Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(2709 S. K. BAŞLANGIÇ, m. 2, 4, 174) (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları m. 20)
E: 2001/208
K: 2001/20
T: 27.01.2001 
İtirazın süresinde yapıldığı anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikayetli Avukatın 09.07.1998 tarihinde Ankara 7. İcra Müdürlüğünün 1997/6980 nolu dosyasını başörtülü olarak incelediği, kendisine avukat olup olmadığı ve ismi sorulduğunda olay yerini terk ettiği, incelediği dosyadan EGO avukatı olduğunun anlaşılması üzerine hakkında tutanak tutulduğu, tutanağın Baroya intikal etmesi ile hakkında disiplin soruşturması başlatıldığı dosya kapsamı ve tanık ifadeleri ile anlaşılmıştır.
Şikayetli Avukat, hakkında tutanak tutulan kişinin kendisi olmadığını iddia etmiş ise de dosyayı takip eden kişi olarak belirttiği EGO avukatı H. G. 'ün açık ifadesi ile bu iddiasında samimi olmadığı ortaya çıkmıştır.
Akıl ve aydınlanma çağına ulaşmanın yolu olan Laik hukuk düzeni, Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli olan Atatürk devrimlerinin özürlü oluşturur. Laiklik devrimi ile dinsel hukuk terkedilmiş, laik hukuk düzeni getirilmiştir.
Bu nedenle, anayasanın çeşitli hükümlerinde laik hukuk düzeninin vazgeçilmezliği vurgulanmıştır. Anayasanın "Başlangıç" bölümünde; “Laiklik ilkesi gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı,” 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinden birisinin de “Laik bir hukuk devleti olduğu”, 4. maddesinde; diğer nitelikleri ile birlikte, "Laik bir hukuk devleti olma niteliğinin de değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği" belirtilmiştir.
Laik demokrasilerde "bireylerin dinsel inanç özgürlüğü" yasaların ve devletin güvencesi altındadır. Başka anlatımla laiklik ilkesi, din ve vicdan özgürlüğünün teminatıdır. Ancak, tüm özgürlükler gibi "bireysel dini inanç özgürlüğünün de" yasal sınırları vardır. Anayasamızda da açıkça ifade edildiği gibi, kimse inançlarını devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırılmak amacıyla kullanamaz. Kimse dini inançlarını kamu, düzenini bozacak biçimde uygulayamaz. Başka bir deyişle, kimse bireysel sınırlarını aşarak, dini inançlarını kamu alanına yansıtamaz.
Bu nedenle, kamu hizmeti gören ve bağlı olduğu kamu, kurumu niteliğindeki Baronun denetimi altında bulunan bir avukatın görevi sırasında başını türban veya başörtüsü ile örtmek suretiyle dinsel inançlarını bu yoldan kamu alanına yansıtmasına, bu davranışı ile gösterişli ve iddialı biçimde bir dine mensup olma özelliğini sergilemesine ve başörtüsünü ideolojik teşhir aracı olarak kullanmasına izin verilemez.
Böyle bir görüntünün, avukatlığı "kamu hizmeti" olarak niteleyen yasal statünün gerektirdiği "Laikliğe uyum ve saygı yükümlülüğü" ne açıkça ters düşmesi nedeni ile Meslek Kurallarının 20. maddesinde öngörülen anlamda, "mesleğe yakışır kılık" çerçevesi içinde kabul edilmesi ve hoşgörü ile karşılanması mümkün değildir.
Kaldı ki, toplumumuzun bir kesiminde, türban ve başörtüsü olayı, dinsel inanç maskesi arkasında, Laikliğe karşı tepki aracı ve teokratik devlet özleminin simgesi haline getirilmiştir.
Laik Cumhuriyetin temel kurumlarından olan Baroların ve Türkiye Barolar Birliğinin, bu tür geriye dönük ve çağdışı heveslere -en azından kendi yetki ve sorumluluk alanları içinde- karşı çıkmaları başlıca görevleridir.
Anayasa Mahkemesi türbanla ilgili bir yasayı "Cumhuriyet, şeriat karşıtı bir düzendir." gerekçesi ile iptal etmiş ve "Dinsel nitelikteki kıyafetlerin, din özgürlüğünün anayasal sınırları dışında bulunduğunu" belirtmiştir. Ayrıca, Danıştay da, Yüksek Öğretim Kurumu Kıyafet Yönetmeliğindeki başörtüsü ve türbana ilişkin maddenin geçersizliğini karara bağlamıştır. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun 7.5.1999 gün, 1999/229 Y.D. itiraz No.lu son kararında, kılık kıyafet konusunda uyulması gereken kuralları bilinmesine rağmen, ideolojik ve siyasi amaçlarla davranışını ısrarla sürdüren bayan memurlara, doğrudan kamu görevinden çıkarılma cezası verilebileceğini hükme bağlamıştır.
Yine benzer bir olaydan dolayı Kurulumuzca tayin edilen disiplin cezasının iptali istemi ile açılan dava, Ankara 2. İdare Mahkemesinin 22.2.1994 gün ve 1993/1508 Esas, 1994/219 Karar sayılı kararıyla reddedilmiştir. Sözü edilen kararda "Anayasa Mahkemesi'nce verilen çeşitli kararlarda da vurgulandığı gibi çağdaş bir görünüm taşımayan başörtüsü ve onunla birlikte kullanılan belli biçimdeki giysiyi Türk Devrimlerinin İlkeleri ve Anayasanın 174. maddesi kapsamındaki devrim yasaları ile güdülen amaçla bağdaştırmak mümkün değildir" denilmektedir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle, Şikayetli Avukatın eylemi disiplin suçu oluşturur. Baro Disiplin Kurulunca, eylemin gerçek anlamı ve amacı iyi tespit edilerek yapılan değerlendirme isabetli bulunmuştur. Eylemin niteliği ve özel ağırlığı bir üst cezayı gerektirmekle beraber, sadece Şikayetli Avukatın itirazı sebebiyle aleyhe bozma olmayacağı ilkesi doğrultusunda kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak, itirazın reddiyle, Ankara Barosu Disiplin Kurulunun "KINAMA" cezası verilmesine ilişkin kararının ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy