Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2017/4863 Esas 2018/3504 Karar
Karar Dilini Çevir:
Yargıtay
Dairesi: 11. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/ 4863
Karar No: 2018 / 3504
Karar Tarihi: 14.05.2018

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ



Taraflar arasında görülen davada Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 08/06/2017 tarih ve 2014/1054-2017/575 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı şirket vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava konusu meblağ 23,279 TL'nin altında bulunduğundan 6100 sayılı Kanun'un geçici 3/2. maddesi delaletiyle uygulanması gereken HUMK 3156 sayılı Kanun'la değişik 438. maddesi gereğince duruşma isteğinin reddiyle incelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili; davalı şirket temsilcilerinin yüksek faiz verileceği ve parasını istediği zaman geri alabileceği taahhüdünde bulunmaları üzerine müvekkilinin belge karşılığında davalılara para ödediğini ve 18.780,00 DM alacaklı olduğunu, davalıların aynı yöntemle binlerce kişiden nakit para topladıklarını, kısa bir süre sonra müvekkilinin parasını istediğini, ancak bu güne kadar kendisine ödeme yapılmadığını, hisse senetlerinin izinsiz olarak halka arz edildiğini, ... Grubu tarafından yapılan usulsüzlüklerin SPK ve diğer resmi kurum raporlarında açıklandığını, müvekkilinin şirket ortağı yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, kanuna uygun bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığını ve davalı yönetim kurulu başkanının da diğer davalı ile birlikte zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek, müvekkili ile davalılar arasında mevzuata aykırı olarak kurulan ilişkinin hükümsüzlüğüne, şimdilik 9.602,06 Euro'nun (18.780,00 DEM) karşılığı 20.311,23 TL'nin ödenme tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca devlet bankalarının yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili; davacının müvekkillerinden ... Holding A.Ş’nin ortağı olduğunu ve bu şirkete ilişkin elinde hisse senetleri bulunduğunu, bir ortak hisse senedine dayanarak ortağı bulunduğu şirkete karşı alacak ve istirdat davası açmasının yasal dayanağı bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre; davalıların istenildiğinde derhal ve işlemiş kâr payı ile birlikte iade edileceği taahhüdü ile para topladıkları, ortağın sermaye olarak verdiğini isteyemeyeceğine dair yasal düzenlemeyi kullanarak para yatıran kişileri grup şirketlerden herhangi birinde veya birkaçında düşük nominal bedellerle şeklen ortak gibi gösterdikleri, ancak taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı, davalılar tarafından

zamanaşımı def'inin ileri sürülmesinin dürüstlük kurallarına aykırı olduğu, SPK tarafından gönderilen yazı ve CD'lerde yer alan kayıtlarda davalı şirketlerin ortaklık yapısı ve davalı şirketlerin ortaklarından yaptıkları tahsilatları gösterdiği, SPK kayıtlarına göre davalının davacıdan

22.722,00 Euro tahsil ettiği, ancak davalı tarafından davacıya yapılan 12.424,00 Euro ödeme mahsup edildiğinde davacının 10.298,00 Euro alacaklı olduğu, davacının davadan önce davalıyı temerrüde düşürmediğinden faize dava tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekeceği, ayrıca davalı yöneticilerin MK’nın 50. maddesi ve TTK’nın 321/son maddesi gereğince de oluşan zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle taleple bağlı kalınarak davanın kabulü ile davacının davalı ....’nin ortağı olmadığının tespitine, 9.602,06 Euro’nun fiili ödeme günündeki satış kuru karşılığı üzerinden TL ile ödenmesi kaydıyla 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesi gereğince; devlet bankalarından birinin bir yıl vadeli Euro mevduat hesabına ödediği 05/03/2010 tarihinden itibaren döviz faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, davalı .... vekili temyiz etmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı şirket vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

2- Dava, geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir. Davalı vekili, davacının hukuki sebepleri aynı olan işbu davayı daha önce yabancı mahkemede açtığını, yabancı mahkeme tarafından davanın reddine karar verildiğini ve yabancı mahkeme kararının kesinleştiğini ve Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/132 esas sayılı dosyası ile tanıma davası açıldığını, bu davanın kesin hüküm nedeniyle reddi için tanıma davasının bekletici mesele yapılmasını savunmuş, mahkemece, davalının söz konusu savunması; davanın yabancı mahkemede açılmasından sonra yeni deliller ortaya çıktığı gerekçesiyle reddedilmiş ve işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmiştir. Oysa, davacı tarafından yabancı mahkemede ileri sürülen hukuki sebeplerle işbu davada ileri sürülen hukuki sebepleri aynı olduğu, davacının yabancı mahkemede açtığı davanın reddedildiği ve bu kararın tanınması için davalı şirket tarafından Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/132 esas sayılı dosyası ile tanıma davası açıldığı anlaşılmaktadır.

5718 sayılı MÖHUK’un 50/1. maddesi gereğince, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı Kanunun 58. maddesi gereğince, yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın, karşılıklı işlem şartı hariç, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Yine aynı Kanunun 59. maddesi gereğince yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder. Bu sebeple, yabancı mahkemelerden verilmiş olup da henüz Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilmemiş bir yabancı karar, Türk mahkemeleri önündeki bir davada kesin hüküm itirazına konu yapılamaz. Türk mahkemesince tanınıp tenfiz edilen yabancı mahkeme kararı, Türk hukuku bakımından kesin hüküm oluşturur. Buna bağlı olarak tanınıp, tenfiz edilen yabancı karar, aynı konudaki uyuşmazlığın tekrar Türk mahkemelerinde görülmesini engeller. Her ne kadar yargılama aşamasında kesin hüküm niteliğinde bir karar bulunmasa da tanıma davasına konu davanın işbu davadan daha önce açıldığı, yargılama sırasında açılan tanıma davasının neticesinin işbu davayı etkileme ihtimali bulunduğu açıktır. Bu durumda, mahkemece, davacı tarafından yabancı mahkemede açılan davanın daha önce açıldığı gözetilerek ....Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/132 esas sayılı dosyasında görülen tanıma davasının kesinleşmesinin beklenmesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak yazılı şekilde davalının itirazı reddedilip işin esası hakkında karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

3- Kabule göre; davalı şirket vekili, davacının hisselerinin bir kısmını belge karşılığında dava dışı Baco Assets Inc.’ye devrettiğini ve bedelini aldığını, belgede devir eden ve devralanın

imzasının bulunduğunu, davacının devreden olarak belgeyi imzaladığını savunmuş, davacı vekili ise anılan belgeye ilişkin müvekkiline ödeme yapılmadığını ileri sürmüştür. Mahkemece, davalının söz konusu savunması; ... Grubu şirketleri ile Baco Assets Inc. arasında kredi sözleşmesi imzalandığı, ancak bu yabancı şirketten temin edilen kredilerin kredi niteliği taşımadığı, ... Grubu şirketlere sermaye olarak konulması planlanan tutarlar olduğu şüphesini uyandırdığı, bu nedenle davalının anılan belgeye dayalı olarak ödemede bulunulduğu savunmasının nazara alınamayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir. Oysa, davacının yargılama sırasında zaman içerisinde bir kısım parasını geri aldığını karşılığında belgeler verildiğini belirttiği ve bu durumun davacı tarafından sunulun “ortaklık durum belgesi” isimli belgeden de anlaşıldığı, davacının, bir kısım hisselerinin ... Inc.’ye devredildiğini gösteren belgedeki imzaya açıkça itiraz etmediği, sadece davalı tarafından bu belgeye istinaden ödeme yapılmadığını belirttiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, mahkemece, davalı tarafından sunulan... başlıklı belgeyi, davacının, 24.300,00 DM’yi teslim aldığını belirterek imzaladığı yönündeki savunması ve davacının bu imzaya açıkça itirazının bulunmadığı, borcu söndüren ödeme vakıasının yargılamanın her aşamasında ileri sürülmesinin mümkün olduğu gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, ödeme vakıası ile ilgili olmayan yazılı gerekçeyle davalının anılan savunmasına itibar edilmemesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

Ayrıca, 818 sayılı BK'nın 83. maddesi uyarınca yabancı para alacağının ödeme tarihindeki TL karşılığını isteme hakkını haiz bulunan davacı tercihini bu yolda kullanmayıp alacağını TL'ye çevirmek suretiyle talepte bulunduğundan, karşı tarafın izni olmadan bu tercihinden dönemez. Bu itibarla, mahkemece, yabancı para cinsinden hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı şirket vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı şirket yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 14/05/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy