun 135 nci maddesinin son fıkrası hükmünün tatbik olunması yani hükümden sonra yeni müruruzaman müddetinin on sene olmak üzere kabul edilmesi lazım gelirdi.
Dördüncü Hukuk Reisi Fevzi: Yüksek heyetinizin tetkikine arzolunan mesele haksız işgalden doğan tazminat (ecrimisil) borçlarının tabi olduğu müruruzaman meselesidir.
Evvelce bu hususta yüksek Heyetçe verilmiş bir tevhidi içtihat kararı olduğu malumdur. Ekseriyetle verilen bu kararda, fuzuli işgal neticesi talep olunan tazminat, Borçlar Kanununun birinci babının ikinci faslında gösterilen borçlar mahiyetinde olmadığı cihetle bu kabil tazminata ait davalarda mezkur kanunun 60 ncı maddesinde gösterilen müruruzaman müddeti kabili tatbik olmadığı beyan olunmuş ise de Borçlar Kanununun 125 ve 126 ncı maddelerinde yazılı müruruzamandan hangisinin tatbik edileceği hakkında sarahat yoktur. Dairemiz, benzer işlerde 125 nci madde hükmünü yani on senelik müruruzaman müddetini tatbik edegelmekte iken ahiren heyetin değişmesiyle 126 ncı madde hükmünün yani kira akitlerine mahsus beş senelik müruruzamanın tatbiki lazım geldiği hakkında bir içtihat tebellür etmiştir. Ve bu muhtelif içtihatların tevhidi zımnında yüksek heyetinize müracaata mecburiyet elvermiştir.
Bir davanın tabi olacağı müruruzaman ihtilafını, o davanın mahiyetine göre hal etmek lazımdır. Haksız işgalden doğan tazminat davasiyle kira aktinden neş'et eden ücret davasının aynı mahiyette olmadığı şüphesizdir. Binaenaleyh bunların müruruzamanının ayrı ayrı ahkama tabi olması icap eder. 126 ncı maddede alelumum kiralara müteallik davalar hakkında beş senelik müruruzaman cari olur, denmektedir. Kira ile haksız işgal başka başka şeylerdir. Binaenaleyh kiralara mahsus olan bu müruruzaman haksız işgal neticesi istenilen tazminat davaları hakkında cari olamaz.
Zaten hususi komisyon dahi bu maddenin bu misillü davalarda tatbik edilemeyeceğini kabul etmiştir. Hususi komisyon, bizden büsbütün ayrılarak hadisede Medeni Kanunun 897 nci maddesindeki müruruzamanın tatbik edileceğine ekseriyetle karar vermiştir. Fikrimce bu hadisede zikrolunan maddenin de tatbik imkanı yoktur. Esasen bundan evvelki tevhidi içtihat müzakeresi sırasında sayın arkadaşlardan bazıları tarafından bu maddeler ileri sürülmüş idi. Zabıt ceridelerindeki mütalaalardan anlaşıldığı üzere bu madde ekseriyet tarafından tasvip olunmamıştır. Bununla beraber bu madde zilyetliğin iadesi ve ondan mütevellit tazminat davalarına ait bir maddedir.
İhtilafın mevzuunu teşkil eden hadise ise zilyetlik davası değil, haksız işgal neticesi talep olunan tazminattır. Her ikisinin mahiyetleri başka başkadır. Bundan başka gerçi 896 ncı maddede dava, tecavüzün ref'ine, sebebinin men'ine ve zararın tazminine dair olur, denilmekte ise de 897 nci maddede zilyet, akit ve tecavüz fiillerine ve hakkına tecavüz eden kimse olduğuna vakıf olur olmaz istirdadım veya tecavüzün menini iddia etmediği halde dava hakkından mahrum olur denilmiştir. Yani bu maddede tazminata ait müruruzamandan bahsolunmamıştır. Binaenaleyh her bakımdan bu maddenin tatbik imkanı olmadığı fikrindeyim.
Bu günkü kanaatlarına göre bu misillü tazminat davalarının tabi olduğu müruruzaman Borçlar Kanununun 60 ncı maddesindeki müruruzamandır. Fakat evvelki tevhidi içtihat kararı böyle bir fikir dermeyanma hakkile mani teşkil etmektedir. Bu sebepledirki bu gibi tazminat davalarında on senelik müruruzaman müddeti cari olmak lazım gelir.
Şefkati: Yeni kanunlarda ecrimisil diye bir şey yoktur. Bu mecelle mucibince muaddünli-istiglal olan şeylerde olurdu.
Aziz: 897 nci maddedeki tazmin kelimesinin mana ve şümulünü anlamak lazımdır. Şerhte Borçlar Kanununun 41 ila 44 üncü maddelerindeki zarar manasınadır. Ve bunun haksız fiilden doğması lazımdır.
Ferit: Ecrimisle kıyas etmek fuzuli işgallere bir rengi meşruiyet vermek demektir. Ecrimisil ile bu tazminatı birleştirmek caiz değildir. 897 nci maddemi yoksa Borçlar Kanununun 60 ncı maddesi mi tatbik edilecek? 897 nci maddede zarar ve ziyandan bahis olmadığına göre 60 ncı maddenin tatbikinden başka çare yoktur.
Şemsettin: Ecrimisil mali ve ticaret kanunlarında mevcut olduğuna göre ıstılahatı kanuniyedendir.
F. Hulusi Demirelli:
Mesele müzakereye fuzuli işgalden mütevellit ecrimisil davalarının müruruzamanı diyerek sevk ve vaz olunmuştur.
Fuzuli işgal tabiriyle kast edilen manalar arasında:
1 - Kararlaşan icar müddetinin hitamında akdin muayyen olmayan bir zaman için yenilenmesini hiç bir suretle farz ve kabule müsait olmayan şartla vaki olan icarelerde müddetin hitamından sonra kiracının veya hasılat müstecirinin idame ettiği işgal ve intifa,
2 - Milli gayrimenkullerin sarih akte müstenit olmayan işgali,
3 - Diğer gayrimenkullerin gasp suretiyle işgali,
4 - Gayrimenkulun hududunda tecavüz suretiyle bir kısmının işgali. Ecrimisil tabirile ifade edilmek istenen mana da şudur: illeti, mücerret işgal olan zararı karşılayacak tazminat.
Meselenin bu suretle tespit edilmesine lüzum vardır. Çünkü bir gayrimenkulun hüsnüniyet veya suiniyetle akitsiz işgalinden doğacak meseleler birden ibaret olmayıp türlü türlüdür.
A - Mülkiyeti veya diğer ayni haklardan mesela intifa hakkını tanıtma ve bunun zımnında muhakeme usulünde yazılı masraflar ve mülkiyete yahut ayni hakka muarazadan dolayı yapılamayan tasarruflar yüzünden mahrum kalınan temettüün tazmini,
B - Gayrimenkulun işgal edildiği zamandaki halile iade ve teslimi ve içindeki eşyanın ziyaı veya noksanı yahut semerelerinin istihlak edilmesi veya semerelerini istihsalde ihmal vukuu sebeplerinden ileri gelen tazminat,
C - İşgale inzimam eden ve unsurları Borçlar Kanununun 41 nci maddesinde beyan olunan katı'hedim ve tahrip gibi haksız fiillerden ileri gelen zararların tazmini,
D - Yalnız yedin ihlalinden mütevellit yani illeti mücerret gasıptan ibaret olan zarar mukabilinde haklı görülecek tazminat.
Bu suretle vaz'ı mümkün olan meseleleri gözden geçirmek faydalı görülmüştür. Şöyleki:
1 - Gayrimenkulun iadesi akti bir borç teşkil eden hallerde bu borçla mükellef olan kimsenin akti veya mülkiyeti inkar etmesi üzerine yapılacak muhakeme ve saire masrafları ve bu yüzden uğranılan zarar ve ziyanın tazmini davasının müruruzamanı Borçlar Kanununun 125 nci maddesi mucibince on senedir.
2 - Mecur veya ariyet gayrimenkulun ve böyle bir akit zımnında teslim edilen içindeki her türlü eşyanın aynile iadesi lazım gelen hallerde vukua getirilen temerrütten ve eşya ziyaı veya noksan yahut hasardan mütevellit iade ve tazmin davaları kezalik mezkur madde mucibince on senelik müruruzamana tabidir.
3 - Böyle bir temerrütten sonra devam eden işgal yüzünden mahrum kalınan kira veya hasılat icarı bedelinin tazmini davası da akti vecibenin ifasındaki temerrüde teferru eden tazminat davaları kabilinden sayılıp aynı müruruzamana tabi tutulmak gerektir.
4 - Milli gayrimenkullerin fuzuli işgalinden dolayı buna mahsus olan kanunların hükümleri cereyan eder. Mahkemece ecrimisil takdir ve hükmedilinceye kadar bu hükümlere müteferri davaların müruruzamanı kıyas yolu ile Borçlar Kanununun 127 nci maddesi mucibince beş sene olmak lazım gelir. Ecrimisil davasının müruruzamanı takdir ve hüküm suretiyle kat edildikten sonra mezkur kanunun 135 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince yeni müruruzamanın on sene olacağı da şüphesizdir.
5 - Diğer gayrimenkullerin gasıp suretiyle işgalinden dolayı iade ve tesliminden evvel tahrip olunmuş yahut semereleri elde edilmiş veya elde edilmesi ihmal edilmiş olması halinde bunların tazmini hususunda suiniyetle müterafik işgallerde Kanunu Medeninin 908 nci maddesinin hükümleri cereyan eder. Mezkur kanunun gerek hüsnüniyet haline matuf olan 907, gerek suiniyet haline masruf bulunan 908 nci maddelerine istinat edecek ve mezkur kanunun 895 ve 896 nci maddelerine temas ettirilmeyip "petitoire" yani esas hakka taalluk ettirilecek olan davaların da umumi müruruzamana tabi olduğunda şüphe edilemez. Fakat bu hususta yalnız "possessoire" yani yed davası ikame edilebilmesi için 897 nci madde mucibince hakkın sukut ettirilmeyip muhafaza edilmiş olmasına ve mezkur maddedeki bir senelik müruruzamana riayet edilmesine ihtiyaç vardır. 897 nci madde mucibince yed ve tazmin davası düşmüş yahut müruruzamana uğramış ise bu davalar ancak bir istihkak davasının fer'i olarak açılabilir.
6 - Gayrimenkulun üzerindeki yede tecavüzden dolayı sırf yed sebebile tecavüzün refi ve sebebinin meni ve zararın tazmini davası dahi 897 nci madde hükümlerine tabi olup mülkiyet ve aynı hakkın esasına müteallik istihkak davasında ise mezkur davaya tabi bulunur.
7 - İşgale ve tecavüze inzimam ve Borçlar Kanununun 41 nci maddesine temas eden kat'ı, hedim, tahrip gibi haksız fiillerden ileri gelen zararların tazmini davaları da istihkak davasına teferrü ettirilebilir.
8 - İlleti mücerret gasıp ve işgalden ibaret olan zararın tazminine mütedair olup ecrimisil denilmesi pek de isabetli bir tabir olmayan davaya gelince bunun illetine nazaran Kanunu Medeninin 895 nci maddesinde yazılı bulunan davanın bir kısmı ve feri olduğunda şüphe bulunmamak itibariyle mezkur kanunun yukarda da zikri geçen 897 nci maddesi hükümlerine tabi olması zaruridir. Çünkü illeti mücerret yedin ihlalinden ibaret olan zararın tazmini davası kanun vazıınca her hangi haksız bir fiil hakkında umumi bakımdan bir müruruzaman müddeti beyan eden Borçlar Kanununun 60 nci maddesinden farklı hükümleri tazammun eden Kanunu Medeninin mezkur 897 nci maddesi hükmüne tabi tutulmuştur.
Hulasa:
Mülkiyeti veya ayni intifa hakkını tanıtma davası bunları inkar edenlere karşı açılır. Gasp veya tecavüz fiilleri böyle bir inkara ve muarazaya mukarin olmasa da Kanunu Medeninin 895 ve 896 nci maddelerine göre mağsup malın istirdadı, tecavüzün ref'i sebebinin men'i ve zararın tazmini davalarına mahal verebilir. Diğer taraftan bu yed davaları yalnız malikin hakkı olmayıp her hangi bir suretle yed sahibi iken yed'i gasp veya tecavüze uğrayan kimse de bunları açmak hakkına maliktir. Gasp ve tecavüz fiilinde bulunmuş olan kimsenin tazminle mükellef olduğu zararlar bir kaç türlüdür. İlleti mücerret bu fiillerden ibaret olan zararlar bu davaların feridir. Mülkiyete muarazadan mütevellit zararlar muhakeme masrafları ile temlik ve saire yapılmamış olması yüzünden mahrum kalınan menfaatlar gibi şeylerdir. Bir de gasp ve tecavüze inzimam eden tahrip ve saire gibi haksız fiillerden mütevellit zararlar olabilir. Bu son neviden olan zararların illeti mücerret gasp ve tecavüz olmayıp bunu geçen ve buna inzimam eden ve unsurları Borçlar Kanununun 41 nci maddesinde yazılı bulunan diğer haksız fiiller olduğu için bunların tazmini hakkındaki davanın istihkak davasına teferru ettirilmesi mümkündür. Fakat gayrimenkul geri alındıktan sonra açılacak bu gibi tazmin davaları Borçlar Kanununun 60 ncı maddesindeki müruruzamana tabidir.
Memleketimizde ecrimisil talebi şeklinde vukua gelen tazmin davaları böyle gasp ve tecavüzün haricinde ve fevkinde olan fiillere taalluk etmeyip mücerret yed'e karşı vukubulan fiilden yani gasp veya tecavüzden ileri gelmiş olmakla Kanunu Medeninin 895 ve 896 ncı maddelerinde yazılı bulunan zararlar cümlesinden ve yed davasının fer'lerindendir. Şu halde bu kabil ecrimisil davaları mezkur kanunun Borçlar Kanunundan farklı ve hususi bir mahiyeti haiz bulunan 897 nci maddesinde yazılı sukutu hak ve müruruzaman hükümlerine tabidir. Sukutu hakkın başlangıcı gasp ve tecavüzün öğrenildiği ve müruruzamanın mebdei ise gasp ve tecavüzün vuku bulduğu ve şayet tekerrür etmiş ise her tecavüz fiilinin vukua getirildiği tarihtir. İadesi aktı bir vecibe teşkil eden bir malın iadesinden temerrüt edilmesinden dolayı iade ve her türlü tazmin davalarının umumi müruruzamana tabi olduğunu izaha hacet olmadığı gibi milli gayrimenkullerin fuzuli işgalinden dolayı ecrimisil takdirinin de olbaptaki hususi kanunlar hükümlerine ve Borçlar Kanununun 126 ncı maddesinde yazılı müruruzamana tabi olduğu şüphesizdir.
Osman Nuri Köni; Bu mesele çok uzadı. Roselin oğlunun imzasız kağıdı veya ona isnat olunan kağıt ortalığı altüst etti. Evvela elli kadar dosya teraküm etti. Bir buçuk seneyi geçti, en ziyade reisi evvel bu işten usandı. Ben evvela bu noktai nazarın yani bir senelik müruruzamanın tatbikattaki tesirinden bahsedeceğim. Aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadar bizzarure bazı tekrarlar olacaktır. Unuttuğum noktalar olursa arkadaşlarım beni ikaz etsinler. Evvela arkadaşıma cevap verirken geçen içtimadaki sözlerine cevap vermiş olmak için sırasiyle muhatabımın itirazlarını takip edeceğim.
(Böyle bir düşünce ve mütalaa yani ıttıla halinde 24 saatlik müruruzaman memleketin ve halkın ihtiyacile, hayati şartlariyle ve sair icaplar ile kabili telif değildir). (İşte usulü hukukiyenin kararı gıyabi faslı ve beş günlük müddet) bir de biz vazııkanundan daha azmi munsif olacağız. Bu gün vazııkanun müruruzamanı indirmek isterse istihale devri kabul eder. Halbuki biz böyle bir istihaleyi düşünmeden 1931 senesindeki kabul edilen tevhidi içtihadı tepeden inme değiştirmiş oluruz.
Hak ve nasafet kaideleri unutulmamalıdır. Zira tehlike vardır. Şümullüdür. Yüzlerce ve binlerce iş müruruzamandan reddolunacak. Çünkü halk 1931'deki bizim kararımıza itimat etmişlerdir. Biaman davranmak doğru değildir. Arkadaşımı Karlispata gönderdim, Çeşmeye gönderdim bunu istitraten söyledim. Bir hukukşinas bile verdiği cevapta imkandan bahsettiler. Bu imkanın kıstası nedir? Ölçüsü nedir? Her hakimin takdirinemi kalacak, kimi bir gün, kimi üç gün, kimi beş gün der, ya köylülerin hali nasıl olacak? Üç günlük zaman bunlara kafimi? Ya buradaki davalar ne olacak? Buradaki davalar iki senedir muamelesiz kaldı.
(İleri) meselesi ne demektir? Biz kanun adamları değilmiyiz? Elimizdeki kanunların metni buna müsait midir? Bu kanunlar hangi memleketten geldi? Rejimin verdiği kanunları tatbik ile mükellefiz. Kanun çerçevesi haricine çıkamayız. Bizim yapacağımız ilerilik içtihat noktasındandır. Devlet ve halkın hukuk ve menafii aliyesini nazarı dikkate alarak yeni içtihatlar tesis etmektir. İşte ilerilik budur. Daha doğrusu babı içtihat münset veya mesdut d