Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(2709 S. K. m. 36) (5237 S. K. m. 128) (YCGK. 20.10.1998 T. 1998/4-225 E. 1998/316 K.) (4. HD. 02.05.1975 T. 1974/1160 E. 1975/5782 K.)
 E. 2008/493
K. 2009/106
T. 20.02.2009
Şikayetli avukat hakkında, Manisa Sulh Hukuk Mahkemesine açtığı dava dilekçesinde şikayetçi hakkında “…hiçbir hakkı olmadığı halde her ay kiraları alarak zimmetine geçirmiştir…” “…davalı müvekkilime ait kiraları kiracı B. E. B.’yi dolandırmak suretiyle …” ve benzeri şekilde sözler sarf ettiği ve şikayetçinin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu, iddiasıyla başlatılan disiplin kovuşturması sonucunda Baro Disiplin Kurulunca eylem sabit görülerek kınama cezası tayin edilmiştir.
Şikayetli savunmalarında özetle, şikayetçi ile avukat olan babası müvekkilinin arasında miras nedeniyle anlaşmazlıklar bulunduğunu ,müvekkiline ait taşınmazları ile ilgili olarak şikayetçinin kiracılarla temas kurarak kontratlar düzenlediğini, babasının yaşlanması nedeniyle bundan sonra bu işleri kendisinin takip edeceğini bildirmek suretiyle kiracıları yanılttığını ve kira paralarını kendi zimmetine geçirdiğini, müvekkilinin şikayetçi hakkında sahtecilik ve dolandırıcılık iddialarıyla şikayette bulunduğunu, alacak davaları açtıklarını ve kullandığı zimmet ve dolandırıcılık kavramlarının hukuki terimler olduğunu, kasdının bulunmadığını, suçsuz olduğunu bildirmiştir.
Disiplin kovuşturmasına konu sorun, şikâyetli tarafından dilekçelerinde kullanmış olduğu ifadelerin savunma ile ilgili olup, olmadığı ve savunma sınırlarını aşıp, aşmadığına ilişkindir.
Anayasamızın 36.maddesi “ Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” , eski T.C.K. nun 486., yeni T.C.K. nun 128. “ Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez ” maddeleri ile, iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında, “ Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği ” bildirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.10.1998 tarih, E. 1998/4-225, K. 1998/316 sayılı kararında “...Anayasanın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasanın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur..” ,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, E.1974/1160, K. 1975/5782 sayılı kararında da, “ Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak karşılık avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır ” denilmektedir.
Dosyanın incelenmesinde, taraflar arasında miras ve alacak nedeniyle çok sayıda hukuk ve ceza davaları olduğu, şikayetli avukat tarafından şikayetçi hakkında dolandırıcılık iddiasıyla şikayette bulunulduğu, Manisa 1.Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/607 Esas sayılı davasında mahkemece şikayetçinin babası S. A.’ya karşı hakaret suçunun sabit görüldüğü yine Manisa 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 2007/417 Esasında kayıtlı ve dolandırıcılık, özel belgede sahtecilik suçundan dolayı açılan kamu davasında şikayetçinin S. A.’nın oğlu olduğu anlaşılmakla ceza tayinine yer olmadığına özel evrakta sahtecilik suçundan cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Disiplin kovuşturmasına konu sözler, davaların niteliği ve dilekçelerin bütünü incelendiğinde, şikâyetçinin iddiasının haksızlığını ve hukuki dayanaktan yoksunluğunu belirtilmesi, hakkın meydana çıkarılmasında olumlu etkisinin olacağı kanaatiyle kullanılmış olduğu, taraflar arasındaki davaların dayanağı ve hukuki tanımlama olarak kullanıldığı, böylece şikayetçinin kişilik haklarına saldırı kastının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Böylece kovuşturmaya konu sözlerin sübjektif inançla ve karşı tarafın kişiliğini hedef alan, bu sebeple O’nu küçük düşürmeye yönelik olmadığı ve savunma sınırları içinde kaldığı anlaşılmakla, eylem disiplin suçunu oluşturmamaktadır.
Bu nedenlerle, Baro Disiplin Kurulunun “kınama cezası verilmesine” ilişkin kararında hukuki isabet bulunmadığından Baro Disiplin Kurulu kararının kaldırılarak şikayetli hakkında “Disiplin cezası verilmesine yer olmadığına” karar vermek gerekmiştir.
Sonuç olarak, şikayetli avukatın itirazının kabulü ile, Manisa Barosu Disiplin Kurulunun “kınama cezası verilmesine” ilişkin kararının KALDIRILMASINA, Şikayetli Avukat E.A.S hakkında DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy