Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(2709 S. K. m. 36) (5237 S. K. m. 128) (1136 S. K. m. 34, 134) (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları m. 5, 27)
E. 2014/352
K. 2014/581 
T. 14.09.2014 
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldığından gereği görüşülüp düşünüldü:
Şikâyetli avukat hakkında “… 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/28 Esas sayılı dosyasına sunduğu 13.03.2012 tarihli bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinin 1.sayfasının dip notunda şikayetçiyi kastederek “…davacı vekili olmayan şeyleri varmış gibi gösterme konusundaki maharetini burada da ortaya koymaktadır…” ve 10. sayfasında “…ancak, paranın gücü her şeye kadirdir gerçeği bu gerçeği gölgelemiştir…” şeklinde ifadelerde bulunmak suretiyle avukatlık onuruna, meslek ve dürüstlük kurallarına aykırı davrandığı” iddiasıyla başlatılan disiplin kovuşturması sonucunda ceza tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.
Şikâyetli avukat savunmalarında özetle; … 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/28 Esas sayılı dosyasına sunduğu 13.03.2012 tarihli dilekçesi ile uzman görüşü başlıklı 5 sayfadan oluşan raporun eleştirildiğini, şikayetçi avukatın şahsına yönelik aşağılayıcı iftirada bulunulmadığını, ifadelerin yargılamanın seyri içerisinde kabul edilebilir ifadeler olduğunu, disiplin cezasını gerektirecek herhangi bir beyanı bulunmadığını,
Baro Disiplin Kurulu 12.12.2013 gün ve 2013/204 Esas, 2013/294 Karar sayılı kararıyla şikayetli avukat hakkında ceza tayinine yer olmadığına karar vermiş;  karara şikayetçi avukat tarafından itiraz edilmiştir.
Şikayetçi avukat itirazında özetle;  baro disiplin kurulu kararının hukuka ve avukatlık kanununa aykırı olduğunu, şikayetli avukatın beyanlarının dava, iddia ve savunmayla hiçbir ilgisi olmadığını, beyanlarda doğrudan şahsına yönelik aşağılayıcı ifadeler bulunduğunu, ifadelerin Avrupa Topluluğu Barolar Konseyi Meslek Kuralları’nın 4.4 ve 4.5 maddelerinin ihlali niteliğinde olduğunu ve meslektaşlar arasında uyulması gereken meslek kurallarına da aykırı olduğunu, şikayetli avukat hakkında disiplin cezası verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
İncelenen dosya kapsamından; … 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/28 Esas sayılı dosyası ile görülen dava dosyasına şikayetli avukat tarafından sunulan bilirkişi raporuna itirazı havi 13.03.2012 tarihli dilekçenin 1.sayfasında bulunan dipnotta “Davacı vekili 01.09.2010 tarihli dilekçesinde, bilirkişi B. F. D.’ın …’da görev yapması sebebiyle taraflı davrandığını ifade etmekte, gerekçe olarak da işbu … kararının iptaline dayanmaktadır. Davacı vekili olmayan şeyleri varmış gibi gösterme konusundaki maharetini burada da ortaya koymaktadır.” ve 10. sayfasında “Uzman görüşünde ağırlıklı olarak daha önce davacı lehine yazılmış bilirkişi raporlarındaki ifadeler yer almıştır. Görüş yazısında …’nın düzenleyici işlemleri eleştirilmiş ve yerindelikler tartışılmıştır. Bir düzenleyici işlemin uygulanmasında, işlemin yerindeliği veya doğruluğu o işlemin uygulanıp uygulanmaması konusunda taraflara bir yetki vermez. Düzenleyici işlemler hukuk aleminde var olduğu sürece, yani iptal edilmediği sürece yanlış dahi olsalar uygulanmak zorundadır. “Elektrik Mevzuatı Uzmanı” bilirkişi ve … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Profesörü bilirkişi bu gerçeği herkesten daha iyi bilmektedir. Ancak, “paranın gücü her şeye kadirdir gerçeği” bu gerçeği gölgelemiştir…” ifadelerinin yer aldığı,
Şikayetli avukatın disiplin sicil özetinde tekerrüre esas cezanın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 36. maddesine göre, “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir “, Eski TCK’nun 486., yeni TCK’nun 128. maddesi de, “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” hükmünü içermektedir. Bu evrensel kuralların kabulü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, m. devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.1998 tarih, E. 1998/225, K. 1998/316 sayılı kararında, “... Görülüyor ki, Anayasa’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur...”
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, E.1974/1160, K. 1975/5782 sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır...” denilmektedir.
Şikâyetli avukatın dilekçesinde kullandığı “…davacı vekili olmayan şeyleri varmış gibi gösterme konusundaki maharetini burada da ortaya koymaktadır…” ve 10.sayfasında “…ancak, paranın gücü her şeye kadirdir gerçeği bu gerçeği gölgelemiştir…” sözlerinin , yargılamanın hukuksal yönü ile ilgili; “hakkın ortaya çıkarılmasına yararlı, etkili ve hatta zaruri açıklama”, “objektiflik, gerçek ve somut vakıalara dayanma”, “uyuşmazlıkla bağlantılılık” ve “hukuki açıklama” esaslarına uygun açıklama olarak kabul edilemeyeceği, açıktır.
Her ne kadar Baro Disiplin Kurulu’nca  yapılan hukuksal değerlendirme “Şikayetli avukatın görevini icra ederken kullandığı ifadelerin bir hakkın ortaya çıkartılmasında yarar bulunan hal olarak ele alınması gerektiği düşünüldüğünden, anılan ifadelerin iddia ve savunma dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır.” gerekçesinin bilirkişi raporunun eleştirisi mahiyetindeki dilekçede kullanılmış olması karşısında Şikayetçinin kişiliğini hedef alan O’nu bilirkişileri paranın gücü ile etkilediğinin ima edildiği, hem bilirkişilerin hem de Şikayetçinin zan altında kalmasına neden olacak sözler olduğu açıktır.
Bu nedenlerle Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmamakla Şikayetçi avukat M. G.’in itirazının kabulü ile Avukatlık Yasası 34, 134 TBB Meslek Kuralları 5, 27/1 maddeler gereği disiplin cezası tayini gerekmiştir. 
Sonuç olarak Şikayetçi avukat M. G.’in itirazının kabulü ile;
1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin 12.12.2013 gün ve 2013/204 Esas, 2013/294 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, Şikayetli avukat S. A.’nın “Uyarma Cezası İle Cezalandırılmasına”,
2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içerisinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere,
Oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy