Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(1136 S. K. m. 140)
E. 2010/171
K. 2010/443
T. 03.09.2010
Şikayetli avukatın, şikayetçinin babasına vasi olarak tayin edildiği, bu görevi sürdürdüğü sırada görevi kötüye kullanarak, şirkete ortak ve Yönetim Kurulu Başkanı olduğu, şirketin içini boşalttığı ve özel hesaplara aktardığı, iddiaları ile başlatılan disiplin kovuşturmasında Baro Disiplin Kurulunca eylem sabit görülerek disiplin cezası tayin edilmiştir.
Şikayetli avukat savunmalarında, vasi tayin işleminin mahkeme kararına dayandığını, işin özelliği gereği yaptıkları her işlemin vesayet makamının onayına tabi olduğunu, şirkete ortak oluşunun vesayet makamının oluru ile gerçekleştiğini, görevinin sona ermesinden sonra bedelsiz devraldığı hisseleri yine bedelsiz olarak devrettiğini, vesayet makamının ve şikayetçinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına hakkında yapmış olduğu şikayetlerde isnat edilen suçun unsurlarına ulaşılamadığı gerekçesi ile kamu adına takibata yer olmadığına karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini bildirmiştir.
Dosyanın incelenmesinde, şikayetli avukatın şikayetçinin babası Ö.O.A.’ya Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2007/1173 Esas sayılı dosyası ile 29.11.2007 tarihinde temsilci olarak atandığı, mahkemenin rapor aldığı Bilirkişi Doç. Dr. H.K’nın kısıtlının yararlarının korunması için temsilcinin Yönetim Kurulu’na seçilmesinin yararlı olduğu ancak bu seçimin sonuç doğurabilmesi için temsilcinin pay sahibi olmasının gerektiğini bildirmesi üzerine vesayet makamının onayı ile (2) payın şikayetli avukata devredildiği, bu aşamadan sonra şikayetlinin 04.03.2008 tarihinde kısıtlıya vasi olarak atandığı görülmüştür.
Ankara 12. Sulh Hukuk Mahkemesi 02.12.2008 tarihinde aynı dosya üzerinden verdiği Ek Karar ile şikayetli avukata vasilik görevinden el çektirmiş ve vesayet işleri ile hesaplarından dolayı aklanmak üzere kesin faaliyet raporu ve kesin hesap cetvelini sunmak üzere 15 günlük süre vermiştir. Şikayetli avukatın mahkeme hakimini ret talebi ise reddedilmiştir. Mahkemenin 01.07.2009 tarihli ek kararı ile şikayetli avukatın vasilik görevine son verilmiştir. Karar gerekçesinde, vasi hakkında vesayet makamı tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş olması ve bilirkişi raporlarına göre vasinin kısıtlının hak ve menfaatlerini korumaktan çok şirketin malvarlığının yok edilmesine yönelik faaliyetlerde bulunması nedeniyle görevine son verildiği belirtilmiştir.
Baro Disiplin Kurulu tarafından disiplin cezası tayin edilmiş, gerekçe olarak da hisse devri konusunda mahkemenin yanlış yönlendirildiği, şikayetli avukatın vasilik görevinin gereklerine aykırı eylem ve işlemlerde bulunması nedeniyle işten el çektirilmesine karar verilmiş olması gösterilmiştir.
Hisse devri, dosyaya rapor veren bilirkişinin görüşü doğrultusunda ve bedelsiz olarak yapılmış olup (1) ya da (2) hisse devrinin işlevsel açıdan bir farkının olmadığı açıktır. Bilirkişi Yönetim Kurulu Üyesi olabilmek için en az (1) hisseye sahip olmak gerektiğini belirtmiş, Mahkeme Hakimi en az % 1 hisse karşılığı (2) hisse devri gerekeceği düşüncesi ile (2) hisse devrine onay vermiştir. Amaç temsilcinin Yönetim Kurulu Üyesi olmasını sağlamak olduğu ve bu gerçekleştiğinden tüm bu işlemler de vesayet makamının denetiminde ve onayı ile yapıldığından, vasilik görevi sona erdiğinde aynı hisseler bedelsiz olarak iade edildiğinden bu eylemde disiplin cezası verilmesini gerektirecek bir suç unsuruna rastlanamamıştır.
Vesayet Makamının ve şikayetçinin Cumhuriyet Başsavcılığına ayrı ayrı yaptıkları şikayetler sonucunda Vesayet Makamının şikayeti ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 28.07.2009 tarih ve 2009/60673 Soruşturma, 2009/51844 Karar sayılı kararı ile “Vasi Avukat A.T.Ö.’nün gerçekleştirdiği işlemlerin vesayet makamının yetki kararları ve bilgisi dahilinde Türk Medeni Yasası ve Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde olduğu bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla görevi ya da güveni kötüye kullanma suçu unsurları oluşmadığından, şüpheliler hakkında “Kamu adına takibata yer olmadığına” karar verilmiş, karar yapılan itirazın Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 2009/2117 D.İş sayılı kararı ile reddi üzerine kesinleşmiştir.
Aynı gerekçeler ile şikayetçi O.A. tarafından yapılan şikayet sonucunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/56117 Soruşturma, 2009/48623 karar sayılı dosyasında “şüphelinin iddia edilen suçu işlediğine dair delil elde edilemediğinden kovuşturma icrasına yer olmadığına” karar verilmiş, karar süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşmiştir.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen ve kesinleşen “Kovuşturmaya Yer Olmadığına” ilişkin kararlar içerikleri itibarıyla Avukatlık Yasasının 140/3 maddesinde tanımlanan “eylemin işlenmemiş veya sanığı tarafından yapılmamış olması” tanımına uymaktadır. Vesayet gibi özel hassasiyet gösterilen bir konuda yapılmış bulunan şikayetlerde, genel olarak avukatlar hakkında yapılan şikayetlerde çok daha hafif isnatlarda bile dava açmak konusunda tereddüt göstermeyen Cumhuriyet Başsavcılığının, dava açmaya yeterli delil bulunmadığı ve soruşturma aşamasında alınan bilirkişi raporlarına göre suç oluşmadığı görüşüne varması karşısında sadece şüphe üzerine alınan vasilik görevine son verme kararına dayanılarak ceza tayini kararı verilmesinde hukuki isabet bulunmamıştır.
Bu nedenle, Baro Disiplin Kurulunun “Kınama cezası verilmesine” ilişkin kararının kaldırılarak, şikayetli avukat hakkında “Disiplin cezası verilmesine yer olmadığına” karar vermek gerekmiştir.
Sonuç olarak, şikayetli avukatın itirazlarının kabulü ile Baro Disiplin Kurulunun “Kınama cezası verilmesine” ilişkin kararının KALDIRILMASINA, araştırılması gereken başkaca husus bulunmadığından Şikayetli Avukat A. T. Ö hakkında DİSİPLİN CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy