Türk Cemaatı İstinaf Mahkemesi Aile Dairesi Numara 14/1972 Dava No / Karar Tarihi 07.11.1972
Karar Dilini Çevir:
Türk Cemaatı İstinaf Mahkemesi Aile Dairesi Numara 14/1972 Dava No / Karar Tarihi 07.11.1972
Numara: 14/1972
Dava No: /
Taraflar: Fatmâ Nevzat ile Nevzat Ahmet
Konu: Şerefsiz hareketten dolayı boşanma -geçimsizlikten dolayı boşanma Hukuk Usulü Muhakemeleri Müdafaanameye karşılık cevabi bir takrir dosyalanmaması -1961 Türk Cemaat Mahkemeleri Tüzüğü Paragraf 26 -
Mahkeme: TCM/aile
Karar Tarihi: 07.11.1972

- T.C.M. İstinaf No. 14/72
(Dava No: 33/71, Lârnaka)
TÜRK CEMAATI İSTİNAF MAHKEMESİ HUZURU-NDA
Hakim Heyeti : M.Necati Münir, Reis,
Ahmed İzzet ve Şakir S.İlkay
İstinaf eden : Fatmâ Nevzat, Mağusa (Davalı)
- ile -
Aleyhine- istinaf edilen : Nevzat Ahmet, Pile, Lârnaka (Davacı)

Arasında
İstinaf eden namına : Tonguz Ali
Aleyhine istinaf edilen
namına : Menteş Aziz tarafından Hasan Murat

------------------------------------------------
Türk Aile (Evlenme-Boşanma) Kanunu, Fasıl 339, Madde 26 (c) - Şerefsiz
hareketten dolayı boşanma.
26 (f) şiddetli geçimsizlikten dolayı boşanma
Hukuk Usulü Muhakemeleri Nizamatı - Emir 26, m. l l M-üdafaanameye
karşılık cevabi bir takrir dosyalanmadığından müdafaanamedeki iddiaların
red ve inkâr edilmiş addolunması.
1961 Türk Cemaat Mahkemeleri Tüzüğü Paragraf 26 - Herhangi bir
meselede takip edilecek usulde bu tüzükte hüküm konmamışsa Hukuk -
Muhakemeleri Tüzüğünün Kaza Mahkemelerine dair ilgili kısımlarının tatbiki.
İstinaf Mahkemesi davayı dinleyen hakimin bulgularını, hakimin kat'i
surette yanıldığına ve hataya düştüğüne dair tatmin edilmedikçe müdahale etmez.
Müdafaa ve mukabil dava takri-rinin müdafaa kısmına şifahi olarak yapılan tadil izni verilmesindeki usul yanlıştır. Yapılacak tadilin yazılı olarak yapılması gerekir.
Davacının gönderdiği iddia edilen mektubun muhteviyatı ibraz edilmeksizin ve zayi olduğuna dair herhangi bir şahadet şi-fahi şahadet ile isbata teşebbüs edilmesi kanunen geçerli değildir.
Davalı 20 yaşlarında bir kızdır ve Mağusa'da anne ve babası ile beraber ikamet etmektedir. Davacı ise 32 yaŞında bir çoban olup, Pile'de anne ve kızkardeşi ile beraber oturmaktadır.
Taraf-lar 24.10.1970 tarihinde kanunen evlendikleri halde, evlilik birliği kurup beraber yaşamamışlardır.
Davalı kızkardeşi ile yaptığı bir münakaşa üzerine 3.4.1971 tarihinde
Mağusa'dan ayrılarak Lefkoşa'ya gelmiş geceyi Ali Rıza Oteli'nde geçirmiş, ertesi günü- bir parkta oturduktan sonra büyük teyzesinin oğlu Ramadan ile Ortaköy'deki evine gitmiştir. Mağusa'dan habersiz ayrıldığı için babası davalıyı Pile'den aramış ve böylece Davacı Davalının babasının evinden ayrılmış olduğu Davacının bilgisine gelmiştir. Dav-acı, Davalıyı arayıp bulamayınca polise bildirmiştir. Ertesi gün Davalının babası Davacının kardeşi ile Lefkoşa'ya gelmişler ve Davalıyı Ramadan'ın evinde bulmuşlardır. Davalının babası Davalıya fena sözler söylemiş, Davalı da "Sana ne, ben dostlarım ileyi-m, kim karışır bana" cevap vermiştir. Davacı, Larnaka Türk Cemaat Mahkemesinde bir dava açarak Davalının haysiyet ve şeref kırıcı hareketlerinden veya Davalının kusur ve kabahatlerinden şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma talebinde bulunmuştur. Davalı i-se mukabil talebinde Davacının aile yuvası kurmasını ve bunu yapana kadar da ayda £ 20.- nafaka ödemesini istemiştir. Bidayet Mahkemesi Yasanin 26 (c) maddesi tahtında haysiyetsizlikten ötürü boşanma sebebi olmadığıııı ancak Davalının hereketlerinden taraf-lar arasındaki evlilik münasebetlerinin, tahammül edilmez hale geldiğine kanaat getirerek Davacı lehine yasanın 26 (f) maddesine göre boşanma kararı vermiştir.Davalı bu karardan istinaf etmiştir. İstinaf Mahkemesi hakimin kararının hatalı olmadığına karar- vermiş ve istinafı reddetmiştir.

---------------------------------

H Ü K Ü M

M.Necati Münir, Reis: Bu istinafta mahkemenin hükmünü Hakim Şakir İlkay bey okuyacaktır.

Şakir S.İlkay, H-akim: (Müstenif) davalı) 20 yaşlarında bir kız olup, Mağusa da anne ve babası ile birlikte ikamet etmektedir. Aleyhine istinaf edilen davacı ise 32 yaşlarında bir çoban olup, Pile'de anne ve kız kardeşi ile beraber kalmaktadır.

Taraflar 24.10.1970 tarihin-de kanunen evlendikleri halde aile yuvasını kurup beraber yaşamamışlardır. Evlenme aktinden sonra taraflar, müteaddit defalar, Mağusa'da ve Pile'de buluşup görüşmüş iseler de aralarında zifaf olmamıştır. Aralarındaki anlaşmaya göre ilerideki bir tarihte Pi-le'de aile yuvasını kurup bir arada yaşamaya başlayacaklardı.

Davalı kendi kız kardeşi ile yapmış olduğu bir münakaşa üzerine, 3/4/1971 tarihinde. Mağusa'dan ayrılıp. Lefkoşa'ya gelmiş ve gecey Ali Rıza Gteli diye bilinen bir otelde geçirmiş, ertesi gün -de Lefkoşa içinde dolaşıp bir parka oturmuş ve daha sonra da büyük teyzesinin oğlu Ramadan isminde biri ile Ramadan'ın kalmakta olduğu Ortaköy'deki evine gitmiştir. Mağusa'dan habersiz ayrıldığı ve gittiği yer bilinmediği için babası müstenifi Pile'den ara-mış ve böy!ece davalının ebeveyninin evinden ayrılmış olduğu. davacının malûmatına gelmiştir. Bunun üzerine, davacı, davalının babası ve davacının kardeşi Günal Ahmet, Mağusa'ya oradan da Lefkoşa'ya gidip davalıyı muhtelif hısım akrabanın evinden aramışlar-. bulamayınca da Mağusa'ya dönüp polise ihbarda bulunmuşlardır. Ertesi gün davalının babası davacının kardeşi ile betekrar Lefkoşa'ya gelmişler ve bu defa davalıyı Ramadan'ın evinde bulmuşlardır. Orada, Bidayet Mahkemesinin inanmış olduğu şahadete göre, da-valının babası davacıya "neredesin bre orospu" demiş, davalı da "sana ne, ben dostlarım ileyim, kim karışır bana" diye cevap vermiştir. Bunun üzerine davalının babası Ramadan a saldırarak nıçin daha önce davaiının orada bulunmadığını söylemiş olduğunu sorm-uş. Ramadan da, davalının huzurunda "Ben şimdi buldum parkta iki kisi ile beraberdi. ellerinden zor ald!m kendisini" diye cevap vermiştir.
Yukarıda zikredilen vakadan bir süre sonra davalı babasının eşliğinde, Pile'ye gidip davacıyı bulmuş ise de davacıya,- Bidayet Mahkemesinin inanmış olduğu şahadete göre, kendisini istemediğini ve babasının kendisini zorladığını söylemiştir.

Davacı Larnaka Türk Cemaat Mahkemesi huzurunda açmış olduğu davada davalının haysiyet ve şeref kırıcı hareketlerinden ötürü ve alter-natif olarak da davalının kusur ve kabahatlarına mebni şiddetli geçimsizlikten ötürü boşanma talep etmiştir. Davalı ise dosyalamış olduğu müdafaaname ile talep takririndeki iddiaları red ve inkar etmış ve mukabıl bir talep ile tarafların birlikte yaşayabil-meleri için davacının en erken bir zamanda bir aile yuvası tesis etmesi ve bunu yapıncaya kadar da kendisine ayda £20.000 nafaka ödemesi için Mahkemenın emır vermesini istemiştir.

Davalı Bidayet Mahkemesi huzurunda Mağusa'dan habersiz ayrılıp, Lefkoşa'ya -gittiğini ve orada otelde bir gece kaldığını kabul etmiştir. Lefkoşa'ya gidıp otelde niçin kaldığı hususunda vermiş olduğu izahata ise Bidayet Mahkemesi inanmamıştır. Bidayet Mahkemesi, bu hususta hükmünde şöyle demiştir:

"Davalı verdiği şahadette 2.4.71 -tarihinde Mağusa'da gece kızkardeşi ile davalının evliliğı ile ilgili olarak münakaşa ettiğini ve ertesi gün Lefkoşa'ya yolcu otomobilinde geldiğini ifade etti. Lefkoşa da yolunu kaybederek havanın yağmurlu olması dolayısıyla gece yarısına kadar bir okulun- barakaları altında sığındıktan sonra oraya iki genç erkek gelerek kendisine yol göstermek maksadıyla otele götürdüklerini ifade etti. Davalının Lefkoşa'da okul barakasında gece yarılarına kadar kalmış olması ve iki yabancı erkeğin refakatinde Ali Rıza Ote-li'ne gitmesini haklı göstermek için Mahkemede anlattıklarına Mahkeme inanmadı. Önceden tedavi maksadıyla birkaç gün kaldığı hastahane civarında otomobilden indiktan sonra hastahanenin adını bilmediğine dair verdiği şahadet itimada şayan değildir. 4.4.71 s-abahın saat 8'den öğle sonuna kadar 5-6 saat Mağusa otomobilinin yerlerini arayıp bulamadığı ve bulmak için de hiç kimseye sormadığı hakkında verdiği Şahadet yine inanılan bir şahadet değildir."
Bidayet Mahkemesi şahadet ile sabit olan vekainin Türk Aile K-anununun 26 (c) maddesi tahtında haysiyetsizlikten ötürü bir boşanma sebebini desteklemeye yeterli olmadığı fakat davalının mevzubahis hareketlerinin taraflar arasındaki evlilik münasebetlerini tahammüi edilemeyecek derecede gerginleştirmiş olduğu kanaatın-a vararak davacı lehine Kanunun 26 (f) maddesi tahtında boşanma vermiş ve mukabil talebi de red etmiştir. Bidayet Mahkemesi hükmünde şöyle demiştir:

"Yirmi yaşında genç ve tahsilli bir genç kızın evden ayrılarak gece yarılarına kadar 2 yabancı genç erkekl-e Lefkoşa'da beraber bulunması ve yine ertesi gün Lefkoşa'da parklarda beraber gezmesi taraflar arasında evlilik münasebetlerini tahammül edilemeyecek derecede gerginleştirmiştir. Bu durumda müşterek hayat imkânsızdır..."

Davalı Bidayet Mahkemesinin hükmü-nün hatalı olduğunu iddia ederek istinaf etmiş bulunuyor. Istinaf ihbarnamesinde ayrı ayrı 5 istinaf sebebi gözükmekle beraber bunlardan 5. ile 1. ve 3. ile 2. sebepler hemen hemen aynıdır. Bu durumda istinafın, esas itibarı ile üzerine dayanmış olduğu seb-epler aşağıdaki şekilde özetlenip sıralanabilir:

i) Bidayet Mahkemesi davalı ve şahidine inanmâmış ve davacı ile şahidine inanmış olmakla ve inanmış olduğu şahitlere niçin inanmış ve inanmadığı şahitere de niçin inanmamış olduğunu belirmemekle hataya düşm-üştür.

ii) Bidayet Mahkemesi yeterli şahadet olmamasına rağmen, taraflar arasında şiddetli geçimsiılik olduğu bulgusuna varmakla hataya düşmüştür.

iii) Bidayet Mahkemesi, davalının davacıyı davadan sonra affettiği ve babrışma teklifinde bulunduğu hususun-da bulguda bulunmamakla hataya düşmüştür.

İlkin yukarıdaki istinaf sebeplerinden birincisini ele alalım. Hakimin inandığı şahitlere niçin inandığını ve inanmadığı şahitlere de niçin inanmadığını hükmünde belirtmemiş oiduğu iddia edilmiştir. Davanın ve Bid-ayet Mahkemesinin hükmünün esas itibarı ile üzerine dayanmış olduğu gerçek davalının ebeveyninin Mağusa'daki evinden izinsiz ve habersiz ayrılışı, Lefkoşa'ya gelişi, burada otelde kalışı ve ertesi gün de Lefkoşa'da dolaşıp parkta vakit geçirmesidir. Bu kad-arı davalı tarafından da kabul edilmiştir. Bunun haricinde hakimin bazı hususlarda davacı ile kardeşi Günal Ahmed'in şahadetini davalı ile babasının şahadetine tercihan doğru olarak kabul etmiş olduğu bir hakikattır. Mamafih, Mahkemenin hükmü bir tüm olara-k tezekkür edildiğinde davalı ve davacının bu hususlardaki şahadetine inanmayışının nedenlerinin belirtilmiş olduğu gözükmektedir. Hükmün yukarıda iktibas edilen kısmından da anlaşılacağı gibi Bidayet Mahkemesi davalı ile davacının mezkûr hususlardaki şaha-detini inanılacak nitelikte bulmadığı için doğru olarak kabul etmemiştir. İlaveten şu da var ki, Bidayet Mahkemesi kime inanıp inanmamağa karar verirken tarafların ve şahitlerinin şahadet verirken tavrı hareketlerini de göz önünde bulundurmuş olmalıdır.

B-idayet Mahkemesi Hakiminin davacı ile şahidine inanmakla ve davalı ile şahidine inanmamakla hataya düştüğü iddia edilerek hakimin bu husustaki bulgularını bozmamıı istenmiştir.

Davayı dinleyen bir hakim şahitleri görür, tavrı hareketlerini müşahade eder v-e şahadetlerini inceleyerek kime inanıp kime inanmayacağına karar verir. İstinaf Mahkemesi ise şahitleri şahit makamında görüp tavrı hareketlerini müşahade etmek avantajından mahrumdur. Bunun içindir ki, prensip itibarı ile bir İstinaf Mahkemesi davayı din-leyen hakimin bulgularını, hakimin kat'i surette yanıldığına ve hataya düştüğüne dair tatmin edilmedikçe, ihlâl etmez ve etmemesi lazımdır. Bunun böyle olduğuna dair gerek Kıbrıs'ta gerekse İngiltere'de verilmiş bir çok örnek hükümler mevcuttur. Green v. A-malgamated Engineering Union and others (1971) 1 All E.R.1148 at p.1161 davasında verdiği hükümde Edmund Davies, L.J. şöyle demiştir:

"But in this Court we are in a position of quite exceptional difficulty in dealing with them. Not only have we (unlike t-he learned judge) seen and heard none of the witnesses, but (and t!ıis I stress) we do not have even a transcript of their evidence. But, assuming we had, the House of Lords decision in Önassis v. Vergottis affords a recent and striking illustration of how- difficult it is for an appellate court to disturb findings dependent on the credibilty of nitnesses. In Steamship Hontrstroom (Owners) v. Steamship Sagaporack (Owners) Lord Sumner said:

What then is the real effect on the hearing
`in a Court of Appeal of- the fact that the trial
`judge saw and heard the witnesses? I think it has
`been somewhat lost sight of. Of course, there is
`jurisdiction to retry the case on the shorthand
-`note, including in suclı retrial the appreciation
`of the relative values of the witnesses... It
`is not, however, a mere matter of discretion to
`remember and take account of this fact; it is a
`matter of justice and of judicial obligation. None
`the les-s, not to have seen the witnesses puts
`appellate judges in a permanent position of
`dısadvantage as against the trıal judge, and,
`unless it can be shown that he has failed to use
'or has palpably misused his advantage, the higher
'Court ought not to take- the responsibility
`of reversıng conclusions so arrived at,
'merely on the result of their own comparisons
'and criticisms of the witnesses and of their
`own view of the probabilities of the case...
`If his estimate of the man forms any substantial
`part -of his reasons for his judgment the trial
'judge's conclusions of fact should, as I under-
`stand the decisions, be let alone."

Directing myself accordingly, while I confess my inability to understand how the learned trial judge arrived at his vital conc-lusion of fact, I regard myself as unable to disturb it.

Biz her iki tarafın avukatlarını dinledikten ve davadaki şahadeti ve -verilen hükmü tezekkür ettikten sonra Bidayet Mahkemesinin şahitlerin doğru söyleyip söylemediği hususundaki bulgularını değiştirmeye sebep görmedik.

İkinci istinaf sebebi olarak taraflar arasında şiddetli geçimsizlik olduğu hususunda Bidayet Mahkemesinin- yapmış olduğu bulguyu destekleyici yeterli şahadet olmadığı ileriye sürülmüştür. Davadaki şahadet tezekkür edildiğinde bu iddianın tamamen yersiz olduğu sarih surette gözükmektedir. Mahkemenin bu husustaki bulgusu, yukarıda hükmünde yapmış olduğumuz iktib-aslardan da görüleceği gibi, tamamen verilen şahadete dayanmakta ve bu şahadetle bağdaşmaktadır.

Son olarak davacının davalıyı davadan sonra affettiğine ve barışma teklifinde bulunduğuna dair bulguda bulunmamakla Bidayet Mahkemesinin hataya düştüğü ıddia -edilmiştır.

Davacının davalıyı affettiği ve barışma teklifinde bulunduğu hakkındaki iddia müdafaa takririnde, 2/2/1972 tarihinde yapılan bir tadil ile eklenmiştir. Dava o gün Mahkeme huzuruna ilk defa olarak ıstimaya geldiğinde davalı avukatı mahkemeye şi-fahen müracaatta bulunarak müdafaa takririne bu iddia ile ilgili bir ilave yapmak için izin istemiş Mahkeme de, davacı tarafının itirazına rağmen, uygun görerek müracaatı kabul edip gerekli izni vermiştir. Müdafa ve mukabil talep takririnin müdafaa kısmına- ilave suretiyle yapılan mezkûr tadil o gün şifahi olarak yapılmış ve Mahkeme zabıtlarına geçirilmiştir. Yapılan tadilden sonra Mahkeme davayı dinlenmek üzere başka bir güne ertelemiştir.

Görüleceği gibi davalı bir avukat tarafından temsil edildiği halde -gerek tadil izni için yapılan müracaat gerekse alınan izin üzerine yapılan tadil yazılı değil de şifahi olarak yapılmıştır. Takip edilen usulün yanlış olduğu ve bu şekilde yapılan tadilin muteber olamayacağı ise ne Bidayet Mahkemesi huzurunda ne de bizim h-uzurumuzda ileriye sürülmüştür. Binaenaleyh bu hususta herhangi bir mütalâada bulunmamayı uygun gördük.
Esas müdafaa ve mukabil talep takriri dosyalandıktan sonra davacı tarafından gerek müdafaanameye gerekse mukabil talebe karşı cevabî bir takrir dosyalan-mış ve davalının yapmış olduğu iddialar red ve inkar edilmiş ise de müdafaaname tadil edilerek mezkûr iddia eklendiken sonra davacı tarafından herhangi yeni veya ek bir cevabi takrir dosyalanmamıştır.
Müstenifin avukatına göre müdafaanâmeye yâpıİan tadiİde-n sonra davacı yeni bir cevabi takrir dosyalamamakla müdafaanameye eklenen iddiayı davacı kabul etmiş addolunur ve addolunmaktadır. Biz bu görüşle hemfikir değilizdir. Hukuk Mahkemeleri Nizamatı E.26 n.11'e göre müdafaanameye karşılık cevabi bir takrir dos-yalanmadığında müdafaanamedeki iddialar red ve inkar edilmiş addounur. Ingiltere'de de durum aynıdır. - Gör: The Supreme Court Practice 1970, O.XVIII r.14 (1). Hukuk Mahkemeleri Nizamatınıri bu nizamı ise 1961 Türk Cemaat Mahkemeleri Tüzüğünün 26'ncı parag-rafı tahtında, Türk Cemaatı Mahkemelerinde açılan davalara da şamildir.

Davalının mezkür iddiası davacı tarafından kabul edilmiş olmadığına göre, şahadet ile isbat edilip edilmediği hususunu tezekkür etmemiz gerekir.

Müdafaanameye eklenen iddia şöyledir:-
"Davacı takriben 10.1.1972 tarihinde davalıya bir mektup göndererek Davalı ile arasında herhangi bir geçimsiz!lk olmadığını, Davalının herhangi bir kusuru olmadığını veya kusuru olsa bile bunu affettiğirıi ve davalı ile birlikte yaşamak istediğini belirtt-i. Bu mektup Mahkemede ibraz edilecektir."

Davalı Mahkeme huzurunda vermiş olduğu şahadette de bu meyanda davacıdan bir mektup aldığını söylemiş ise de böyle bir mektup Mahkemeye ibraz edilmemiştir. Davacıdan aldığını iddia ettiği bu mektubun ne olduğu ke-ndine, istintakta sorulunca, davalı şöyle demiştir: "Geçen defa avukatta idi. Davacı inkâr edince, ben de mektubu geri aldım avukatımdan". Görüleceği gibi davacının gönderdiği iddia edilen mektubun muhteviyatı mektup ibraz edilmeksizin ve zay olduğuna dair- herhangi bir şahadet mevcut değil iken, şifahi şahadet ile isbat edılmeye teşebbüs edilmiştir. Böyle bir şahadetin ise kanunen geçerli olmayacağı aşikârdır. Durum bu merkezde iken davacının davalıyı affettiğine ve barışma teklifinde bulunduğuna dair bir b-ulguda bulunmamakla Bidayet Mahkemesinin hataya düşmüş olduğu hakkındaki iddia varid olamaz.
Yukarıda söylenenlerden görüleceği gibi müstenif istinafında muvaffak olmuş değildir.
İstinaf red olunur.
Müstenif aleyhine istinaf edilene istinaf masraflarını öd-eyecektir.

Türk Cemaatı İstinaf Mahkemesi

7 Kasım 1972


Full & Egal Universal Law Academy