Yargıtay Aile Dairesi Numara 3/2006 Dava No 1/2008 Karar Tarihi 25.12.2008
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay Aile Dairesi Numara 3/2006 Dava No 1/2008 Karar Tarihi 25.12.2008
Numara: 3/2006
Dava No: 1/2008
Taraflar: Hüseyin H. Müezzin ile Ülker Hüseyin arasında
Konu: Boşanma - Kusur - Tazminat - Yoksulluk nafakası - Taşınmaz malların paylaşımı.
Mahkeme: Yrg/aile
Karar Tarihi: 25.12.2008

- D. 1/08 Yargıtay/Aile Hukuk 3/06
(Lefkoşa Aile Dava No: 135/2003)

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
Mahkeme Heyeti : Nevvar Nolan(Başkan),Gönül Erönen, Seyit A.Bensen.

İstinaf eden: Hüseyin H. Müezzin, Asmaaltı, No: 12, Lefkoşa
- (Davacı)
-ile -

Aleyhine istinaf edilen: Ülker Hüseyin, 6. Sok. No. 18 Marmara
Bölgesi, Lefkoşa
(Davalı)


A r a s ı n d a.

İstinaf -eden tarafından Avukat Süleyman Dolmacı
Aleyhine istinaf edilen tarafından Avukat Boysan Boyra.


Lefkoşa Kaza Mahkemesi Kıdemli Yargıcı İlker Sertbay'ın 135/2003 sayılı davada 6.3.2006 tarihinde verdiği karara karşı Davacı tarafından yapılan istinaftır-.

---------------

H Ü K Ü M

Nevvar Nolan: Sn.Erönen ve Sn.Bensen'in aynı sonucu veren kararlarını önceden okuma fırsatım oldu, varılan sonuca daha sade ifade edilen Sn.Bensen'in gerekçeleri ile katılırım.

Gönül Erönen : Davacı, polis e-meklisidir. Davalı ise ev hanımı olup çalışmamaktadır. Taraflar takriben 2.6.1957 tarihinde Lefke'de Lefke Evlendirme Memurluğunda nikahlanıp evlendiler. İşbu evlilik her iki tarafın da ilk evlilikleri olup, bu evlilikle ilgili olarak daha önce işbu davad-aki Davacı tarafından, bu davadaki Davalı aleyhine Lefkoşa Aile Mahkemesinde 21/1977 sayılı bir boşanma davası açılmış ancak daha sonra geri çekilmiştir. Tarafların evliliklerinden 6 çocukları oldu. Bu çocukların hepsi de dava tarihinde evli ve kendilerine- bakabilecek durumdadırlar. Taraflar evliliklerini müteakiben aile yuvalarını Lefkoşa'da tesis ettiler ve müştereken burada yaşamaya başladılar. Ancak taraflar arasında meydana gelen son tartışmalardan sonra, takriben 1977 yılı Mart ayından itibaren ayrı y-aşamaya başladılar.

Davacının bu davayı dosyalamasından önce, taraflar fiilen 25 yıl ayrı yaşamışlardır. Davacı boşanma davasını 2.7.2003 tarihinde açmıştır.

Davacı, Davalı ile üç yılı aşkın bir süre ve sürekli biçimde ayrı yaşamış olmaları nedeniyle -boşanma hükmü verilmesini, alternatif olarak da karakter ve mizaç ayrılığı nedeniyle taraflar arasında şiddetli geçimsizlik meydana geldiğinden, evliliğin temelinden sarsılmış olması nedeniyle boşanma hükmü verilmesini talep etmiştir. Paylaşıma tabi taşını-r mal olmadığını, kendisi tarafından satın alınan ve taksitleri kendisi tarafından ödenmiş olan 6.Sok. No:18 Marmara bölgesinde kain bir hanenin paylaşıma tabi olmadığını belirtmiştir.

Davacı talebinde, taraflar arasında hayata bakış, düşünce ve kültür fa-rklılığı olduğunu ve bunun özel yaşamlarında ve çocuklarının eğitimine kadar tüm konularda zıtlaşmaya neden olduğunu, sürekli tartışıp kavga ettiklerini ve bu tartışmalar sonrasında tarafların sağlığının olumsuz yönde etkilendiğini, tarafların evlilik birl-iğine devam etme arzu ve isteğinin kalmadığını, bunun ne kendilerine ne de topluma herhangi bir fayda sağlamayacağını ve taraflar arasında şiddetli geçimsizlik bulunduğu iddiası ile boşanma talebinde bulunmuştur.

Davacının davasına karşılık, Davalı 20.1-2.2003 tarihinde müdafaa ve mukabil talep dosyalamıştır. Davalı müdafaa ve mukabil talebinde fiili ayrılığı kabul etmiş, ancak mukabil davası ile Davalının kusurlu olduğunu ve boşanma kararının lehine verilmesi gerektiğini, paylaşımda 2/3 oranına hak kaza-ndığını, 400,000,000 TL nafaka istediğini, 50,000 YTL manevi tazminat ve zarar ziyan istediğini, paylaşıma tabi Marmara bölgesi 6. sokak No.18'de bulunan evin de kullanımının kendisine bırakılmasını, paylaşıma tabi gayrımenkul ve menkuller olduğunu; davacı-nın adında kayıtlı bir arsa, ve ½ hisseli bir konutun varlığını iddia etmiş ve bu taşınmaz malların paylaşıma tabi olduğunu, keza yine Davacı adına kayıtlı 2 adet araba ve nakit parası bulunduğunu, bunların da paylaşıma tabi olduğunu ileri sürmüş ve bu doğ-rultuda talepte bulunmuştur.

Davacı, Davalının müdafaa ve mukabil davasına müdafaaya cevap ve mukabil talebe müdafaa dosyalamış ve talep takririndeki iddiaları tekrar etmiştir.

Davanın duruşması 17 Ocak 2005'de yapıldı. Davacı ve Davalı şahadet verdi.

-Davacı şahadetinde 2.6.1957'de evlendiğini, emekli olduğunu, 1977'den beri duruşma tarihi itibarıyle 27 yıldır ayrı yaşadığını her nekadar da kendi davasındaki ek beyannamede paylaşıma tabi taşınmaz mal göstermemekle birlikte, halî hazırda oturduğu Sosyal- Konutun ½ hissesinin kendisine ait olduğunu, eşinin oturduğu bir başka evin daha olduğunu, EC 211 plakalı arabanın hurda olduğunu ve 700,000,000TL'ye sattığını, mücahit puanı ile aldığı bir de arsası olduğunu söylemiştir. Davacı şahadetine devam ederek a-ile yuvasını terketmesinden önce, evde bulunduğu bir sırada, bir içeceğin tadının kendisine tuhaf geldiğini, bunu zehir zannettiğinden evi terk ettiğini ancak bunun zehir olmadığını, mevcut parası olduğunu ve bankadan çektiğini, paranın bir kısmının birli-kte yaşadığı hanıma ait olduğunu, eşinin nafakaya ihtiyacı olmadığını, tazminat talep edemeyeceğini, ayda sadece 1200 YTL emeklilik maaşı aldığını beyan etti. Bu şahadetin dışında davacı başka şahit çağırmadı.

Davalı ise şahadetinde, sigorta emeklisi oldu-ğunu ve aylık gelirinin ilgili tarihte 500 YTL olduğunu, kendisinin de artık boşanma talep ettiğini, ancak dosyalamış olduğu müdafaa ve mukabil davadaki Davacının kusurlarını sıralayarak, ortaya çıkan şiddetli geçimsizlik ve/veya evlilik birliğinin temelde-n sarsılmış olması ve/veya müşterek hayatın çekilmez bir hal alması sebebiyle Davalı lehine bir boşanma hükmü ve/veya emri verilmesini, tazminat ve yukarıda belirtildiği şekilde paylaşım talep etti.

Davayı dinleyen Bidayet Mahkemesi Yargıcı aşağıdaki şeki-lde karara varıp davayı sonuçlandırmıştır.

"Sonuç olarak:
Tarafların 24(8) maddesine istinaden boşanmalarına,
Davacının Davalıya 50,000 YTL tazminat ödemesine,
Davacının Davalıya 1.3.2006 tarihinden itibaren 7 gün lütufla ayda 400 YTL nafaka ödemesine,
Da-vacının Davalıya 3,000 STG ödemesine,
Davacının Davalıya 375.00 YTL ödemesine,
Lefkoşa'da Kızılbaş Mahallesinde Parsel 867 üzerinde kain D.893 kayıt nolu olup Davacı ve Bahar Müezzin ismine ½'şer hisse nisbetinde kayıtlı gayrımenkulün Lefkoşa Kaza Tapu Ami-rliğinin tesbit edeceği bir kıymet üzerinden bugünden itibaren 2 ay zarfında Lefkoşa Kaza Tapu Amirliğinin tesbit edeceği bir memur tarafından aleni müzayede ile satışa çıkarılmasına, tesbit edilen değerden yüksek teklif edilen en yüksek rakamın saptanması-ndan sonra yarısının Davacı tarafından Davalıya 1 ay zarfında ödenmesine, aksi ahvalde en yüksek rakamı teklif eden tarafından teklif ettiği rakamın yarısının ödenmesine ve gayrımenkulün ½ hissesinin adına kaydedilmesine, bunlarla ilgili masrafların Davacı- ve Davalı tarafından eşit şekilde karşılanmasına;
Davacının Davalıya 1,000 YTL dava masrafı ödemesine
Emir ve Hüküm verilir."

Bidayet Mahkemesi 1/98 sayılı Aile Yasası altında boşanma hükmünü verirken şöyle demiştir. (Mavi 129)

"Kanaatimce davacı sırf k-ızı yaşındaki bir bayan ile
birlikte olabilmek için davalıdan boşanmaya karar vermiş, Davalı aleyhine 21/77 sayılı davayı açmış, davasında da Davalının evden ayrıldığı ve adresinin de bilinmediğini iddia ile gazete yolu ile muadil tebliğ yaptırıp davada -başarılı olmak istemiş sonuçta başarılı olamayacağını anlayınca, 12.4.1977 tarihinden kısa bir süre sonra da evden de ayrılıp Canan Bayraktar ile yaşamaya başlamış ve halen bu birliktelik veya Aile Hukukundaki ismi ile zina fiili devam etmektedir.
Davalını-n Davacı aleyhine ikame ettiği mukabil
Davasında davacının zina fiiline temas etmekle beraber boşanma nedeni olarak bunu ileri sürmemiş olmasına bir anlam vermek mümkün değildir.
Bu durumda Davacının boşanma talebinde başarılı
olduğu ancak kusurlu t-arafın da Davacı olduğu açıklıkla ortadadır ve bu hususta bulgu yaparım.
Neticede tarafların 24(8) maddesine istinaden
Davacının kusurları nedeni ile boşanmalarına karar verilmesi gerekmektedir."

Daha sonra Davacıyı kabahatli taraf, Davalıyı ise kabahat-siz taraf olarak gören ve bulguya varan Bidayet Mahkemesi, Davalınının zor şartlar altında, takdire şayan bir şekilde geçimini sağladığını ve 6 çocuk büyüttüğünü, keza Davalının ve çocuklarının çektiği acı ve ızdırabın bariz bir şekilde ortada olduğunu, ta-zminatla ilgili Davacının maddi durumunun da gözönünde bulundurulması gerektiğini belirterek, tüm olgular çerevesinde Davacının Davalıya 50,000 YTL tazminat ödemesine hükmetti.

Bidayet Mahkemesi, Davalının nafaka talebi ile ilgili ise şöyle demiştir.(Mavi- 131)

"Kanaatimce nafaka ile ilgili yasal düzenleme ilk okunduğunda farklı anlamlara sebebiyet verebilir. Şöyle ki; yasal düzenlemeye göre boşanma nedeni ile yoksul kalacak tarafa diğer tarafın nafaka ödemesi şeklindeki düzenleme dikkate alındığında bizim- meselemizde davalının boşanma ile değil de takriben 27 yıl önce davacının evi terketmesi nedeni ile yoksul kaldığı gerçeği karşısında davalıya nafaka ödemesine emir vermenin mümkün olmadığı söylenebilir. Ancak davacının davalıya 27 yıldır nafaka vermemiş -olması veya davalının nafaka için talepte bulunmamış olması davacının davalıya nafaka vermesi için yasanın aradığı "yoksul kalma" olgusunun gerçekleşmediği neticesini doğurmaz. Kanaatimce tarafların boşanmadan önceki yaşam standardına diğer bir anlatımla a-ilenin gelirinin ne olduğuna bakılmasının gerektiğini, bu tesbitten sonra ise tarafların boşanmamış olmaları durumunda gelirden ne kadar pay alacaklarına bakılması gerektiğini düzenlemiş veya düzenlemeden bu sonucun çıkarılması gerekmektedir.
Bu durumda da-vacının gelirinin aylık 1,300 YTL davalının aylık gelirinin ise 500 YTL olduğu gerçeği ışığında davalının toplam gelirden 900 YTL alacağı ortaya çıkmaktadır.
Böylece boşanma nedeni ile davalının 400 YTL yoksul kalacağı anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak davacın-ın davalıya, mukabil davasında da talep ettiği 400 YTL nafaka ödemesine ve bunun da Mart 2006 tarihinden başlamasına karar veririm."


Bidayet Mahkemesi, hükmünde taraflar arasındaki mal varlıklarının ne olduğu ve hangi oranlarda paylaştırılacağı ile ilgi-li görüşlere de yer vermiştir. Davacının 27 seneyi aşkın süreden beri evliliğin fiilen devam etmediği, dolayısıyle bu sürede elde edinilmiş malların paylaşıma tabi olamayacağı ile ilgili iddialarına yasanın cevaz vermediğine değinen Bidayet Mahkemesi, tar-afların evlilikleri süresince edinilmiş mal varlıklarının ne olduğunu tesbit etmeye çalışmıştır.

Buna göre Davalının ikamet ettiği Marmara 6. sokaktaki evin, tarafların evlilik süresince elde edilen mal varlığı kapsamında olmadığını ancak, Kızılbaş mahall-esinde Parsel 867 D 893 kayıt no'lu konutun ise paylaşıma dahil olduğu hususunda bulgu yapmıştır. Burada bahsi geçen konutun ½ hissesinin Davacı adında kayıtlı, diğer ½ hissesinin ise Davacının birlikte yaşadığı Canan isimli kadından olan Bahar isimli kızı-nın adına kayıtlı bulunduğunu ve bu sosyal konutun ½ hissesinin Bahar isimli kızın adına devredilerek, izinsiz olarak elden çıkarıldığı görüşüne varmıştır. Paylaşıma tabi mallar açısından, Yasanın 26(1) maddesinin A bendinden J bendine kadar düzenlenen kıs-taslar tahtında, paylaşımın ½ oranında olmasının hakkaniyete uygun olacağı hususunda bulguya vardı. Bu konuda Bidayet Mahkemesi devamla şunları söyledi:

"Tüm yukardakilere rağmen, taraflar arasındaki ihtilafın sona ermesi ve tarafların tekrar yar-gısal mücadeleye girişmemeleri için 26. maddenin amaç ve ruhuna da uygun olduğuna inandığımdan, Lefkoşa'da Kızılbaş mahallesinde Parsel 867 üzerinde kain D.893 kayıt nolu ve davacı isminde 1/2, Bahar Müezzin isminde ½ hisse nisbetinde kayıtlı gayrımenkulün-, Lefkoşa Kaza Tapu amirliğinin tayin edeceği bir memur tarafından bugünden itibaren 2 ay zarfında Lefkoşa Kaza Tapu Amirliğince tesbit edilecek kıymet üzerinden aleni müzayede ile satışa çıkarılmasına,teklif edilen en yüksek rakamın saptanmasından sonra, -yarısının davalıya 1 ay zarfında davacı tarafından ödenmesi, aksi ahvalde en yüksek rakamı teklif eden tarafından teklif edilen rakamın yarısının ödenmesi ve ½ 'sinin adına kaydı için gerekenin yapılmasına emir vermenin en doğru, adil ve hakkaniyete uygun -olacağına inanır ve bu hususta bulgu yaparım. Konu ile ilgili masrafların da davacı ve davalı tarafından eşit şekilde karşılanmasına da keza emir verilmesi gerekir kanaatindeyim.
İlaveten taraflar arasında paylaşıma konu olan Lefkoşa sur içinde kain olup d-avacı tarafından satılan arsadan elde edilen 4000 stg'den 2,000 stg'nin davalıya ödenmesine, AV 933 plakalı aracın kıymetinin yarısı olan 375 YTL'nin davalıya ödenmesine EC 211 plakalı aracın kıymeti olan 2,000 STG'nin yarısı olan 1000 STG'nin davalıya öde-nmesine emir verilmesinin de adil ve hakkaniyete uygun olacağı kanaatindeyim."

Diğer paylaşıma konu olabilecek menkul ve gayrı menkullerle ilgili hususların kanıtlanmadığını belirten Bidayet Mahkemesi yukarıda alıntısı verilen hükmü vermiştir.

Davacı bu- karardan istinaf etti. Mukabil istinaf bulunmamaktadır.

Davacı avukatı istinafın dinlenmesi sırasında "a" dan "t"'ye kadar yer alan kapsamlı istinaf sebeplerini dört başlık altında toplayıp, hitapta bulunmuştur.

Bu istinaf sebepleri başlıklar altında öz-etle şöyle sıralanabilir :
Bidayet Mahkemesi, davada sadece Davacıyı kusurlu bulmakla hatalı hareket etti.
Bidayet Mahkemesi, Davacı aleyhine tazminata hükmetmekle ve/ veya fahiş miktarda hükmetmekle ve/veya Davacının ödeme gücünü incelemeden, kriterleri -göz ardı ederek tazminata hükmetmekle hatalı hareket etti.
Mevcut yoksulluk nafakası kriterlerini yeterince nazarı dikkate almadan veya hiç almadan Davalı lehine yoksulluk nafakasına hükmetmekle ve/veya fahiş miktarda hükmetmekle, hatalı hareket etti.
Bi-dayet Mahkemesinin paylaşıma mütedair verdiği kararı veya elden çıkarılan mallarla ilgili verdiği kararı ve tahsilat yöntemi ile ilgili kararı hatalıdır.

1.İstinaf Başlığı:
Bidayet Mahkemesi bu davada sadece Davacıyı kusurlu bulmakla hatalı hareket etti.-

Bu istinaf başlığı altındaki yakınma ile ilgili Bidayet Mahkemesinin görüşleri yukarıda aktarılmıştır.

24(8) maddesi altında tarafların kusurlarına bakılmaksızın 3 yıl fiili ayrı yaşamaları halinde herhangi bir taraf boşanma hükmü talep edebilir. Geldi-ğimiz bu noktada "kusur" fiilinin 24. madde altındaki anlamına bakmakta fayda vardır.

Taraflar tartışmasız bir şekilde 27 seneyi aşkın bir süreden beri ayrı yaşadıklarını kabul etmektedirler. Bu olgu tartışmasız bir şekilde önümüzde durmaktadır. Dolayısıy-le taraflardan herhangi birinin 24(8) altında boşanma davası açmaya ve boşanma hükmü talep etmeye hakkı vardır.

24(8). maddenin lafzîna ve ruhuna baktığımızda bu madde altında açılacak bir davanın fiili ayrılık sebebine dayanabileceğini anlamaktayız. Tab-iyatı ile Bidayet Mahkemesi de bu madde altında hüküm verirken, kararını, taraflardan herhangi birinin kusurlu olup olmadığına değil, tarafların 3 seneyi aşkın bir süre fiilen ayrı yaşayıp yaşamadıklarına bakarak verecektir. Yasa koyucu 24(8) altında boşan-ma hükmü verilmesinden bunu murad etmektedir. Yasa koyucu 24(8) altındaki 2. paragrafta ...."Bu durumda taraflardan herhangi birisi, kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın"..demektedir. Bundan da anlaşılan odur ki, tarafların ayrı yaşamaları bir tarafın ku-suruna atfedilebilecek olsa bile, tarafların 3 seneyi aşkın bir süre ayrı yaşamaları halinde bu madde altında boşanma hükmü verilirken, tarafların kusur ve kabahatlerinin olup olmadığı böyle bir boşanma hükmüne etken olmayacaktır. En azından verilecek boşa-nma hükmü bakımından önem arz etmeyecektir.

Hakim AKIN ÇAKIN'ın Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma isimli kitabında sayfa 33'de şöyle denmektedir:


"Boşanma davaları kamu düzenini ilgilendirdiğinden hakime geniş takdir hakkı tan-ımış olup, tarafların bu dava üzerinde serbestçe hareket etme imkanı yoktur. Hakim evlilik sözleşmesiyle oluşan hukuki durumu mevcut olduğu ölçüde korumakla yükümlüdür.. Bu nedenle evliliğin devamı toplumun düzenini zedeler hale gelmiş toplum için sorun ol-uşturmaya başlamış, evlilik sosyal ve ahlaki yönden çökmüş gerek korunmasında gerek karı koca ve çocuklar ve gerekse toplum yönünden bir yarar kalmamış ise ancak bu takdirde evlilik birliğinin sona erdirilmesine karar verilmelidir."


Bu meseleye has olgul-arda resmi nikah altında "evlilik" halen yasalar önünde resmen sürse bile, olgusal olarak mahkeme önünde "evlilik birliği" denen bir durum yoktur. Keza 24(8) altında verilebilecek boşanma hükmü "evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu" şartını zaten- aramamaktadır.
1/98 Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 24(6) ve (8)fıkraları aynen şöyledir:

Boşanma
Sebepleri24.Boşanma sebepleri şunlardır:
1)....................................2)....................................3)...............-.....................4)....................................5)....................................6)Taraflar arasındaki ailevi ilişkiler birlikte yaşamı olanaksız veya çekilmez bir hale koyacak kadar önemli surette gerginleşmişse;
Ancak b-öyle bir gerginlik bütünüyle bir tarafın hatasına yüklenebilecek nedenler içeriyorsa, boşanma davasını yalnız diğer taraf açabilir.7)....................................8)Boşanma davasının açıldığı tarihte, taraflar sürekli bir biçimde üç yıl ayr-ı olarak yaşamışlarsa;
Bu durumda taraflardan herhangi birisi, kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın üç yıl süre ile birbirlerinden ayrı yaşadıkları sebebine dayanarak diğer taraf aleyhine boşanma davası açabilir.9)...............................-......

Boşanma davalarında "kusur fiili" 24.maddenin 8. fıkrası altında değil, sadece 1.,2.,3.,4.,ve 5.,maddeleri tahtında boşanma hükmü talep edildiği hallerde aranmaktadır.

Bu durumda, Davacının bir başkasıyla yaşamak için aile yuvasından ayrıldığı h-alde, Davalının resmi herhangi bir şikayet veya talebi yoksa ve bunun yanında aradan 27 sene gibi uzun bir süre geçmişse, Bidayet Mahkemesinin bu konuda 24(8). maddesi altında boşanma hükmü verirken;

"Neticede tarafların 24(8) maddesine istinaden davacı-nın kusurları nedeni ile boşanmalarına karar verilmesi gerekmektedir."

şeklindeki bulgu ve gerekçeye dayanarak vardığı sonuç hatalıdır.

Huzurumuzdaki meselede boşanma hükmünün, 24(8) maddesi altında verilmiş olması gerçeği karşısında, bu madde altında bo-şanma hükmü verirken tarafların herhangi birine kusur atfederek maddenin amacına ters düşüldüğü görüşündeyim. Bidayet Mahkemesi, Davacıya kusur atfederek karara varmak istemesi halinde, Davacı lehine 24(6). maddesi altında hüküm verme yolunu seçebilirdi. B-unu yapmamıştır.


2. İstinaf Başlığı:
Tazminata hükmetmekle ve/veya fahiş miktarda hükmetmekle ve/veya Davacının ödeme gücünü incelemeden kriterleri göz ardı etmekle hatalı hareket etti.

Davacı bu başlık altında; Bidayet Mahkemesinin Davalının Dava-cı aleyhindeki kusur ve kabahatlerine dayanan mukabil davasını reddetmiş olmasına ve taraflar arasında 27 yıllık fiili ayrılığın olmasına rağmen, taraflar sanki bu kadar uzun süre ayrı yaşamamış gibi 27 sene öncesine dayanan zina fiilinden kaynaklanan kusu-r ve kabahatları olduğu gerekçesine dayanarak ve 27 yıl sonra, 27 yıl önceki bir zina fiilinden dolayı Davalının onur ve gururunun kırıldığı bulgusuna istinaden tazminata hükmetmekle hatalı hareket ettiğinden yakınmaktadır.

Davalının Davacı aleyhine mukab-il talebindeki 24(6). maddesine dayanan boşanma nedeni ile ilgili Bidayet Mahkemesinin Mavi 128'de şöyle bulgu ve hükmü var.

"Gerek davacının alternatif olarak ileri sürdüğü ikinci boşanma nedeni ile davalının mukabil dava ile ileri sürmüş olduğu boşanma -nedeninin ve/veya sebebinin yasamızda düzenlenmiş genel boşanma sebebi olan 24(6) maddesindeki boşanma nedeni ile bire bir örtüşmediği açıklıkla ortadadır.
..............................
Davalının boşanma talebine gelince, davalının boşanma talebinin 24(6-) maddesindeki düzenlemeye uygun olması halinde dahi, reddedilmesi gerektiği kanaatindeyim. 24(6)maddesindeki boşanma sebebinde taraflar arasındaki ailevi ilişkilerin birlikte yaşamı olanaksız veya çekilmez bir hale koyacak kadar önemli bir surette gerginl-eşmiş olması gerekmektedir. Oysa ki meselemizde davalı davacı ile takriben 27 yıl birfiil ayrı yaşamış ve davacının boşanma davası ikamesi sonrasında taraflar arasındaki ailevi ilişkilerin birlikte yaşamı olanaksız veya çekilmez bir hale koyacak kadar önem-li surette gerginleştiğini, mukabil dava yolu ile ileri sürmüştür. 24(6) maddesindeki düzenleme incelendiğinde görülecektir ki taraflar arasındaki ailevi ilişkilerin önemli surette gerginleşmesi ve bunun da "birlikte yaşamı" olanaksız veya çekilmez hale k-oyması gerekmektedir. Tarafların 27 yıllık fiili ayrılığının mevcudiyetine rağmen, davalı herhangi bir şekilde bundan şikayetçi olmamış ve davacının dava açmasından sonra 27 yıl önceki olaylara istinaden ailevi ilişkilerin birlikte yaşamı olanaksız veya çe-kilmez bir hale koyacak kadar önemli surette gerginleştiğini iddia etmiştir.
Kanaatimce davalının bu davranışı davacıdan tazminat talep edebilmesi için kendi leyhine bir boşanma kararı verilmesi gerekir şeklindeki yanlış bir düşünceden kaynaklanmıştır."

-Görüleceği üzere, Bidayet Mahkemesi Davalının durumuna sempati ile bakmasına rağmen, Davalının mukabil talebinin 24(6) maddesi tahtındaki talebine ilişkin vermiş olduğu kararda, Davacının herhangi bir kusur ve kabahatı nedeniyle boşanma hükmü talep edip al-amayacağı hususunda zımnen bir görüş serdetmektedir. Özetle, taraflar 27 seneye yakın ayrı yaşadıklarına ve Davalının bundan şikayetçi olmadığına göre,bunun "'birlikte yaşamı' olanaksız veya çekilmez hale" getirdiğinin söylenemeyeceği, ve sadece nafaka alm-aya yönelik sonradan düşünülmüş bir iddia olduğu nedeniyle, Bidayet Mahkemesi Davalının bu talebini reddetmiştir. Huzurundaki olgu ve şahadete göre Bidayet Mahkemesinin bu görüş ve bulgulara varabileceği kanaatindeyim.

Ancak bu görüşünü geçerli kabul etme-kle beraber, Bidayet Mahkemesinin tazminata ilişkin hükmüne hangi gerekçelere dayanarak vardığına bakmak gerekir.

Bu meselede taraflar arasındaki geçimsizlikte Davacının başka bir kadınla olan ilişkisinin de büyük etkisi olmuştur. Davacı bu nedenlerle- evinden ayrılmış ve diğer kadınla yaşamaya başladığı için taraflar 27 sene ayrı yaşamışlardır.

Evden ayrılmadaki sebepler ne olursa olsun 27 sene fiili bir ayrılık sözkonusudur. Bu durum "evlilik süresi" nasıl yorumlanmalı sorusunu ortaya çıkartmaktadı-r.

1/98 sayılı Aile Yasası dar bir bakış açısı ile yasal anlamda "evlilik süresi"nin, taraflar arasında resmi nikahın devam ettiği süreyi kapsadığını var saymaktadır. Maalesef, 1/98 sayılı Aile Yasası altında, bundan başka bir yaklaşımla huzurumuzdaki ko-nuya yaklaşmak, yasanın işlerliğini kaotik bir duruma sokacaktır. 1/98 sayılı Aile Yasası kuralları, kusur olsun veya olmasın, 27-30 sene ayrı yaşadıktan ve farklı hayat düzeni kurduktan sonra halen boşanmamış olan tarafların durumunu incelememiş olmakla b-irlikte,aradan geçen bu sürenin hükmedilecek tazminat ve/veya nafaka tesbitinde ve de elde edilen mal varlıklarının paylaşımında, değerlendirilmesi veya en azından dikkate alınması gereken faktör olarak mahkemenin önünde bulunmaktadır. Aradan bu kadar uzun- bir süre geçmesi ise ne Davalıyı ne de Davacıyı cezalandırmak için dikkate alınacak bir husustur ve 27 sene önceki durumu gözönünde bulundurarak bir tazminat veya nafaka tesbitine gidilemez. Bu mantıklı bir yaklaşım olmaz. Çünkü burada boşanma ile bozulac-ak bir evlilik birliği'nden söz edilememektedir. Davalının bugünkü fiili hali ve gerçek fiili ihtiyacının ne olduğu ve ne gibi mağduriyet yaşayacağının dikkate alınması gerekir. Bunu yaparken de ayni şekilde Davacının bugünkü fiili durumu, tüm yükümlülükle-ri, kazancı da dikkate alınmalıdır. Yasa hükümleri tek taraflı yani sadece bir tarafa çalışır, bir tarafı korur şekilde anlaşılmamalıdır. Yasada belirtildiği gibi, Yargıcın hükmünü verirken "meselenin bütün olgularını göz önünde" bulundurması gerekmektedir-.

Principles of Family Law,S.T.Cretney,J.M. Masson,R. Bailey-Harris (7th Edition) sayfa 291-292 şöyle denmektedir:

"In Santos v. Santos the Court Appeal held that living apart only starts when one party recognizes that the marriage is at an end -th-at is to say, when he and his spouse are, in common parlance, "separated" rather than simply living apart by force of circumstances:
"Living apart does not begin to exist until that day on which, if the spouse in question were compellingly asked to define -his or her attitude to cohabitation he(or she) would express an attitude averse to it. Until this state is reached, cohabitation is not...broken. When it is reached, living apart begins."

"However, strangely, the Court also held that it was not necessary -for the one spouse to communicate the belief that the marriage was at an end to the other."

Mukabil talebinde Davalı şöyle bir iddia da bulunmuştur.

"9. Davalı iddia eder ki işbu evlilik süresince davacının kusur ve kabahatları nedeniyle davalı acı ve ız-dırap çekmiş ve davalının kişiliği ve onuru davacı tarafından rencide edilmiştir. Aynı nedenle davalı zarar görmüştür. Davacının kusurları davalının şahsını ağır bir surette ihlal etmiş davalıyı küçük düşürmüş sağlığını bozmuştur. Davacı yukarıda tafsilatı- verilen hareketleri sonucu davalının elem ve ızdıraba düçar kalmasına sebep olmuştur. Davacı evlilik birliği içinde herhangi bir kusuru olmaksızın iyi bir ev kadını, iyi bir eş ve iyi fedakar bir anne olmuştur ve şu anda evlilik birliğinin sona ermesiyle -mütezarrır duruma düşecektir. Keza davacının, davalının kişilik ve onuru üzerine vermiş olduğu zarar nedeniyle davalının yeni hayatına intibak etmesi ve/veya kişilik ve onurunun bir nebze düzelmesi çok uzun bir zaman alacaktır. Keza davalının yeni bir evli-lik yapma şansı kalmamıştır. Davacının yüzünden bütün hayatı mahfolmuş ve harcanmıştır. Tüm bu nedenlerle davacı davalıdan genel zarar ziyan babında 50.000.000.000TL manevi tazminat ve/veya zarar ziyan talebinde bulunmuştur."

Bu iddialar olmasına rağmen D-avalı, hiç bir zaman Davacıya evine dönmek için herhangi bir zamanda herhangi bir şekilde veya tarzda, bir "eve dön ihtarı" veya talebi, veya başka resmi bir çağrıda bulunduğundan bahsetmemektedir veya en azından böyle bir iddiası yoktur. Anlaşılan, Davacı-nın başka bir kadınla yaşamasına tabiri caiz ise "rıza göstermiş" veya bir başka tabir ile "boyun eğmiştir". Davacının evde olup olmamasının Davalı için ne derece önemi olduğu anlaşılamamaktadır. Bu durumda, Davacının kusur ve kabahatlarından dolayı aralar-ında çıkan "şiddetli geçimsizlikten" veya "müşterek hayatın çekilmez hal" almış olmasından bahsetmek ve bunun bir yerde Davacının evi terk etmiş olması ve başka bir kadınla yaşamaya başlamış olmasından kaynaklandığından bahsetmek, makul bir bakış açısı olm-ayacaktır. Taraflar arasındaki esas durum 27 seneyi aşkın bir süre ayrı yaşamış olduklarıdır. Davalının bu paragraf altında yapılmış olan iddiaları sırf Davacının kusur ve kabahatları olarak nitelediği hususlara ağırlık kazandırmak için yazılmış olduğu izl-enimini açıkça vermektedir.

Bugüne kadar toplum ve resmi makamlar nezdinde Davalı resmen nikahlı ve "evli" bir kadın olarak eşinin ismi altında yaşamıştır. Boşanmanın gerçekleşmesi ile resmi olarak "eş olma" hali ortadan kalkacaktır. Davalının "evli" ol-ma hali sona erecek ve "dul" statüsüne geçmiş olacaktır. Davalının boşanması halinde yaşamında ortaya çıkacak yegane farklılık budur, bu statü değişikliğidir. Değişecek olan durum 27 sene önceki değil, bugünkü 27 sene sonraki durumdur. Dolayısıyle tazminat- ve/veya nafaka tesbitinde bu husus bir o kadar daha önem arz eder.

Türk Aile Hukuku resmi nikahı kutsal, evliyken bir başkasıyla ilişkiye girmeyi veya yaşamayı, zina olarak adlandırmaktadır. Bu meselede hiç bir zaman, en önemlisi, Yasanın öngördüğü 6 -aylık süre içinde, Davalı bu konu ile ilgili birşey yapmamıştır.

Prof Dr. Turgut AKINTÜRK "Aile Hukuku" Kitabının İkinci Cilt Yenilenmiş 10. Baskısında şöyle diyor:

"Davacı tarafın kişilik hakkının hangi hallerde zedelenmiş olduğu boşanmaya sebep olmuş b-ulunan olayların mahiyetine ve istemde bulunan tarafın duyduğu elem ve üzüntünün derecesine göre belirlenir. Örneğin "eşlerden birinin kusuru sonucu vaki olan bir boşanmada diğer eş çok büyük bir manevi ızdıraba maruz kalmış, bu yüzden sıhhati ve sinirleri- bozulmuşsa, yahut bu boşanma eşin aleyhine bir takım dedikodulara yol açmış olduğu için onu çok büyük bir kedere düşürmüşse, onun lehine bir manevi tazminat talebi hakkı doğacağını kabul etmek lazımdır. Diğer tarafın kişilik hakkının zedelenmesi çoğu kez -zina sebebiyle açılmış olan boşanma davalarında söz konusu olur. Çoğu kez diyoruz, zira "eşinin zina işlemesine hiç aldırmayan, duyguları bundan rencide olmayan taraf boşanma davasını açsa bile manevi tazminat isteyemez."

İlgili 1/98 sayılı Aile Yasasının-, "Tazminat, nafaka ve diğer ödemelere ilişkin kurallar" yan başlığı altında
30. maddesi şöyledir :

"30.(1)Bu Yasanın 24'üncü madde Kurallarına istinaden
Boşanmaya hükmedildiği durumlarda mahkeme,
tazminat, nafaka ve diğer öde-melerle ilgili karar
verirken bu Yasanın 26'ncı maddesinde öngörülen
kıstasları dikkate alır.
(2)(A)Kabahatli tarafın maddi durumu veya beklenen
çıkarları ve kabahatsiz tarafın kişiliğine ve
- onuruna olan zarar dahil olmak üzere,
meselenin bütün olgularını göz önüne alarak,
kabahatli tarafın kabahatsiz tarafa mahkemece
uygun görülecek bir tazminat ödemesine
hükmedilebilir.
- (B)Mahkeme boşanma nedeniyle yoksul kalacak tarafa
diğer tarafın kabahatsız olsa dahi nafaka olarak
uygun görülen herhangi bir meblağı ödemesine
hükmedebilir...................................
(C).......-........................................
(Ç)...............................................
Mahkeme, bu madde uyarınca verilen bir emri bozabilir, değiştirebilir veya herhangi bir kısmını geçici olarak durdurabilir ve bu biçimde durdurulan herhangi bir kıs-mın yeniden uygulanmasına ilişkin emir verebilir.
Mahkeme böyle bir emir verirken evli tarafların gelirlerindeki herhangi bir çoğalma veya azalma dahil, konunun tüm olgularını dikkate alır.
(4) Bu madde uyarınca alınan kararlara uymayanlar ve
- gerekli ödemeleri yapmayanlar suç işlemiş olurlar ve mahkumiyetleri halinde davanın görüşüldüğü tarihteki aylık asgari ücretin on katını aşmayan miktara kadar para cezasına veya bir yıla kadar hapis cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabilirl-er. Mahkeme bu cezaya ek olarak ödemenin yapılmadığı süreye ilişkin toplam miktarın, geçerli faiz uygulanmak suretiyle ödenmesine karar verebilir.
(5) Mahkeme nafaka miktarını saptarken,ayrıca,
saptanan nafaka miktarının her üç ayda bir, De-vlet Planlama Örgütünce saptanan hayat pahalılığı oranında artırılarak ödenmesine ilişkin de emir verir."

İlgili yasa "Kabahatlı tarafın maddi durumu veya beklenen
çıkarları ve kabahatsiz tarafın kişiliğine ve onuruna olan zarar dahil olmak üzere, mesel-enin bütün olgularını göz önüne alarak, kabahatlı tarafın kabahatsız tarafa mahkemece uygun
görülecek bir tazminat ödemesine hükmedilebilir." demektedir.

Özetle söylemek gerekirse, bu madde, boşanma sırasında kusurlu olsun veya olmasın bir tarafın maddi -ve manevi çıkarları ile diğer tarafın zedelenen veya zedelenmesi kaçınılmaz olan maddi ve manevi çıkarlarının veya menfaatlerinin çatışmasını önlemeye yönelik kurallar içermektedir.

Burada verilecek boşanma hükmü, kusur ve kabahata dayalı değil, sadece f-iili ayrılığa dayanılarak verilecek bir boşanma hükmüdür. Bu, tazminat verilmesini engelleyen bir husus olmamakla beraber, burada bu gibi hallerde fiili ayrılığın taraflara getirdikleri dikkate alınmalıdır.

Keza, burada unutulmaması gereken bir husus daha- vardır o da; Bidayet Mahkemesinin boşanma hükmünü verirken sair şeyler yanında, mesele ile ilgili huzurunda mevcut olan "tüm olguları göz önüne alması" gerekmektedir. Boşanma emri verirken yasa Mahkemeye geniş bir takdir yetkisi vermiştir. Dolayısıyle 27 -sene ayrı yaşanmış olduğu için nafaka veya tazminata hükmedilemeyeceği ile ilgili olarak Davacı tarafından ileri sürülen yakınmayı geçersiz bulmaktayım. Ancak,anlaşılacağı üzere, Davalı lehine tazminat ve nafakaya hükmederken, Bidayet Mahkemesinin Davacını-n bugünkü durumunu dikkate almadığı yakınmalarında ise haklı olduğunu düşünmekteyim.

Bidayet Mahkemesinin Davacının 1982 yılından beri geçimini emeklilik maaşı ile sağladığı, bankadaki paranın Davacı ile Canan Bayraktar'ın müşterek hesaplarında bulunduğu -ve Davacının bankadaki parasının paylaşıma dahil olduğunun isbat edilemediği, keza Davalının da uzun bir süre Sanayi Holding'de terzi olarak çalıştığı ve emekli olduktan sonra Sosyal Sigortadan bir miktar maaş almaya başladığı bulgularına vardığını göz önü-nde bulundurduğumuz zaman, hükümde Davacı aleyhine verilen 50,000 YTL tazminatın, bugün itibarıyle Davacı tarafından ödenebilecek bir rakam olduğu ve boşanma sonucu neden bu paranın Davalıya ödenmesi gerektiği konusunda hangi olgulara veya yasal olgulara d-ayandırdığı anlaşılmamaktadır veya yeterince gerekçe verildiği görülmemektedir.

Neticede, bu istinaf başlığı altında tüm yukarıda soylediklerim ışığında, huzurumuzdaki meselenin olgularında boşanmanın gerçekleşmesiyle Davalıya tazminat ödenmesine hükmedi-lmesi için bir neden görülmemektedir.

3.İstinaf Başlığı :
Yoksulluk nafakasına hükmetmekle ve/veya fahiş miktarda hükmetmekle ve mevcut yoksulluk nafakası kriterlerini yeterince nazarı dikkate almadan veya hiç almadan hatalı hareket etti.

Burada ne- gibi hallerde yoksulluk nafakasının verilebileceği ile ilgili yasal duruma bakmak gerekir. Yasanın 30(1)(B) maddesi boşanma nedeniyle "yoksul kalacak tarafa" nafaka olarak uygun görülen herhangi bir meblağın ödenmesine hükmedilebileceğinden bahsetmektedir-. Yani boşanma esnasında yoksulluk nafakası tesbit eden mahkemenin, yoksulluk nafakasını tesbit ederken, bu kez nafakayı ödeyecek olan kişiyi yoksulluğa düşürmemesi gerekmektedir. Buradaki önemli olan faktör, böyle bir nafakayı tarafların mali gücüne göre -takdir ve tesbit etmektir. Keza yoksulluk nafakası tesbit edilebilmesi için de ilk önce Davalının boşanma yüzünden gerçekten yoksulluğa düşeceğinin kesin olarak kanıtlanmış olması gerekir. Bu nedenledir ki boşanma tarihindeki yaşam düzeyi ve durumu önem ar-z eder.

Konuyu biraz daha derinleştirip, burada "yoksul kalacak taraf" nasıl yorumlanmalıdır?' sorusunun yanıtını bulmaya çalışalım.

1/98 sayılı Aile Yasası altında "yoksulluk" kelimesinin tarifi bulunmamaktadır.

Esat Şener'in Uygulama ve Teoride Her- Yönü ile Boşanma 1997 Sayfa 601'de "Yoksulluğun Tarifi" başlığı altında şöyle denmektedir:

"....Yoksulluk kanunda tanımlanmamıştır. Onun için durumu, ülkenin ekonomik ve sosyal şartlarına göre belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede ya-şamak, maddi ve manevi varlığını geliştirmek hakkına sahiptir. Şu halde bu temel hakkın tabii sonucu, yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım ve kültür gibi harcamaları karşılayacak geliri olmayanlara yoksul denebilir. Bu harcamaların unsur kabul edildiği a-sgari ücretle olayı somutlaştırmak mümkündür. Şu halde asgari ücretin altında geliri olanların yoksulluk içinde kabulü zorunludur."

Prof. Dr. Mustafa DURAL, Doç. Dr.Tufan ÖĞÜZ ve Yard.Doç.Dr. Alper GÜMÜŞ'ün Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku kitabının -149. ve 150. sayfasında "Nafaka isteyen eşin yoksulluğa düşmesi" başlığı altında, şöyle denmektedir:

"Nafaka isteyen eş, çalışma gücünden yoksunsa ve başka bir geliri yada serveti de yoksa yoksulluk nafakasına hak kazanır. Yoksulluk nafakası isteyen eşin-, emekli maaşı ya da malları varsa bunların onu yoksulluktan kurtarıp kurtarmadığına bakılması gerekir.

Boşanma sonucunda düşülen yoksulluğun büyük olması gerekmez. Toplumdaki anlayışa göre yoksul duruma düşmüş olma Akıntürk'ün ifadesi ile normal ve vasat- düzeydeki yoksulluk yeterlidir. Buna karşılık eşin MK 364'e göre yardım nafakası isteme imkanının olması yoksulluk nafakası istenmesine engel değildir.

Takdir edilecek nafakanın, bunu ödeyecek olan eşin mali gücü ile orantılı olması.

Ödeyecek olan eşin -mali gücü yoksulluk nafakasının üst sınırıdır. Başka bir deyişle nafaka yükümlüsünün ödeme gücü talepte bulunanın yoksulluk içinde olmaması için gerekli miktardan az ise hakim ödeme gücüne uygun olan miktara karar verir. Yükümlünün hiç ödeme gücü yoksa yo-ksulluk nafakasına karar verilemez. Bunun aksine nafaka yükümlüsünün varlıklı olması onun talep edenin yoksulluğunu giderecek miktardan daha fazla nafaka ödemesine karar verilmesine esas olamaz. Çünkü yoksulluk nafakasının amacı talepte bulunanı yoksullukt-an kurtarmak yani onun zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Yoksa onun refah içinde yaşamasını ya da evli olduğu zamanki hayat seviyesini devam ettirmesini temin değil.

Ödeme gücünün tespitinde sadece yükümlü olan eşin değil bakmakla yükümlü olduğu ki-şilerin (örneğin yeni eşi ve çocukları) de ihtiyaçları göz önünde bulundurulur.
Yoksulluk nafakasının miktarının belirlenmesinde eğer yükümlü eş maddi ya da manevi tazminat ödemeye mahkum edilmişse bunların miktarı da göz önünde bulundurulur."

1/98 sayılı- Yasa, tarafların boşanmadan önce ayni evde yaşadıklarını ve boşanma hükmü nedeniyle aralarında resmi herhangi bir "bağ" kalmayacağını, alıştıkları evlilik ortamının değişeceğini, ayrı yaşamaya başlayacaklarını ve dolayısıyle boşanmadan en çok etkilenen t-arafın, diğerinin maddi ve/veya manevi açıdan "desteğinden mahrum kalacak" olması nedeniyle böyle bir tarafa Mahkemenin nafaka ödenmesini emretmesinin makul ve beklenen bir sonuç olacağını murat ettiği var sayılabilir. Bunu kabul edilebilir bir yorum olara-k benimsemekteyim.

Ancak huzurumuzdaki meselede böyle bir durumun varit olmadığı açıkca görülebilir. Dolayısıyle, tarafların 30 seneye yakın bir süre ayrı yaşantıları ve ayrı yaşamları olduğu, ve Davalının, Davacı olmaksızın, geçimini sürdürebildiği göz ö-nünde tutulduğu zaman, ilk nazarda Davalının sadece boşanma nedeniyle, yani çocuklar büyüdükten ve 30 seneye yakın bir süre geçtikten sonra boşanma hükmünden kaynaklanacak bir "yoksulluğa düşme" olmayacaktır. Başka bir ifade ile Davacıdan boşandıktan sonra- Davalının yoksul kalacağı, Davalının düşük ekonomik imkânlar içerisinde hayatını sürdüreceği veya zaruri ihtiyaçlarını karşılayamayacağı bir durum söz konusu olmayacaktır. Ancak teslim edilmesi gereken faktörler vardır. Davacı aleyhine bir nafaka emri olm-asına rağmen bu nafakayı Davacı düzenli bir şekilde ödememiştir ve Davalıya, aradan geçen bu zaman diliminde, yaşamında sıkıntı ve büyük zorluklar yaratmıştır. Davacının Davalıya 21/77 sayılı dava altında 1978 itibaren en azından 1986'ye kadar bir şekilde -nafaka ödemekte olduğu, bakkaldan alışveriş yapma imkanı verdiği Davacının şahadetinde görülmektedir. Ancak daha sonra bu ödemeleri durmuştur ve de Davalı yoksulluk içinde hayatını sürdürmek zorunda kalmıştır. Bidayet Mahkemesi önünde davalının çocuklarını- büyütürken bu gibi bir çok büyük zorluklar çektiğine dair şahadet bulunmakta idi.

Bugünkü durumunda ise halî hazırda emeklilik maaşı almaktadır ve geçimini bir şekilde sürdürmektedir. Burada evlilik süresince tarafların birbirlerine olan maddi ve manev-i katkılarını ve sorumluluklarını değerlendirmek gerekmektedir ve üçüncü şahısların Davalıya yapmış olabileceği maddi katkıyı bu değerlendirme sırasında dikkate almayı uygun görmemekteyim.

Yukarıda 2. istinaf başlığı altında aradan geçen zaman ve tazminat- ödenmesi ile ilgili belirtiklerimi tekrarlamak gerekirse, gerek Davalının gerekse Davacının 27 yıl sonraki yaşam düzeyi, 27 senede biriken başka sorumlulukları ve fiili ekonomik imkanlarının ne olduğu da tabiyatıyla önem arzetmektedir ve boşanma tarihinde- her iki tarafın fiili durumunun dikkate alınması kriterine kanaatimce yeterince ağırlık ve önem verilmemiştir. Bir yerde 27 seneyi aşkın süre, kendi başına, Davacı aleyhine ağırlaştırıcı bir faktör olarak ortada durmaktadır.

Yine de sorulması gereken s-oru vardır: Burada Davalının herhangi bir yoksulluk nafakası alması sözkonusu olmalı mıdır?

Davacının 1200 YTL geliri, bugün yaşamında aldığı maaşı yansıtmaktadır, 27 sene öncekini değil. Davacının aldığı bu maaş, Davalı ile sürdürdüğü bir yaşamda payla-şılmamakta, harcanmamaktadır ki boşanma gerçekleştiği takdirde Davalı bu maaşdan mahrum edilmiş olsun. Yasada, Davacıya nafaka diye maddi imkânlarının üzerinde bir meblağ ödeterek fakir duruma düşmesinin amaçlandığı inancında değilim.

Tüm bu nedenlerden v-e mevcut olgulardan ötürü, Bidayet Mahkemesinin Davalıya boşanmadan doğacak olan "yoksul kalacağı" gerekçesine dayanarak nafaka tesbit etmiş olmasının, bu meselenin olguları çerçevesinde doğru bir ölçü ve tesbit olamayacağı görüşündeyim. Kaldı ki boşanmada-n doğacak böyle bir durumun, Bidayet Mahkemesi huzurundaki olgulardan yeterince kanıtlanmadığı görülmektedir. (Bak: Akın Çakın,"Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma" Aralık 1999, Adil yayınevi,sayfa 136 )

Taraflar ayrı yaşamaya başl-adıklarında, Davalı en küçükleri 2-3 en büyükleri 17-18 yaşlarında, yanında beş çocuğu ile kalmış, ve bunları yetiştirmek zorunda kalmıştır. Davalı 1977 den sonra bir ara, beş seneye yakın çocuk bakıcılığı, daha sonra temizlik işleri de yapmıştır. 21/77 sa-yılı davada öngörülen nafakayı Davacı ancak 1986 senesine kadar ödemiştir. Bir yerde Davalıyı kaderine terk etmiştir.


Keza, Davalının alış veriş yaptığı bakkala kısa bir süre ödeme yapması dışında, Davalının geçimine ve çocuklarının büyümesine, Davacının- yok denecek kadar az bir katkısı olmuştur. Davalının İngiltere'de bulunan üç kardeşi ile çocuklarından da maddi yardım almış olması, Davacının Davalıya karşı olan mali yükümlülüklerini ortadan kaldırmaz. Davacının evden ayrıldığı 1977 yılından önce, Lefko-şa Sur içinde Davacı tarafından satılan paylaşıma konu olan bir arsadan elde edilen 4000 Stg'in yarısının Davalıya ödenmesi için mahkeme hüküm vermiştir. Keza, 1975 yılında satmış olduğu portakal bahçesinden elde edilen paraya ne olduğu konusu aydınlığa ka-vuşmadığından, bu konuda bir neticeye varmak mümkün olmamıştır. Ancak bu durum da Davalının aleyhine alınacak bir konu değildir.

Davalının, Davacının kendisinden ayrı yaşamasına ve üstelik bunu 27 seneden fazla sürdürmüş olmasına rağmen, bu konuda resmi -veya gayrı resmi olarak şikayetçi olmadığı izlenimini verdiği ayrı bir tartışma konusudur. Hemen belirtmek gerekir ki, bu husus Davalı aleyhine alınacak bir konu değildir. Davalı, verilen nafaka emrinin yerine getirilmemesi karşısında belki de içinde bulu-nduğu aciz duruma veya sisteme boyun eğmiş ve sesini çıkarmamıştır. Ancak bir gerçek daha vardır, o da Bidayet Mahkemesi, Davacının kusur ve kabahatlerinden dolayı 26(4) madde altında Davalının mukabil talep yolu ile boşanma hükmü alabilmesinin mümkün olma-dığı bulgusuna varmıştır. Böyle olduğuna göre, burada Bidayet Mahkemesinin uygulayacağı kriter, Davalının veya Davacının bugünkü durumu itibariyle boşanmanın gerçekleşmesi ile Davalının yaşam düzeyinin eskiye kıyasla gerilemesi ve Davalının günlük, gerekli- ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma düşmesi, olmalıdır. Bidayet Mahkemesi bu değerlendirmeyi yapmış olsa idi Davacının kapasitesini aşan tazminat veya nafaka miktarları tespit etmeyecekti.

Bugün itibarıyle ise tarafların çocukları reşittir ve Davalının- geçimini sağlayabileceği çok cüzi bir geliri de vardır. Sunmuş olduğu şahadette Davalının ihtiyacının daha çok sağlık sorunları olduğu zamanlarda aldığı maaşının yetmemesinden ibaret olduğu anlaşılmaktadır.

Başka bir ifade ile, Davalının boşanma ile karş-ılaşacağı zorluk, 27 sene ayrı yaşamakla çektiği zorluklar değil, esasta bugün itibarıyle,yani bugün boşanması halinde, karşılaşacağı zorluklardır (hardships) ve yoksulluk nafakası ile ilgili karar verirken sadece bu hususun dikkate alınması gerekirdi. Bun-un Bidayet Mahkemesi tarafından bu şekilde değerlendirildiği söylenemez. Bu nedenledir ki Mahkemenin Davalının boşanma halinde 400 YTL yoksullaşacağı bulgusunun hatalı olduğu görüşündeyim. Kaldı ki, Davacının emeklilik maaşından Davalıya herhangi bir mikta-r verilmesi halinde, esasen Davacının yoksul duruma düşmesi kaçınılmazdır.

Yine Principles of Family Law (7th Ed)kitabının sayfa 295-296 de şöyle denmektedir :

"The hardship must result from the divorce, not from the breakdown. The respondent must prove -that her position as a divorced spouse is worse than it would be as a separated spouse. This is difficult to do. It is, for example, true that many divorced people suffer serious financial problems; but the court has wide powers to make financial orders on- divorce and the problems usually stem from the fact that the marriage has broken down and that there is insufficient money to keep two households, rather than from the fact that the marriage has been legally dissolved by divorce. Exceptionally the divorce- court for many years lacked adequate powers to reallocate contingent pension rights on divorce, and the "hardship" defence was sometimes successful where the wife could show that she would lose the substantial pension which would have been payable to her -as the husband's widow - indeed in Le Marchant v. le Marchant the Court of Appeal held that the loss of a contingent right to an index-linked pension(i.e. one which gives a high degree of protection against the inflation then current) was prima facie grave- financial hardship to a wife."
(underline supplied)

Bu durumda Davacının bu başlık altındaki istinafında haklılık payı görmekteyim. Bidayet Mahkemesinin tesbit ettiği yoksulluk nafakası, tarafların boşanmadan önceki yaşam standardlarına bakılmadan sanal- bir duruma dayandırıldığından, ayrıca yukarıda sıralanan nedenlerle, yoksulluk nafakası ile ilgili olarak verilen hükmün de iptal edilmesi gerekir.

4. İstinaf Başlığı:
Muhterem Bidayet Mahkemesinin paylaşıma mütedair verdiği kararın veya elden çıkarı-lan mallarla ilgili verdiği kararın ve tahsilat yöntemi ile ilgili kararının hatalı olduğu doğrultusundadır.

Bu istinaf başlığı ve buna ilişkin istinaf sebepleri incelendiğinde, Davacının buradaki esas yakınmasının, Davacının Canan Bayraktar ile birlikte -yaşadığı Lefkoşa, Kızılbaş'taki konut ile ilgili olduğu görülmektedir. Bu konudaki istinaf sebepleri dikkate alındığında, Davacının diğer paylaşıma tabi mallarla ilgili olarak kendisi tarafından satılan arsadan elde edilen 4000 Sterlin'den 2000 Sterlin'in- Davalıya ödenmesi; AV 933 plakalı aracın kıymetinin yarısı olan 375 YTL'nin Davalıya ödenmesi; ve EC 211 plakalı aracın kıymeti olan 2000 Sterlin'in yarısı olan 1000 Sterlin'in Davalıya ödenmesi ile ilgili hüküm verilmesine Davacının herhangi bir yakınmas-ı olmadığı veya en azından bu mallarla ilgili verilen hüküm üzerinde durmadığı görülmektedir. Dolayısıyle bu safhada bu mallar ile ilgili birşey söyleme veya hükmü değiştirme gereğini duymamaktayım.

Davacının bu başlık altındaki istinaf sebeplerini incele-rken sorulması gereken soruları şöyle toparlayabiliriz:

KKTC'de boşanma sırasında mal paylaşımı ile ilgili prensipler nedir,neyi içerir,nasıl uygulanabilir? Paylaşıma tabi malların paylaşımında sınırlamalar var mıdır?

1/98 Aile (Evlenme ve Boşanma) Ya-sasının 26. maddesinin (1) fıkrası, bir boşanma kararı verirken "Boşanma durumunda tarafların evliliklerinin devamı süresince elde edilen mal varlıklarının paylaşımı"na ilişkin hususları içermektedir. Yani ilgili yasa, ancak "boşanma sırasında" bu hususlar-ın değerlendirilmesini öngörmektedir. Başka bir ifadeyle, mal paylaşımında tarafların boşanma tarihindeki durumu dikkate alınmalıdır.

Yine 1/98 Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 26. madde (3)(b) bendi aynen şöyledir:

"(B) Taşınmaz malların paylaşımınd-a, taşınmaz malın davanın
görüşüldüğü tarihteki parasal değeri saptanır ve saptanan değer yukarıdaki (1)'inci fıkra uyarınca belirlenen orana göre taraflar arasında paylaştırılır. Taşınmaz malın kaydını üzerinde bulunduran taraf, karşı tarafın hakkını öd-emekle yükümlüdür. Ödemenin ne şekilde yapılacağına mahkeme karar verir."

Yukarıda aktardığım gibi, Mahkeme, huzurundaki meselede, 1/98 sayılı Yasanın 24(8) maddesi tahtındaki fiili ayrılığa istinad ederek tarafların boşanmalarına karar verebilecek durum-da idi. Burada terk söz konusu değildir ve davada herhangi bir şekilde boşanma sebebi olarak yer almamıştır. Mal paylaşımı ile ilgili 26. maddenin birinci paragrafı, 24. madde uyarınca bir boşanma kararı verirken, tarafların mal bölüşümü hususunda anlaşmay-a varmamaları halinde, Mahkemeye 26. madde uyarınca mal paylaşımına ilişkin karar verme yetkisi vermektedir.

Taraflar arasındaki evliliğin, fiilen devam eden bir evlilik olmadığı taraflarca teslim edilen bir husustur. Bu konudaki görüşlerim yukarıda aktar-ıldığı gibidir.

Böyle bir durumda yanıtlanması gereken bir başka soru şudur: Evliliğin fiilen devam etmediği, ancak tarafların yasa tahtında hala evli olduğu ve resmi nikahlarının devam ettiği kabul edildiğinde, böyle bir evliliğin devamı süresince edinil-miş mal varlıkları yine paylaşıma tabi mi?

Ömer Uğur Gençcan'ın "Mal Rejimleri Hukuku, Ankara 2007 yayınında, sayfa 185-6'da evlilikte paylaşılmaya tabii mallarla ilgili, yani 'edinilmiş mallara' "katılma rejimi ilkelerinde" söz etmektedir. Bunlar arasın-da Türk Medeni Kanununda (TMK) "rejim süresince" edinilen mallara ilişkin, artık değerin paylaşımı ilkesi getirildiği ve bunun neticesinde malvarlığı değerlerinin paylaşımında "evlilik süresince" değil "mal rejiminin devamı süresince" önemli olduğunu vurgu-lamıştır.Bu incelemeyi TMK (Türk Medeni Kanunun) maddelerine değinerek açıklayan yazar, bilhassa TMK madde 219. ve 225 f.II ve 236 f.I maddelerine atıfta bulunarak yapmıştır.

Eraslan ÖZKAYA'NIN Gerekçeli-Karşılaştırmalı TÜRK MEDENİ KANUNU'NUN Mevzuat Se-risi 7, Sayfa 227
"Madde 219

II. Edinilmiş mallar
Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir.
Bir eşin edinilmiş malları özellikle şunlardır;
Çalışmasının karşılığı olarak edinim-ler
Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve
kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan
sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler
Çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar
Kişisel mallarının gelirleri
Edinilmiş malların yer-ine geçen değerler."

Edinilmiş mallara ilişkin mevzuatımızda bu maddenin muadili, 1/98 sayılı Aile Yasamızın 26(1) maddesinde yer almaktadır. Bu iki madde arasındaki farklar, bir eşin edinilmiş malları, TMK altında "mal rejiminin devamı süresince" edinil-en mallar olduğu halde, 1/98 sayılı Yasa altında paylaşıma konu mallar, "evlilik süresince" elde edilmiş olanlardır. KKTC Yasa Koyucusu, TMK'dan esinlenerek "Boşanma durumunda tarafların evliliklerinin devamı süresince elde edilen mal varlıklarının paylaşı-mı" başlığı altında,paylaşıma dahil edilebilecek veya edilemeyecek tüm hususları ve kıstasları bir madde altında toplamıştır. Böyle bir maddenin yasa koyucu tarafından Mahkemelerce uygulamada nasıl çalıştırılacağı düşünülmeden yasaya konulduğu, sırf koymuş- olmak için konulduğu izlenimi maalesef, vardır. TMK'den ilham alınan 1/98 sayılı Yasamızın kurallarının işlerlik ve uygulama açısından, mahkemelerimizde büyük zorluklar yaşatmakta olduğu bilinen bir gerçektir. Yasanın işler hale getirilmesi kaçınılmazdır.-

Yine ayni eserin 232.sayfasında

"Madde 225'de "Mal rejiminin sona ermesi ve tasfiye" başlığı altında şöyle denmektedir :

Sona erme anı
Mal rejimi eşlerden birinin ölümü veya başka bir mal rejiminin kabulüyle sona erer.
Mahkemece evliliğin iptal vey-a boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hallerinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona erer."

Ömer Uğur Gençcan'ın MAL REJİMLERİ HUKUKU kitabı'nın 187. sayfasında

....."Edinilmiş mallara kat-ılma rejiminin amacı eşler arasında akçalı adaleti sağlama kaygısıdır. Edinilmiş mallara katılma rejimi eşlerin ekonomik alanlarını hedefleyen kurallar kapsamındadır.

Kural mal rejiminde akçalı adalet kaygısı sadece
edinilmiş mallara ilişkindir. Kişisel- mallar ise genel anlamda rejimin kapsamı dışında kalmaktadır.

Kanun koyucunun edinilmiş malların eşlerin gerçekleştirdiği kader birliği çerçevesinde her iki eşin dayanışması sonucunda kazanıldığı konusunda bir yapıntısı söz konusudur.

Oysa bu dayanışm-anın her mal rejiminin eşit olarak gerçekleşmediği de bilinen bir gerçekliktir. Ancak dayanışmanın diğer eşe göre az ya da çok gerçekleşmesinin artık değerinin paylaşılmasında kural olarak bir önemi bulunmamaktadır."

Işık tutmak açısından TMK 225. maddeyi- inceleyecek olursak: davanın açıldığı tarih,yani evliliği resmen sona erdirmek için yapılan bir işlemin, evlilikteki mal rejimini sona erdirmektir. Bir yerde T.C. yasaları tahtında davayı açma, evlilik birliğinin sonlandığını tesbit ederek mahkemeye yön v-ermektedir. Kanaatimce bu önemli bir faktör olarak dikkat alınabilecek bir husustur. Yani Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde sadece boşanma davasının açılmış olması bile bir "evlilik birlikteliğinin" artık söz konusu olmadığını gösteren bir durum olarak ka-bul edilmektedir. Zaten "birliktelik" kelimesi müşterek bir beraberliğe de işaret etmektedir. Halbuki KKTC'deki Aile Yasası altında "evlilik süresince" ibaresi, mal paylaşımı boyutlarını genişletmekte ve her ne isterse olsun evlilik akti devam ettiği süre-ce edinilen malların tümünü içine almaktadır.

TMK kuralları,mevzuatımızdan farklı olarak, mal paylaşımını "evlilik birlikteliği" yani eşlerin dayanışması sonucunda kazanılan malları kapsamaktadır. KKTC'deki Aile Yasamız bu konuda sessiz kalmaktadır ve bi-lhassa mal paylaşımının uygulanabilirliliği açısından kurallarında bir çok eksiklikler bulunmaktadır. Bu nedenle taraflara adaletli davranabilme açısından mahkemeler zorlanmaktadır. Huzurumuzdaki davanın özelliklerine baktığımız zaman, yasamızda Davacı ile- Davalının durumuna ayarlanabilecek kurallar içermemektedir. En azından Davacı ile Davalının durumunda olan kişilere ne gibi kriterler uygulanması gerektiğine yeterince ışık tutmamaktadır. Nitekim, 1/98 sayılı Yasanın 26. maddesinin (1)(j) bendi, karşılaşı-labilecek bir çok durumda maddenin amaçlarına "uygun göreceği başka herhangi bir kıstas" koyması hususunda Mahkemeye geniş takdir yetkisi vermiştir. Böyle bir kural tek başına yeterli değildir.

Davacı ve Davalıya uygulanabilecek mal rejimi evlilik süresin-ce edinilen malların paylaşımı değil, evliliğin fiilen devamı süresince edinilen malların paylaşımı rejimi olmalıydı.

Taraflar otuz yıla yakın süre hiç görüşmeden ayrı yaşadılar. Aralarında 1977 senesine ait 21/77 sayılı bir boşanma davası cereyan etmişse-de bu dava geri çekilmiş, taraflar o tarihten itibaren günümüze dek ayrı yaşamaya devam etmişlerdir. Bir yerde 'hukuken' değilse bile 'fiilen' evlilik birliği uzun süre önce sona ermiştir.Davacı ile Canan Bayraktar'ın temin ettikleri ve içerisinde oturdukl-arı malın, Davacı ve Davalının evlilikleri ile hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü burada bu malın edinilmesinde Davacı ve Davalı arasında ne 'kader birliği' ne de her iki eşin 'dayanışması' sözkonusudur.

1/98 sayılı Aile yasamıza açıklık ve işlerlik g-etirme açısından taraflar arasında mal rejimi süresinin devam ettiği var sayılsa dahi, ayrı yaşadıklarına göre, ayrı yaşadıkları süre zarfında "Davalı Davacıya bu şekilde edinilmiş mal'da, bu malın temininde ne gibi karşılık vermişti?" sorusu ortaya çıkmak-tadır. Bir malın elde edilmesinde taraflardan birinin emek olarak hiç bir katkısı olmadığı hallerde, böyle bir malın edinilmiş mal olarak mal paylaşımı rejimine dahil edilmesinin hukuki değeri ve gerekçesi tartışılmalıdır. Başka bir ifade ile "emek yoğun" -olarak tarif edilen Davalının emek ve katkısı olmadığı halde, böyle bir malın değerini paylaşma hakkı şüphe kaldırmaktadır. Bu hususa 1/98 sayılı Aile Yasamızın 26(1)(İ) maddesinde "paylaşıma konu malvarlığının edinilmesinde tarafların kişisel mallarının g-etirisinin katkı payı" olarak temas edilmiştir. (Bak ayrıca bu konuda Türk Özel Hukuku Cilt III, Aile Hukuku, İstanbul, 2005 sayfa 132 ve 133)

Yukarıda sözünü ettiğim ve Davacı ile Canan Bayraktar'ın ikamet ettiği ev paylaşıma konu malvarlığı kabul edil-diğinde dahi, tarafların 1977 yılından beri ayrı yaşadıkları ve Davacı ile Davalının ayrı yaşamaya başladıktan sonra Davacının 1979 yılından itabaren Canan Bayraktar ile yaşamaya başladığı, Davacının şahadetine göre 1982 senesinde Canan Bayraktar ile berab-er çalışıp kazandıkları para ile ödeyerek aldığı ve içinde oturmakta olduğu sosyal konutun temininde Davalının "katkı payı" olarak bir emek harcadığı görülmemektedir. Davacı konu malı alırken Davalının ve çocuklarının adını "formalite" olarak gösterdiği, k-onumuzdan ayrı ancak düşündürücü bir gerçektir.

İlgili konutun temininde Davalının katkısı olmamıştır. Taraflar arasında "kader birliğine" işaret eden bir "birliktelikten" de söz edilemez. Bu İngiliz hukukunda, karı kocanın paylaştığı "community of life"- olarak tarif edilmektedir. (bak: Principles of Family Law,Stephen M. Cretney,Judith M.Masson,Rebecca Bailey-Harris,7th Edition,2002 at page 290)

İngiltere'de yürürlükte bulunan Matrimonial Causes Act 1973 "Matters to which court is to have regarding dec-iding how to exercise its powers under section 23 and 24" yan başlığı altında 25(1) maddesi boşanma süreci sırasında maddi destek(financial provision) ve mal paylaşımı ayarlanmasında (property adjustments) ile ilgili şöyle demektedir:

"25.(1) It shall be- the duty of the court in deciding whether to exercise its powers under section 23(1)(a)(b) or 9(c) or 24 above in relation to a party to the marriage and if so in what manner to have regard to all the circumstances of the case including the following matt-ers, that is to say:-
the income, earning capacity, property and other financial resources which each of the parties to the marriage has or is likely to have in the foreseeable future;
the financial needs, obligations and responsibilities which each of the- parties to the marriage has or is likely to have in the foreseeable future;
the standard of living enjoyed by the family before the breakdown of the marriage;
the age of each party to the marriage and the duration of the marriage,
any physical or mental d-isability of either of the parties to the marriage;
the contributions made by each of the parties to welfare of the family including any contribution made by looking after the home or caring for the family
in the case of proceedings for divorce or nullity -of marriage the value to either of the parties to the marriage of any benefit (for example a pension)which by reason of the dissolution or annulment of the marriage that party will lose the chance of acquiring;
and so to exercise those powers as -to place the parties so far as it is practicable and having regard to their conduct just to do so in the financal position in which they would have been if the marriage had not broken down and each had properly discharged his or her financal obligations an-d responsibilities towards the other."

İngiltere'de uygulamadaki mal paylaşımı ilkelerinde, İnsan Hakları Yasası mevzuat ile birlikte değerlendirilmektedir. Genelde edinilmiş mal varlığı, taraflar arasında eşit bir şekilde bölüştürülmektedir. Ancak bu böl-üşüm hususunu etkileyen bir çok faktörler vardır. Huzurumuzdaki meselede olduğu gibi. Bunlar arasında: evlilik süresi, tarafların evliliğe yapmış oldukları katkı ve de tarafların ihtiyaçlarının tesbiti. Evlilik birliği, yani evlilik birlikteliği dışında ar-adan geçen uzun zamanı da dikkate alan İngiliz Mahkemeleri, meselemizdekine benzer talepte bulunan bir taraf için, herhangi bir katkısı olmadığı için böyle bir talebi reddetmeye yönelmektedir.(Işık tutmak açısından bak bu konuda: Forder v. Forder and Anoth-er 2007 Court of Family Appeal; Rossi v. Rossi 2006 High Court 1482 Family; TL v ML Hight Court 2860 Family)

Buna rağmen, yukarıda izah ettiğim nedenlerden ötürü bizdeki mevzuat açısından tarafların mal paylaşımını, fiilen yaşadıkları evlilik süresince -elde ettikleri mallar açısından değil, evlilik akti devam ettiği sürece elde ettikleri mallar açısından incelemek durumundayım.

Davacı ve Canan Bayraktar isimli kişi bu sosyal konutta halen müştereken yaşamaktadırlar. Davacı emeklidir; 1200 YTL aylık maaş-ı vardır ve geliri kısıtlıdır. Davalı da emekli olup, Sosyal Sigorta'dan 500 YTL maaş almakta, kira vermediği 6.Sokak No.18 Marmara bölgesindeki evde oturmaktadır.

Sosyal konutun yarım hissesi Davacıya, diğer yarısı ise Davacı ile birlikte yaşayan Canan B-ayraktar isimli hanıma ait idi. Daha sonra Canan Bayraktar, bu maldaki ½ hissesini Davacı ile birlikteliğinden olan kızı Bahar'a 1990 yılında devretmiştir. Bu kişiler davaya taraf değillerdir. Bu taşınmaz malın satın alınmasına katkısı nedeniyle, Lefkoşa, -Kızılbaş mahallesinde bulunan sosyal konutun Canan Bayraktar adına yarım hisse koçan edilmesinde bir anomali görülmemektedir.

Bu durumda sözkonusu konut'un tümü mal paylaşımına dahil olan "elden çıkarılan mal" olarak nitelendirilemez. Davacı kendi yarım h-issesini elden çıkarmış olsa idi bu iddia ancak o zaman geçerli olacaktı.Burada Mahkemenin mal paylaşımında Davacının hissesi ile ilgili geniş yetkisi bulunsa da, bu takdir yetkisi, davaya taraf olmayan bir kişinin mal ve tasarruf haklarına tecavüz eder şe-kilde, Bahar isimli hanımın, annesi Canan Bayraktar'ın içinde Davacı ile birlikte yaşadığı evini, ondan habersiz ve ona söz hakkı vermeden, satılmasına hüküm vermeyi içermemektedir.

Neticede, Kızılbaş mahallesinde Parsel 867 D.893 kayıt nolu sosyal konut-un, Yasanın 26(3)(B) maddesi altında tümünün paylaşıma tabi mal olarak değerlendirilemeyeceği ve bu nedenle, Bidayet Mahkemesinin sözkonusu bu malın ilgili yasa maddeleri altında tümünün nasıl paylaşılacağına veya satılacağına karar vermesi ile ilgili bulg-ularının hatalı olduğu görüşündeyim. Kaldı ki, Bidayet Mahkemesi taşınmazın tümünün paylaşıma tabii olduğu ile ilgili bulgu ve kararını, 1/98 sayılı Yasanın 26(5) maddesine dayandırmıştır. Maddenin bu fıkrasının meseleye şamil olmadığı görülmektedir. Bu du-rumda "elden çıkarılan paylaşıma dahil mal varlıkları paylaşımda mahkeme tarafından dikkate" alınabilir diye bir durum sözkonusu değildir. Şöyle ki: 26. maddenin (5). fıkrası, ancak terk ve yasal ayrılığa hüküm verildiği durumlara uygulanır. Bu meselede ma-hkeme boşanma kararını, üç yıl sürekli ayrı yaşamalarına dayanarak vermiştir. Dolayısıyle bu açıdan da hükmün bu kısmı, hatalıdır ve iptal edilmesi gerekir.

Yukarıda ifade edildiği şekilde, Davacı ile Davalının resmi "evlilik süresi"nin hukuken sona -ermediği göz ardı edilemez.

Yukarıda Bidayet Mahkemesinin hükmü ile ilgili belirtilen tüm hususları da dikkate aldığımda, 1/98 sayılı Yasanın 26. maddesi uyarınca paylaşıma tabi mallarla ilgili kurallar bu meselede uygulanmalıdır. Bu doğrultuda, konu taş-ınmazın Davacıya ait ½ hissesinde Davalının ½ nisbetinde paylaşıma hakkı bulunduğuna hükmedilmelidir. Taraf avukatlarının konu taşınmazın değeri hakkında şahadet olmadığı cihetle, evin değerinin 40,000 Sterlin olabileceği üzerinde Mahkeme huzurunda mutabık- kaldıklarını göz önünde bulundurduğumda, tesbit edilebilecek rakamın, Davacının hissesine düşen yarım hissenin değeri olan 20,000 Sterlin'in yarısının parasal değerinin 10,000 Sterlin olması gerektiği görüşündeyim. Bu durumda, 10,000 Sterlin meblağın Dava-lıya ödenmesine emir vermek uygun ve adil bir yöntem olacaktır.

Yukarıda serdettiğim tüm nedenlerle, Davacının istinafında aşağıda belirtileceği şekilde kısmen başarılı olduğu görüşündeyim.

1.İstinaf Başlığı altında: Gerekçeleri Davacının kusurlarına d-ayanarak 24.maddenin (8) fıkrası tahtında verilmiş olan Bidayet Mahkemesinin boşanma hükmünün iptal edilerek; 1/98 sayılı Aile Yasasının yine 24. maddenin (8) fıkrası tahtında taraflar sürekli bir biçimde üç yıl ayrı olarak yaşadıkları nedeniyle boşanmalar-ına; (Hükmün A paragrafı)

2.İstinaf Başlığı altında: 50,000 YTL tazminat miktarının Davalıya ödenmesi ile ilgili Bidayet Mahkemesinin vermiş olduğu hükmün iptal edilmesine; (Hükmün B paragrafı)

3.İstinaf Başlığı altında: Yoksulluk nafakası ödenmesi ile i-lgili Bidayet Mahkemesinin vermiş olduğu hükmün iptal edilmesine; (Hükmün C paragrafı)

4.İstinaf Başlığı altında: Lefkoşa'da Kızılbaş Mahallesinde Parsel 867 üzerinde kain D.893 kayıt nolu,Davacı ve Bahar Müezzin ismine ½ hisse nisbetinde kayıtlı taşınmaz- malın satışı ile ilgili Bidayet Mahkemesinin vermiş olduğu hükmün iptal edilmesine; (Hükmün F paragrafı)

Yukarıda referansı verilen taşınmaz malın Davacının adında kayıtlı ½ (yarım) hissesinin değeri olan 20,000 Sterlin'in yarısı olan 10,000 Sterlin meb-lağı, Davacının Davalıya ödemesine;
karar verilmesi gerektiği inancındayım.

İşbu istinaf masrafları ile ilgili herhangi bir emir vermeyi uygun görmüyorum.



Seyit A. Bensen : Taraflar 2.6.1957 tarihinde Lefke Evlendirme Memurluğunda evlendiler. Evlil-iklerini müteakip aile yuvasını Lefkoşa'da tesis ettiler ve burada yaşamaya başladılar. Bu evlilikten tarafların 6 çocukları oldu. Çocukların 6'sı da reşittir. Daha önce Davacı 12.4.1977 tarihinde Davalı aleyhine 21/77 sayılı bir boşanma davası açmış ve da-vanın açılmasından kısa bir müddet sonra taraflar arasında meydana gelen tartışmalar sonucunda Davacı aile yuvasını terketmiş ve 1977 yılı Nisan ayından itibaren taraflar ayrı yaşamaktadırlar. 21/77 sayılı dava 23.1.1978 tarihinde geri çekilerek iptal edil-di. Davacı 26 yılı aşkın bir süreden beri başka bir kadın ile gayrimeşru olarak yaşamakta olup, bu ilişkiden 3 çocuğu vardır.

Davacı (istinaf eden) 2.7.2003 tarihinde Davalı (aleyhine istinaf edilen) aleyhine Lefkoşa Aile Mahkemesinde ikame ettiği bir d-ava ile, davanın açıldığı tarihte tarafların üç yılı aşkın bir süre sürekli bir biçimde birbirlerinden ayrı yaşadıkları sebebine dayanarak boşanma hükmü, alternatif olarak, talep takririnde tafsilâtı verilen taraflar arasında mevcut karakter ve mizaç ayrıl-ığı nedeniyle ve taraflar arasında şiddetli geçimsizlik meydana gelmesinden dolayı evlilik birliğinin temelden sarsıldığını iddia ederek boşanma hükmü talep etti.

Davalı ise dosyaladığı Müdafaa ve Mukabil talep takririnde, sair şeyler yanında, ayrı yaşa-dıkları hususu hariç, Davacının iddialarını reddederek, Davacının takriben 1977 yılında, kendisini yaşları 2,9,11,14,15 ve 17 yaşlarında
6 çocukla birlikte bırakıp terk ettiğini, Davacının gerek Davalıyı gerekse çocukları dikkate almadan, iaşe ve ibateler-ini karşılamadan yalnız başlarına bırakıp evden ayrıldığını, taraflar arasındaki evliliğin kendi kusurları yüzünden değil, Davacının kusurlarından dolayı yürümediğini, keza taraflar arasındaki şiddetli geçimsizliğin de yine Davacının kusurları nedeniyle me-ydana geldiğini iddia ederek, Davacının kusur ve kabahatleri nedeniyle ortaya çıkan şiddetli geçimsizlik sebebiyle lehine bir boşanma hükmü talep etti. İlaveten Müdafaa ve Mukabil talep takririnde tafsilâtı verilen paylaşıma tabi mal varlığının toplam değe-rinin 2/3'ünü, 400,000,000.TL nafaka ve/veya yoksulluk nafakası ve 50,000,000,000.TL manevi tazminat ve/veya zarar ziyan talep etti.

Davacı davasını ispat için sadece kendisi şahadet verdi. Davalı ise kendisi şahadet verdiği gibi 3 de tanık dinletti.

-Davayı dinleyen Aile Mahkemesi sunulan şahadetten Canan Bayraktar isimli bayanın ortaya çıkmasından sonra taraflar arasında sorunlar yaşanmaya başladığını, Davacının ismi anılan bayan ile birlikte olabilmek için Davalıdan boşanmaya karar verdiğini ve Daval-ı aleyhine 12.4.1977 tarihinde 21/77 sayılı boşanma davasını ikame ettiğini, davanın ikamesinden kısa bir süre sonra da evden ayrılarak Canan Bayraktar ile yaşamaya başladığını ve halen bu birliktelik veya zina fiilinin devam ettiğini, 21/77 sayılı davanın- 23.1.1978 tarihinde reddedildiğini, Davalının mukabil davasında Davacının zina fiiline temas etmekle beraber zina fiiline dayanarak boşanma talep etmediğini, bu durumda Davacının boşanma talebinde başarılı olduğunu, ancak kusurlu tarafın da Davacı olduğu- hususunda bulgu yaptı. Neticede tarafların 1/98 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 24(8). maddesine istinaden Davacının kusurları nedeni ile boşanmalarına karar verdi. Aile Mahkemesi ayrıca, Davacının alternatif olarak ileri sürdüğü boşanma talebi-ni reddetti. Davalının şidetli geçimsizlik sebebine dayanan boşanma taleplerinin ise Aile Yasasının 24 (6) maddesinde belirtilen boşanma sebeplerinden olmadığından, Davalının boşanma taleplerini ret ve iptal etti.

Aile Mahkemesi ayrıca, Davalının tazmin-ata hakkı olup olmadığına karar vermeden önce Davalının kabahatli olup olmadığı hususunu da inceledi ve şahadet yokluğunda, Davalının kabahatsiz olduğu hususunda bulgu yaptı ve Davacının maddi durumunu dikkate aldıktan sonra, Davacının Davalıya 50,000 YTL.- tazminat ve 1.3.2006 tarihinden itibaren ayda 400 YTL nafaka ödemesine emir verdi.

Aile Mahkemesi ayrıca, tarafların evliliklerinin devamı süresince elde edilen mal varlıklarının ne olduğu ve bunların hangi oranda paylaştırılacağını da inceledikten sonr-a paylaşımın ½ oranında olmasına, ayrıca taraflar arasında paylaşıma konu olan Lefkoşa Sur içinde Kafesli mahallesinde kain olup, Davacı tarafından satılan arsadan elde edilen 4,000 Sterlin'den 2,000 Sterlin'in Davalıya ödenmesine, Davacı tarafından satıla-n AV 933 plakalı aracın kıymetinin yarısı olan 375 YTL'nin, yine Davacı adında kayıtlı olan EC 211 plakalı aracın kıymeti olan 2,000 Sterlin'in yarısı olan 1,000 Sterlin'in Davalıya ödenmesine; Lefkoşa'da Kızılbaş mahallesinde Parsel 867 üzerinde kâin D.89-3 kayıt no'lu ve Davacı isminde 1/2 , kızı Bahar Müezzin isminde ½ hisse nisbetinde kayıtlı gayrı menkulün, Lefkoşa Kaza Tapu Amirliğinin tayin edeceği bir memur tarafından aleni müzayede ile satışa çıkarılmasına ve teklif edilen en yüksek rakamın yarısını-n Davalıya 1 ay zarfında Davacı tarafından ödenmesine ve gayrı menkulün ½ hissesinin adına kaydedilmesine, Davacının Davalıya 1,000 YTL dava masrafı ödemesine emir ve hüküm verdi. İstinaf bu karardan yapılmış bulunmaktadır.

Dosyalanan istinaf ihbarnames-i 20 istinaf sebebi içermekle birlikte bunları ana hatları ile 4 esas başlık altında özetlemek mümkündür. Şöyle ki:

1. Muhterem Bidayet Mahkemesi, tarafların 1/98 sayılı Aile
(Evlenme ve Boşanma) Yasası'nın 24(8) maddesi uyarınca
boşanmalarına -karar verirken Davacının kusurlu olduğuna
karar vermekle hatalı hareket etmiştir.
2. Muhterem Bidayet Mahkemesi, 27 yıl önceki olaylara
dayanarak Davacının kusur ve kabahatleri sebebiyle davalının 24(6)'ya istinaden boşanma talep edemeyeceğine karar- vermesine karşılık, ayni kusur ve kabahatler dolayısıyle Davacının Davalıya tazminat ödemesine hüküm vermekle hatalı hareket etmiştir.
3. Muhterem Bidayet Mahkemesi, yoksulluk nafakasına
hükmederken yoksul kalması mümkün olmayan Davalıya nafaka ödemesi-ne ve/veya fahiş nafaka ödemesine hükmetmekle ve yoksul kalacak olan taraf terimini yoksul kalmış taraf olarak yorumlamamakla hatalı hareket etmiştir.
4. Muhterem Bidayet Mahkemesinin, Lefkoşa'da Kızılbaş
mahallesinde bulunan konutun satışı konusunda em-ir verme yetkisi yoktur. Çünkü evin ½ hissesi davada hiç taraf olmayan birisine aittir ve Mahkeme bu hissenin satışına emir vermekle ve elden çıkarılan malların parasal değerinin ödenmesine emir vermekle hatalı hareket etmiştir. Halbuki Mahkeme, evin davac-ıya ait ½ hissesinin parasal değerinin bulunması ve o miktarın ½'nin Davalıya ödenmesini emredebilirdi.

İlk önce 1. istinaf sebebini inceleyelim. Davacının boşanma talebini dayandırdığı 1/98 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 24(8) maddesi aynen -şöyledir.

"24(8) Boşanma davasının açıldığı tarihte, taraflar
sürekli bir biçimde üç yıl ayrı olarak
yaşamışlarsa;
Bu durumda taraflardan herhangi birisi,
kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın üç
yıl süre ile birbirlerinden ayrı yaş-adıkları
sebebine dayanarak diğer taraf aleyhine boşanma
davası açabilir."
(9) ......................
Bu durumda evlilik birliği temelinden sarsılmış
sayılır."


Yasanın 24(8) maddesine göre boşanma davasının açıld-ığı tarihte, eşler sürekli bir biçimde üç yıl ayrı olarak yaşamışlarsa eşlerden herhangi birisi diğer eş aleyhine boşanma davası açabilir. Davayı açacak eşin kusurlu olup olmadığı herhangi bir önem taşımaz. Mahkeme davayı açan kusurlu eş de olsa, boşanma k-ararı vermeye mecburdur. Şartları yerine gelmişse, evliliğin temelinden sarsıldığı ve artık bu evliliğin devamının eşlerden beklenemeyeceği yolunda kesin karine mevcuttur. Mahkemeye herhangi bir takdir hakkı tanınmamıştır.

İstinaf edenin avukatı, Davacı-nın sürekli bir biçimde Davalıdan üç yıl süre ile ayrı yaşadıkları sebebine dayanarak boşanma istediğini, Davalının ise Davacının kusur ve kabahatlerinden dolayı boşanma istediğini, Mahkemenin, Davacının kusur ve kabahatlerine dayanan Davalının boşanma tal-ebini reddettiğini, tarafların sürekli bir biçimde 27 yıl ayrı yaşadıklarını dikkate aldıktan sonra Davacıyı davasında başarılı bulduğunu, ancak kusurlu tarafın Davacı olduğu hususunda bulgu yaptığını, Davacıyı kusurlu bulmakla Mahkemenin hata yaptığını il-eri sürdü.

Önümüzdeki davada Davacının kusuru ile ilgili Aile Mahkemesinin Mavi 129'daki bulgusu şöyledir.

"Kanaatimce davacı sırf kızı yaşındaki bir bayan
ile birlikte olabilmek için davalıdan boşanmaya karar vermiş, davalı aleyhine 21/77 sayılı -davayı açmış, davasında da davalının evden ayrıldığı ve adresinin de bilinmediğini iddia ile gazete yolu ile muadil tebliğ yaptırıp davada başarılı olmak istemiş, sonuçta başarılı olamayacağını anlayınca, 12.4.1977 tarihinden kısa bir süre sonra da evden d-e ayrılıp Canan Bayraktar ile yaşamaya başlamış ve halen bu birliktelik veya Aile Hukukundaki ismi ile zina fiili devam etmektedir.
Davalının Davacı aleyhine ikame ettiği mukabil davasında Davacının zina fiiline temas etmekle beraber, boşanma nedeni olara-k bunu ileri sürmemiş olmasına bir anlam vermek mümkün değildir.
Bu durumda Davacının boşanma talebinde başarılı olduğu, ancak kusurlu tarafın da Davacı olduğu açıklıkla ortadadır ve bu hususta bulgu yaparım.
Neticede tarafların 24(8) maddesine istinaden -Davacının kusurları nedeni ile boşanmalarına karar verilmesi gerekmektedir."


Aile Mahkemesi tarafların sunduğu şahadetten Davacının sırf kızı yaşındaki bayan ile birlikte olabilmek için Davalıdan boşanmaya karar verdiğini, Davalı aleyhine 12.4.1977 tari-hinde 21/77 sayılı davayı açtığını, kısa bir süre sonra da evden ayrılıp Canan Bayraktar isimli bayan ile yaşamaya başladığını, halen bu birliktelik veya zina fiilinin devam ettiğini, Davalının mukabil davasında Davacının zina fiiline temas etmekle beraber- zina fiiline dayanarak boşanma talep etmediğini, bu durumda Davacının boşanma talebinde başarılı olduğunu, ancak kusurlu tarafın da Davacı olduğu hususunda bulgu yaptı. Neticede tarafların 1/98 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 24(8) maddesine is-tinaden Davacının kusurları nedeni ile boşanmalarına karar verdi. Aile Mahkemesi, boşanma davasının açıldığı tarihte, tarafların sürekli bir biçimde üç yıl süre ile birbirlerinden ayrı yaşadıkları sebebine dayanarak tarafların boşanmalarına karar verdi. An-cak kusurlu tarafın Davacı olduğu görüşüne varmıştır. Kanaatimce bu görüş hatalıdır. Çünkü Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 24(8) maddesi taraflarda herhangi bir kusur aramamaktadır. Davacının kusurlu olup olmadığı boşanma hükmünün elde edilmesinde herh-angi bir önem taşımaz. Aile Mahkemesinin bu hatalı görüşü ise davanın neticesini olumsuz şekilde etkilememektedir. Çünkü Aile Mahkemesi yukarıda belirtilen hatalı görüşe varmış olmakla beraber boşanma kararını doğru olarak, Davacının üç yıl süre ile ayrı y-aşaması sebebine binaen vermiştir.

