Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(1136 S. K. m. 34, 134)
E. 2015/47
K. 2015/252
T. 28.03.2015
Objektiflik, yargının temelinde yatan bir olgudur. Avukat da yargının bir öğesi olduğuna göre objektif olmak zorundadır. Dava konusu ile sınırlı, inceleme ürünü olan söz ve yazılarla objektiflik ilkesi korunmuş olur.
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikâyetli avukat hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 03.10.2010 gün ve B.03.0.CİG.0.00.00.02-101-05-35-4983-2010/… sayılı “Oluru” ile “Davalı Ö.G.S. vekili sıfatıyla takip ettiği ve müştekinin davacı M.S.vasisi sıfatıyla yer aldığı ... 3. Aile Mahkemesi’nin 2009/445 esasına kayden görülen nafaka artırımı davası sırasında mahkemeye sunduğu 23.07.2009 tarihli cevap dilekçesinde şikâyetçiye yönelik olarak “Vasinin, 08.07.2009 düzenleme tarihli cevaba cevap beyanları HUMK 78. maddesine göre münasebetsiz evrak niteliğindedir... Öncelikle medeni ve onurlu bir insan olduğu iddiasında bulunan ve fakat gerçekte terbiye yoksunu N.T. isimli şahıs bu davada konumunu ve sıfatını bilmeli, ondan sonra replik layihası yazmaya çalışmalı. Kendisi bu davada vekil değildir, dolayısıyla sıfatı avukat değildir. Kendisinin şahsımı meslektaş olarak kabul etmesini istemem. Böyle bir dilekçe yazan kişi ile aynı meslekten olma konusunda ise ancak hicap duyarım... Herkesi kendisi ve kendi ailesi gibi görme lüksünü kendinde nasıl bulmaktadır anlayabilmiş değilim. Avukatlık mesleği ile ilgili şahsıma akıl vermeye kalkışan N.T. önce bakacaksın ben kimim diye? Aklının ve meslek ahlakının kendine fazla geldiğine kanaat getireceksin, ondan sonra başkasına akıl ve ahlak dersi vermeye çalışacaksın... Başka kişilerden terbiye, saygı beklemem ve fakat seviyeyi çukura çekmelerine de müsaade etmem... Vasi de usule adaba uygun yeni bir beyanda bulunmalıdır.” şeklinde iddia ve savunma sınırlarını aşan ifadelere yer verdiği iddiası ile açılan disiplin kovuşturması sonucu eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.
Şikâyetli avukat 23.12.2011 kayıt tarihli savunma dilekçesinde özetle; 23.07.2009 düzenleme tarihli dilekçenin ... 3. Aile Mahkemesi dosyasında müvekkili olan Ö.G.S.’in istemi, bilgisi, beyanı ve yazılı onayı doğrultusunda hazırlanıp mahkemesine sunulduğunu, dolayısıyla bu dilekçede hukuka aykırı bir hususun bulunmadığını, müvekkilinin yazılı istemine dayalı olması nedeniyle şahsının sorumluluğu bulunmadığını, beyanların Şikâyetçi N.T.’nin dilekçesinde ki ifadelere cevap mahiyetinde ve savunmanın kutsallığı ve savunma hakkının kullanılması ile düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde hukuka uygun olarak yapıldığını, şikâyetin amacının Şikâyetçinin taraf olduğu davalarda Ö.G.S.’in vekilliğinden ayrılması nedeniyle şahsına husumet duymakta olduğundan yapıldığını, suçsuz olduğunu bildirdiği görülmektedir.
İncelenen dosya kapsamından eylem nedeniyle ... 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011/87 Esasında “hakaret” iddiası ile açılan kamu davasında Mahkeme’nin 28.12.2011 gün ve 2011/378 Karar sayılı kararı ile TCK 125/1, 124/4, 62/1, 52/3 maddeler gereği neticeten 2.320 TL Adli Para Cezası İle cezalandırılmasına kesin olarak karar verildiği, kararın 28.12.2011 tarihinde kesinleştiğinin bildirildiği, ancak kararın temyizi üzerine Yargıtay … Ceza Dairesi’nin 29.05.2014 gün ve 2013/35913 Esas, 2014/19238 Karar sayılı kararı ile onandığı ve 29.05.2014 tarihinde kesinleştiği,
Mahkeme karar gerekçesinde “Vasinin, 08.07.2009 düzenleme tarihli cevaba cevap beyanları HUMK 78. maddesine göre münasebetsiz evrak niteliğindedir... Öncelikle medeni ve onurlu bir insan olduğu iddiasında bulunan ve fakat gerçekte terbiye yoksunu N.T. isimli şahıs bu davada konumunu ve sıfatını bilmeli, ondan sonra replik layihası yazmaya çalışmalı. Kendisi bu davada vekil değildir, dolayısıyla sıfatı avukat değildir. Kendisinin şahsımı meslektaş olarak kabul etmesini istemem. Böyle bir dilekçe yazan kişi ile aynı meslekten olma konusunda ise ancak hicap duyarım... Herkesi kendisi ve kendi ailesi gibi görme lüksünü kendinde nasıl bulmaktadır anlayabilmiş değilim. Avukatlık mesleği ile ilgili şahsıma akıl vermeye kalkışan N.T. önce bakacaksın ben kimim diye? Aklının ve meslek ahlakının kendine fazla geldiğine kanaat getireceksin, ondan sonra başkasına akıl ve ahlak dersi vermeye çalışacaksın... Başka kişilerden terbiye, saygı beklemem ve fakat seviyeyi çukura çekmelerine de müsaade etmem... Vasi de usule adaba uygun yeni bir beyanda bulunmalıdır.” Şeklinde beyanda bulunduğu, sanığın bu beyanlarının kül halinde değerlendirildiğinde savunma sınırları ötesine geçip katılan N.T.’ye yönelik hakaret suçunu içerdiği, sanığın böylece atılı suçu işlediği… suçun işleniş biçimi yer ve zaman dikkate alınarak… teşdiden cezalandırılmasına” sözlerinin yazılı olduğu,
Şikâyetli avukatın 15.12.2014 kayıt tarihli itirazında; Aleyhime verilen karar usul ve esas açısından, hukuka uygun olmamakla Avukat N.T.ile olan husumet uzun zaman önce bitmiştir. Kendisine bugün için bu yakınmasını geri alacaktır diye düşünüyorum. Ben ise uzun zaman önce, kendisiyle alakalı bütün yakınmalarımı geri almıştım, sözlerinin yazılı olduğu ve bu nedenle cezanın itirazen kaldırılmasını talep ettiği görülmektedir.
Anayasamızın 36. maddesi “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” , eski T.C.K. nun 486., yeni T.C.K. nun 128.maddesi “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” maddeleri ile, iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, madde devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.1998 tarih, 1998/225 Esas, 1998/316 Karar sayılı kararında “...Anayasanın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasanın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkının meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur..” ,
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, 1974/1160 Esas, 1975/5782 Karar sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak karşılık avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır” denilmektedir.
Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 6. maddesi “Avukat iddia ve savunmanın hukuki yönü ile ilgilidir. Taraflar arasında anlaşmazlığın doğurduğu düşmanlıkların dışında kalmalıdır” ve 5. maddesi “Avukat, yazarken de, konuşurken de düşüncelerini olgun ve objektif bir biçimde açıklamalıdır”, 27. maddesi “Hiçbir avukat, herhangi bir meslektaşı özellikle hasım vekili meslektaşı hakkında küçük düşürücü nitelikteki kişisel görüşlerini açıkça belirtemez.” hükümleri gereği mesleki çalışmasında avukat hukukla ve yasalarla ilgisiz açıklamalardan özenle kaçınmalıdır.
Şikayetli Avukatın dilekçesinde kullandığı yukarda yazılı sözler yargılamanın hukuksal yönü ile ilgili olarak, “hakkın ortaya çıkarılmasına yararlı, etkili ve hatta zaruri açıklama”, “objektiflik, gerçek ve somut vakıalara dayanma”, “uyuşmazlıkla bağlantılılık” ve “hukuki açıklama” esaslarına uygun açıklama olarak kabul edilemeyeceği ve savunma sınırları içinde olduğu düşünülemeyeceğinden, eylem disiplin suçu oluşturmaktadır.
Objektiflik, yargının temelinde yatan bir olgudur. Avukat da yargının bir öğesi olduğuna göre objektif olmak zorundadır. Dava konusu ile sınırlı, inceleme ürünü olan söz ve yazılarla objektiflik ilkesi korunmuş olur. Bu nedenle avukatın, karşı taraf için objektifliği ihlal eden ve mesleğin gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir tarzı aşan ibareler kullanmaması ve böylece müvekkilin şahsi kin ve garezine alet olmaması asıldır.
Müvekkilin istemi, yazılı talimat ve onayı olsa dahi Avukat, “Avukatın bağımsızlığı” ilkesi gereği hukukla ilgisiz açıklamalardan özenle kaçınmak zorundadır
Bu nedenlerle eylem Avukatlık Yasası 34, 134 ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kuraları 5, 6, 27/1. maddelerine aykırı olmakla disiplin suçu oluşturduğundan Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan değerlendirmede hukuki isabetsizlik görülmemiş ve kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli avukat K.K.’nın itirazının reddi ile;
1-... Barosu Disiplin Kurulu’nun “Kınama Cezası Verilmesine” ilişkin 17.10.2014 gün ve 2011/424 Esas, 2014/191 Karar sayılı kararının ONANMASINA,
2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere,
Oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy