Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(1136 S. K. m. 34, 134)

 

E. 2015/921

K. 2016/96

T. 30.01.2016

 

İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;

 

Şikâyetli avukat hakkında, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 15.07.2013 günlü ve ... sayılı “Olur”u ile; “Davalı M.D. vekili sıfatıyla takip ettiği ve müşteki E.B.’nin davacı olarak taraf olduğu ... İş Mahkemesi’nin 2010/578 Esasına kayden görülen tazminat talepli davanın yargılaması sonunda, davanın kabulüne dair verilen 21.02.2012 gün ve 2012/41 sayılı kararla ilgili olarak mahkemeye sunduğu 19.03.2012 tarihli temyiz dilekçesinde iddia ve savunma sınırlarını aşan ifadelere yer verdiği,

 

Bu cümleden olarak;

 

Bahse konu kararı veren mahkeme hâkimine yönelik “Burada tartışılması gereken mahkeme kararı değil kararı veren kişidir... Vicdani kanaat mi, yoksa vicdansızca bir karar mı olduğu anlaşılabilecektir. Keşke sayın Hakimlik … holdinge sorsaydı, belki biraz daha yüksek rakama hükmeder vicdani rahatlığı artardı... Sayın hâkimlik bu hususu da es geçmiştir, zira vicdani kanaati vardır... İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir... … Parti seçim kurulu üyesi olursun ha! hem de …’nin kalesinde öyle mi? İşte vicdani kanaat bunun için aleyhimize oluşmuştur... sayın hâkim bu hususta davacıdan daha davacı bir şekilde davranmış bu delilleri de hiç değerlendirmemiştir… Nasıl olur, nasıl olabilir? Alevi kökenli bir vatandaş ...’yi bırakabilir? İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir…” şeklinde, davalı müştekiye yönelik “Bu ifadeler bir avukat ifadeleridir. Her satırı çelişkili, yanlış ve yönlendirme doludur. Kendi aleyhine ifade veren bir avukat ile ilk defa karşılaşıyoruz... Stajyer maaşı olarak Ş. hanıma ödenen para müvekkilimden haksız yere alma ve henüz iade edilmeyen paradır ve sorumluluğu yönetici E.B.’a aittir... Büroyu yöneten E.B.’ın neden böyle davrandığı ise açılan bir dava ve bu davayla beraber yürütülen büro müvekkillerini ele geçirme operasyonu ile ortaya çıkmıştır... Hak adalet kavramı yerine karalama ve tongaya düşürme metodu kullanılarak dava kazanılmaz...” şeklinde ifadelere yer verdiği iddiasıyla kovuşturma izni verilmesi üzerine başlatılan disiplin kovuşturmasında, eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.

 

Usulüne uygun tebligata rağmen şikâyetli avukatın soruşturma ve kovuşturma aşamasında savunma vermemiştir.

 

Disiplin kovuşturmasına konu eylem nedeniyle sanık olarak yargılandığı Mahkemede alınan savunmasında; “Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Ben İş Mahkemesi’nde avukatlık görevimi icra ettim. Herhangi bir hakaret söz konusu değildir. Suçsuzum.” demiştir.

 

İncelenen dosya kapsamından; Şikâyetli avukatın disiplin kovuşturmasına konu eylemi nedeniyle ... Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2013/492 Esas sayılı dosyası ile “Hakaret” suçundan yapılan yargılamasında, Mahkemenin 08.04.2015 gün ve 2015/122 Karar sayılı ilamı ile, sanığın Katılan E.B.’ye yüklenen kamu görevlisine hakaret suçunu işlediği sabit olmakla TCK’nın 125/1-3-a, 62/1 maddeleri uyarınca neticeten 10 Ay Hapis Cezası ile cezalandırılmasına, HAGB, sanığın mağdur M.T.’ye (Mahkeme hakimi) yüklenen kamu görevlisine hakaret suçunu işlediği sabit olmakla TCK’nın 125/1-3-a, 62/1 maddeleri uyarınca neticeten 10 Ay Hapis Cezası ile Cezalandırılmasına, HAGB karar verildiği, kararın itiraz edilmeden 07.05.2015 tarihinde kesinleştiği,

 

Mahkeme tarafından “Sanık aşamalarda atılı suçlamayı kabul etmediği, İş Mahkemesinde görülen davada Avukatlık görevini icra ettiği, hakaret kastının söz konusu olmadığı yönünde savunmada bulunmuş ise de, sanığın temyiz dilekçesinde yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen mahkeme hakimine ve davalı katılan avukata yönelik olarak ayrı ayrı sarf ettiği tüm bu sözlerin kabul edilen yargılama usul ve adabına uygun düşmediği, iddia ve savunma sınırlarını aştığı, bu nedenle kamu görevlileri olan mahkeme hakimi ve katılan avukata yönelik olarak sanığın sarf ettiği bu sözlerde hakaret suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu, bu itibar ile sanığın kamu görevlileri olan mahkeme hakimi ve katılan avukata yönelik olarak hakaret suçunu işlediği sabit görülmüş, sanığın sabit görülen eylemine uyan TCK’nın 125/3-a maddesi gereğince 2 kez cezalandırılmasına, ancak sanığın geçmişteki hali, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı mahkûm olmamış olması, kişilik özellikleri dikkate alınarak ve yeniden suç işlemeyeceği yolunda kanaati göz önüne alınarak sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermek gerekmiş ve hüküm aşağıdaki şekilde kurulmuştur.” gerekçesiyle hüküm kurulduğu,

 

Şikâyetli avukat N.K.’nın disiplin sicil özetinde, ceza olmadığı,

 

Şikâyetli avukat vekili Avukat M.D.’nin 26.11.2015 evrak kayıt tarihli itiraz dilekçesinde özetle; Olayda şikâyetçi avukata karşı söylenmiş tek bir kelime bulunmadığını, iddia ve beyanların yöneltildiği Mahkeme hakiminin de şikâyetçi olmadığını, müvekkilinin hakimin dikkatini çekebilmek amacıyla ilgili satırları yazdığını, kabul anlamına gelmemekle şikâyetçi avukatın şikâyete konu dosyada davacı asil olduğu ve avukatlık sıfatının bulunmadığını, bu sebeple verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, kaldı ki söz konusu ifadelerin savunma dokunulmazlığı kapsamında olduğunu, bu konuda Kurulumuzun disiplin cezası verilmesine yer olmadığına dair pek çok emsal kararı bulunduğunu da belirterek mezkûr kararın bozulmasını talep ettiği görülmektedir.

 

Şikâyetli avukatın gerek Mahkeme hakimine ve gerekse Şikâyetçi avukata tehiri icra talepli 19.03.2012 tarihli dilekçede disiplin kovuşturmasına konu sözleri yazdığı kabulle de tartışmasızdır.

 

Anayasa’nın 36. maddesine göre, “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir “, Eski TCK’nun 486., yeni TCK’nun 128. maddesi de, “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” hükmünü içermektedir. Bu evrensel kuralların kabulü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, m. devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.

 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.1998 tarih, E. 1998/225, K. 1998/316 sayılı kararında, “... Görülüyor ki, Anayasa’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur...”

 

Yargıtay Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, E.1974/1160, K. 1975/5782 sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır...” denilmektedir.

 

Dilekçenin tümü nazara alındığında kesinleşmiş Mahkeme kararı olmasa dahi Şikâyetli avukatın dilekçesinde kullandığı “... İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir... … Parti seçim kurulu üyesi olursun ha! hem de ...’nin kalesinde öyle mi? İşte vicdani kanaat bunun için aleyhimize oluşmuştur... sayın hâkim bu hususta davacıdan daha davacı bir şekilde davranmış bu delilleri de hiç değerlendirmemiştir… Nasıl olur, nasıl olabilir? Alevi kökenli bir vatandaş ...’yi bırakabilir? İşte asıl mahalle baskısı hukuksuzluk bu mahkeme kararı içerisinde gizlidir…” şeklinde, davalı müştekiye yönelik “Bu ifadeler bir avukat ifadeleridir. Her satırı çelişkili, yanlış ve yönlendirme doludur. Kendi aleyhine ifade veren bir avukat ile ilk defa karşılaşıyoruz... stajyer maaşı olarak Ş. hanıma ödenen para müvekkilimden haksız yere alma ve henüz iade edilmeyen paradır ve sorumluluğu yönetici E.B.’ye aittir... Büroyu yöneten E.B.’nin neden böyle davrandığı ise açılan bir dava ve bu davayla beraber yürütülen büro müvekkillerini ele geçirme operasyonu ile ortaya çıkmıştır... Hak adalet kavramı yerine karalama ve tongaya düşürme metodu kullanılarak dava kazanılmaz...” sözlerinin “objektiflik, gerçek ve somut vakıalara dayanma”, “uyuşmazlıkla bağlantılılık” ve “hukuki açıklama” esaslarına uygun açıklama olarak kabul edilemeyeceği ve savunma sınırları içinde olduğu şeklinde yorumlanamayacağından eylemin disiplin suçu olduğuna ilişkin Baro Disiplin Kurulunca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmakla itirazın reddi ile kararın onanması gerekmiştir.

 

Sonuç olarak Şikâyetli avukat N.K. vekili Avukat M.D.’nin itirazının reddi ile;

 

1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 05.10.2015 gün ve 2014/62 Esas, 2015/487 Karar sayılı kararının ONANMASINA,

 

2-Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere, Oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

 


Full & Egal Universal Law Academy