Yargıtay Asli Yetki Numara 8/1982 Dava No 4/1982 Karar Tarihi 10.11.1982
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Asli Yetki Numara 8/1982 Dava No 4/1982 Karar Tarihi 10.11.1982
Numara: 8/1982
Dava No: 4/1982
Taraflar: Servet Küfi ile L/şa Türk Belediyesi ve diğerleri
Konu: Certiorary ve prohibition emirleri - Yıkım emrinin iptali ve emrin uygulanmaması için emir talebi
Mahkeme: Asli/Yetki
Karar Tarihi: 10.11.1982

-D.4/82 Yargıtay/Asli Yetki 8/82

Mahkeme Heyeti: Salih S. Dayıoğlu, Niyazi F. Korkut, Aziz Altay.

Müstedi: Servet Küfi namı diğerle Servet Nada, Beliğ Paşa ve/veya
Ahmet Beliğ Paşa V-akfı Mütevellisi sıfatıyle, Temel 2. Apt.
No.7, Mehmet Akif Caddesi, Lefkoşa.
ile
Müstedaaleyh: 1. Lefkoşa Türk Belediyesi.
2. Abdullah Onar, Ontaş İşhanı, Mahkemeler Önü, Lefkoşa.
3. Hasan Gürtaş, Ontaş İşhanı, Mahkemeler Önü, Lefkoşa.
4. -Ontaş Ltd. Ontaş İşhanı, Mahkemeler Önü, Lefkoşa.
A r a s ı n d a.

Müstedi namına: Kıvanç M. Riza
Müstedaaleyh 1 namına: Türkây Saadetoğlu
Müstedaaleyh 2, 3 ve -4 namına: Menteş Aziz.


H Ü K Ü M

Salih S. Dayıoğlu: Müstedi işbu istidası ile 3480/81 sayılı Ceza davasında Lefkoşa Kaza Mahkemesinin 24.5.1982 tarihinde verdiği bir yıkım emrinin iptali için certiorary ve/veya mezkûr emrin uygulanmasını önlemek için pr-ohibition emirnamelerinin isdarını talep etti.

İstidaya konu gerçekler özetle şöyledir:

Müstedi Beliğ Paşa ve/veya Ahmet Beliğ Paşa Vakfı ola rak bilinen mülhak bir vakfın mütevellisidir. Takriben 5 yıl önce müstedi ile müstedaaleyh 2 ve 3 arasında var-ılan bir anlaşmaya göre yasanın öngördüğü diğer gerekli mercilerin onayı da alınarak sözü edilen vakfa ait bir taşınmaz mal müstedaaleyh 2 ve 3'e 25 yıllığına icara verildi. İddiaya göre bu anlaşma uyarınca müstedaaleyh 2 ve 3 sözü edilen taşınmaz mal üzer-inde yine müstedinin ve Yasanın öngördüğü ilgili mercileirn de onayı alındıktan sonra birtakım inşaatlar yapacaktı. Mahkemenin önündeki şahadete göre müstedaaleyh 2 ve 3 birtakım inşaatlar için proje hazırlamış bu proje için müstedinin rızası ve Yasanın ön-gördüğü mercilerin de onayı alındıktan sonra proje gerçekleştirilmiştir. Daha sonra müstedaaleyh 2 ve 3 yapmış oldukları inşaatın en üst kısmına ek olarak 3 oda daha inşa etmişlerdi. Müstedaaleyh 2 ve 3'ün iddiasınca ilkin söz konusu 3 odanın inşaatı için -müstedi rıza göstermise de daha sonra gerekli inşaat izninin verilebilmesi için lûzumlu formayı imzalamaktan kaçınmıştır. Ayrıca sözü edilen 3 oda müstedi ve yasanın öngördüğü ilgili mercilerin tasvip ettiği projenin dışında yapılmış ve dolayısıyle bu 3 od-a için herhangi bir makamdan izin veya tasvip alınmamıştır. Sözü edilen 3 odanın inşaatının Bölüm 96 madde 3'de öngördüğü gibi Lefkoşa Türk Belediyesinden gerekli izin alınmadığı için Lefkoşa Türk Belediyesi, müstedi da dahil, müstedaaleyh 2 ve 3 aleyhine -3480/81 sayılı ceza davasını getirmiş ve bu dava ile sanıkların izinsiz inşaat yaptıkları iddia edilmişti. 29.1.1982 tarihinde o davada sanık olan müstedi ve müstedaaleyh 2 ve 3'e dava okunmuş ve sanıklar, aleyhlerine getirilen davaları kabul etmemişlerdi.- Lefkoşa Belediyesi tarafından bulunan avukat o safhada müstedi aleyhine getirilen davayı geri çekmiş ve Mahkeme de müstedi aleyhine getirilen davayı iptal ederek onu yani bu istidadaki müstediyi aleyhine getirilen davadan beraat ettirmişti. Daha sonra 24.-4.1982 tarihinde yapılan celsede müstedaaleyh 2 ve 3, aleyhlerine getirilen davaya daha önce verdikleri cevabı değiştirip aleyhlerine getirilen davayı kabul etmişlerdi. Müstedaaleyhler tarafından bulunan avukat müstedaaleyhlerin işlemiş oldukları suçun tek-nik olduğunu, yapılan ek inşaatın başlangıçta müstedinin rızası bulunduğu halde onun rızasını daha sonra geri aldığını, yapılan inşaatın ruhsatsız olduğunu ve esasen bu inşaatın mal sahibinin ismine yapıldığını belirterek yasaya aykırı inşa edilen 3 odayı -müstedaaleyh 2 ve 3'ün yıkmayı deruhte ettiklerini bildirdi. Mahkeme de müstedaaleyh 2 ve 3'e kestiği para cezasına ek olarak onlara sözü edilen 3 odayı 2 ay zarfında yıkmalarını emretti. Mahkeme ayrıca belirtilen süre zarfında konu 3 oda yıkılmadığı takdi-rde ilgili makamın yıkımı gerçekleştirebi-leceğini ve doğacak olan masrafın da müstedaaleyhler tarafından karşılan-masını emretti.

Müstedi işbu istidası ile esas itibarıyle 3 nokta üzerinde durmaktadır:

1. Bölüm 96 madde 20 tahtında yıkma emri Mahkemen-in takdirine bağlıdır. Halbuki Mahkeme bu emri verirken takdir hakkını kullanmadı ve takdir hakkı yokmuş gibi hareket etti,

2. Verilen yıkma emri yasal değildir, çünkü Mahkeme Bölüm 96 madde 20 bir yıkım emri verirken bunu 2 ayı geçmiyecek bir sürenin ta-nınmasına ve bu süre zarfında ilgili merciden gerekli izin ruhsatının alınmamasına bağlamaktadır. Halbuki İlk Mahkemenin vermiş olduğu emir yasanın öngördüğü bu izin alma koşulundan herhangi bir şekilde bahsetmemektedir.

3.Yıkımına emrolunan inşaat huku-ken müstediye aittir ve ona herhangi bir müdafaa veya söz hakkı tanınmadan mütevellisi olduğu bir taşınmaz malın yıkılmasına emir verilmekle hakları haleldar olmuştur.

İstidaya, gerek müstedaaleyh 2 ve 3 ve gerekse müstedaaleyh 1 olarak gösterilen Lefko-şa Türk Belediyesi itiraz dosyaladılar. Bu itirazlarda müstedaaleyhler müstedinin, istida konusu mahkeme emri hakkında herhangi bir şekilde şikâyet edemiyeceği ve bu istidada talep ettiği emirnameleri kendisi o davada taraf olmadığı cihetle talep edemiyece-ği ve mahkemenin yıkma emrini şeklen hatalı vermiş olsa bile bu şekil hatası bir yetki aşımı veya yetki noksanlığı veya yasaya aykırılık olarak telâkki edilemiyeceğini ileri sürdüler.

Şimdi de müstedi tarafından ileri sürülen bu noktaları incelememiz ger-ekmektedir:

1. nokta:
Mahkeme, Bölüm 96 madde 20 tahtinde bir emir verme yönüne gitmesi halinde yıkım için vereceği emrin takdirine bağlı olduğuna kuşku yoktur. Esasen bu hususta Bölüm 96 madde 20(3)'de yer alan "shall" sözcüğü ihtiyar ifade eden yardı-mcı fiili yani "may" yardımcı fiilinin konmasıyle 67/63 sayılı 1963 Yollar ve Binaları Düzenleme (Tadil) Yasası ile değiştirilmişti. Dolayısıyle bu madde altında yıkım emri verilmesi tamamen ihtiyaridir. Tabiidir ki mahkemenin bu takdirini adli olarak kull-anması ve gerektiği hallerde yıkım emrini vermesi yetkileri arasındadır. Kanımızca İlk Mahkemenin yıkım emrini verirken yetkisinin ihtiyari olduğuna işaret etmemesi bu meselede önemli bir faktör değildir, çünkü esas inşaatı izinsiz yapanlar ve aleyhlerine -bu hususta dava getirilenler dava konusu inşaatı yıkmağı kabul etmişlerdi. Bu durumda inşaatı yapanların bunu yıkacaklarına dair mahkemeye verdikleri güvenceye rağmen yine de İlk Mahkemenin yıkım emrini verirken bu konuda takdirinin ihtiyari olup olmadığın-ı tezekkür etmesi gerekmez. Bu nedenle bu nokta altında ileri sürülen hususlar reddolunur.

2. nokta:
Bu nokta altında da ileri sürülenler için yukarıda 1. nokta altında söylediklerimiz geçerlidir. Her ne kadar 20. madde bir yıkım emrinin gerçekleşmesini- azami iki ay süreye ve bu süre içinde gerekli inşaat izninin alınmamasına bağlamışsa da esas inşaatı yapan veya yaptıran ve o inşaatın mal sahibi durumunda olan kişi veya kişilerin söz konusu inşaatı yıkmağa taahhüt etmeleri halinde gerekli inşaat izninin- istihsali için ilgili mercilere başvuru-lamıyacağı ve dolayısıyle gerekli iznin istihsal edilmiyeceği kabul ve teslim edilmiş addolunur. Böyle bir durumda mahkemenin 20. maddesinin sözüne sıkı sıkıya uymaması verilen kararın şekil itibarıyle sakat ve yas-a dışı olduğunu söylemeğe imkân yoktur. Bu nedenle bu nokta altında da ileri sürülen hususta herhangi bir mesnet görmüyoruz.

