Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(1136 S. K. m. 34, 38, 136) (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları m. 3, 4, 36)
E: 2011/431
K: 2011/712
T: 09.12.2011
Şikayetçi, şirketin bir takım kambiyo senetlerinin tahsili amacıyla şikayetli avukata vekaletname verildiğini, icra takibi başlattığı bir kısım dosyalardan tahsilat yaparak kendilerine ödendiğini, ancak Ümraniye 3. İcra Müdürlüğü'nün 2008/6975 Esas sayılı dosyası ile kendi avukatı olmasına rağmen şikayetli avukatın kendi işyerine hacze geldiğini, haciz işlemi sırasında vekillikten istifa ettiğini söylediğini, ancak böyle bir istifanın kendisine bildirilmediğini, bu durumdan şüphelenerek verdiği kambiyo senetleri ile ilgili bilgi istemek amacıyla şikayetli avukata noterden ihtarname gönderdiğini, ancak hiçbir bilgi alamadığını, avukatı olduğu için tüm müşteri ilişkilerini bildiğini, böylece diğer müvekkillerine “ondan alacaklarını bir tek ben tahsil ederim” diyerek vekaletlerini aldığını, vekilliğini üstlendiği dönemde öğrendiği bilgi ve belgeleri kendisi aleyhine kullanarak suç işlediğini iddia etmesi üzerine başlatılan disiplin kovuşturması sonucunda Baro Disiplin Kurulu eylemi sabit görmeyerek şikayetli avukat hakkında “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” karar verilmiştir.
Şikayetli avukat savunmalarında, hakkındaki iddiaları kabul etmediğini, yaklaşık 12 yıldır Türkiye’nin ihtiyacının %60 ile %70’ini karşılayan çok sayıdaki ve çok büyük cirolu şirketlerin vekilliğini yaptığını, aynı sektörde iş yapan diğer bir müvekkili şirketin şikayetçi tarafından ödenmemiş ve karşılığı da bulunmayan çeklerinin işleme koymasının kendisinden talep edilmesi üzerine Baro’yu arayarak ne şekilde bu soruna çözüm bulabileceğini danıştığında kendisine istifa dilekçesinin Baroya gönderilmesini uygun olacağının söylenmesinden sonra istifasını Baroya göndererek şikayetçi aleyhine icra takibi yaptığını, daha önce vekilliğini yaptığı dönemde öğrendiği bilgileri hiçbir zaman şikayetçi aleyhine kullanmadığını bildirmiştir.
Baro Disiplin Kurulu şikayetli avukatın husumetten sonra vekaletname almaması, bu durumun bir zarar da doğurmamış olması sebebiyle şikayetli avukat hakkında “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” karar vermiş, karara şikayetçi vekili tarafından itiraz edilmiştir.
Dosya kapsamı incelendiğinde;
Şikayetli avukatın Ümraniye 3. İcra Müdürlüğü'nün 2008/6975 Esas sayılı dosyası ile bir başka müvekkili için şikayetçi aleyhine icra takibi başlattığı ve şikayetçiye ait işyerinde 04.11.2008 tarihinde haciz işlemi yaptığı, bir takım malları haczettiği ve yediemine teslim ederek işyerinde bıraktığı,
Şikayetçinin Üsküdar 11. Noterliği'nden 14.11.2008 tarih ve 41841 yevmiye numaralı ihtarnameyi şikayetli avukata göndererek kendisine teslim edilmiş olan kıymetli evrakların teslimini talep ettiği,
Şikayetçi ile şikayetli avukat arasında imzalanmış olan 27.01.2009 tarihli teslim ve tesellüm tutanağı ile şikayetli avukatın elinde bulundurduğu tüm dosyaları şikayetçiye teslim ettiği ve vekillik görevinden ayrıldığı,
Şikayetli avukatın şikayetçiden 28.09.2004 tarihinde Üsküdar 11. Noterliği'nin 19341 yevmiye numaralı vekaletname ile üstlendiği vekillik görevinden 31.10.2008 tarihinde İstanbul Baro Başkanlığına gönderdiği dilekçe ile vekillik görevinden istifa ettiğini beyan ettiği,
Şikayetçinin aynı zamanda şikayetli avukat aleyhine Adalet Bakanlığı nezdinde de şikayette bulunduğu, ancak anılan Bakanlığın şikayetli avukat hakkında 04.01.2010 tarihli olur’u ile soruşturma izni vermediği anlaşılmıştır.
Her ne kadar şikayetli vekalet görevinden baro Başkanlığına gönderdiği faks mesajı ile istifa ederek şikayetçi aleyhine icra takibi başlatarak işyerinde haciz işlemi yaptığını beyan ediyor ise de vekaletten bu şekilde bir istifanın mümkün olamayacağını ve geçerli bir işlem olmadığını bilmesi, üstlendiği görevin bir gereğidir. Vekalet ilişkisi iki taraf arasında kurulan bir hukuki işlem olup sona erdirilmesi de ancak taraflar arasında söz konusu olabilir, üçüncü kişi sıfatında olan Baro Başkanlığına gönderilmiş olup istifa dilekçesinin hukukin bir sonuç doğurmayacağı açık bir gerçektir.
Avukatlık Yasası'nın 38/b maddesi, “Ayrı işte menfaati zıt tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa.”
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 3. maddesi, “Avukat, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işini tam bir sadakatle yürütür.”
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 4. maddesi, “Avukat, mesleğin itibarını sarsacak her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır.”
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 36. maddesi, “Bir anlaşmazlıkta, taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukat yararı çatışan öbür tarafın vekaletini alamaz, hiçbir hukuki yardımda bulunamaz.” hükümlerini içermektedir.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 03.10.2000 tarih ve 2000/7961-7836 sayılı kararında da, “Avukatlık, karşılıklı güven ve sadakat isteyen bir meslek olup, vekalet de bu inanç doğrultusunda verilir. Davalı avukat, davacının bu inancını kötüye kullanarak hasım tarafın kendisini vekil tayin etmesine karşı koymamış, onun vekilliğini üstlenmiştir. Bu durum müvekkil davacının davalı avukatına karşı beslediği güvenin sarsılmasına neden olduğunun kabulünde duraksamaya yer yoktur. O nedenle davacı müvekkil salt bu nedeni ileri sürmek suretiyle dahi azilde haklıdır.” denilmek suretiyle Avukatlık Yasası'nın 38/b ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 36. maddesinin, salt öğrenilen sırların önceki müvekkile karşı kullanılmasını önlemek amacıyla değil, karşılıklı güven ve sadakat nedeniyle de konulmuş bulunduğunu açıkça belirtmektedir.
Nitekim Avrupa Birliği Meslek Kuralların 3.2.3. maddesi, “Bir avukat yeni müvekkilin vekaletini üstlendiğine eski müvekkilinin güvenin kaybetme ihtimali doğacaksa veya avukatın, eski müvekkillerinin işleri hakkında sahip olduğu bilgiler yeni müvekkile haksız bir avantaj sağlayacaksa, avukat yeni müvekkilin vekaletini üstlenmekten kaçınmalıdır.” denmek suretiyle, avukatlık mesleğine olan kamu güveni ilkesi açıkça dile getirilmiştir.
Avukat, menfaat çatışması olan işte, her iki tarafın da haberdar olması, hatta rıza gösterilmesi halinde bile menfaati zıt olan tarafın vekaletini alamaz. Aksi takdirde, taraflardan her biri yeterli savunulmadığı duygusuna kapılır ki, bu da avukata duyulması gereken güveni kökten sarsar.
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 2. maddesinde, “Mesleki çalışmasında avukat bağımsızlığını korur, bu bağımsızlığı zedeleyecek iş kabulünden kaçınır” denilmekte, her ne sebeple olursa olsun, avukatın kendine karşı da bağımsızlığını korumak durumunda olduğu açıkça bildirilmektedir.
Bu nedenlerle, müvekkile eş zamanlı olarak hasım tarafın vekaletnamesinin üstlenilmesinde, bu vekaletname kime karşı kullanılırsa kullanılsın, Yasa ve Meslek Kurallarına aykırılık kabul edilmelidir. Salı “aynı iş” kavramıyla dar yorumlama avukatlık mesleğine olan güveni sarsacak, kamuoyunda itibarını azaltacaktır.
Avukatlık, “doğruluk” karinesinden yararlanan mesleklerdendir. Kişilerin bu mesleğin mensuplarına inançları asıldır. Bu nedenle avukatların, kolektif inanca ters düşecek ve u inancı sarsacak davranışlardan dikkatle kaçınmaları gerekir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 03.07.1995 tarih ve 8691-7761 sayılı kararında “Avukatlık Yasası'nın 38/b maddesinde, avukata aynı işte menfaati zıt bir tarafa avukatlık etmiş veya mütalaa vermiş olursa, işi red etmesi gerektiği kuralı yer almaktadır. Yasa ile izlenen amaç, avukatın aldığı vekalet sonucu vakıf olduğu sırların önceki müvekkilinin aleyhine kullanmayı önlemektir. Yasa maddesi ile öngörülen huus kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece re’sen gözetilir.”
1136 Sayılı Avukatlık Yasası'nın altıncı kısmında yer alan 34. maddesi “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve Avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları uymakla yükümlüdürler...” hükmünü içermektedir.
Avukatlık Yasası'nın altıncı kısmında yer alan 34. maddesi bu görevi açık şekilde düzenlemiş, avukatların görevlerini mesleğin kutsallığına yakışır şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek zorunda olduklarını vurgulayarak görevin tanımını yapmıştır.
Avukatlık Yasası'nın 136/1. maddesi “Bu yasanın avukatların hak ve ödevleri ile ilgili altıncı kısmında yazılı esaslara uymayanlar hakkında ilk defasında en az kınama, tekrarında davranışın ağırlığına göre, para veya işten çıkarma cezası .... uygulanır.” hükmünü taşımaktadır.
Şikayetli avukatın eylemi Avukatlık Yasası'nın altıncı kısmında yer alan 34., 38/b maddelerine ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları'nın 3, 4 ve 36. maddelerine aykırı olup bu bölümde yer alan eylemlere 136/1. madde gereğince en az kınama cezası verilmesi gerektiğinden, Baro Disiplin Kurulunun “Disiplin Cezası verilmesine yer olmadığına” dair verilen kararında hukuki isabet görülmemiş, kararın kaldırılarak başkaca incelenecek ve araştırılacak bir husus bulunmadığından şikayetli avukatın kınama cezası ile cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Sonuç olarak, şikayetçinin itirazlarının kabulü ile İstanbul Barosu Disiplin Kurulu'nun “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin 06.06.2011 tarihli 2010/D.399 Esas, 2011/245 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA araştırılacak ve incelenecek başkaca husus bulunmadığından şikayetli Avukat S.G.K.’nın KINAMA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy