Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuralları m. 5, 17)
E: 2011/654
K: 2012/149
T: 24.03.2012
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
Şikayetçi vekilinin, şikayetli avukatın davalı - karşı davacı vekili sıfatıyla takip ettiği Kadiköy 2. Aile Mahkemesi'nin 2007/266 Esas sayılı davasının yapılan yargılaması sonucunda verilen kararın şikayetçi tarafından temyizi üzerine temyize cevap verdiği 25.11.2009 tarihli dilekçesinde, davacı karşı davalı şikayetçiye yönelik olarak “……nın bir kez daha evlilik dışı ilişkisinden hamile kaldığı ve çocuk aldırdığına muttali olunmuş ve bu hususta ilgili belgelerin celbi, taraflar arasında devam etmekte olan mal rejimi davasının görülmekte olduğu Kadıköy 1. Aile Mahkemesi'nin 2008/556 Esas sayılı dosyası ile talep edilmiştir.” Şeklinde gerçeğe aykırı ifadelere yer verildiği gibi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nde 02.12.2009 tarihinde duruşmalı olarak yapılan temyiz incelemesinde de “şikayetçinin evine sürekli erkek aldığını, bu işleri çocukların gözü önünde yaptığını, kocası evden çıkar çıkmaz eve erkeklerin girdiğini, gayrimeşru ilişkiden olan çocuğu aldırdığı” şeklinde ithamlarda bulunduğunu iddia etmesi üzerine başlatılan disiplin kovuşturması sonucunda Baro Disiplin Kurulu'nca eylem sabit görülmeyerek, disiplin cezası tayin edilmemiştir.
Şikayetli avukat savunmasında, şikayetçinin aynı konu ile ilgili olarak müvekkili hakkında Kadıköy Cumhuriyeti Başsavcılığı'na şikayette bulunduğunu, müvekkili hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, bu karara itiraz edilip, itirazın reddedilmekle kesinleştiğini, davaya sunduğu dilekçedeki ifadelerin iddia ve savunma sınırları içinde kaldığını, kendisi hakkında yapılan şikayette de kovuşturma açılmasına yer olmadığı karar verildiğini, şikayetin haksız olduğunu bildirmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, şikayetli avukatın Kadıköy 18. Noterliği'nin 08.07.2008 tarih ve yevmiye numaralı vekaletnamesi ile vekili olduğu şikayetçinin Kadıköy 2. Aile Mahkemesi'nin Esasında kayıtlı “evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni boşanma” davası açtığı, şikayetli avukatın Kadıköy 3. Aile Mahkemesi'nin Esas sayılı “Zina nedeni ile maddi ve manevi tazminat ve çocukların velayeti” için karşı dava açtığı, davanın bu dosyada birleştirildiği, mahkemenin zina nedeni ile tarafların boşanmalarına, 100.000.00¨'si tazminat ve velayetin babaya verilmesine karar verdiği, dosyanın Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nden geçerek onandığı, şikayetli avukatın Kadıköy 1. Aile Mahkemesi'nin Esasında kayıtlı olarak “mal rejimi” davası açtığı, sözü geçen ifadeleri mal rejimi davasında ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'ndeki duruşmada beyan ettiği, şikayetli avukat hakkında Cumhuriyet Savcılığı'na yapılan başvuru nedeni ile 30.01.2011 tarihli “olur” ile kovuşturma izninin verilmediği anlaşılmıştır.
Disiplin kovuşturmasına konu sorun, şikayetli avukat tarafından 25.11.2009 tarihli cevap dilekçesinde ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nde yapılan duruşmada kullanılan ve içeriği yukarıda açıklanan ifadelerin savunma ile ilgili olup, olmadığı ve savunma sınırlarını aşıp, aşmadığına ilişkindir.
Anayasamızın 36. maddesi “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”, eski TCK'nın 486 yeni TCK'nın 128. “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” maddeleri ile, iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.10.1998 tarih, Esas 1998/225, Karar 1998/316 sayılı kararında “….Anayasa'nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur.”
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 02.05.1975 tarih, Esas 1974/1160, Karar 1975/5782 sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak karşılık avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, Onu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır.” denilmektedir.
Şikayetli avukatın, şikayetinin Kadıköy 2. Aile Mahkemesi'nin “zina nedeni” verilen boşanma kararının temyiz dilekçesine karşı verdiği 25.11.2009 tarihli cevap dilekçesinde ifade ettiği konular hakaret amaçlı olmayıp, dava konusunun esasına yönelik beyanlardır. Şikayetçi hakkında geçmişte yaşananlarla ilgili beyanları ve sunduğu belgeler davasını haklı göstermek amacıyla kullanılmış belgeler niteliğinde olduğu kuşkusuzdur. Kovuşturmaya konu ifadeler Anayasal bir hak olan savunma hakkının sınırları içinde kaldığı da tartışmasızdır.
Böylelikle, şikayetli avukatın dilekçesinde kullandığı ifadeler, şikayet edilen avukatın müvekkilinden aldığı bilgi ve talimatlar doğrultusunda iddia konusu ifadelerini kullandığı davanın zina nedeni ile boşanma ve mal rejimi davası olduğu göz önünde bulundurulduğunda ve cevap dilekçesinin bütün incelendiğinde, şikayetçinin açtıkları kovuşturmaya konu sözlerin sübjektif inançla ve karşı tarafın kişiliğini hedef alan, bu sebeple onu küçük düşürmeye yönelik olmadığı ve savunma sınırları içinde kaldığı anlaşılmakla, eylem disiplin suçunu oluşturmamaktadır.
Bu nedenle, Baro Disiplin Kurulu'nun değerlendirmesinde hukuki isabetsizlik görülmemiş ve kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak, şikayetçi vekilinin itirazlarının reddi ile İstanbul Barosu Disiplin Kurulunun “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin kararın ONANMASINA, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy