Yargıtay Asli Yetki Numara 1/1988 Dava No 3/1989 Karar Tarihi 14.04.1989
Numara: 1/1988
Dava No: 3/1989
Taraflar: Aziz Mehmet Kent ile Hilmi Fuat ve diğerleri
Konu: Certiorary ve prohibition emirleri
Mahkeme: Asli/Yetki
Karar Tarihi: 14.04.1989
-D.3/89 Yargıtay/Asli Yetki 1/88
(Vakıf İstida 12/88; Lefkoşa)
Yüksek Mahkeme Huzurunda
Mahkeme Heyeti: Salih S. Dayıoğlu, Niyazi F. Korkut, Celâl Karabacak
Müstedi: Aziz Kent, Lap-ta
ile
Müstedaaleyh: 1. Hilmi Fuat, Lefkoşa
2. Doğan Fuat, İngiltere
3. Banu R. Brown, İngiltere
4. Berin Lewis, Lefkoşa
5. Kutlu Tekin Fuat, Hong Kong
6. Mehmet Ziya, Avustralya
7. Reymond Selçuk Galip, İngiltere
8. Fatma Hacı Ziya-, Lefkoşa
9. Mehmet Vedat Aziz, Lefkoşa
10. Ahmet Behzat Aziz, Lefkoşa
11. Tüccarbaşı Emlak Şirketi Ltd., Lefkoşa
12. Ahmet Vasıf Münir, Lefkoşa
13. Ali Ergün Münir, İngiltere
14. Vakıflar ve Din İşleri Dairesi, Lefkoşa
- A r a s ı n d a.
Müstedi namına: Kıvanç M. Riza
Müstedaaleyh No. 1, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13 namına: Rifat Çomunoğlu
Müstedaaleyh No.2 namına: İzzet Hakkı
Müstedaaleyh No: 14 namın-a: Güner Göktuğ
H Ü K Ü M
Salih S. Dayıoğlu: İşbu istida ile müstedi, Lefkoşa Aile Mahkemesinin 12/88 sayılı Vakıf İstidasına verdiği 10.3.1988 tarihli kararın veya emrin iptalini (certiorari) ve/veya uygulanmasını önlemek (prohibition) için emir talep- etmektedir. Olgular hususunda taraflar arasında önemli sayılacak derecede görüş ayrılığı yoktur. Olgular aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
Müstedaaleyhler Lefkoşa'da Kumarcılar Hanı diye bilinen Ayasofya Mahallesi, Blok A, Pafta/Harita XXI/46.3.IX, Parse-l 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82 ve 83'de kâin taşınmaz malda %52.08 oranında hisse sahibidirler. Müstedi ise mütebaki %47.92 oranında hisse sahibidir. Müstedaaleyhler sözü edilen hisselerini veraset yoluyla, müstedi ise satış yoluyla elde etmişlerdir. 13 -Ocak 1988 tarihinde müstedi sözü edilen malın bölünmezliği ile ilgili olarak bir belge (certificate of indivisibility) istihsal etti. Anladığımız kadarıyle müstedinin gayesi taksimi gayri kabil olduğu gerekçesiyle söz konusu taşınmaz malın veya bir kısmını-n bir elde toplanmasını sağlamaktır. Mal bölünmezliği ihbarı yerel gazetede 29.1.1988 tarihinde yayınlandı.
Müstedaaleyh No.4, 8, 9, 10, 11 ve 12 şahsen, müstedaaleyh No: 1, 2, 3, 5, 6, 7 ve 13 de vekil vasıtasıyle Lefkoşa Aile Mahkemesine 25.2.1988 tari-hinde bir vakıf istidası dosyaladılar ve hisselerinin Tüccarbaşı varisleri vakfı ismi altında vakıf olarak kaydedilmesini talep ettiler. Vakıf senedini müstedaaleyh No. 4, 8, 9, 10, 11 ve 12 şahsen, müstedaaleyh No.1, 2, 3, 5, 6, 7 ve 13 de vekilleri vasıt-asıyle imzaladılar. Bu işlemlerden haberar olduğu anlaşılan müstedi Lefkoşa Kaza Mahkemesi Başkanına bir dilekçe sundu ve kendisine de söz hakkı verilmesini istedi. Lefkoşa Kaza Mahkemesi Başkanı bu yazıyı Aile Mahkemesi Yargıcına aktardı. Aile Mahkemesi Y-argıcı da bu yazı ışığında vakıf işlemleri hakkında müstediyi haberdar etti. 10.3.1988 tarihinde Mahkemede avukatı vasıtasıyle temsil edilen müstedi vakıf istidasına dahil edilmesini istediyse de Mahkeme bunu redetti. Dosyada bulunan emareleri de tetkik et-mek istediyse de Mahkeme buna izin vermedi ancak Vakıf istidası ile ilgili olarak görüşlerini sözlü olarak dinledi. Aynı gün hükmünü veren İlk Mahkeme müstedinin vakıf istidasına taraf olamayacağı yargısına vardı ve dinlemiş olduğu sair tanıkların şahadetl-eri ile ibraz edilen emareleri dikkate aldı ve vakfiyenin kaydedilmesine emir verdi.
Müstedi 9.6.1988 tarihinde müstedaaleyhler aleyhine Lefkoşa Kaza Mahkemesinde 1555/88 sayılı bir dava açtı ve bu dava ile sair talepler yanında Aile Mahkemesince kaydedi-lmesi emrolunan vakfiyenin iptalini istedi. Yine müstedi 16.3.1988 tarihinde Yüksek Mahkemede başlattığı yargısal bir işlemle sözü edilen vakfiyenin iptalini talep etti. 1555/88 sayılı dava bu istidanın ikinci defa duruşmasının başladığı tarihten bir gün ö-nce yani 16.2.1989 tarihinde geri çekildi. 1/88 sayılı Yüksek Mahkemede başlatılan genel istida ise halen askıdadır. Ancak 17.2.1989 tarihinde yapılan celsede, müstedi avukatı bunu da geri çekmeği taahhüt etmiştir. Certiorari ve prohibition istidasına gere-k izin safhasında ve gerekse müstedi tarafından daha sonra tevdi edilen layihalarda veya herhangi bir zaman 1555/88 sayılı dava ile 1/88 sayılı genel istidadan hiç bahsedilmedi.
30.11.1988 tarihindeki ilk duruşmada yapılan ön itirazlar üzerine başka heye-tten oluşan bu Mahkeme, müstedinin bu istidayı dosyalamak için yasal herhangi bir engel mevcut olmadığına ve ayrıca Vakıflar ve Din İşleri Dairesinin 14. müstedaaleyh olarak istidaya eklenmesine karar verdi. Olgular yukarıda özetlendiği gibidir.
Müstedi -istidasının konusunu teşkil eden Aile Mahkemesinin emrinden mağdur olduğunu iddia ederek daha sonra temas edeceğimiz bazı gerekçeler göstererek bu emrin iptalini ve/veya uygulanmasının önlenmesini talep etmektedir.
Müstedinin bu istidada başarılı olabilm-esi için ilkin bu istida maksatları bakımından "mağdur kişi" (aggrieved person) olduğunu kanıtlaması gerekir. Çünkü mağdur olduğunun saptanmaması halinde istidası daha ileri gidemez ve reddolunması gerekir. Müstedi mağdur kişi olduğunu şu iddia ile savunma-ktadır: Kendisi taşınmaz malda %47.92 oranında hisse sahibidir. Bu mal bölünemez. Nitekim elinde ilgili ve yetkili makamca verilmiş bölünmezlik sertifikası vardır. Böyle bir sertifika ile mücehhez olması ona ilkin diğer hissedarlar yani müstedaaleyhleri ma-lın kaderi ile ilgili olarak toplantıya çağırabilme ve bir anlaşma olmaması halinde malın aleni müzayede ile satışını isteyebilme hakkı vermektedir. Müstedi bu hakka sahipken şimdi bu hak elinden alınmış veya alınmak istenmektedir çünkü müstedaaleyhlerin h-isselerinin vakfedilmesi halinde vakıf mallarının aleni müzayede ile satılmasının olanaksız olması nedeniyle, başlattığı işlem tahakkuk etmeyecektir.
Müstedi mağdur kişi olduğunu kanıtlaması halinde istida konusu emrin iptali için aşağıdaki sebepleri ile-ri sürmüştür:
1. Mağdur kişi olarak kendisine söz hakkı verilmemiştir. Her ne kadar da görüş ve iddialarını sözlü olarak serdetme imkânı tanınmışsa da, bu o kadar kısıtlı olmuştur ki, -ör: emareleri tetkik edememesi, yazılı itirazname dosyalamasına fırsa-t verilmemesi gibi - aslında buna söz hakkı verildi denemez.
2. Dosyaya ilk bakışta (on the face of record) bariz hukuki hatalar vardır. Şöyle ki:
Vekâletnameler, onların verildiği kişilere konu malı vakfetmek yetkisini vermiyor.
Müstedaaleyh 11 şirket-tir ve şirketin dini yoktur. Dini olmayan ve dolayısıyle müslüman olmayan bir kişi mal vafedemez.
Bazı müstedaaleyhlerin sadece isimlerine bakılarak müslüman olmadıkları kolaylıkla anlaşılır veya en azından bu hususta mahkemede daha fazla bilgi istenmesin-i gerektirecek derecede şüphe uyandırır.
Müstedaaleyh 2 duruşmada bizzat hazır bulunmuş ve ayrıca avukat vasıtasıyle de temsil edilmiştir. Müstedaaleyh 2, hissesinin vakfedilmesi için vekâletname vermediğini, bunun konu vekâletnamenin incelenmesiyle açık -bir şekilde görülebileceğini ve istidasının kabulüne itirazı olmadığını beyan etti.
Müstedaaleyh 14 dışında sair müstedaaleyhlerin görüşleri ise özetle şöyledir:
Müstedi mağdur bir kişi olamaz çünkü hisselerine herhangi bir şekilde dokunulmamıştır.
İst-idaya itibar etmek demek hisseli bir malın vakfedilemeyeceği anlamına gelir.
Müstedi bu mesele ile ilgili olarak iki ayrı yargısal işlem başlattı. Gerçi biri geri çekildi ve diğeri de geri çekileceği beyan edildi ancak bu istidanın başlangıcında sözü edil-en iki yargısal işlem mevcuttu.
Müstedi spesifik olarak hangi hakkının muhtel olduğunu lâyihalarda belirtmelidir, halbuki bu yapılmamıştır.
Müstedaaleyhlerin ilk nazarda müslüman oldukları varsayılmalıdır. Müftülükten alınan belge ek bir kanıttır.
Müst-edaaleyh 11 hükmî şahıs olup bir şirkettir ve isminden de anlaşılacağı gibi tüm hissedarları müslümandır.
Müstedaaleyh 14 ise müstedaaleyh 2 dışındaki sair müstedaaleyhler tarafından ileri sürülen görüşleri benimsedi ve ayrıca şu iddialarda bulundu:
Fası-l 337 m.9(5)'e göre Mahkeme huzuruna sadece vakfeyleyecek kişiler çağrılır. Müsetdinin çağrılmaması bu yüzdendir.
Müstedinin esas yakınması vakfın tescilinden ötürüdür. Şayet müstedinin iddiasına itibar edilirse gerek teoride ve gerekse filliyatta hisseli- mal, hisseler oranında, vakfedilmeyecek anlamına gelir.
Vakfedilenlerin müslüman olmaları gerektiği kabul edilir. Ancak müstedaaleyhlerin müslüman olmadıkları hiçbir yerde gözükme-mektedir.
Bazı müstedaaleyhlerce verilen vekaletnameler hisselerinin vakf-edilmesine cevaz vermesler bile hiç olmazsa Mahkemeye şahsen gelen müstedaaleyh 4, 8, 9, 10, 11 ve 12'nin hisselerinin vakıf olarak kaydedilmesi kararına dokunulamaz.
İlkin bu istida maksatları bakımından müstedinin mağdur olan kişi (aggrieved party) olup- olmadığını incelemeyi uygun bulduk. Yargıtay/Asli Yetki 6/82'de de vurgulandığı gibi genel ilke odur ki bir karar, emir veya fiilden menfaatı muhtel olan bir şahıs (aggrieved party) certiorari için müracaat edeblir. Böyle bir şahsın, haklarını muhtel kıla-n merci önünde taraf olup olmadığı önemli değildir. In re side-botham, Ex p. Sidemotham (1880) 14 Ch. D. 458 at p.465'de Mahkeme bu konuda şu görüşlere yer vermiştir.
"A 'person aggrieved' must be a man who has suffered a legal grievence, a man against w-hom a decision has been pronounced which has wrongfully deprived him of something, or wrongfully refused him something, or wrongfully affected his title to something."
Ancak bu görüş daha sonra A.G. of Gambia V N'jie (1961) 2 AER sayfa 510 ve 511'de yay-ınlanan dava ile daha da genişletilerek şunlara yer verildi.
"If this definition were to be regarded as exhaustive, it would mean that the only person who could be agrrieved would ve a person who was a party to a lis, a controvery inter partes, and had h-ad a decision given against him. .........
But the definition of JAMES, L.J., is not be regarded as exhaustive, LORD ESHER, M.R., pointed that out in Re Reed, Bowen & Co., Ex p. Official import and should not be subjected to a restrictive interpentation. -They do not include, of course, a mere busybody who is interfering in things which do not concern him; but they do include a person who has a genuine grievance because an order has been made which prejudicially affects his interests."
Önümüzdeki meseleye- baktığımıza 1-13'e kadar olan müsteda-aleyhlerin kendi hisselerini vakfetmekle müstedinin herhangi bir hakkı muhtel oldu mu?
Müstedinin konu taşınmaz malda %47.92 oranında, 14. müstedaaleyh dışında, diğer müstedaaleyhlerin de tümünün %52.08 oranında his-sedar oldukları tartışmasız bir olgudur. Ayrıca bu malın bölünmez olduğu hususunda Tapu ve Kadastro Dairesi Müdürü tarafından isdar edilmiş 13.1.1988 tarihli bir kararının mevcudiyeti de tartışma konusu değildir. Bu mal vakfedilmiş olsa, müstedi böyle bir -belge ile Fasıl 224 Taşınmaz Mal (Tasarruf, Kayıt ve Kıymet Takdiri) Yasasının 28. maddesini harekete geçirebilir ve bu maddenin cevaz verdiği durumların tahakkukunu isteyebilirdi. Ancak Fasıl 224'ün 28. maddesi, yine aynı Fasılın 5. maddesinden önce yer a-lan kısmına göre vakıf mallarına uygulanamaz. Konu taşınmaz malın %52.08 taksim edilmemiş kısmının vakfedilmesi halinde müstedinin Fasıl 224 m.28'in öngördüklerinden faydalanma olanağı kalmaz. Şimdi konu taşınmaz mal ile ilgili olarak gelişmelere bir göz a-talım.
Müstedi 13.1.1988 tarihinde Tapu ve Kadastro Dairesinden Fasıl 224 m.28(1) uyarınca malın taskimniin gayrı kabil olduğuna dair bir belge aldı ve aynı maddenin öngördüklerinin tahakkuku için gazeteye ilân vermek suretiyle harekete geçti. Gazetede ç-ıkan ilândan sonra 19.2.1988 tarihinde 14. müstedaaleyh dışında diğer müstedaaleyhlerin bazıları şahsen bazıları da vekâletname ile diğerlerinin nam ve hesabına Tüccarbaşı Varisleri Vakfiyesini hazırlayıp imzaladılar. 25.2.1988 tarihinde ise Lefkoşa Aile M-ahkemesine müracaat edip bu vakfiyenin tescilini talep ettiler. Aile Mahkemesine yapılan müracaatla Mahkemeye ibraz edilen emareler arasında Vakıf ve Din İşleri Dairesinden 22.2.1988 tarihinde alınmış bir muvafakat kararı ile müftü vekilinden 8.3.1988 tar-ihinde alınan ve vakfetmek isteyenlerin müslüman olduklarına dair bir belge mevcuttur. Aile Mahkemesindeki yargısal işlemi takip etmek için tayin edilen Behzat A. Beyli'ye verilen vekâletname de 19.2.1988 tarihlidir. Tapu ve Kadastro Dairesinden alınan ve -konu taşınmaz malda hissedarları ve hisse oranlarını gösterir Araştırma Belgesinin tarihi de 16.2.1988'dir. Görülüyor ki vakfetmek isteyen kişiler vakıf işlemlerine müstedinin yukarıda anılan girişimlerinden sonra başlamışlardır. Bu husus, müstedaaleyhleri-n vakıf işlemlerini sırf müstediyi başlattığı girişimde sabote etmek için başlattığı şüphesinin söz konusu olabileceğini gündeme getirebilir. Hemen ilâve etmemiz gerekir ki müstedaaleyhlerce böyle bir niyetin beslenmesi, yapmağı tasarladıkları vakfiye işle-mini gayri kanuni bir duruma soktuğunu ima etmiyoruz. Yukarıdakileri söylemekten maksadımız müstedinin konu malın kaderi üzerinde -kendisinin de bu malın her m2sinde %47.92 oranında hissedar olduğu gerçeği göz önünde tutularak- yakınen ilgili olmasının yad-ırganacak bir yan olmadığı gibi aksine son derece doğal olduğudur. Müstedaaleyhlerin konu maldaki hisselerini vakfetme girişimlerini başlatmakla, müstedinin yasalara uygun olarak başlatmış olduğu işlemleri olumsuz yönde etkileyeceği tartışmasız olduğuna gö-re müstediye söz hakkının tanınması hukukun gereğidir. Bu meselede bir ayırım yapmak istiyoruz. Hisseli bir malda, bir hissedarın hissesini vakfetmek istemesi halinde diğer hissedarlara da söz hakkının tanınması gerektiğini murat etmiyoruz. Ancak taksimi g-ayrı kabil bir malın bir hissedarının Fasıl 224'ün 28. maddesini uygulamaya koymakla yasal hakkını kullanmaya fiilen başaldıktan sonra, bu yasal hakkını kullanmasından men edileceği şüphesiz olan diğer hisse veya hisselerin vakfedilmesi işleminde kendisini-n ona da, başlattığı işlemleri korumak için, söz hakkının verilmesi gerektiğini vurgulanmak istiyoruz.
Önümüzdeki meselede müstediye, vakfiye işlemleri ile ilgili olarak bir ihbar verildi ancak dosya müracaatından ve Mahkememize ihtilâfsız olarak aktarıl-anlardan anladığımız kadarıyle ona, müstedaaleyhler tarafından çağrılan tanıkları istintak etme, mahkemeye ibraz edilen emareleri görüp tetkik etme veya taraf olma veya tanık celbetme gibi haklar bahşedilmedi. Sadece mahkeme müstediye en sonunda bir diyece-ği olup olmadığını sordu. Müstedi de avukatı vasıtasıyle birtakım görüş ve iddialarda bulundu. İlk Mahkeme müstediye verdiği kısıtlı hakkı bile "müsamaha" olarak gösterdi.
Müstedinin yukarıda belirtildiği, şekilde tezahür eden haklarını muhtel olacağı ke-sinleştikten sonra söz hakkının verilmesi gerektiğini vurgulamıştık. Böyle bir hak bu gibi kişiye yargısal işleme taraf olma hakkının tanınmasıyle başlar. Söz hakkı demek normal olarak ilgili yargısal işlemde sair taraflara tanınan söz hakkı kadar olmalıdı-r demektedir. Bir tarafa belge sunma, şahit çağırma gibi haklar verilmişse aynı şekilde müstediye de bu hakkın verilmesi gerekirdi. De Smith's Judicial Raview of Administrative Action 14. baskı s.202'de söz hakkı (hearing) her iki tarafa da verilmesi husus-unda şunlar yer almaktadır:
"If there are contending parties before a tribunal and one is permitted to give oral evidence, the same facility, must, of course, be afforded to the others."
Ayrıca gör: R. v. Kingston - upon - Hull Rent Tribunal, ex p. Blac-k 65 T.C.R.209.
Keza bir tarafta haklarını yeterince koruyabilmesi için karşı tarafın iddialarını, sunduğu şahadeti ve emareleri bilme fırsatının verilmesi gerekir. De Smith's Judicial Review of Administrative Action sayfa 205'de bu konuda şunlar yer alm-aktadır:
"If prejudicial allegations are to be made against him, he must normally, as we have seen, be given particulars of them before the hearing so that he can prepare his answers. In order to protect his interests he must also be enabled to controver-t, correct or comment on other evidence or information that may be relevant to the decision. If this material is available before the hearing, the righ course will usually be to give him adavance notification; but it cannot be said that there is a hard and- fast rule on this matter, and sometimes natural justice will be held to be satisfied if the material is divulged at the hearing, which may have to be adjourned if he cannot fairly be expected to make his reply without time for consideration."
-İşbu istida müstediye yeterince söz hakkı verilmediği için kabul edilecektir. İstidada verilen hüküm iptal edildikten ve müstedi de usulü veçhile taraf yapıldıktan veya haklarını tam manasıyle koruyabilmesi için ona yeterli söz hakkı tanındıktan sonra baş-ka bir Yargıç tarafından oluşacak İlk Mahkeme, tabiatıyle, kararını vermekte serbesttir.
Müstedinin ikinci noktasına değinme gereğini duymuyoruz. İbraz edilen vekâletnameler ve sair hususlar hakkında tüm ilgililer tarafından iyice değerlendirilip bunlar -hakkında sağlıklı bir yargıya varılacaktır.
Sonuç olarak istida kabul edilir ve İlk Mahkemenin 10.3.1988 tarihinde verdiği hüküm iptal edilir.
Masraflar için herhangi bir emir verilmez.
(Salih S. Dayıoğlu) (Niyazi F. Korkut) - (Celâl Karabacak)
Yargıç Yargıç Yargıç
14 Nisan 1989
9
Full & Egal Universal Law Academy