Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(2709 S. K. m. 36) (1136 S. K. m. 135) (5237 S. K. m. 128) (765 S. K. m. 486) (Türkiye Barolar Birliği Avukatlık Meslek Kuralları m. 5, 6) (YCGK. 20.10.1998 T. 1998/4-225 E. 1998/316 K.) (4. HD. 02.05.1975 T. 1974/1160 E. 1975/5782 K.)

 

E: 2016-333

K: 2016/468

T: 26.06.2016

 

İtirazın süresinde olduğu anlaşıldığından gereği görüşülüp düşünüldü:

 

Şikayetli avukat İnal hakkında, “... Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunduğu 12.12.2011 tarihli dilekçesinde ‘… M.Y.S.E.’nin eski avukatı olup evrak çantasını aldığı iddia edilen kişidir. Bu konuda savcılığın 2005/33374 sayılı ve ... Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/153 sayılı dosyalarından yargılanmış, olayı kanıtlanmadığından beraat etmiştir ancak müvekkili nezdinde itibarını kaybetmiştir.’, ‘…. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/509 E. ve 2011/37 K. sayılı ilamında belirtilen 384.000,00 TL gibi yüksek avukatlık ücretini kazanan davacı bunu hak edecek ne yapmıştır, yaptığı sadece … Holding’e karşı icra takibi başlatmış o kadar, hiçbir tahsilat yapmamıştır.’ seklinde ifadeler kullandığı, ayrıca dava ile ilgili olarak da şikayetlinin Baro’ya bildirimde bulunmadığı” iddiası üzerine başlatılan disiplin kovuşturması sonucu ceza eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.

 

Şikayetli avukat önceki savunmalarında özetle; .... İcra Müdürlüğü’nün 2005/1955 Esas sayılı dosyasında alacaklının müvekkili Y.C., borçlusunun S.E. olduğunu, borçlunun gayrimenkullerinin satıldığını ve satış parasının da dosyaya geldiğini, şikayetçinin de .... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/1804 Esas sayılı dosyası ile derece kararının iptali için dava açtığını, şikayetçinin müvekkilinin alacağı için muvazaa iddiasının bulunduğunu, şikayetçinin alacağını tartışmaya açmasının doğal olduğunu, şikayetçi hakkında bir takım iddialarda bulunmuş ise de beraat ettiğini de bildirdiğini, şikayetçi hakkında kesin yargı içeren cümleler kullanmadığını, söz konusu beyanların savunma hakkı ve sınırları içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini, davayı Baro’ya bildirim yükümlülüğünün de bulunmadığını, ihtilaf konusu olayın sulh protokolü imzalanarak kapandığını beyan etmiştir.

 

İncelenen dosya kapsamında, … Baro Yönetim Kurulu’nun 06.06.2013 tarihli ve 2013/654 Karar sayılı kararı ile şikayetli avukat hakkında disiplin kovuşturması açılmasına karar verildiği,

 

Baro Disiplin Kurulu tarafından şikayetli avukatın Mahkemeye verdiği dilekçede, şikayetçi ile ilgili beyanları TBB Meslek Kuralları’nın 5 ve 6. maddelerine aykırı bulunduğundan şikayetli avukat Süleyman İnal’ın 1136 sayılı Avukatlık Yasası’nın 135/1. maddesi gereğince uyarma cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,

 

Baro Disiplin Kurulu kararında şikayet eden avukatın 06.09.2013 tarihli dilekçesinden bahsedilmekte ise söz konusu dilekçenin şikayetli avukat tarafından verildiği, kararda bu hususun sehven şikayet eden avukat olarak yazıldığı,

 

Şikayetli avukat S.İ.’nin disiplin sicil özetinde ceza olmadığı,

 

Şikayetli avukatın 22.02.2016 evrak kayıt tarihli itiraz dilekçesinde özetle; önceki savunmalarını tekrarla, beyanlarının savunma sınırları içerisinde kaldığını, şikayetçi avukat tarafından dosyaya sunulan 06.09.2013 günlü dilekçesindeki beyanlarının şikayetinden vazgeçti anlamına geldiğini ifade ederek hakkında verilen uyarma cezasının kaldırılmasını talep ettiği görülmektedir.

 

Anayasa’nın 36. maddesine göre, “herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir “, Eski TCK’nın 486, yeni TCK’nın 128. maddesi de, “Yargı mercileri veya idari makamlar nezdinde yapılan yazılı veya sözlü başvuru, iddia ve savunmalar kapsamında, kişilerle ilgili olarak somut isnadlarda ya da olumsuz değerlendirmelerde bulunulması halinde ceza verilemez” hükmünü içermektedir. Bu evrensel kuralların kabulü ile iddia ve savunma dokunulmazlığı anayasal ve yasal teminat altına alınmıştır. Her hakta olduğu gibi iddia ve savunma dokunulmazlığı da sınırsız olmayıp, m. devamında, “Ancak, bunun için, isnat ve değerlendirmelerin, gerçek ve somut vakıalara dayanması ve uyuşmazlıkla bağlantılı olması gerektiği” bildirilmiştir.

 

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.10.1998 tarih, E. 1998/225, K. 1998/316 sayılı kararında, “... Görülüyor ki, Anayasa’nın kabul ettiği esasa göre, iddia ve savunma hakkının kullanılması ancak meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle olmalıdır. İddia ve savunma hakkının her türlü etkiden uzak olarak kullanılması esastır. Bir davada tarafların yargı mercileri önünde iddia ve savunmalarını hiçbir endişeye kapılmadan serbestçe yapmaları gerekir. Ancak bu serbesti, dava konusu olayın aydınlığa kavuşması, bir başka anlatımla hakkın meydana çıkarılmasına vesile olması amacına hizmet etmelidir. Böyle olduğu takdirde Anayasa’nın öngördüğü meşru vasıta ve yollara başvurulmuş olur. Ancak o dava sebebiyle söylenmesinde ve yazılmasında yarar bulunmayan, diğer bir deyişle davanın aydınlığa kavuşmasında ve hakkın meydana çıkarılmasında hiçbir olumlu etkisi olmayan, hakareti oluşturan yazı ve sözlerin kullanılmasında meşruiyet vardır denilemez. Bu gibi durumlarda iddia ve savunma sınırı aşılmış ve dolayısıyla haysiyetler korunmamış olur...”

 

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 02.05.1975 tarih, E.1974/1160, K. 1975/5782 sayılı kararında da, “Avukat, müvekkillerinin çıkarlarını hasmının zararlarını gözetmeden, sert bir biçimde savunmak zorundadır. Çünkü meslek ödevi bunu gerektirir. Ancak avukatın, temsil ettiği tarafın çıkarlarını korumasının gerektirdiği ölçüyü ve objektif tartışma sınırını aşan, yersiz ve icapsız olarak karşı tarafın kişiliğini hedef tutan, O’nu küçük düşürmeye ve dürüst olmayan bir kişi olarak göstermeye yönelik saldırılar hukuka aykırıdır ve avukatın sorumluluğunu gerektirir. Başka bir deyişle karşı tarafın kişisel ilişkilerini rencide edebilecek savunmasını, davanın amacı haklı gösterdiği, savunma gerçekten esasa yararlı ve etkili olduğu, hatta zaruri bulunduğu takdirde hukuka aykırılıktan söz edilmesi olanaksızdır...” denilmektedir.

 

Şikayetli avukatın 12.12.2011 tarihli dilekçede kullandığı “…Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2006/153 sayılı dosyalarından yargılanmış, olayı kanıtlanmadığından beraat etmiştir ancak müvekkili nezdinde itibarını kaybetmiştir.’, ‘… Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2009/509 E. ve 2011/37 K. sayılı ilamında belirtilen 384.000,00 TL gibi yüksek avukatlık ücretini kazanan davacı bunu hak edecek ne yapmıştır, yaptığı sadece … Holding’e karşı icra takibi başlatmış o kadar, hiçbir tahsilat yapmamıştır.’ seklinde ifadelerin meslektaşının emeğini yok sayma ve masuniyet karinesi gereği hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın itham olduğu ve bu nedenle savunma hakkı kapsamında dile getirildiği savunulamaz.

 

Avukat mesleki dayanışma gereği itham ve sözlerinde daha somut, gerçekçi olmalı, meslektaşını küçük düşürecek söz ve söylemlerden özenle kaçınmalıdır.

 

Bu nedenlerle eylemin disiplin suçu olduğuna ilişkin Baro Disiplin Kurulu kararında hukuka aykırılık görülmemiş ve itirazın reddi ile kararın onanması gerekmiştir.

 

Sonuç olarak Şikayetli avukat S.İ.’nin itirazının reddi ile;

 

1-… Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 28.12.2015 gün ve 2013/384 Esas, 2015/830 Karar sayılı kararının ONANMASINA,

 

2-Kurulumuz kararının tebliğini izleyen günden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemesi’nde dava yolu açık olmak üzere,

 

Oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy