Türk Cemaatı İstinaf Mahkemesi Aile Dairesi Numara 1/1967 Dava No / Karar Tarihi 16.04.1968
Karar Dilini Çevir:
Türk Cemaatı İstinaf Mahkemesi Aile Dairesi Numara 1/1967 Dava No / Karar Tarihi 16.04.1968
Numara: 1/1967
Dava No: /
Taraflar: Beha H.Köprülüzade ile küçük Sezgin Asım
Konu: Nişanın haksız yere bozulması ve tazminat talebi -Celbnamenin hangi hususları ihtiva edeceği
Mahkeme: TCM/aile
Karar Tarihi: 16.04.1968

- T.C.M. Istinaf No: 1/67
(Dava No: 21 /66)
TÜRK CEMAATI İSTİNAF MAHKEMESİNDE,

M.N.Münir (Başkan), Ü.Emin, A.İzzet (Üye).

İstinaf eden : Beha Hüseyin Köprü-lüzade
(Davalı)
- ile -
Aleyhine istinaf edilen : Limasollu küçük Sezgin Asım
(babası ve tabü vasisi
Limasol-lu Asım İbrahim vasıtası ile)
(Davacı)

arasında

İstinaf eden tarafından : A.M.Berberoğlu
Aleyhine istinaf edilen
tarafından : Ekrem Y.Avcıoğlu

16/-4/1968

İstinaf eden ve A.M.Berberoğlu namına Menteş Aziz.
Aleyhine istinaf edilen ve Ekrem Y.Avcıoğlu namına N.Ergin Salâhi.

_________________________________________________________________

Türk Aile (Evlenme - Boşanma) Kanunu, Fasıl 339, Madde 5. - Ni-şanın
haksız yere bozulması ve tazminat talebi.

Nişanın haksız yere bozulması - T. C.M. Tüzüğü Madde 5. Celbnamenin hangi
hususları ihtiva edeceği. T.C.M. Tüzüğü Madde 26. Bir meselede takip
edilece-k usul hakkında tüzükte hüküm yoksa H.U.M. Tüzüğünün Kaza
Mahkemelerine olan ilgili kısımların uygulanacaı - H. U.M. Tüzüğü Mad-
de 19. (m.4) - Esas vak'alar (Material facts). Talep takririnde esas vakaalar iddia edilmelidir.

Taraflar 31.3.1966 tarihinde- ailevi bir törenle Limasol'da nişanlandılar. Davacı nişan olduğunda 18 yaşından küçük olup 19 Mayıs Lisesi ikinci sınıfına devam ediyordu. Davalı ikinci sınıf gümrük memuru olup aylık
-£ 54 maaşı vardı. Buna ek olarak bankada £ 5.000 ya yakın parası ve Limasol'da gayrımenkulleri vardı. Taraflar arasında cinsi münasebet olmuştur.
-
Bidayet Mahkemesi, Davacının şahıs ve şerefinin fahiş surette rencide edildiğine kanaat getirerek Davalının £ 750.- manevi tazminat ödemesine karar verdi.

Davalı altı başlık altında verilen karar aleyhine istiııaf etti.

(1) Nişan haklı sebebe mebni bozu-lduğu halde hâkim tazminata
hükmetti.
(2) Şahadete göre nişanın bozulmasında Davacının kusuru olduğu
halde hakim bun-u dikkate almadı.
(3) Tüm şahadete göre Davalının tazminat ödemesi gerekirdi.
(4) Hâkim zapta geçirilmemesi gereken şahadeti zapta geçirmekle
hata etti.
(5) Tazminat miktarı fahiştir.-
(6) Masraf listesi £ 141.- olarak tasvip edilmesi fahiş ve hatalıdır.

İstinaf Mahkemesi tarafları dinledikten sonra teferruatlı hükmünde 1 2 3. ve 4. istinaf sebepleri reddedildi, 5. istinaf sebebi ise iptal edilerek tesbit edilen £ 750.- tazminat tutar-ı £ 550.-'ye indirilmiştir.

(6). İstinaf sebebi Davalının, dava masraflarıyla ilgilidir. £ 140.475 dava masrafı £ 100.- ya indirilmiştir.

-------------------------------

KARAR

Limasol Türk Cemaat Mahkemesinin 21/66 numaralı davasında davalı
-olan Beha Hüseyin Köprülüzade, Bidayet Mahkemesinin 22 Haziran 1967
tarihli kararının aşağıdaki sebeplerden dolayı hatalı olduğunu ileri sürerek
istinaf eyledi:

(1) Nişanın haklı bir sebebe mebni bozulduğu ibraz olunan şahadetle
sabit olmuşken, Muhterem H-akimin zıt bir neticeye vararak davalıyı tazmi-
nat ödemeye mahkûm etmesi yanlıştır.


(2) İbraz olunan şahadet nişanın bozulmasından davacının kusurlu ol-
duğunu ortaya koymaktadır. Muhterem Hakimin bu hususu nazarı itibara al-
maması hatalıdır.

(3) Veri-len şahadet bir kül olarak ele alındığında davalının tazminat öde-
meye mahkûm edilmesinin şahadetle desteklenmediği ortaya çıkar.

(4) Muhterem Hakim zapta geçirilmemesi gereken şahadetin itiraza rağ-
men zapta geçirilmesine mı:ısaade etmiştir.

(5) Hükmo-lunan tazminat miktarı fahiştir ve şimdiye kadar emsali dava-
larda kesilen miktarlarla kabili kıyas değildir.

(6) Muhterem Hakimin davacı namına hazırlanan masraf listesini £ 141
olarak tasvip etmesini, yapılan hizmet nazarı itibara alınmamış olması dola--
yısıyla fahiş ve hatalıdır.

Davalının avukatı İstinaf Mahkemesinde yaptığı beyanatta ilk olarak is-
tinaf sebeplerinin 4'üncüsünü ele aldı. Davalı bu sebep tahtinde Bidayet Mah-
kemesinin zapta geçirilmemesi gereken şahadetin, itıraza rağmen zapta ge-
ç-irilmesine müsaade ettiğini iddıa etti. Zapta geçirilen şahadet de davalının
mali durumu hakkında verilen şahadettir. Davalının iddiasına göre kendi mali
durumu bir esas vakıadır (material fact). ve taleb takririnde sarih olarak id-
dia edilmeliydi. Bidaye-t Mahkemesi bu hususun, yani davalının mali duru-
munun iyi olduğuna dair taİeb takririnde belirtilmemesi, davacının, davalının
mali durumu hakkında şahadet ilrazına mani olmadığı kanaatine vardı
ve bu hususta davalı avukatı tarafından yapılan itiraz red-do!!ındu ve davacı
tarafından davalı aleyhine davalının malı durumu hakkında verilen şahadet
zapta geçirildi.

7 Haziran 1962 tarihli Türk Cemaat Mahkemeleri Tüzüği'ı'nün 5'inci mad-
desi tahtinde Mahkeme huzurunda açılan her türlü evliliğe ait davalard-a celb-
name üzerindeki talep takriri hangi hususları ihtiva etmesi icab ettiğini
belirtmektedir. Mamafih bu madde tahtinde davalı veya davacının mali du-
rumunun talep takririnde ihtiva edilip. edilmeyeceği hususunda herhangi bir
hüküm mevcut değildir. Ay-nı Tüzüğun 26'ncı maddesi şöyledir: "Herhangi
bir meselede takip edilecek usule dair işbu tüzükte hüküm konmamışsa Hu-
kuk Mahkemelerı Tüzüğünün Kaza Mahkemelerine dair olan ilgili kısımları
tatbik olunacaktır."



Türk Cemaat Mahkemeleri Tüzüğünün 5'inci -maddesinde tarafların mali
durumunun talep takririnde ihtiva edilmesi icab ettiği hakkında herhangi bir
hüküm konmadığına göre, 26'ıncı maddeye göre Hukuk Mahkemeleri Tüzü-
ğünün Kaza Mahkemelerine dair olan ilgili kısımlarını tatbik etmek icab eder.
Hukuk- Mahkemeleri Tüzüğü'nün 19'uncu emrinin 4'üncü bendi şöyledir:

"Every pleading shall contain, and contain only, a statement in a sum-
mary form of the material facts on which the party pleading relies for his cla-
im or defence, as the case may be, but no-t the evidence by which they are
to be proved."

Şimdiki halde en mühim m'esele Hukuk Mahkemeleri Tüzüğünün 19'uncu
emrinin 4'üncü bendinde bahSi geçen vakıaların (material facts) neler olabi-
leceğini araştırmak icab eder. Esas vakıa (material fact), müdd-einin dava se-
bebini (cause of action) veya müddeaaleyhin müdafaasını isbat için elzem
olan vakıa (fact) diye tarif edilmiştir. Bak. Odgers on Pleadings and Practi-
ce l6th Ed. page. 97. Fakat bir çok vakıalar müddeinin davasını kazanıp
kazanmama hususund-a elzem (material) olmamakla beraber bu gibi vakıa-
lar müddeiye verilecek tazminat miktarını tesbit etmede faydalı olabileceğin-
den Mahkemede şahadet olarak isbat olunabilir. Bu gibi vakıalar tazminat
miktarını yükselten (matters in aggravation of damage-s) veya azaltan (mat-
ters in mitıgation of damages) vakıalar olarak isimlendirilir. Bu gibi vakıalar
yukarıda bahsettiğimiz esas vakıalardan (material facts) farklı bir durumda-
dır. Bak. Odgers on Pleadings and Practice l6th Ed. page 97. Mahkeme
Tüzüğünü-n 19'uncu emrinin 4'üncü bendine göre esas vakıalar (material
facts) talep takririnde iddia edilmelidir. Bu davada müddeinin dava sebebini
isbat etmesi için aşağıda gösterilen esas vakıaları (material facts) talep tak-
ririnde iddia etmesi ıcab eder.

1. D-avalı ile davacı arasında nişan yapıldığı.
2. Nişanın davalı tarafından muhik bir sebep olmaksızın bozulduğu.
3. Nişanın bozulmasından dolayı davacının şahsrnın veya şerefinin fa-
hiş bir surette mütezarrır olduğu.

Yukarıda belirtilen üç esas vakıa (mater-ial facts) davacının talep takri-
rinde iddia olunmuştur. Hiç şüphe yoktur ki, davacının şahsı ve şerefinin fa-
hiş surette mütezarrır olduğu kanaatine vardıktan sonra, hakim, vereceği taz-
minatın miktarını tesbit ederken, davalının mali durumunu da nazar-ı itibara
alması icab etmektedir. Davalının mali durumunun iyi olup olmama hususu
davacıya verilecek tazminat miktarında tesiri olmakla beraber, davacının esas
davasını kazanıp kazanmama hususunda hiçbir ilgisi yoktur. Davalının mali
durumunun iyi olması, -ancak verilecek olan tazminat miktarının artırılması-

na tesir edebilir. Bunun da sebebi, bu gibi davalarda, kayıb ettiği kocanın
mali durumu iyi olduğu hallerde, istikbalde iyi bir hayattan mahrum olabile-
ceği hususunun nazarı itibara almaktır. Yalnız t-azminatın fazla olması ile il-
gili vakıaların davacı tarafından talep takririnde iddia olunması art deqildir.
Mamafih, bu gibi vakıalar taleb takririnde iddia edilirse, davalının müracaatı
üzerine bu vakıalar talep takririnden ihraç edilemez (strike out)- çünkü bu gi-
bi vakıalar ne davalıyı sıkıntıya sokar (embarrass) ve ne de davalının müda-
faasına zarar getirir. Bak. Halsbury's Laws of England 3rd Ed. Vol. 30,
page.13 ve Odgers on Pleadings and Practice l6th Ed. page 98 ve Wo-
od v. Earl of Durham (188-8) 21 C.B.D. 501 ve Wood v. Cox (1888) 4 T.L.R.
550.

Yukarıda belirtilenlerin ışığı altında davalının mali durumu hakkında ve-
rilen şahadet Mahkemeler Tüzüğünün 19'uncu maddesinin 4'üncü bendi tah-
tindeki esas vakıa (material facts) olmadığına göre bu -vakıanın taleb takri-
rinde iddia edilmesi icab etmediğinden Bidayet Mahkemesinin Hakimi bu gibi
şahadeti zapta geçirmekle hata etmiş değildir.

Taraflar 31 Mart,1966 tarihinde ailevi bir törenle Limasol'da nişanlan-
dılar. Davacı 17.11.1948 doğumlu olup n-işan olduğu zaman 18 yaşından kü-
çük ve 19 Mayıs Lisesi'nin ik'rnci sınıfına devam etmekte idi. Davalı ikinci sı-
nıf bir gümrük memurudur ve ayda £ 54 maaşı vardır. Buna ilâveten banka-
larda £ 5000 ya yakın parası ve Limasol`da gayri menkul malları vard-ır. Ni-
şan bozulduktan sonra davalı başka bir kızla nişan olmuştur. Nişanın devam
ettiği sırada davacı ile davalı arasında cinsi münasebet olduğu davacı tara-
fından ileri sürülmüş ve bu hususta şahadet verilmiştir. Davalı ise davacı ile
aralarında herhan-gi bir cinsi münasebet olduğunu şahadetinde reddetti. İs-
tinafın esas ihtilâf noktası davacı ile davalı arasında cinsi münasebetin olup
olmadığı hususudur.

İstinaf ihbarnamesinde ileri sürülen ilk üç istinaf sebebi kanaatimizce
hep birden ele alınabilir.- Çünkü her üç istinaf sebebinde de Bidayet Mahke-
mesinde verilen şahadetin davacının davasını destekleyici mahiyette olma-
dığı ve davacı ile şahitlerin verdiği şahadetin inanılacak bir nitelikte olmadı-
ğı ileri sürülmektedir.

Bidayet Mahkemesinde veril-en şahadet hususunda Bidayet Mahkeme-
si Hakiminin kararı aynen şöyledir:


"Davalı ve annesi şahadet verirlerken müşahade edilen tavır ve hare-
ketleri ile şahadetleri arasındaki tenakuzlar ve iddialarının müstakil şahadetle
desteklenmemesi ve yukarıda be-lirtilen sair sebeplerden dolayı mezkûr şa-
hadete istinaden herhangi bir karara varılmıyacağı ve mezkûr şahadetlerin
doğru olmadığı kanaatına varılmıştır. Davalının diğer şahidinin esas mesele-
ye faydası dokunacak bir ifadesi yoktur. Davalı tarafından ib-raz olunan dok-
tor raporu davacının eski bozuk olduğunu belirten bir rapordur. Eski dendi-
ğinde 8 günden eski manasına gelip 3 günden evvelki hadise için tarih tes-
bit edilemeyeceği doktor şahadeti ile sabit olduğuna göre davacı aleyhine
bağlayıcı olmay-ıp aksine davacı ile davalı arasında cinsi münasebet olduğu
hususundaki iddiayı teyid etmektedir.

Diğer taraftan davacı ile şahitleri şahadet verirlerken müşahade edilen
tavır ve hareketleri neticesi doğru söyledikleri kanaatına varılmıştır.
Bilhassa okul-unun iftihar listesinde bulunan küçük Sezgin'in hakikatları üzülerek,
kızararak ve sıkılarak anlattığı ve doğru dürüst şahadet verdiği müşahade
edilmiştir ve şahadeti davalının izahından daha mantıkidir."

İstinaf edenin avukatı Bidayet Mahkemesinin şahade-t hususunda var-
dığı kanaatın yanlış ve kanaatbahş olmadığını, davacı ile şahitlerine inanıl-
maması gerektiğini ileri sürerek, İstinaf Mahkemesinin şahadet hususunda
Bidayet Mahkemesinin bu kararını iptal etmesini talep etti. Davalı avukatı-
nın iddiasın-a göre Bidayet Mahkemesinin davacının şahadetine inanmayıp
davalının şahadetine inanması icab ederdi.

Bir İstinaf Mahkemesinin alt kademedeki bir mahkemenin hangi şaha-
dete inanıp inanmadığı hususunda vardığı herhangi bir kanaatı bozması ge-
nel olarak a-şağıdaki prensibe dayanmaktadır:

İstinaf Mahkemesi alt kademedeki mahkemenin şahadet hususunda var-
dığı kanaati bozmak için, varılan kanaatin doğruluğundan şüphe etmek kâfi
olmayıp, varılan kanaatin yanlış olduğuna kati olarak kanaat getırmesi lâzımdır
v-e bunun kati olarak yanlış olduğuna dair isbat etmek külfeti kanaatimizce
istinaf edene düşer.

Bu hususta Powell v. Streatham Manor Nursing Home (1935) A.C.265
de şunlar yer almaktadır:

"Two principles are beyond controversy. First it is clear that in an- appeal
of this character, that is from the decision of a trial judge based on his opini-
on of the trustworthiness of witnesses whom he has seen, the Court of Appeal
"must, in order to reverse, not merely entertain doubts whether the decisi-
on below is r-iaht, but be convinced that is wrong." (The Julia, per Lord King-
sdown, cited with approval by Lord Sumner). And secondly the Court of Appe-
al has no right to ignore what facts th judge has found on his impression
of the credibility of the witnesses and -proceed to try the case on paper on
its own view of the probabilities as if there had been no oral hearing." ve

Yuill v. Yuill (1945) P.15: - (27 Digest (Repl.) 544, 4921)

"Where a judge has accepted the evidence of a witness or witnesses
on one side of -a case on a careful observation of his or their demeanour,
and has given judgment accordingly, an appellate court can reverse the de-
cision, but only in the rarest cases, and when it is convinced by the plainest
considerations that it is justified in hold-ing that the judge has formed a wrong
opinion. ve

Watt v. Thomas (1947) A.C. 484: -

"When a question of fact has been tried by a judge without a jury and
it is not suggested that he has misdirected himself in law, an appellate court
in reviewing the rec-ord of the evidence should attach the greatest weight
to his opinion, because he saw and heard the witnesses, and should not dis-
turb his judgment unless it is plainly unsound. The appellate court is, howe-
vFr, free to reverse his conclusions if the grou-nds given by him therefor are
unsatisfactory by reason of material inconsistencies or inaccuracies or if it
appears unmistakably from the evidence that in reaching them he has not
taken proper advantage of having seen and heard the witnesses or has fai-
le-d to appreciate the weight and hearing of circumstances admitted or pro-
ved."

In the course of his judgment Lord Thankerton stated the principles as
follows (at page 487): -
"I. Where a question of fact has been tried by a judge without a jury,
and there- is no question of misdirection of himself by the judge, an appella-
te court which is disposed to come to a different conclusion on the printed
evidence, should not do so unless it is satisfied that any advantage enjoyed
by the trial judge by reason of ha-ving seen and heard the witnesses, could
not be sufficient to explain or justify the trial judge's conclusions; II. The appe-
late court may take the view that, without having seen or heard the witnes-
ses, it is not in a position to come to any satisfacto-ry conclusion on the prin-
ted evidence; III. The appellate court, either because the reasons given by
the trial judge are not satisfactory, or because it unmistakably so appears
from the evidence may be satisfied that he has not taken proper advantage
of -his having seen and heard the witnesses, and the matter will then beco-
me at large for the appellate court." ve

Stelios Michael Simadhiakos v. The Police Cr. Ap. No. 2298 C.L.R.
(1961 ) page. 88: -

"Secondly I read the provisions of sub-section (3) t-o mean that this Co-
urt on hearing an appeal has the power to review the whole evidence witho-
ut feeling fettered by determinations on question of fact made by the trial
court; but in doing so, the Court should still be guided by the principles which
hav-e grown and developed in the light of practical experience, as to the va-
lue of trial-court findings.

Before such findings are disturbed, the are disturbed, the appellate Co-
urt must be satisfied to the extent of reaching a decision, (unanimous or by
ma-jority) that the reasoning behind a finding is unsatisfactory; or that the
finding ıs not warranted by the evidence considered a-s a whole. And the onus,
in my opinion, must rest on the appellant, both in civil and in criminal appe-
als, to bring this Court to such decision; or else, the trial-court findings re-
main undisturbed as part of the case.

It should be for the party attac-king a finding, or asking the Court to exer-
cise its powers under section 25, to show that the interests of justice in the
case under consideration, require the taking of such course."

Bu davada verile-n şahadeti okuduktan ve davalı avukatının İstinaf Mah-
kemesinde ileri sürdüğü iddiaları inceledikten sonra Bidayet Mahkemesinin
davacı ile şahitlerinin verdiği şahadeti, davalı ile şahitlerinin verdiği şahade-
te tercih etmesinde, davada kâfi derecede şah-adetin mevcut olduğu kanaa-
tına vardık.

İstinaf eden Bidayet Mahkemesinin şahitler hususunda varmış olduğu
kanaatın kati olarak yanlış olduğuna dair kâfi derecede sebep gösteremedi-
ğinden istinaf ihbarnamesinde ileri sürülen 1, 2 ve 3'üncü sebepler red--
dolunur.

İstinaf sebeplerinin 5'inci sebebine gelince, tazminat hususunda Bida-
yet Mahkemesinin kararında şunlar yer almaktadır: -

"Davacının şahsının ve şerefinin fahiş bir surette mütezarrır olduğu sa-
bit olduktan sonra geriye, verilecek tazminatın -miktarını tesbit etmek kalır.

Davacının şahsının ve şerefinin mütezarrır olma derecesi, tarafların sosyal
durumları ve davalının mali durumu dahil mesele ile ilgili bütün ahval tetkik
edildikten sonra davalının davacıya £ 750 manevi tazminat ödemesinin uy--
gun olacağı kanaatına varılmıştır. Davalının mukabil talebi üzerinden hedi-
yelerin iadesini davacı kabul ettiği cihetle bu şekilde bir emir verilmesi de
uygundur."

İstinaf edenin avukatı manevi tazminat olarak hükmolunan £ 750'nın fahiş
olduğunu ve şim-diye kadar emsali davalarda kesilen miktarlarla kabili kıyas
olmadığını iddia etti.

Nişanın kısa bir müddet devam ettiği, ilan olunmadığı ve kısmen gizli
tutulduğu, tarafların sosyal durumları, davalının mali durumu ve mesele ile
ilgili bütün ahval tetkik- edildikten sonra kesilen £ 750 tazminat miktarının aşikâr
bir surette fahiş olduğu (manifestly excessive) kanaatına vardık. Bu mesele-
de £ 550 tazminatın makul olacağı kanaatına vardığımızdan Bidayet Mahke-
mesinin hükmettiği £ 750 miktarı iptal eder ve -onun yerine davalının davacı-
ya £ 550 tazminat vermesini emreyleriz.

İstinaf sebeplerinin 6'ıncı sebebine gelince, istinaf edenin avukatı da-
vacı namına hazırlanan masraf listesinin £ 141 olarak tasvip edilmesinin fa-
hiş ve hatalı olduğunu ileri sürdü.- Bu davanın duruşması 7 ayrı günde bitti.
İlk duruşma 30/9/66 da ö.e. saat 11.00'de başladı ve davacının avukatı ha-
zır olmadığı için davanın ö.s. ya tehiri talep olundu. Bu talebe davalı avukatı
itiraz etti. Mahkeme davayı ö.s. 2.30'a tehir etti ve yarı -günün masrafı davalı
aleyhine olmamak üzere ileride tespit edileceğine karar verildi. Bu günün
duruşması için davacının avukatı masraf listesinde azami ücret olan £ 14 yı
talep etti, hakim ise o gün için £ 13 tasvib etti. Kanaatimizce o gün için da-
valı a-leyhine £ 13 masraf verilmesi hatafıdır. İkinci duruşma 14/10/66 da yer
aldı, saat 11.10'da başladı, iki şahit dinlendikten sonra ara emri vermek için
17/10/66'ya tehir olundu.17/10/66'da bir şahidin istintakı yapıldıktan sonra
16/11/66'ya tehir olundu.16/-11/66'da iki şahit daha dinlendikten sonra ö.s.
saat 1.00'de davanın istimaı başka bir güne tehir olundu. Dava 23 Şubat 1967
ye tayin olundu ve 4 formal şahidin ve davalının ifadesi alındıktan sonra 24
Şubat 1967'ye tehir olundu. O gün de bir şahit dinlend-ikten sonra dava 27
Mart 1967'ye tehir olundu. 27.3.1967'de kısa bir şahit ve avukatlarının nu-
tukları dinlendikten sonra karar vermek için tehir olundu. Masraf listesinden
görüldüğü gibi yapılan yedi duruşma için ilk duruşmadan mada diğer bütün
duruşmala-r ıçin avukat ücretinin azamisi verilmiştir. Bundan görülüyor ki, du-
ruşmalar için £ 97 masraf verilmiştir. Kanaatimizce bu davada duruşmalar
için davalı aleyhine hükmolunan masraf, yapılan hizmet nazarı itibara alın-
dığında fahiştir.

Bundan dolayı dava-lı aleyhine hükmolunan £ 140.475 masrafı iptal eder
ve onun yerine davalının davacıya £ 100 masraf vermesini emreyleriz.

Bu davanın dinlenip karara bağlanması için yedi duruşma olduğunu mü-
şahade ettik. Bunun kanaatimizce çok uzun sürdüğünü ve bundan böy-le da-
vaların duruşma müddetlerinin uzamamasına dikkat edilmesi icab ettiğini be-
lirtmek isteriz.

Davacı mukabil bir istinafla hükmolunan £ 750 tazminat miktarının çok
az olduğunu ileri sürdü ve bunun £ 2000 ya yükseltilmesini talep etti. Tazmi-
nat hus-usunda yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı davacının işbu mu-
kabil istinafı reddolunur.

İstinaf Mahkemesinde yapılan duruşmanın masraf meselesine gelince
davalı istinafında tamamıyle muvaffak olmadığından ve davacının mukabil
istinafı da reddolundu-ğundan, tarafların kendi masraflarını kendilerinin öde-
meleri uygun görülür.

Türk Cemaatı Istinaf Mahkemesi

Tarih: 16 Nisan, 1968


Full & Egal Universal Law Academy