Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(1136 S. K. m. 34, 38, 146) (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları m. 3, 4, 36) (2. HD. 03.07.1995 T. 1995/6891 E. 1995/7761 K.) (13. HD. 03.10.2000 T. 2000/6991 E. 2000/7836 K.) 
E. 2010/709
K. 2011/203
T. 03.04.2011
Şikayetli avukat hakkında, şikâyetçiye hukuki mütalaa verdiği ve vekâletname almasına rağmen daha önce hukuki mütalaa verilen davaya konu olmak üzere şikâyetçiye vermiş olduğu sözleşmenin fotokopisini de aslı gibidir diye onaylattırıp kullanarak şikâyetçiye karşı aynı konudan dolayı dava açtığı, iddiası ile başlatılan disiplin kovuşturması sonucunda Baro Disiplin Kurulunca eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.
Şikâyetli avukat savunmasında özetle: Şikâyetçinin satın aldığı evle ilgili bir takım eksiklikler olduğunu, konu ile ilgili tespit davası açılması istediğini söyleyip 02.07.2008 tarihinde Didim Noterliğinden vekâletname çıkarttığını, tespit davası için 300,00.-TL. sı ücret ödediğini, daha sonra bürosuna gelerek dava açmak istemediğini, karşı taraf satıcı ile anlaştığını beyan ettiğini, aldığı ücreti iade ettiğini ve dosya ile ilgili herhangi bir işlem yapmadığını, daha sonra şikayetçiye evi satan şahıs ile başka bir tanıdığı kişi vasıtasıyla tanıştığını, şikayetçinin kendisine bahsetmiş olduğu konudan çok başka bir konuda şikayetçi ile sorunu olduğunu öğrendiğini, bu şahıs ile konuştuktan sonra anlaşıp dava açmak üzere aralarında avukatlık ilişkisi kurulduğunu, açtığı dava satıcının lehine sonuçlanınca şikayetçinin şikayet ettiğini, şikayetçiden vekaletname almasına rağmen herhangi bir mahkemede onun adına işlem yapmadığını, dolayısıyla aynı dosyada hem davacı hem de davalı adına iş görmek gibi bir hususun gerçekleşmediğini, şikayetçinin kendisini azletmediğini, kendisinin de vekillik görevinden istifa etmediğini, bildirmiştir.
Baro Disiplin Kurulu, şikayetli avukatın hukuki görüşünü belirttiği bir konuda karşı yanın vekilliğini üstlenerek görüş bildirdiği ve şikâyetçi aleyhine dava açmış olmasını Avukatlık Yasasının 38/b maddesi ile Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 4, 36/1 maddelerine aykırı bularak kınama cezası tayin etmiş, karara şikâyetli avukat tarafından itiraz edilmiş, itiraz dilekçesine eklediği şikâyetçi tarafından imzalı feragat dilekçesine istinaden ceza verilmemesini talep etmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, şikâyetçinin satın aldığı ev ile ilgili sorunları hakkında şikâyetçi avukattan hukuki bilgi aldığı, kendisine dava açmak için 02.07.2008 tarihli vekâletname ve 300,00.-TL. sı ücret verdiği, sonradan dava açmaktan vazgeçtiği için şikayetçinin ücreti iade ettiği, daha sonra şikayetli avukatın evi satan kişiden aldığı 03.11.2008 tarihli vekaletnameye dayanarak şikayetçi aleyhine 18.11.2008 tarihinde aynı ev ile ilgili olarak (Tapu İptali-Tescil, veya Alacak) davası açıp karar aldığı, Adalet Bakanlığınca şikayetli avukat hakkında 28.07.2010 tarihli “Olur”la soruşturma izni verilmesinin gerekli görülmediği, anlaşılmıştır.
Avukatlık Yasasının 34.maddesine göre “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen Meslek Kurallarına uymakla yükümlüdürler.”
Avukatlık Yasasının 38/b.maddesine göre “Avukat, aynı işte menfaati zıt tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa teklifi reddetmek zorundadır.”.
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3.maddesi, “Avukatın, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işini tam bir sadakatle yürütmesi” gerektiğini,
4.maddesi ise “Avukatın, mesleğin itibarını sarsacak her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorunda” olduğunu,
36.maddesi “Bir anlaşmazlıkta taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukat, yararı çatışan öbür tarafın vekâletini alamaz, hiçbir hukuki yardımda bulunamayacağını” düzenlemiştir.
Yargıtay 2.Hukuk Dairesi’nin 03.0.7.1995 tarih ve 8691–7761 sayılı kararında, “Avukatlık Yasasının 38/b maddesinde, avukata aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa, işi red etmesi gerektiği kuralı yer almaktadır. Yasa ile izlenen amaç, avukatın aldığı vekâlet sonucu vakıf olduğu sırları önceki müvekkilinin aleyhine kullanmayı önlemektir. Yasa maddesi ile öngörülen husus kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece resen gözetilir. Somut olayda davacı vekili, taraflar arasında boşanma ve yoksulluk nafakasına karar verilen ilk davada kocanın vekili olmuştur. Nafakanın takdirine esas olan mali konuda kocanın (bu davadaki davalının) sırlarını ve gücünü öğrenmiştir. Bu durumda Av. …….’nun huzuru ile davaya bakılması usul ve yasasa aykırıdır.” gerekçesi ile maddenin bu amacı belirtilmiş,
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 03.10.2000 tarih ve 2000/6991–7836 sayılı kararında da, “Avukatlık, karşılıklı güven ve sadakat isteyen bir meslek olup, vekâlet de bu inanç doğrultusunda verilir. Davalı avukat, davacının bu inancını kötüye kullanarak hasım tarafın kendisini vekil tayin etmesine karşı koymamış, onun vekilliğini üstlenmiştir.
Bu durumun müvekkil davacının davalı avukatına karşı beslediği güvenin sarsılmasına neden olduğunun kabulünde duraksamaya yer yoktur. O nedenle davacı müvekkil salt bu nedeni ileri sürmek suretiyle dahi azilde haklıdır.” denilmek suretiyle Avukatlık Yasasının 38/b ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 36.maddesinin salt öğrenilen sırların önceki müvekkile karşı kullanılmasını önlemek amacıyla değil, karşılıklı güven ve sadakat nedeniyle de konulmuş bulunduğu açıkça belirtilmiştir.
Nitekim Avrupa Birliği Meslek Kurallarının 3.2.3.maddesi, “Bir avukat yeni müvekkilin vekaletini üstlendiğinde eski müvekkilinin güvenini kaybetme ihtimali doğacaksa veya avukatın, eski müvekkillerinin işleri hakkında sahip olduğu bilgiler yeni müvekkile haksız bir avantaj sağlayacaksa, avukat yeni müvekkilin vekâletini üstlenmekten kaçınmalıdır.” denilmek suretiyle, avukatlık mesleğine olan kamu güveni ilkesi açıkça dile getirilmiştir.
Avukat, menfaat çatışması olan işte, her iki tarafın da haberdar olması, hatta rıza gösterilmesi halinde bile menfaati zıt olan tarafın vekâletini alamaz. Aksi takdirde, taraflardan her biri yeterli savunulmadığı duygusuna kapılır ki, bu da avukata duyulması gereken güveni kökten sarsar. Kaldı ki, avukatlık, “doğruluk karinesinden” yararlanan mesleklerdendir. Kişilerin bu mesleğin mensuplarına inançları asıldır. Bu nedenle avukatların, kolektif inanca ters düşecek ve bu inancı sarsacak davranışlardan dikkatle kaçınmaları gerekir.
Şikayetli avukat da daha önce şikâyetçiye verdiği hukuki yardım karşılığında vekâletname ve ücret aldıktan sonra şikâyetçinin evi satın aldığı kişiyle anlaştıklarını söyleyip dava açmaktan vazgeçtiğini bildirmesinden sonra aldığı ücreti şikâyetçiye iade etse de yaklaşık üç ay sonra bu kez karşı yandan aldığı vekâletnameye istinaden önceki müvekkili, şikâyetçi aleyhine aynı işten dolayı ve eş zamanlı olarak Didim Sulh Hukuk Mahkemesinde (Tapu İptali-Tescil veya Alacak) hukuki sebeplerine dayalı dava açarak şikâyetçi aleyhine hüküm oluşturmasından ibaret eylemi disiplin suçunu oluşturmaktadır.
Avukatlık Kanunun 146.maddesine göre; Disiplin Kurulları incelemelerini feragatle bağlı olmaksızın yürüttüklerinden şikâyetçinin şikâyetinden vazgeçmesi disiplin kovuşturmasının yürütülmesine ve sonuçlandırılmasına engel değildir. Bu sebeple şikâyetli avukatın itiraz dilekçesine ekli feragat dilekçesine dayalı olarak itirazı yerinde görülmemiştir.
Bu nedenlerle, şikâyetli avukat eylemi, Avukatlık Yasasının 34, 38/b, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3, 4 ve 36. maddelerine aykırı olmakla disiplin suçunu oluşturduğundan, Baro Disiplin Kurulunun eylemin disiplin suçunu oluşturduğuna ilişkin değerlendirmesinde ve tayin ettiği “Kınama” cezasında hukuki isabetsizlik görülmemiş kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak, şikâyetli avukatın itirazının reddi ile Baro Disiplin Kurulu’nun “Kınama Cezası Verilmesine” ilişkin kararının ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy