Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(1136 S. K. m. 34, 134) (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları m. 3, 4, 5)
E. 2014/699
K. 2014/815 
T. 06.12.2014 
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikâyetli Avukat hakkında Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 29.06.2009 gün veB.03.0.CİG.0.00.00.02-110-38-1289-2006 sayılı ‘Olur’u ile “Müştekilerden N.’ın eşi, Ş. ve Ö.’ün ise babaları olan A. S.’i öldürdüğü gerekçesiyle … 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/113 Esasına kayden görülmekte olan kamu davasında tutuklu olarak yargılanan E. B. vekili sıfatıyla katıldığı 07.04.2006 tarihli ilk oturumda öldürülen A. S.’e yönelik olarak “Maktulün sapık ilişkileri varmış, su testisi suyolunda kırılmıştır.” şeklinde sözler söylediği ”iddiasıyla açılan disiplin kovuşturması sonucu eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.
Şikâyetli Avukatın önceki savunma ve itirazlarında, şikâyete konu mahkeme dosyasının duruşmasında tanıkların dinlendiğini bu tanıklarca, maktulün ahlaka aykırı davranışlar sergilediğinin belirtildiğini, bunun üzerine kendisinin müvekkilinin savunmasını yaparken “su testisi suyolunda kırılmış” şeklinde bir beyanda bulunduğunu, bunu da savunmasını güçlendirmek adına yaptığını ancak kesinlikle maktul hakkında “sapık ilişkileri varmış” şeklinde bir söylemde bulunmadığını, kullandığı sözlerin de savunma sınırını aşmadığını ve hakaret kastı olmadığını belirttiği görülmüştür.
İncelenen dosya kapsamından Şikâyetli Avukat hakkında … 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/4 Esasında “ölünün hatırasına hakaret” iddiasıyla kamu davası açıldığı, Mahkeme’nin 18.03.2010gün ve 2007/10 Karar sayılı kararla TCK m.130/1, 130/1-son, 52/2-3 maddesi gereği 220 TL para cezası ile tecziyesine karar verildiği, bu kararın temyiz edilerek Yargıtay … Ceza Dairesi’nin 24.01.2012 gün ve 2011/37482 Esas, 2012/893 Karar ile istemin reddine karar verildiği ve 24.01.2012 tarihinde kesinleştiği,
Mahkeme kararının gerekçesinde, “Bu açıklamalar sonrası somut olaya dönüldüğünde … 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/113 Esas sırasında görülmekte olan davada sanık E. B. vekili olan sanık avukatın müteveffa A. S.’i kastederek 07.04.2006 tarihli celsede “...maktulün sapık ilişkileri varmış, su testisi suyolunda kırılmıştır.” şeklinde ibareler kullanıp, aleni duruşmada üçten fazla kişi ile de ihtilat ederek müteveffa A. S.’in onur, şeref ve saygınlığına saldırıda bulunduğu ve onu soyut olarak tahkir ettiği ve dolayısıyla ölünün hatırasına hakaret suçunun bütün unsurları ile oluştuğu anlaşılmıştır. Sanık S. E.’ın, müteveffa A. S.’in hatırasına hitaben “… maktulün, sapık ilişkileri varmış, su testisi suyolunda kırılmıştır…” şeklindeki sözlerinin muhatabının onur, şeref ve saygınlığını rencide eder nitelikte sözler olup 5237 sayılı TCK’nın 130/1-son maddeye mümas alenen ölünün hatırasına hakaret suçunu oluşturduğu anlaşılmıştır. Avukat olan sanık S. E.  sarf ettiği suça konu sözlerin iddia ve savunma hakkının kullanılması niteliğinde bulunup bulunmadığının tartışılması da gerekir…Anayasanın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanılmak suretiyle olmalıdır… Netice olarak sanık S.’nin müteveffa A. S.’in hatırasına alenen hakaret ettiği anlaşıldığından…” sözlerinin yazılı olduğu,
Şikayetli Avukatın disiplin sicilinde ceza bulunmadığı,
Şikayetli Avukatın 02.12.2013 kayıt tarihli dilekçe ile “… sarf etmiş olduğum sözler tamamen savunmaya yönelik ve yanında çalışmış olduğum avukatın talimatıyla olmuştur. Ben vefat edeni önceden tanımam ve herhangi bir husumetimde yoktur. Dolayısıyla ölünün hatırasına hakaret kastımda olamaz. Aradan 7 yıl geçtikten sonra temyizi kabil olmayan karara dayanarak savunmaya yönelik sarf edilmiş sözlerime ilişkin uyarı cezası verilmesi hukuka aykırıdır. Yine daha önce soruşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği halde aradan 7 yıl geçtikten sonra ceza verilemez. Hem soruşturma yönünden hem de ceza yönünden zamanaşımı dolmuştur. TBB'nin avukat haklarına yönelik daha hassas inceleme yapacağına inanarak bu itirazı yapıyorum…” diyerek …Barosu Disiplin Kurulu’nun kendisine haksız ceza verdiğini bildirerek kararın itirazen kaldırılmasını talep ettiği görülmektedir.
Anayasa’nın 36. maddesine göre, “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir “, Eski TCK’nun 486., yeni TCK’nun 128. maddesi de, “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnatlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” hükmünü içermektedir. Bu evrensel kuralların kabulü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, m. devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.1998 tarih, E. 1998/225, K. 1998/316 sayılı kararında, “... Görülüyor ki, Anayasa’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur...”
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, E.1974/1160, K. 1975/5782 sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır...” denilmektedir.
Dilekçede özellikle birkaç defa kullanılan “...maktulün sapık ilişkileri varmış, su testisi suyolunda kırılmıştır..” sözleri savunmaya gerçekten yararlı, etkili ve hatta zaruri olmadığı gibi, hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisinin bulunmadığı, sübjektif inançla maktulün kişiliğini hedef alan, bu sebeple O’nu küçük düşürmeye, dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik sözler olduğu tartışmasızdır.
Gerek Mahkeme kararı ve gerekse Şikâyetli avukatın tevilli kısmi kabulünden eylemin sabit olduğu tartışmasızdır.
Bu nedenlerle eylem Avukatlık Yasası 34, 134 ve TBB Meslek Kuralları 3, 4, 5. maddelere aykırı olmakla disiplin suçu olduğundan Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan değerlendirmede hukuki isabet görülmekle Şikâyetli avukat S. E.’ın itirazın reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak, Şikâyetli avukat S. E.’ın itirazın reddi ile;
1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 10.07.2014 gün ve 2007/14 Esas, 2013/30 Karar sayılı kararının ONANMASINA,
2- Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere,
Oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy