Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 2004/4464 Esas 2004/9090 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 4.Hukuk Dairesi
Esas No: 2004/4464
Karar No: 2004/9090
Karar Tarihi: 08.07.2004

(1086 S. K. m. 440, 442) (2709 S. K. m. 12, 36) (818 S. K. m. 49)

Dava: Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yerel mahkemece verilen tarih ve sayısı yukarda yazılı kararın; Dairemizin 12.2.2004 tarih ve 2003/13892-2004/1332 s. ilamıyla onanmasına karar verilmiştir. Süresi içerisinde davalı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla HUMK. nun 440-442. maddeleri uyarınca tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Şikayet hakkı, sair bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın hakların korunması ile ilgili hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında kanuni işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasa'nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasa'nın Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Yasanın 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde de saldırının yaptırımı düzenleme altına alınmıştır.

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, sair taraftan kişilik hakları da Anayasal ve kanuni güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu halde uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, bütün özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, sair bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi durumda bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği sair bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içerisinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi durumda şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olaya gelince; 17.7.2001 günü saat (sabah) 09.30 sularında davalı, her günkü gibi tarafların birlikte üyesi oldukları Orfe Kooperatifine ilişkin sitedeki evinden çıkarak site dışındaki bakkaldan gazetesini almış; arabasına bineceği sırada üç kişinin saldırına uğramış; bu kişiler tarafından tekme tokat dayak atılmıştır. 7 tarih iş ve güçten kaldığına ait tabip raporu vardır.

Davalı, kendisini döven kişilerle birlikte onları bu dayak olayına azmettirdiklerini zannettiği davacının da içerisinde bulunduğu kişilerin isimlerini polis karakolunda dövenlerden şikayetçi olurken bildirmiştir.

Aşağıda sıralanacak maddi olgu ve emareler karşısında, davalının davacı ile arkadaşları için azmettirdiklerini zannetmesinde haksızlık yoktur. Çünkü;

1- a- Dövülen davalı ile dövenler arasında tanışıklık ve herhangi bir alıp-verme olayının olmadığını iki taraf da söylemektedir. Bu kişileri davalı hiç tanımamaktadır.

b- Dövenlerin bakkala girip çıkarken çarpışma ve ondan sonra dövme şeklindeki savunmaları doğru değildir. Zira dövüp kaçarken bindikleri arabanın davalı tarafından alınan plaka numarası ile site güvenlik görevlileri tanıklar Yunus Gülen ve Metin Yurtsevmiş'in site önünde uzun beklemesi sebebiyle kuşkulandıkları arabanın plaka numarası aynıdır. Güvenlik görevlileri saat 07.30'da plaka tespitini yaptıklarına ve dövme olayı ise saat 09.30'da gerçekleştiğine göre, davalıyı döven kişiler iki saat kadar davalının siteden ayrılmasını beklemişlerdir. Yani dövme olayı planlıdır; davalı beklenip izlenmiştir.

c- Davalının beyanına göre de onun site sorunlarıyla ilgilenmemesi uyarısını yapmışlardır.

2- Davalı, daha önce kooperatifin yönetim kurulu üyesi olup siteyi oluşturan kişilerdendir. Davacı ve arkadaşları ise önceki yönetim kurulunu suçlayıp kooperatif yönetimini değiştiren, daha sonra da ceza ve hukuk davalarına davacı ile karşılıklı ya da dolaylı muhatap olanlardır. Genel kurul toplantı tutanaklarından ve faaliyet raporlarından inşaatların ruhsatsız olduğu bilindiği durumda davalı ve arkadaşlarının cezalandırılması için uğraşmışlardır. Davacının kooperatif avukatı olan eşi Nihal Haktanır'ın da tanıklığında açıkladığı gibi özellikle davacı ile davalı arasında genel kurul toplantılarında hakarete varacak derecede sataşmalar, zıtlaşmalar olmuş; taraflar hatta gruplar arasında husumet doğmuştur.

3- Davalıya dayak atan kişilerin karakolda tesbit edilen hüviyetlerinden anlaşıldığı üzere ATV stüdyo güvenlik görevlileridir.

Tanık Aslan Emekli'nin açıklamalarına göre ise; davacıyla birlikte olayı azmettirdikleri zannedilen kişilerden Selim Erbay'da ATV ile ilgili şirkette çalışmakta, en azından sitede böyle bilinmektedir.

Somut olayda ortaya çıkan maddi olgular ve emareler böyle olunca, davalının davacıyı haksız şikayet ettiğinin kabulü mümkün değildir. Kaldı ki, dairemizin uzun yıllar içerisinde yerleşik ilkesi, ...şikayeti haklı gösterecek emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir...

O durumda bunca olgu ve bulgular karşısında ve dairemizin yerleşik içtihatları doğrultusunda olaya bakıldığında; davalının davacı ile arkadaşlarının kendisini dövenleri azmettirdiklerini zannetmesinde olaylara uygun düşen mantıksal bir bağlantı ve Anayasa'dan kaynaklanan hak arama özgürlüğü vardır. Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği bu durumda, hukuken davalının hak arama özgürlüğünün üstün tutulması, korunması gerekir; davalının ve toplumun yararı bundadır.

Öte yandan, davalının şikayette kuşkusunu dile getirirken ve haklı iken karakolda davacının karşılaştığı olumsuz bir muamele varsa, davalının eylemiyle illiyetlendirmek de mümkün olamaz. Şayet öyle bir iddia varsa muhatabı davalı değildir; bu dava kapsamına da girmez.

Dairemizin kökleşmiş içtihatları ve olayın özellikleri gözetildiğinde, davanın reddi gerekirken kabulü usul ve kanuna aykırıdır. Ne var ki, ilk incelemede gözden kaçan maddi ve hukuksal olgular sonucu yerel mahkeme kararı onanmıştır.

Dosya içindeki bilgi ve belgelerin yeniden incelenip değerlendirilmesiyle ulaşılan sonuca göre; davalının karar düzeltme istemi HUMK. nun 440. vd. maddeleri uyarınca kabul edilmeli, dava reddedilmek üzere yerel mahkeme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarda açıklanan sebeplerle davalının karar düzeltme istemi kabul edilerek, dairemiz onama kararı kaldırılıp dava reddedilmek üzere yerel mahkeme kararının BOZULMASINA ve karar düzeltme isteyen davalıdan önceki onama kararımızla alınan harç ile peşin alınan tashihi karar harcının istem halinde geri verilmesine 08.07.2004 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY

Dava, haksız şikayet sebebiyle uğranılan zararın ödetilmesine ilişkindir. Mahkemece dava kabul edilmiş, davalının temyizi üzerine karar oybirliği ile onanmıştır.

Davalının karar düzeltme istemi üzerine, olayın gelişimi anlatılarak, davalının davacıyı şikayet etmekte haklı olduğu, şikayetler için emareler bulunduğu belirtilerek karar bozulmuştur.

Şikayet hakkının, bu bağlamda hak arama özgürlüğünün kullanılması durumunda, kişilik değerlerinin de korunmasına ait ilkeler bozma ilamında yer aldığı için, bunları tekrar etmek gereğini duymuyorum. Ancak, bu iki önemli hakkın karşı karşıya gelmesi yahut aradaki çizginin bulunduğu noktanın belirlenmesi önem taşımaktadır. Hiç kuşkusuz herkes hak arama özgürlüğüne sahiptir. Ancak bu hak aranırken de, başkasının kişilik değerlerine zarar verilmemelidir. Bunun içerisinde şikayet için zayıfta olsa bir emare bulunmalıdır. En azından şikayet edilenin şikayet konusu olayla doğrudan bağlantısı olmalıdır. Yanlar arasındaki geçmişteki olay ve olgulardan hareketle varsayıma dayalı şikayetlerde emare olarak kabul edilemez. En azından bir üçüncü kişinin bilgisi, görgüsü, fiziki bir olgunun varlığı zorunludur.

Somut olayda yanlar aynı sitede oturmaktadırlar. Aralarında yetkili makamlara intikal etmiş bir olayda bulunmamaktadır. Davalının iddiasına göre davalı evinden çıkıp arabasına bineceği sırada üç kişi tarafından darp edilmiştir. Davacı şikayetinde, kendisini döven üç kişinin, içlerinde davacının da bulunduğu sekiz kişi tarafından azmettirilerek dövüldüğünü bildirmiştir.

Davalıyı döven kişiler, davacıyı tanımadıklarını ve davalıyı dövme nedenlerinin bakkala giriş-çıkış sırasında çarpışmaları üzerine olan tartışma üzerine dövdüklerini söylemişlerdir. Dövenlerin site önünde araba ile beklemiş olmaları, taraflar arasında site yönetimi ile tartışma olması, davalıyı dövenlerin ATV'de güvenlik görevlisi olarak çalışmaları, şikayet edilen dava dışı Selim Erbay'ın ATV'de çalışmış olmasının sitede bilinmesi gibi sudan, hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan olgu ve olaylar, her yerde rastlanılabilecek sözler bir belirti olarak kabul edilemez. Davacının, davalıyı dövenleri azmettirdiğine dair, hukuk kurallarının itibar edebileceği, hukuki bir dayanak olarak kabul edilebileceği hiçbir emare bulunmamaktadır. Mahkemede bunu gözeterek şikayet hakkının zararlandırmaya yönelik bulunduğu, kötüye kullanıldığı, davalının dövülmesinin bedelinin davacıdan istenmesinin doğru olamayacağı şikayet nedeninin, davacı ile kooperatifte aykırı düşüncede olmalarından kaynaklandığı düşüncesi ile tazminat istemini kısmen kabul etmiştir.

Bu karar tartışılarak dairece onanmıştır. Karar düzeltme nedenleri bulunmamaktadır. Reddi gerekirken kabulü doğru değildir. Bu sebeple bozma ilamına ve somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerine katılamıyorum. 08.07.2004 (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy