Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(2709 S. K. m. 36) (1136 S. K. m. 34) (765 S. K. m. 486) (5237 S. K. m. 128) (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları m. 5, 27) (YCGK 20.10.1998 T. 1998/4-225 E. 1998/316 K.) (4. HD. 02.05.1975 T. 1974/1160 E. 1975/5782 K.)
E. 2013/423
K. 2013/793
T. 10.05.2013
Şikâyetli avukat hakkında 13.01.2012 tarihli temyize cevap dilekçesinde “haksız kazanç peşindeki davalı ve vekilinin yalan beyan ve iddialarıdır.” gibi sözler ulanarak 1136 sayılı Avukatlık Yasası 34 ve TBB Meslek Kurallarının 5. maddesine aykırı davrandığı iddiası ile başlatılan kovuşturması sonucu eylem sabit görülerek disiplin cezası verilmiştir.
Şikâyetli avukat önceki savunmaları ve itirazında özetle; … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/693 Esasta görülmekte olan davada 15.11.2011 tarihli duruşmaya “… Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2011/385 Esas sayılı ve … Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/82 Esas sayılı duruşmaları sebebiyle bulunamayacağını bildirir mesleki mazeret dilekçesi gönderdiğini, Sayın meslektaşının “Mazereti kabul etmiyoruz, davayı uzatmaya yöneliktir” beyanı üzerine Mahkeme’ce “mazeretimi delillendirmediğim” gerekçesi ile mazeretimin reddine ve için esası hakkında karar verildiğini, Şikâyetçinin meslek kuralları gereği nezaketen de olsa bir önceki duruşmaya da mazeret bildirmesini fırsat bilerek yokluğunda karar verilmesine neden olması ve temyize cevap dilekçesinde belirttiği asılsız tespitler nedeniyle biraz ağır eleştiride bulunduğunu, suçsuz olduğunu savunmuştur.
İncelenen dosya kapsamından; Şikâyetli avukatın … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/693 Esasta görülmekte olan davaya 15.11.2011 tarihli duruşmaya “… Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2011/385 Esas sayılı ve … Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/82 Esas sayılı duruşmaları nedeniyle katılamayacağını bildirdiği, dilekçe ekinde 6.00 TL’lik posta pulunun ekli olduğunun bildirildiği, savunma dilekçesi ekinde sunulan iki mahkemeye ait duruşma zabıtlarının gönderildiğine ilişkin meşruhat olmadığı,
Şikâyetçi avukatın “Mazereti kabul etmiyoruz, davayı uzatmaya yöneliktir, araştırılmasını talep ettikleri bir husus yoktur.” beyanı üzerine Mahkeme’ce “mazeretin delillendirilmediği” gerekçesi ile duruşmaya devam ve işin esası hakkında karar verildiği,
13.01.2012 tarihli temyize cevap dilekçesinde “davalı vekili cevap verme hezeyanı içinde yalan yanlış beyanda bulunarak yargılamayı olumsuz etkileme düşüncesindedir, “haksız kazanç peşindeki davalı ve vekilinin yalan beyan ve iddialarıdır.” Sözlerinin yazılı olduğu, bir buçuk sayfadan ibaret dilekçede Şikâyetçi avukatın hasımmış gibi suçlandığı görülmektedir.
Anayasa’nın 36. maddesine göre, “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir “, Eski TCK’nun 486., yeni TCK’nun 128. Maddesi de, “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” hükmünü içermektedir. Bu evrensel kuralların kabulü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, m. devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.1998 tarih, E. 1998/225, K. 1998/316 sayılı kararında, “... Görülüyor ki, Anayasa’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur...”
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, E.1974/1160, K. 1975/5782 sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır...” denilmektedir.
Dilekçede kullanılan, “haksız kazanç peşindeki davalı ve vekilinin yalan beyan ve iddialarıdır”, “davalı vekili cevap verme hezeyanı içinde yalan yanlış beyanda bulunarak yargılamayı olumsuz etkileme düşüncesindedir, “ sözleri savunmaya gerçekten yararlı, etkili ve hatta zaruri olmadığı gibi, hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisinin bulunmadığı, sübjektif inançla karşı tarafın kişiliğini hedef alan, bu sebeple O’nu küçük düşürmeye, dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırı olduğu tartışmasızdır.
Şikâyetli avukatın mazereti kabul etmemesi etik değilse de, Şikâyetli avukatın yasal yollardan hakkını araması, temyiz dilekçesinde meslektaşının kişiliğine yönelik saldırıda bulunması asla kabul edilemez.
Bu nedenlerle eylemin Avukatlık Yasası 34, 134 ve TBB Meslek Kuralları 5, 27/1. maddelere aykırı olmakla Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan hukuksal değerlendirmede isabetsizlik görülmemiş ve itirazın reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli Avukat SS’nun itirazının reddine, … Barosu Disiplin Kurulu’nun “Kınama Cezası Verilmesine” ilişkin 25.04.2013 gün ve 2013/3 Esas, 2013/5 Karar sayılı kararının ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy