Yargıtay Aile Dairesi Numara 9/2015 Dava No 1/2019 Karar Tarihi 19.02.2019
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Aile Dairesi Numara 9/2015 Dava No 1/2019 Karar Tarihi 19.02.2019
Numara: 9/2015
Dava No: 1/2019
Taraflar: Şaban Akbaş ile Safiye Akbaş n/d Safiye Gürsoy arasında
Konu: Nafaka miktarının belirlenme kriterleri - velayeti almayan tarafın çocukla şahsi münasebet kurması
Mahkeme: Yrg/aile
Karar Tarihi: 19.02.2019

-
D. 1/2019 Yargıtay/Aile Hukuk No: 9/2015
(Gazimağusa Aile Dava No: 60/2012)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti: Gülden Çiftçioğlu, Bertan Özerdağ, Peri Hakkı

İstinaf eden: Şaban Akbaş, Gazimağusa
- (Davalı)
ile

Aleyhine istinaf edilen: Safiye Akbaş n/d Safiye Gürsoy, Yeniboğaziçi - Gazimağusa
(Davacı)
- A r a s ı n d a

İstinaf eden namına: Avukat Alper Dede
Aleyhine istinaf edilen namına: Avukat Sonay Kande


Gazimağusa Aile Mahkemesi Yargıcı Tacan Reynar'ın, 60/2012 sayılı davada, 2.9.2015 tarihinde verdiği karara karşı, Davalı tar-afından yapılan istinaftır.

------------
K A R A R

Gülden Çiftçioğlu: Bu istinafta, Mahkemenin kararını, Sayın Yargıç Bertan Özerdağ okuyacaktır.

Bertan Özerdağ: Bu istinafta Davalı/İstinaf Eden bundan böyle sadece Davalı, Davacı/Aleyhine İstinaf E-dilen ise sadece Davacı olarak anılacaktır.

OLGULAR

Bu meseledeki maddi ve hukuki olguları şöyle özetledik:
Davacı ve Davalı karı - koca iken Mahkemenin hükmü ile 2.9.2015 tarihinde boşandılar. Tarafların bu evliliklerinden Hatice ve Burhan isimli iki- çocukları dünyaya gelmiş, ancak küçük Burhan, yaşamış olduğu rahatsızlık nedeniyle 2012 yılı içerisinde vefat etmiştir.

Davacı 2012 yılı içinde, Davalı aleyhine boşanma, mal paylaşımı, tazminat, velayet ve nafaka taleplerini içeren istinafa konu davayı- dosyadı.

Davalı bu davaya karşı müdafaa ve mukabil talep dosyalayarak, küçük Hatice'nin velayetini talep etti.

Davanın duruşmasını gerçekleştiren Alt Mahkeme, tarafların boşanmalarına, mal paylaşımı ile ilgili sair emirlerle birlikte küçük Hatice'ni-n velayetinin Davacıya verilmesine ve Davalının küçük Hatice için 1.10.2015 tarihinden itibaren 5 günlük lütuf süreleri ile ayda 1300 TL nafaka ödemesine emir verdi.

Davalı bu hükümden istinaf dosyaladı. Davalının istinaf gerekçelerinde, küçük Hatice Ak-baş'ın velayetinin Davacıya verilmesinin ve Davalıya verilmemesinin hatalı olduğu, belirlenen nafaka miktarının yüksek olduğu ve Davalı ile küçük Hatice Akbaş'ın görüşme ve şahsi münasebet tesis etmesine yönelik emir verilmemesinin eksik ve hatalı olduğu i-leri sürülürken, istinaf duruşmasında velayetle ilgili herhangi bir talep ileri sürülmedi. İstinaf duruşmasında velayet dışındaki iki gerekçe üzerinde duruldu.





İSTİNAF SEBEPLERİ

Davalı istinafında 6 istinaf sebebi ileri sürmekle birlikte, istinaf-ını 2 başlık altında toplamıştır. İstinaf sebepleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Muhterem Alt Mahkeme, Davalının Davacıya küçük Hatice Akbaş için 1300 TL nafaka ödemesine emir vermekle hata etti.

Muhterem Alt Mahkeme, Davalı ile kızı küçük Hatice Akbaş -arasında şahsi münasebeti düzenlememekle hata etti.

TARAFLARIN İDDİA VE ARGÜMANLARI

Davalı Avukatı, istinafındaki hitabında, iki istinaf sebebiyle ilgili iddialarını ayrı ayrı Mahkemeye aktarmıştır.

Davalı Avukatı birinci istinaf sebebi hususunda-, Davacının iştirak nafakası taleplerini Talep Takririnde kalem kalem aktarmasına karşın bu iddiaları ile ilgili şahadet sunmadığını veya masraflarla ilgili olarak, söz konusu masrafların yapılmakta olduğunu gösteren hiçbir şahadet sunmadığını belirtmiş ve- bu nedenden dolayı Davacıya, küçük Hatice Akbaş için 1300 TL iştirak nafakası ödenmesine emir verilmesinin hatalı olduğunu beyan etmiştir.

Davalının ikinci istinaf sebebi ise, Davalı ile kızı küçük Hatice Akbaş arasında şahsi münasebet düzenlenmemesin-in hatalı olduğunu, Davalı talep dahi etmese Mahkemenin ebeveyn Davacı anne - Davalı babanın boşanma kararında Davalı baba ile küçük Hatice arasında şahsi münasebet ve görüşmeleri ile ilgili düzenleyici kararlar vermesi gerektiğini ileri sürmüştür. Davalıy-a göre, Davalının müdafaasında bunu talep etmemesi, bu konuda bir emir verilmesine bir engel olmadığı gibi, bir eksiklik de yaratmaz. Mahkeme bu yönde bir düzenleme yapmakla mükellefti.

Belirtilenlerle, istinafın kabul edilerek nafaka emrinin iptali ve -şahsi münasebeti sağlayacak gerekli emirlerin verilmesi talep edilir.

Davacı Avukatının istinaftaki hitabında bu argümanlara verdiği cevabı ise şöyle özetledik:

Alt Mahkemede Davacı nafaka konusunda küçük Hatice'nin masrafları ile ilgili şahadet vermi-ş ve Alt Mahkeme Davacının vermiş olduğu bu şahadete itibar etmiştir. Davalı bu şahadetin aksine hiçbir şahadet sunmadığı bir yana, bu masrafların yapılmadığı veya doğru olmadığı hususunda iddiada bulunmamıştır. Davalı, maaşından borç ödediği ve talep edil-en nafaka miktarını ödeyemeyeceği iddiasını da ispat edemediğinden, Alt Mahkeme bu iddiaya itibar etmemiştir. Neticede Davacı nafaka iddialarını ispat edebilmiş, Davalı ise bu hususun aksini Mahkemeye gösterememiştir. Dolayısıyla, 1300 TL nafaka ödenmesine- dair emir hatalı değildir.

Şahsi münasebetin düzenlenmesi hususunda ise Davalı Alt Mahkemede bir talepte bulunmadığı gibi, bu istinaf görüşülene kadar da bu yönde bir girişimde bulunmamıştır. Alt Mahkeme, kararında (Mavi 428), Davalının asabi bir kişi -olduğunu, agresif bir yapıda olduğunu ve bu davranışlarının küçüğün gelişimi için de sakınca teşkil ettiğini belirterek, bu yönde bir emir verme yönüne gitmemiştir. Bu nedenle, Yargıtayın bu karara müdahale ederek Davalının küçük Hatice ile görüşmesi yönün-de düzenleme yapması, küçük Hatice'nin gelişiminin lehine olmayacak ve onun açısından zor bir durum yaratacaktır.

Belirtilenler ışığında, istinafın masraflarla reddi talep edilir.

İNCELEME

İstinaf sebepleri, tarafların iddia ve argümanları, dosy-adaki şahadet ve emareler incelenip değerlendirildi.
Muhterem Alt Mahkeme, Davalının Davacıya küçük Hatice Akbaş için 1300 TL nafaka ödemesine emir vermekle hata etti.
Davalının birinci istinaf sebebi belirlenen nafakanın yüksek olduğu hususundadır. Dava-lı, Davacının Talep Takririnde ileri sürdüğü ve talep ettiği nafaka bedeli ile ilgili iddialarını duruşma safhasında şahadetle desteklemediğinden, bunları ispat edemediği iddiasını ileri sürmüştür.

Davacı, Talep Takririnde, Davalıdan küçük Hatice Akbaş'-ın kitap, kırtasiye, okul ve eğitim masrafları için 150 TL, sağlık giderleri, geniz eti ve psikolojik tedavileri için 200 TL, giyim kuşamı için 200 TL, yeme - içme iaşe ve ibatesi için 200 TL ve aylık etüt masrafı için 550 TL olmak üzere ayda 1300 TL öden-mesini talep etti.

Davalı ise, Müdafaa ve Mukabil Talebinde, bu talepleri reddetti ve vefat eden çocuğunun sağlık masrafları nedeniyle mali durumunun iyi olmadığını, borçları olduğunu, bunları ödemekte olduğunu belirterek, küçük Hatice Akbaş için ayda 30-0 TL nafaka ödeyebileceğini ileri sürdü.

Alt Mahkeme, Davalının Müdafaa Takririnde küçük Hatice Akbaş'ın ihtiyaçları ile ilgili iddialarını ret ve inkar etmemiş, sadece Davalının mali takadinin 300 TL'den yüksek nafaka ödemeye yetmeyeceğini iddia etmiş o-lması gerekçesine mukabil aksi iddia edilmediğinden ve ileri sürülmediğinden veya bu iddialar reddedilmediğinden küçük Hatice Akbaş'ın aylık 1300 TL iştirak nafakası ihtiyacı olduğuna bulgu yapmış, bu miktarın Davalı tarafından ödenmesine emir vermiştir.
-
Alt Mahkemenin bulguları ve Davalının istinaftaki iddiaları karşılaştırıldığında bu istinaf başlığı altında cevaplanması gereken iki soru ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki:
Davalı müdafaasında, Davacının Talep Takririnde küçük Hatice Akbaş'ın ihtiyaçları baş-lığı altında ileri sürdüğü iddiaları reddetmiş midir, reddetmemişse bunları kabul etmiş sayılmalı mıdır?

Belirlenen nafaka miktarı hatalı mıdır?

Bu sorular aşağıda incelenmektedir:

Davalı müdafaasında, Davacının Talep Takririnde küçük Hatice Akbaş'ın ih-tiyaçları başlığı altında ileri sürdüğü iddiaları reddetmiş midir, reddetmemişse bunları kabul etmiş sayılmalı mıdır?

Nafaka talepleri Talep Takririnin 15.maddesinde ileri sürülmektedir. Davalı ise Müdafaa ve Mukabil Talep Takririnin 10.paragrafında, Tale-p Takririnin 15.paragrafını cevaplamaktadır.

Davalı, müdafaasının bu paragrafında, 15.paragraftaki iddiaları açıkça ret ve inkar ederken, söz konusu paragrafın sonrasındaki kısım mali durumunu, şahsi borçlarını, çocuğunun rahatsızlığı döneminde yapmış o-lduğu harcamaları, maaşından borcuna kesinti yapıldığını ve mali takatinin ayda sadece 300 TL nafaka ödeyebilmeye yeterli olduğu beyanını içermektedir.
1/1998 sayılı Aile Yasası altında çıkarılan Aile Mahkemeleri Tüzüğü'nün 18.maddesinde, usulle ilgili Ai-le Mahkemeleri Tüzüğü'nde hüküm bulunmadığı durumlarda Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü'nün uygulanacağı amir hükmü yer almaktadır. Bir layihanın hangi hallerde kabul edilmiş sayılacağı konusunda mezkur Tüzükte herhangi bir kural bulunmadığından, iddiaların- kabulü ile ilgili HMUT kurallarının uygulanması gerekir.

Bu meselede HMUT Emir 24 tahtında bir kabulün olmadığı aşikardır. HMUT Emir 19 n.11'de, bir layihada açıkça kabul edilmediği ifade edilmeyen iddiaların kabul edilmiş sayılacağı kuralı bulunmaktadı-r:

11.Bir lâyihada ileri sürülen olgularla ilgili her iddia, karşı tarafın lâyihasında açık olarak veya şüphe götürmeyecek şekilde ima yolu ile inkâr edilmez, veya kabul edilmediği ifade edilmezse, bir küçük veya akli dengesi bozuk bir kişi aleyhine il-eri sürülenler hariç, kabul edilmiş sayılır.
Hukuk Muhakemeleri Usul Tüzüğü Emir 21'in nizamlarında belirlenen kurallara dahil olmayan bir aile davası olan bu davada, Davalının Müdafaa Takririnde Davacının 15.paragrafındaki iddialarını ret ve inkar etmes-i Emir 19 n.11 tahtında yeterli olup, bu iddiaların her birine açıkça cevap vermesi inkar için gerekli değildir.

Bu sonuçtan hareketle Alt Mahkemenin, Müdafaa Takririnde açıkça bu iddiaları ret ve inkar eden Davalının, bu iddiaları reddetmediği bulgusu h-atalıdır.

Bu sonuçtan hareketle ikinci sorunun cevaplanması gerekir.

Belirlenen nafaka miktarı hatalı mıdır?
1/1998 sayılı Aile Yasası'nın 30.maddesinde düzenlenen nafaka ödemesinin hukuksal kuralları şunlardır:

Tazminat, Nafaka ve Diğer Ödemelere İli-şkin Kurallar
30(1)Bu Yasanın 24'üncü madde kurallarına istinaden boşanmaya hükmedildiği durumlarda mahkeme, tazminat, nafaka ve diğer ödemelerle ilgili karar verirken bu Yasanın 26'ncı maddesinde öngörülen kıstasları dikkate alır. 34/2015(2)(A)..-.......(B)Mahkeme, tarafların fiziksel, psikolojik ve maddi durumlarını inceledikten sonra boşanma nedeni ile yoksul kalacak veya geçim sıkıntısı içerisinde yaşayacak tarafa, diğer tarafın, kabahatsiz olsa dahi, uygun görülen bir meblağı eş nafakası -olarak ödemesine hükmedebilir.
Ancak nafakayı veren taraf, nafaka alan tarafın yeniden evlendiği veya ortalama bir yaşam standardı sağlayabilecek bir iş sahibi olduğu veya başka bir nedenle gelirinde artış olduğu hususunda Mahkemeyi ikna ederse, nafak-a Mahkeme emri ile gözden geçirilir.(C) Mahkeme, tarafların evliliklerinden olan çocukların velayetini almayan tarafın, çocukların iaşe, ibate, eğitim ve bakım giderlerinin karşılanmasına katkıda bulunmak için çocuk başına ve her çocuk için ayrı ayrı ö-denmek suretiyle uygun görülen bir meblağı aylık olarak ödemesine hükmedebilir.
(Ç)Ekonomik durumları ve kazançları ile orantılı olarak ebeveynin çocuklarına karşı bakım ve eğitim masraflarına katkı yapma yükümlülükleri çocuğun, eğitim süreci sona erincey-e kadar devam eder. Bu Yasa uyarınca eğitim süreci, çocuk on sekiz yaşını bitirmiş olsa dahi, lise eğitimine devam ettiği ve/veya lisans eğitimi aldığı süreyi de kapsar. Çocuğun on sekiz yaşını doldurmasını müteakip, eğitiminin devam ettiğinin belgelenmesi- halinde, yukarıdaki (C) bendindeki ödeme aynen devam eder.

Aile Yasası'nın 44.maddesi ise, ebeveynlerin çocukların eğitim ve diğer giderlerine katılım yükümlülüklerini öngörmektedir:

Çocukların Öğrenim,
Eğitim Ve Diğer Giderleri44. Ana ve baba, kendi -güçleri dahilinde olmak üzere, çocuklarının öğrenim, eğitim ve diğer giderlerini karşılarlar.
Ancak, ana ve baba yoksulsa veya başka bir nedenle çocuklarının öğrenim, eğitim ve diğer giderlerini tamamen karşılayacak güçte değillerse mahkeme -ana ve babaya çocuk-larının bütün giderlerini karşılamak üzere çocuğun gelirlerini kullanması için yetki verebilir.

Mahkemelerin aile davalarında çocuklara ödenecek nafakanın belirlenmesinde uygulamaları gereken kıstaslarla ilgili Yargıtayın vermiş ol-duğu ve yol gösterici olan kararlar bulunmaktadır. Bu kararlardan Yargıtay/Aile Hukuk 14/2010 D.2/2011 sayılı Erol Yumurtacıoğlu ile Şebnem Yumurtacıoğlu kararında belirtilenler şöyledir:

"Tarafların müşterek çocuklarının öğrenim, eğitim ve diğer giderler-ini karşılamak amacıyla tespit edilmesi gereken nafaka miktarı çocuğun ihtiyaçları dikkate alınarak, çocuğun bakım ve hayatını idame ettirmesine olanak tanıyacak oranda tarafların hayat şartları ve ödeme güçleri göz önünde bulundurularak tespit edilir (Yar-gıtay/Aile Hukuk 3/80,4/80 D.3/81).
Çocuk için belirlenecek olan nafaka miktarı çocuğun hayatını idame ettirmesi ve eğer öğrenime devam ediyorsa öğrenimini sürdürebilmesi için gerekli olan vasıtaları sağlamaya yetecek miktarda, ancak belirlenecek olan nafa-ka miktarının çocuğun sadece beslenme ihtiyacını karşılayacak derecede değil, onun yanında çocuğun barınması, giyimi ve hatta tedavisini sağlayacak derecede olmalıdır."

Yargıtayın alt mahkemenin bir çocukla ilgili tespit ettiği nafakanın doğru yöntemle te-spit edilip edilmediğini incelemesinden önce, alt mahkeme bulgularına müdahale edebilmesi için, yargıcın huzurundaki şahadeti değerlendirirken yanlış ilke ve ölçütler kullandığına ve yanılıp hatalı sonuca ulaştığına ikna olması gerekir (Bkz. Yargıtay/Aile -Hukuk 4/2013, D.2/2017).

Alt Mahkemenin nafakayı Davalının layihasında reddetmediği temelinden hareketle talep edildiği şekilde belirlediğini, bu tespitinin ise usul açısından hatalı olduğunu daha önce ifade etmiştik.

Alt Mahkemenin hatalı bir usul tak-ip ederek nafakayı belirlediğinden, bu husustaki taleplerin esasının incelenmesi gereklidir.

Mevzuatımızdaki nafakayla ilgili yasal duruma göre, nafaka, iki kriter dikkate alınarak tespit edilir. Bu kriterlerden ilki, çocuğun ihtiyacı olan eğitim, öğreni-m, yaşam ve diğer giderlerinin karşılanması; diğer kriter ise, nafakaya ebeveynlerinin hayat şartlarına uygun, kendi mali güçleri dahilinde katılımıdır.

Davalı, boşanma davası görüşülürken 100,000 TL borcu olduğunu iddia etmiş, bu gerekçeye dayanarak da -borcundan dolayı talep edilen miktarda nafaka ödeyemeyeceğini veya mali takadinin ayda 300 TL nafaka ödemeye yeterli olduğunu ileri sürmüştür. Davalının Alt Mahkemede ileri sürdüğü borç iddiaları ispat edilemediği cihetle Alt Mahkeme tarafından dikkate alı-nmamış, bu bulgu ile ilgili ise Davalı tarafından bir istinaf gerekçesi ileri sürülmemiştir. Bu durum ışığında kamu görevlisi olan Davalının dava görüşüldüğü dönemde aylık takribi 4900 TL civarında olan maaşının yanında, kendine ait bir ikametgahı olduğu,- normal düzeyde hayat koşulları bulunduğu dikkate alındığında, talep edilen miktarda nafakayı karşılayabilecek mali güçte olduğu görülmektedir.

Davalının mali gücü yanında, küçük Hatice Akbaş'ın ihtiyaçlarının da karşılanması amacıyla nafakanın tespiti g-erekir.

Davalı Davacının bu konuda Alt Mahkemede şahadet sunmadığı nedeniyle, Alt Mahkemenin bu bulgusunun hatalı olduğunu ileri sürdü. Davalı bu iddiayı ileri sürmesine karşın, şahadete bakıldığında, Davacının Mahkemede küçük Hatice Akbaş'ın masrafları- ile ilgili etraflı bir şahadet sunduğu, bu şahadetin istintak dahi edilmediği, keza aksi bir şahadet de sunulmadığı sabittir. Alt Mahkeme huzurunda istintak edilmemiş, kapsamlı bir tafsilat verilerek ifade edilen iştirak nafakası ile ilgili şahadete istin-aden Mahkemenin takdir yetkisini kullanarak belirlediği nafakaya müdahalemizi gerektirecek bir hata olmadığından, bu istinaf sebebinin reddi gerekir ve reddedilir.

Neticede, Davalı, nafaka ile ilgili istinaf gerekçesinde başarılı olamamıştır.
Muhterem Al-t Mahkeme, Davalı ile kızı küçük Hatice Akbaş arasında şahsi münasebeti düzenlememekle hata etti.

Alt Mahkeme, Davacı ile Davalının boşanmasına karar verirken, tarafların müşterek çocukları olan küçük Hatice Akbaş'ın velayetini Davacı anneye vermiş, bun-a karşın Davalı baba ile küçük Hatice Akbaş'ın görüşmesine veya şahsi münasebet düzenlemesine dair bir emir vermemiştir.

Aile Yasamızın mehazı olan Türkiye Cumhuriyeti Medeni Kanununda bu konu, açıkça yasada düzenlenmiş olmakla birlikte, 1/1998 sayılı Ai-le Yasası'nda boşanma halinde velayet verilmeyen ebeveynin müşterek çocukla ilgili şahsi münasebetinin sağlanmasının düzenlenmesini ısdar eden özel bir kural olmamakla birlikte, Aile Yasası'nın 24.maddesi mahkemelere, çocukların menfaatlerini korumak amacı-yla gerekli düzenlemeleri yapma yetkisi ihdas etmektedir.

Bu nedenle, velayeti almayan tarafın çocukla şahsi münasebet tesis etme konusunda ilişki kurulmasını isteme hakkının olmasının yanı sıra, mahkemenin de Yasada belirtilen unsurları göz önüne alarak,- velayeti almayan tarafla çocuk arasında, anne ve babanın haklarını ve çocukla olan ilişkilerini düzenleme görevi bulunmaktadır.

Aile Yasamızda Türk Medeni Kanununda olduğu gibi açık bir düzenleme olmasa da, Yasanın boşanma şartlarını düzenleyen 24.madd-esi, mahkemeye çocukların durumları ile ilgili düzenlemeler yapma yetkisi vermekte ve Yasanın 30 A maddesi ise velayetin belirlenmesinde dikkate alınacak kriterleri belirlemektedir. Boşanma sonucu velayetin kendisine verilmeyen tarafın çocuk üzerinde velay-et hakkı, velayet emri ile sona ereceğinden, çocukla ebeveyn - çocuk ilişkisinin kurulabilmesi için şahsi münasebet hususunda mahkeme tarafından emir verilmesi gerekmektedir.

Konunun bu safhasında bir ilmi esere yer vermeyi uygun görmekteyiz (Doç. Dr. -Turgut Akıntürk, Aile Hukuku Dersleri Kitabı, sayfa 235.):

"Çocuklarla şahsi münasebetler:
Çocuklar, boşanan eşlerden hangisine bırakılmışsa velâyet o eşe ait olur; diğer eşin çocuklar üzerindeki velâyet hakkı sona erer. Ancak bu onun hiçbir surette çocuk-larla şahsî münasebetler kurmağa, yani onlarla görüşmeğe, onları alıp gezdirmeğe hakkı olmadığı mânasını tazammun etmez. Bilâkis çocuklarla şahsî münasebet tesis etmek onun hakkıdır.

........

O halde, hâkim, çocuk kendisine bırakılmamış olan eşin çocukl-a ne şekilde ve ne zaman temas edebileceğini kararlaştırmak mecburiyetindedir. Hâkim, çocuk kendisine bırakılmamış olan eşin hangi gün ve saatlarda, nerede, ne kadar müddetle çocukla görüşebileceğini boşanma hükmünde tesbit edecektir. Hâkimin tayin edece-ği gün ve saatlarda çocuk kendisine tevdi edilmemiş olan eşin çocukla temas etmesine, ezcümle onunla görüşmesine, onu gezdirmesine, yedirip içirmesine, giydirmesine diğer eş mani olamaz.

Doktrinde genellikle kabul edildiğine göre, çocukla şahsî münasebe-t kurmak hakkı bir ana ve babanın şahsiyet haklarına dahildir; binaenaleyh onlardan birinin bu haktan feragatını tazammun eden her türlü anlaşmalar muteber değildir."


Aile Hukukunda, boşanan çiftlerden velayeti kendisine verilmeyen tarafın çocuk ile il-işki kurması hem hak hem de mükellefiyet olarak kabul edilmektedir. Bu hak velayet hakkından bağımsız bir hak olarak kabul edilir. Bu haktan feragat edilemez veya devredilmez ve feragat edilmesine dair anlaşmalar da geçersiz ve kesin hükümsüzdür.

Çocukl-a ilişki kurma hakkı sadece anne - babaya tanınan bir hak değil, aynı zamanda çocuk açısından da bir haktır. Çocukların anne - baba ile ilişki kurma hakkı, ergin olmayan çocuk ile ebeveynleri arasında iç ilişkiyi kurma ve koruma amacına hizmet etmektedir. - Boşanma halinde, çocuğun anne ve babasının her ikisiyle düzenli bir ilişki kurması ve doğrudan görüşmesi çocuğun sağlıklı bir birey olarak duygusal ve psikolojik gelişimi için gereklidir (Bkz. Canan Yılmaz, Establishing Personal Relationship With The Chil-d Under The Decisions Of Turkish Court Of Appeals).

Belirtilen yararlar ışığında, talep edilip edilmediğine bakılmaksızın, mahkemenin, boşanma durumunda velayetin kendisine verilmeyen taraf ile çocuk arasında kişisel ilişki kurulması hususunda gerekli -düzenlemeleri koymak ve emirler vermek görevi bulunmaktadır. Bu konuda Nihat İnal'ın (E. Yargıç-Avukat), Uygulamada Nafaka ve Boşanma Davaları kitabında belirtilen görüşe de yer veririz:

"Kişisel ilişkilerin düzenlenmesi:
Velâyet hakkı kendisine verilme-yen eşin çocukları ile ne zaman ve ne şekilde görüşeceği boşanma kararında gösterilmelidir. Yargıç bu hususta çocuğun yaşını, ihtiyaçlarını, öğrenim durumunu, eşlerin oturdukları yerlerin mesafesini, çocuğun çıkarını göz önünde tutacaktır. Örneğin, anaya- verilen çocuğun haftanın belli bir veya iki gününde, yine belli saatlar arasında baba ile görüştürülmesine, cumartesi geceleri veya dinî ve millî bayram günlerini babanın evinde geçirmesine, yaz aylarında bir ay babanın yanında kalmasına karar verebilir."-

Yargıtay/Aile Hukuk 4/2001 Dağıtım 5/2002 kararında da boşanan ailelerde velayeti diğer tarafa bırakılan anne veya babanın çocuğu ile ilişki kurması, gerek anne ve babanın gerekse de çocuğun gelişimi açısından menfaatine olduğu belirtilmiştir:

"Yukar-ıda alıntılar yaptığımız içtihadi otoritelerde de ifade edildiği gibi bir ebeveynin çocuğunu görmesi onun ile yakın ilişkide bulunması, onu tanıması, sevmesi ve yetiştirilmesinde psikolojik, manevi ve maddi bir şekilde yardımda bulunması en doğal hakkıdır.- Bir çocuğun gelişmesinde ebeveynlerin rolünün önemi asla yadsınamaz. Doğal anne ve doğal babasının sevgisine, şefkatine ve ilgisine bilhassa küçük Mustafa yaşında olan bir çocuğun elzem ihtiyacı bulunmaktadır. Bu konuda boşanmış olan ebeveynler ellerinden- geldiği kadar müşterek çocuklarının psikolojik, duygusal, manevi ve maddi rahatlığı, huzuru ve mutluluğu için büyük gayret sarfetmek zorundadırlar. Bu gibi rolleri üstlenmeyen ebeveynlerin Mahkemelerin müdahalesi ile karşılaşmaları normaldir. Çünkü bir to-plumun en küçük çekirdeği ailedir ve bölünmüş bir ailenin çocuğu ruhsal ve duygusal yönden olumlu etki almazsa ileriki yaşlarında psikolojik, ruhsal ve duygusal sorunlarla karşılaşması muhtemel veya kaçınılmazdır. Böyle bir durumun ise ne küçüklere ne de t-opluma hiçbir faydası yoktur."


KKTC gibi nüfusu az olan bir ülkede, boşanma oranlarının hayli yüksek olduğu istatistiki bilgilerden görülmektedir. Gelecekte ülkemizde yaşayacak genç ve yeni nesilin daha huzurlu bir toplumda yaşaması ve topluma katkı koy-ması kendi ruhsal, duygusal ve psikolojik gelişiminin sağlıklı bir şekilde tamamlanması ile mümkün olabilir. Boşanan ebeveynlerin çocuklarının bir tarafın sevgisinden, maddi ve manevi desteğinden mahrum kalması veya büyümesi ileriki hayatlarında muhtemel s-orunlar yaşamalarına yol açabilecektir. Bu nedenle ebeveynlerin kendi aralarında yaşamış oldukları sorunlardan ari, boşanan ailelerin çocuklarının bu boşanmadan en az olumsuz etkilenmelerini ve anne ve babası ile sağlıklı ilişki kurmasını veya geliştirmesi-ni sağlayacak düzenlemelerin boşanma hükmünde düşünülerek yer alması kaçınılmazdır.

Mahkeme, çocuğun anne - babasıyla kişisel ilişki kurması konusunda düzenleyici emirler verirken, en başta çocuğun yararını göz önünde bulundurması, çocuğun menfaatleri -ile ebeveynlerin menfaatleri çatıştığında ise çocuğun menfaatlerine üstünlük tanıyıp evebeynlerin menfaatlerini ikinci planda tutması gerekir. Bu konudaki görüşlerle ilgili yukarıda değerlendirdiğimiz bilimsel makaleye atıf yaparız:

"Bu çerçevede çocuğu-n yararı, çocukla ebeveynleri arasında kişisel ilişki kurulması noktasında dikkate alınması gereken faktörler arasında yer alan bir etken değil, tam aksine birincil ve en öncelikli etkendir."

Bu hukuki esasa istinaden, Davalı ile küçük Hatice arasında ş-ahsi münasebet tesisini sağlayacak ilişki konusunda boşanma hükmünde herhangi bir düzenleme koymayan Alt Mahkemenin kararı bu açıdan hatalı ve eksiktir.

Alt Mahkemede Davalının asabi bir kişi olduğu ve Davacının eşi ile evlilik birliği içerisinde vefat -eden müşterek çocuklarının hastalığı döneminde sorunlar yaşandığı hususunda ortaya konan olgu ve tespitlerin yanı sıra, oğlunun vefatla sonuçlanan ciddi sağlık sorunları sürecinde Davalının eşi Davacı ile bu sorunları yaşamış olduğu, boşanma ile neticelene-n bu evliliğin çocuklarının sağlık probleminin ortaya çıkması ile başladığı, bu olaylar nedeniyle Davacı gibi, Davalının da psikolojik, maddi ve manevi sorunlar yaşamış olduğu anlaşılmaktadır. Şahadetten görülen, herşey normal giden bir evlilikte müşterek- çocuklarının yaşamış olduğu sağlık sorunları sonucunda ortaya çıkan maddi ve manevi sorunların tarafları gerdiği ve birlikte hayatı çekilmez hale getirerek evliğin boşanma ile sonuçlandığıdır. Bu süreç içerisinde her iki tarafın ve ilişkinin de yıprandığı-, Davalının da bu süreçte Davacı eşi ile yaşadığı sorunlar nedeniyle asabiyet gösterdiği ortadadır. Davalının vefat eden çocuğunun hayata bağlanması için maddi ve manevi birçok zorluğa göğüs gerdiği, buna rağmen başarılı olamayarak bir babanın yaşayabilece-ği en ağır acıyı, evlat acısını yaşadığı bir gerçektir. Çocuğu için bu denli özverili bir çaba sarfeden bir babanın küçük Hatice Akbaş ile şahsi münasebet tesis etmesi, sadece Davalı babanın menfaatine değil, manevi ve maddi gelişimi için en başta küçük Ha-tice Akbaş'ın menfaatinedir. Bizzat Davacının şahadeti (Mavi 90), küçük Hatice Akbaş'ın baba sevgi, şefkat ve ilgisine muhtaç olduğunu, bunun eksikliğini yaşadığını ve Davalının kendisine biraz ilgi göstermesi durumunda ona hemen ısınacağını ifade etmekted-ir.

Tüm belirtilenler ışığında, Mahkemenin boşanma hükmünde eksik bıraktığı, küçük Hatice ile babası Davalı arasında şahsi münasebetin tesis edilmesini sağlayacak düzenleyici emirlerin verilmesi gereklidir.

Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, mahkeme tara-fından çocuk ile ebeveyni arasında şahsi münasebet düzenlenirken çocuğun menfaati ön planda tutulmalı, çocuğun sağlık, eğitim ve ahlak bakımından menfaatleri dikkate alınmalıdır (Bkz. Mustafa Dural, Türk Özel Hukuku Cilt III, Aile Hukuku sayfa 142).

Çocuğ-un menfaatlerini göz önüne alan mahkemenin velayet verilmeyen ebeveyn ile çocuğun görüşme süresini, yerini, çocukla tek başına mı yoksa bir refakatçi ile mi birlikte olacağını belirlemesi gerekir.

Meselemizde küçük Hatice Akbaş 23.8.2005 doğumlu olup, şu- an itibarıyla 13 yaşını tamamlamış br çocuktur. Davalının polise bağlı itfaiye kurumunda görevli, mesleki disiplin çerçevesinde bir iş ifa eden, kamu görevlisi, orta gelir düzeyi haiz bir kişi olarak şahsi münasebet düzenlenmesi babında küçük Hatice Akbaş-'a sağlıklı bir ortam yaratabileceği kanaatindeyiz.

Zor ve disiplinli bir kamu görevi ifa eden Davalının, tarafların daha önce birlikte yaşadığı aile yuvasında ikamet ettiği ve orta gelir düzeyinde bulunduğu dikkate alındığında, üniversite çağına yaklaşa-n küçük Hatice Akbaş'la tek başına ikamet ettiği evde görüşmesinin ve bu görüşmelerin onunla sosyal vakit harcamasına, maddi ve manevi katkı yapmasına olanak tanıyacak bir sürede olmasının küçük Hatice Akbaş'ın menfaatine olduğu görüşündeyiz.

Bu e-sastan hareketle, Davalının küçük Hatice Akbaş ile görüşme ve şahsi münasebet düzenlemesi için aşağıdaki şekilde emir verilmesinin uygun olacağı görüşündeyiz:

Davalının kamu görevinin uygunluğuna bağlı olarak haftanın her Cumartesi veya Pazar sabah saat 1-0.00'dan akşam 18.00'e kadar küçük Hatice Akbaş ile görüşmesi ve şahsi münasebet sağlaması,
Dini bayram günlerinin 2.günü sabah saat 10.00'dan akşam saat 18.00'e kadar küçük Hatice Akbaş ile görüşmesi ve şahsi münasebet sağlaması.

SONUÇ

Davalı istinafı-nda kısmen başarılı olmuştur.

1. İstinaf sebebi reddolunur. 2. İstinaf sebebi kabul edilir ve aşağıdaki şekilde emir ve karar verilir:

Davalının kamu görevinin uygunluğuna bağlı olarak haftanın her Cumartesi veya Pazar sabah saat 10.00'dan akşam 18.00-'e kadar küçük Hatice Akbaş ile görüşmesi ve şahsi münasebet sağlamasına,
Dini bayram günlerinin 2.günü sabah saat 10.00'dan akşam saat 18.00'e kadar küçük Hatice Akbaş ile görüşmesi ve şahsi münasebet sağlamasına, emir verilir.
İstinaf masrafları ile il-gili emir verilmez.



Gülden Çiftçioğlu Bertan Özerdağ Peri Hakkı
Yargıç Yargıç Yargıç

19 Şubat 2019








14






Full & Egal Universal Law Academy