3. nokta:
Kanımızca müstedi bu noktada haklıdır. İlk Mahkeme zabıtlarından müstedinin 3480/81 sayılı ceza davasında sanık olduğu-nu ve inşaatı yapılan yerin mütevellisinin de müstedi olduğu biliniyordu ve bilinmesi gerekirdi. Müstedi ile müstedaaleyhler aasındaki sözleşme önümüzde olmadığı için bunun hakkında herhangi birşey söylememize imkân yoktur. Fakat en azından sözleşme uyarın-ca veya başka türlü yapılan inşaatın yasal olarak yıkımına karar verilinceye kadar üzerinde durduğu toprağa ait olduğu ve müstedinin de arazinin ve en azından ilk yapılan inşaatın mütevellisi olduğu ve bu sıffatla çıkarı olduğuna kuşku yoktur. Çıkarı olan -bir kişiye söz hakkı verilmeden o kişinin çıkarlarını haleldar edici bir hüküm verilmesi doğal adalet ilkelerine aykırı olduğu cihetle sağlıklı olamaz.

3480/81 sayılı ceza davasında müstedinin sonuçta sanık olarak yargılanmadığı bir gerçektir. Ancak veri-len yıkım emri sonucu yukarıda söylendiği gibi çıkarlarının da haleldar olacağına kuşku yoktur. Bu durumda verilen yıkım emri açısından müstedinin 3480/81 sayılı davadaki karara bir "yabancı" olduğunu söylemeğe imkan yoktur. Benzeri bir konu Yargıtay/Asli -Yetki 6/82 sayılı istidada karara bağlanmıştır Sözü edilen istida da verilen hükmün 3. sayfasında mahkeme şunları söyledi:

"Genel ilke odur ki bir karar, emir veya fiilden menfaatı muhtel olan bir şahıs (aggrieved party) certiorari emri için müracaat ede-bilir."

Daha sonra ayni hükümde bir çok içtihat kararlarına atıfta bulunulmuştur. O hükümde söylenenlerle atıfta bulunanları bu istidada da benimsediğimizi belirtiriz.

Son olarak bir hususa değinmeyi yararlı gördük. Bilindiği üzere bu gibi istidalarda Y-argıtayın yetkisi, iptali istenen hükmü ya bozar veya onu tasdik eder doğrultusundadır fakat o hükmü değiştiremez. Bazı durumlarda bu husus istenmeyen bazı nahoş neticeler doğurabilir ve gerçekten suçlu bir kişinin yasanın öngördüğü cezaya çarptırılmasını -ortadan kaldırabilir. Bu durum 1960'a kadar İngiltere'de öyle idi. Fakat mahkemelerden gelen uyarılar sonucu İngilterede bu nahoş durum yasa ile değiştirildi. Bu husus R. v. Green (1958) 1 AER p.471 at 474'de şöyle dile getirildi:

"It is an unfortunate h-iatus in our law, and one to which the Queen's Bench Division has on more that one occasion called attention, that unfortunately the High Court have no power to amend where a conviction by magistrates is brought before the court and where the magistrates p-er incuriam have passed a sentence which is not justified by law as, for instance, where they impose a fine of £10 in what they regard as a very bad case, but the satute only allows a fine of £25 to be ordered. The High Court can only look at the convictio-n, and the conviction is bad on its face, and therfore has to be set aside. It is quite absurd because if a man appelas against his sentence to quarter sessions, quarter sessios can put the matter right. If a man is convicted on indicment and an illegal se-ntence is passed, this court can put it right. It is only where a sentence is passed by magistrates and is challenged by means of certiorari that the court has no power to put it right, and I hope that at no great distance of time a provision will be made -in the law, though it must be made by an Act of Parliament, to give the Queen's Bench power to alter an illegal sentence which is passes to a legal senetence; because otherwise the offender goes unpunished."

Yukarıda alıntısı yapılan kararında serdedilen- görüşlere tamamen katıldığımızı ve yakın bir gelecekte ilgililerin bu hususta yasal durumu değiştirmek için gerekeni yapacaklarını ümit ettiğimizi belirtiriz.

Sonuç olarak istida kabul edilir ve istidanın (a) paragrafı uyarınca talep edilen emirnameler -verilir. Meselenin geçirdiği safahatı gözönünde tutarak masraflar için herhangi bir emir vermemeği uygun gördük.


(Salih S. Dayıoğlu) (Niyazi F. Korkut) (Aziz Altay)
Yargıç - Yargıç Yargıç

11 Ekim 1982










5






Full & Egal Universal Law Academy