Yukarıda belirtilenler ışığında Aile Mahkemesi boşanmada Davacıyı kusurlu bulmakla hata etmiştir. Bu nedenle 1. istinaf sebebi kabul olunur.

2. istinaf sebebi tazminat ile ilgilidir. Tazminat ile ilgili 1/98 sayılı -Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 30(2)(A) maddesi aynen şöyledir.

"30(2)(A) Kabahatli tarafın maddi durumu veya beklenen
çıkarları ve kabahatsiz tarafın kişiliğine ve
onuruna olan zarar dahil olmak üzere, meselenin
bütün olgularını gözönüne alarak-, kabahatlı tarafın kabahatsız tarafa mahkemece uygun görülecek bir tazminat ödemesine hükmedilebilir."

Bu maddeye göre, boşanmaya hükmedilmesi halinde, Mahkeme kabahatli tarafın kabahatsiz tarafa tazminat ödemesini emrede-bilir.

Yasanın 30(2)(A) maddesine göre kabahatin esas faktör olarak alınması kastedilmektedir. Tazminat verilebilmesi için, boşanmaya, taraflardan birinin kusurlu hareketi sebep olmalıdır. Boşanmada taraflara kusur yüklenemiyorsa, tazminat verilemez. Bu- hususta Gör: T.C.M.İstinaf No.3/63. Bu durumda ancak yoksulluk nafakası talebi yoluna gidilebilir.

Önümüzdeki davada boşanma kararı, 1/98 sayılı Yasanın 24(8) maddesi altında, taraflar üç yılı aşkın bir süre sürekli bir biçimde ayrı yaşadıkları için ver-ilmiştir. Davalının mukabil davada Davacının kusur ve kabahatlerine dayanan boşanma talebi ise uygun görülmeyerek reddedilmiştir. Bu red kararı ışığında yukarıda verilen Yasanın 30(2)(A) maddesi altında Davalıya tazminat ödenmesi kararı hatalıdır ve iptal -edilmesi gerekir. Bu nedenle 2. istinaf sebebi kabul olunur ve Davacı aleyhine hükmedilen 50,000 YTL tazminat emri iptal edilir.

Şimdi de 3. istinaf sebebini inceleyelim. Yoksulluk nafakası ile ilgili 1/98 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 30(2)-(B) maddesi şöyledir.

"30(2)(B) Mahkeme boşanma nedeni ile yoksul kalacak
tarafa, diğer tarafın, kabahatsiz olsa dahi, nafaka olarak uygun görülen herhangi bir meblağı ödemesine hükmedebilir;"

Bu maddeye göre yoksulluk nafakası isteyen eş, boşanma son-ucu yoksulluğa düşecek olmalıdır. Nafaka ödeyecek olan eşin kabahatli olup olmaması önem taşımaz. Mükellef, boşanmada kabahatsiz de olsa, şartlar gerçekleşmişse, nafaka ödemekle yükümlü tutulur. Yoksulluk kavramının tanımı kanun koyucu tarafından yapılmadı-ğı gibi, uygulamada da bu kavramın tanımına ilişkin net kriterler geliştirilmemiştir.

"Yoksul kalmak", eşin kendi serveti ve çalışması ile kendi ihtiyaçlarını karşılayamayacak hale gelmesi veya kısa bir süre sonra bu hale düşecek olması demektir. Eşin -boşanmadan önceki hayat tarzına oranla düşük ekonomik şartlarda yaşaması, büyük bir yoksulluğa düşme sayılmaz.

Önümüzdeki meselede Davacı sırf bir bayanla yaşamak için 12.4.1977 tarihinden kısa bir süre sonra Davalıyı, 6 küçük çocuğu ile beraber terketm-iş ve onları kaderleri ile başbaşa bırakmıştır. Davacı ile Davalı sürekli bir biçimde 26 yılı aşkın bir süre birbirlerinden ayrı yaşamışlar ve bu süre içinde Davacı Davalıya kayda değer herhangi bir katkı yapmamıştır. Denilebilir ki Davalı kendi yağı ile -kendi çiğerini kavurmuş ve çok büyük zorluk ve sefillik çekerek çocuklarının tümünü de büyütüp evlendirmiştir. Davacı ise tüm bunların olduğu dönemde kızı yaşındaki bir bayanla beraberlik yaşamış, bahse konu bayandan da 3 çocuğu olmuş ve Davalıdan olan 6 ç-ocuğunu tamamen unutmuştur.

Davalı şahadetinde 66 yaşında olduğunu, Davacının evden ayrılması sonrasında çok az bir gelirle geçindiğini, 10 yıldan beri ve halen çalışmadığını, ancak sosyal sigortalardan ayda 500,000,000 TL emeklilik maaşı aldığını, bu p-ara yeterli olmasa da, boşanması halinde daha da fakirleşmeyeceği gibi, durumunda bir değişiklik olmayacağını belirtti.

Şahadetten görüleceği üzere Davalı Sosyal Sigortalardan
ayda 500,000,000 TL emekli maaşı almaktadır. Davalının ayl-ık 500,000,000 TL geliri olduğu gözönünde bulundurularak Davalı yoksul addedilemez ve yoksulluk nafakasına emir verilmez. Gör.T.C.M.İstinaf No: 3/63. Bu durumda Davalıya ayda 400 YTL yoksulluk nafakası vermekle Aile Mahkemesi hata etmiştir. Bu nedenle 3. i-stinaf sebebi de kabul edilir ve Davacı aleyhine verilen 400 YTL nafaka veya yoksulluk nafakası iptal edilir.

Şimdi de tarafların paylaşıma konu mal varlıklarıyla ilgili 4. istinaf sebebini inceleyelim. Aile Mahkemesi, huzurundaki şahadeti tezekkür etti-kten ve 1/98 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 26(1) maddesinde belirtilen kıstasları dikkate aldıktan sonra taraflar arasındaki paylaşım oranını ½ olarak saptadı. Saptanan oran aleyhine tarafların herhangi bir yakınması yoktur. Bu nedenle saptan-an oranı değiştirecek herhangi bir neden görmüyorum.

Davacı Lefkoşa'da Kızılbaş mahallesinde D.893 numaralı koçanla kayıtlı bir sosyal konut apartmanının ½ hissesine sahiptir. Diğer ½ hisse ise Bahar Müezzin adına kayıtlıdır. Aile Mahkemesi bu taşınmaz -malın tümünün Lefkoşa Kaza Tapu Amirliğinin tayin edeceği bir memur tarafından, 2 ay zarfında Lefkoşa Kaza Tapu Amirliğince tesbit edilecek kıymet üzerinden aleni müzayede ile satışa çıkarılmasına, teklif edilen en yüksek rakamın yarısının Davacı tarafında-n Davalıya ödenmesine ve taşınmaz malın ½'sinin adına kaydedilmesine emir verdi.

Paylaşıma dahil olduğu iddia edilen taşınmaz malın değerinin bu iddiada bulunan tarafından mahkemeye sunulması gerekir. Burada paylaşıma konu taşınmaz malın değeri ile ilgil-i Aile Mahkemesine bir şahadet sunulmadı. Aile Mahkemesi de, şahadet yokluğunda, yukarıda belirtildiği şekilde ½ hissenin satılmasına, ½ hissenin de Davalı adına kaydedilmesine karar verdi. Halbuki Aile Mahkemesinin böyle bir emir vermeye yetkisi yoktur.
-
Taşınmaz malların paylaşımı ile ilgili düzenleme 1/98 sayılı Aile (Evlenme ve Boşanma) Yasasının 26(3)(B) maddesinde şöyledir.

"26(3)(B) Taşınmaz malların paylaşımında, taşınmaz
malın davanın görüşüldüğü tarihteki parasal
değeri saptanır- ve saptanan değer yukarıdaki
1. fıkra uyarınca belirlenen orana göre taraflar arasında paylaştırılır. Taşınmaz malın kaydını üzerinde bulunduran taraf, karşı tarafın hakkını ödemekle yükümlüdür. Ödemenin ne şekilde yapılacağına Mahkeme karar verir."


Y-ukarıdaki maddeden görüleceği üzere paylaşıma konu taşınmaz malın davanın görüşüldüğü tarihteki parasal değerinin saptanması ve saptanan değerin belirlenen orana göre taşınmaz malın kaydını üzerinde bulunduran taraf tarafından karşı tarafa ödenmesini öngör-mektedir.

Önümüzdeki meselede satışına emir verilen taşınmaz malın değeri ile ilgili olarak Aile Mahkemesinde şahadet sunulmadı. Aile Mahkemesi de şahadet yokluğunda dava konusu taşınmaz malın satılmasına ve ½ hissenin ederinin Davalıya ödenmesine ve taş-ınmaz malın ½'sinin de Davalı adına kaydedilmesine karar verdi. Aile Mahkemesinin Yasanın 26(3)(B) maddesi tahtında böyle bir emir vermeye yetkisi yoktur. Aile Mahkemesinin belirlediği bu usul 26(3)(B) maddesine aykırı olduğu gibi, Birleştirilmiş Yargıtay-/Aile Hukuk 13/06 ve 14/06 (D.1/07) sayılı kararda vurgulandığı gibi, doğru bir usul de değildir. Şahadetin yargıç huzuruna getirilmesi ve konunun yargıç tarafından önündeki şahadet ışığında karara bağlanıp sonuçlandırılması gerekir. Bu nedenle, Aile Mahke-mesi paylaşıma konu taşınmaz malın satışına yetkisizce emir vermekle hata etmiştir ve bu hususta verilen emrin iptal edilmesi gerekir. Bu nedenle 4. istinaf sebebi kabul olunur ve paylaşıma konu taşınmaz malın satışına ilişkin verilen emir iptal olunur.

-Taraf avukatları istinafın duruşmasından sonra dava konusu taşınmaz malın 40,000 Sterlin değerinde olduğunu beyan etmişlerdir. Bu durumda konu apartman dairesinin değerinin 40,000 Sterlin olduğunu dikkate aldığımızda Davacının hissesine düşen ½ hissenin de-ğeri olan 20,000 Sterlin'in ½'si olan 10,000 Sterlin'in Davalıya ödenmesinin uygun ve adil olacağı görüşündeyim.

Aile Mahkemesinin taşınır ve diğer taşınmaz mallarla ilgili bulgularına karşı yapılan istinaf ise, Mahkemenin hata yaptığına ikna olmadığımda-n reddedilir.

Yukarıda belirtilenlerin tümü ışığında Aile Mahkemesinin 6.3.2006 tarihli hükmündeki;

Davacının Davalıya 50,000 YTL tazminat ödemesine;
Davacının Davalıya 1.3.2006 tarihinden itibaren 7 gün lütufla ayda 400 YTL nafaka ödemesine;
Lefkoşa-'da Kızılbaş Mahallesinde parsel 867 üzerinde kâin D.893 kayıt nolu olup Davacı ve Bahar Müezzin ismine ½'şer hisse nisbetinde kayıtlı gayrı menkulün, Lefkoşa Kaza Tapu Amirliğinin tesbit edeceği bir kıymet üzerinden bugünden itibaren 2 ay zarfında Lefkoşa- Kaza Tapu Amirliğinin tesbit edeceği bir memur tarafından aleni müzayede ile satışa çıkarılmasına, tesbit edilen değerden yüksek teklif edilen en yüksek rakamın saptanmasından sonra, yarısının Davacı tarafından davalıya 1 ay zarfında ödenmesine, aksi ahva-lde en yüksek rakamı teklif eden tarafından, teklif ettiği rakamın yarısının ödenmesine ve gayrımenkulün ½ hissesinin adına kaydedilmesine, bunlarla ilgili masrafların Davacı ve Davalı tarafından eşit şekilde karşılanmasına;
ilişkin emrinin iptal edilm-esine, ve
Davacı adında kayıtlı bulunan D.893 kayıt nolu apartman dairesinin kaydının aynen kalmasına ve Davacının bu taşınmaz malın değerinin ½'si olan 10,000 Sterlini Davalıya ödemesine karar veririm.

Sonuç olarak Davacının istinafı kabul edilir ve Ai-le Mahkemesinin 6.3.2006 tarihli hükmünde yukarıda belirttiğim değişikliklerin yapılmasına karar veririm.

İstinaf masrafları ile ilgili herhangi bir emir verilmez.


Nevvar Nolan: Sonuç itibari ile Aile Mahkemesinin 6.3.2006 tarihli hükmünde yer alan taz-minat emrinin, nafaka emrinin ve Lefkoşa'da, Kızılbaş Mahallesinde parsel 867 üzerinde kain D.893 kayıt numaralı apartman dairesi ile ilgili emrin iptal edilmelerine, Davacı adında ½ hisse olarak kayıtlı bulunan D.893 kayıt numaralı apartman dairesinin kay-dının aynen kalmasına, buna karşılık Davacının Davalıya 10,000 Sterlin ödemesine, 6.3.2006 tarihli hükmün yukarıda belirtildiği gibi değiştirilmesine, oybirliği ile karar verilir.

İstinaf masrafları ile ilgili emir verilmez.






Nevvar Nolan - Gönül Erönen Seyit A. Bensen
Başkan Yargıç Yargıç


25 Aralık, 2008



49









Full & Egal Universal Law Academy