Sigorta Tahkim Komisyonu - 06.06.2022
Karar Dilini Çevir:


(6100 S. K. m. 424, 429)

 

21.03.2016 Tarih ve K - 2016/7765 Sayılı Hakem Kararı

 

1. BAŞVURU KONUSU UYUŞMAZLIK VE YARGILAMA USULÜNE İLİŞKİN BİLGİLER

 

1.1. Uyuşmazlık Konusu Olay ve Talep

 

Uyuşmazlığın konusunu davalı …. Sigorta Şirketi’ne karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası (trafik sigortası) ile sigortalı …. plaka sayılı traktörle 16.09.2015 tarihinde meydana gelen kazada %100 kendi kusuru ile …. ’ın yaşamını yitirmesi sonucu eşi ….’ın talep etmiş olduğu destekten yoksun kalma tazminatı (DYKT) oluşturmaktadır.

 

Davacı vekili, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere TBK’nın 61. ve 163. ile KTK’nın 88. maddeleri gereği teselsül hükümleri bağlamında 41.000,00 TL tutarında destekten yoksun kalma tazminatının, aracın sorumluluğunu temin eden davalı sigorta şirketi …. Sigorta Şirketi tarafından karşılanması talebi ile Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuruda bulunmuş, bilirkişi raporunun tebliğinden sonra yapılan ıslah ile tazminat talebi 52.201,22 TL’ye yükseltilmiştir.

 

1.2. Başvurunun Hakem Heyetine İntikaline ve İncelenmesine İlişkin Süreç

 

Sigorta Tahkim Komisyonu’na yapılan başvuru sonrasında belgelerin taraflardan temin edilmesiyle Hayat Dışı Raportörü tarafından yapılan ön inceleme sonucu hazırlanan Raportör Raporundaki görüşler doğrultusunda uyuşmazlığın çözümü için Hakem Heyetimizin görevlendirilmesine karar verilmiştir. Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından yapılan görevlendirme sonrasında dosya 08.02.2016 tarihinde teslim alınarak yargılamaya başlanmıştır. HMK 424 ve 429. maddeleri kapsamında uyuşmazlığın niteliği ve dosya içeriği bağlamında duruşma yapılmasına gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.

 

Tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde uyuşmazlığın hukuki değerlendirmesi Hakemliğimize ait olmak üzere DYKT tutarı tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. Alınan 03/08/2016 tarih ve 1 sayılı Ara Karar ile …. (Aktüerya Adli Bilirkişi) bilirkişi olarak atanmış rapor tanzimi için dosya kendisine ulaştırılmıştır. Bilirkişi tarafından 14.03.2016 tarihli rapor düzenlenerek dosyaya sunulmuştur.

 

Bilirkişi raporu 15.03.2016 tarihinde taraflara bildirilmiştir. Davacı vekili tarafından 16.03.2016 tarihli dilekçe ile 41.000,00 TL olan talebin, bilirkişi raporu doğrultusunda toplam 52.201,22 TL’ye ıslah edildiği belirtilmiştir. Islah ile yargılamaya bir yenilik getirilmemiş olması dolayısıyla, ıslah dilekçesi ayrıca sigorta şirketine tebliğ edilmemiştir.

 

Heyetimizce yapılan inceleme sonrasında dosya içeriğinin tamamlanmış olduğuna ve bilirkişi raporunun hüküm oluşturmaya uygun olduğu kanaati ile yargılamaya son verilerek karar tesis edilmiştir.

 

2. TARAFLARIN ORTAYA KOYDUĞU MADDİ VE HUKUKİ İDDİALAR

 

2.1. Başvuru Sahibinin İddia, Delil ve Talepleri

 

Davacı vekili yaşanan uyuşmazlık ile ilgili olarak Sigorta Tahkim Komisyonu’na yaptığı başvuruda özetle;

 

16.09.2015 tarihinde …. sevk ve idaresindeki …. plaka sayılı traktör ile direksiyon hakimiyetini yitirme nedeniyle tek yanlı ve ölümlü trafik kazası meydana geldiği, söz konusu

kazada ….'ın ölümü dolayısıyla eşinin desteğinden yoksun kalan ve 3. kişi konumunda olan ….'ın bu kazanın oluşmasında herhangi bir kusurunun bulunmadığı, fazlaya ilişkin hakları saklı olmak üzere TBK'nın 61. ve 163. ile KTK'nın 88. maddeleri gereği teselsül hükümleri uyarınca şimdilik 41.000,00 TL maddi tazminat bedelinin temerrüt tarihi olan 17.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte müşterek ve müteselsilen tahsili, gerektiğinde bedel artırımı için bilirkişi raporunun taraflarına tebliği ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesi isteminde bulunulmuştur.

 

Dosyaya vekaletname, kaza tespit tutanağı, ilgili cumhuriyet başsavcılığı kararı, ölü muayene tutanağı, olay yeri inceleme raporu, defin ruhsatı, nüfus kayıt örneği, ehliyet, ruhsat, müşteki ve tanık ifade tutanakları vb. belge örneklerinin sunulduğu görülmüştür.

 

2.2. Sigorta Kuruluşlarının İddia, Delil ve Talepleri

 

Sigorta Tahkim Komisyonu’na yapılan başvuru sonrasında Raportör tarafından yapılan inceleme neticesinde davalı ….  Sigorta Şirketi’nden talebe ilişkin savunması ve belgeleri talep edilmiştir. Sigorta kuruluşu tarafından Sigorta Tahkim Komisyonu’na ulaştırılan savunmada özetle;

 

Sürücünün olayın oluşumunda ağır kusurunun bulunduğu, bu durumun sigortalıya rücu nedeni olduğu, hak sahibinin yasal mirasçı olduğu, bu nedenle alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşeceği, bu durumun borcu sona erdiren nedenlerden biri olduğu, müteveffa yakınlarının yansıma zarar nedeniyle tazminat talep etme hakları bulunsa da müteveffanın zararın meydana gelmesindeki kusurundan etkilenmemelerinin hukukun gereklerine ve hakkaniyete aykırı olduğu belirtilerek yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı yana yükletilmesi isteminde bulunulmuştur.

 

Dosyaya vekaletname ve ilgili hasar dosyası belgelerinin örneğinin sunulduğu görülmüştür.

 

3. UYUŞMAZLIĞA UYGULANACAK HÜKÜMLER

 

Uyuşmazlığın çözümü için 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu, Türk Ticaret Kanunu (TTK), 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KTK), Türk Borçlar Kanunu (TBK), Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), Sigortacılıkta Tahkime İlişkin Yönetmelik, Karayolları Trafik Yönetmeliği, Karayolları Trafik Yönetmeliği, Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ve poliçe hükümleri ile Yargıtay kararları dikkate alınmıştır.

 

4. DEĞERLENDİRME, GEREKÇELİ KARAR

 

4.1. Değerlendirme ve Gerekçeli Karar

 

Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden %100 kusur oranı ile talepte bulunulan aracın davalı sigorta kuruluşu ….  Sigorta Şirketi’den 09.12.2014-2015 yürürlük dönemli …. Sayılı trafik sigorta poliçesi bulunduğu, kazanın 16.09.2015 tarihinde gerçekleştiği, taraflar arasında kazanın gerçekliği, oluş biçimi, yeri ve zamanı hususunda uyuşmazlık bulunmadığı; destekten yoksun kalan kişinin TBK’nın 53. maddesinden kaynaklanan ve KTK’nun 97. ve TTK’nın 1478. maddeleri kapsamında zarara sebebiyet veren aracın sigorta ettireninin hukuksal sorumluluğunu teminat altına almış olan sigortacıdan yapılmış olan talep bağlamında tarafların HMK 114. madde uyarınca dava ve taraf olma ehliyetine (aktif ve pasif husumet ehliyetine) sahip oldukları anlaşılmaktadır.

 

KTK’nın 91. maddesinde zorunlu mali sorumluluk sigortası olarak tanımlanan trafik sigortasının, işletenlerin KTK’nın 85. maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere düzenleneceği hüküm altına alınmış olup, bu sorumluluğa ilişkin KTK 85/1 kapsamında;

 

"Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.", KTK 86 kapsamında ise;

 

"İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.

 

Sorumluluktan kurtulamayan işleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kazanın oluşunda zarar görenin kusurunun bulunduğunu ispat ederse, hakim, durum ve şartlara göre tazminat miktarını indirebilir."

 

hükümleri öngörülmüş olduğundan sigortacının sorumluluğu, işletenin yasal olarak yükümlendiği sorumluluğun, poliçe limiti ve sigortalı aracın sürücüsünün kusur oranı ile sınırlı kısmıdır.

 

Dosyada var olan bilgi ve belgelerden istemde bulunulan …. plaka sayılı traktörde işletenin ve sürücüsünün kendi kusuru ile gerçekleşen kazada yaşamını yitiren …. olduğu ve söz konusu ölüme bağlı olarak eşi ….’ın DYKT isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır.

 

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2011 yılına kadarki muhtelif içtihatlarında, destekten yoksun kalma zararlarının yansıma yoluyla oluşan zararlardan oldukları, KTK 85, 91, 92. maddeleri, Trafik Sigortası Genel Şartları, TBK’nın 52. maddesi 1. fıkrası uyarınca araç sürücüsünün kendi kusuruyla meydana gelen trafik kazasında yaşamını yitirmesi durumunda desteğinden mahrum kalan işleten mirasçılarının külli halef sıfatları da nazara alınarak 3. kişi sayılmadıklarından sigortadan bu yönde tazminat talep etmelerinin mümkün bulunmadığı görüşü savunulmuştur.

 

Ancak, önce Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2011 gün ve 2011/17-142 E, 2011/411 K. sayılı ilamında, mali sorumluluk sigortası ile sigortalı araç sürücüsünün mirasçılarının açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davasında KTK’nın 92. maddesi nazara alınarak sürücü desteğinden yoksun kalanların üçüncü kişi olduğu kabul edilerek zorunlu mali sorumluluk sigortacısından tazminat talep edebilecekleri kabul edilmiştir.

 

Daha sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.2.2012 gün ve 2011/17-787 E. 2012/92 K. sayılı ilamında TBK, KTK 85, 86, 91, 92 ve 105. maddeleri uyarınca aşağıdaki hüküm kurulmuştur:

 

“Burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus ta; kazanın meydana gelmesinde tam kusurlu olan araç şoförünün eylemlerinden sorumlu tutulan ve bu nedenle tam kusurlu olduğu kabul edilen işletenin, bu kusurunun, zorunlu trafik sigortacısı aleyhine açılan davanın davacıları olan, üçüncü kişi durumundaki destekten yoksun kalanlara karşı ileri sürülüp sürülemeyeceğidir. Destekten yoksun kalma tazminatına dayanak teşkil eden hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olsa idi doğrudan işleten üzerinde doğup ondan mirasçılarına intikal edeceğinden, bu yöndeki savunmalar ölenin desteğinden yoksun kalanlara karşı ileri sürülebilecekti.

 

Oysa yukarıda da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararı, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarardır. Bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olması da düşünülemez. Şu hale göre; işleten murisin, ister kendi kusuru ister bir başkasının kusuru ile olsun salt ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek Kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların hakkına, desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır.

 

Davacıların üçüncü kişi konumunda oldukları hem mahkeme, hem de özel dairenin kabulünde olduğu gibi, işletenin yakınlarının uğradıkları destek zararlarının trafik sigortacısının sorumluluğu kapsamı dışında kaldığına ilişkin Kanunda ve buna bağlı olarak poliçede açık bir düzenleme bulunmadığı da, uyuşmazlık konusu değildir.

 

Davacıların uğradıkları zarara bağlı olarak talep ettikleri hak, salt miras yoluyla geçen bir hak olmayıp, bilimsel ve yargısal içtihatlarda kabul edildiği üzere destekten yoksun kalanın şahsında doğrudan doğruya doğan, asli ve bağımsız bir talep hakkıdır.

 

Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla tam kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun, işletenin desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten tam kusurlu, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğuna göre, davalı sigorta şirketinin zararın tamamından sorumlu olduğu ve davacıların davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri, oyçokluğu ile kabul edilmiştir.”

 

Yukarıda alıntılanan Hukuk Genel Kurulu Kararı bağlamında işletenin mirasçısı konumundaki başvuru sahiplerinin, sigorta şirketi vekilinin savunmalarının aksine, salt sigorta şirketinin sorumluluğunu hedef alan eldeki başvuruda destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunabileceklerine karar verilmiş olduğundan davacının isteminin değerlendirmeye alınmasına karar verilmiştir.

 

Davalı vekili sürücünün olayın oluşumunda ağır kusurunun bulunduğunu, bu durumun sigortalıya rücu nedeni olduğunu, hak sahibinin yasal mirasçı olduğunu, bu nedenle alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşeceğini, bu durumun borcu sona erdiren nedenlerden biri olduğunu ileri sürmüşse de yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında desteğin kusuru destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağından yerinde bulunmamıştır.

 

DYKT’nin hesabının teknik bir konu olması dolayısıyla söz konusu hesabın yapılması için 08.03.2016 tarih ve 1 sayılı Ara Karar ile aktüer bilirkişi olarak ’in atanmasına karar verilmiştir. Bilirkişi tarafından hazırlanan 14.03.2016 tarihli rapor taraflara 15.03.2016 tarihinde bildirilmiştir. Raporda; Yargıtay kararları çerçevesinde PMF 1931 yaşam tablosu esas alınarak ve %10 artırım ve azaltım yapılmak suretiyle hesaplama yapılmıştır. Bilirkişi raporunda eş …. için 52.201,22 TL DYKT tutarı belirlenmiştir.

 

Bilirkişi raporu varsa itirazlarını iletmeleri için 15.03.2016 tarihinde taraflara bildirilmiştir. Davacı vekili tarafından 16.03.2016 tarihinde istem tutarının bilirkişi raporundaki tutara artırıldığı ve ek başvuru ücretinin yatırıldığı belirtilerek ödeme belgesi sunulmuştur.

 

Davalı sigorta kuruluşu vekili ise 18.03.2016 tarihinde yaptığı itirazında kazanın sigortalı işleten sürücünün ağır kusurundan meydana geldiğini, nitekim sigortalı aracın ön tekerliğinin bulunmadığını, ağır kusurun ödemeden sonra bir rücu nedeni olduğunu, sigortalı vefat ettiğinden tazminatın ödendiği başvuru sahibine rücu edileceğini, bu nedenle alacaklı sıfatı ile borçlu sıfatının birleşmiş olduğunu, eşinin asgari ücret olan gelirinin %50’sinden yararlanacak başvuru sahibi için tespit edilen rakamın abartılı olduğunu, raporda hesaplama hatası bulunduğunu, muhtemel yaşam süresinde hesap edilen tazminattan %50 mahsubun yapılmamış olduğunu belirtmiştir.

 

Kusura ilişkin ileri sürülen itiraz daha öncede belirtilmiş olduğu üzere desteğin kusuru destekten yoksun kalanlara yansıtılamayacağından yerinde bulunmamakla birlikte hesaplama hatasına ilişkin itiraza açıklık getirmek üzere bilirkişiden açıklama istenmiş olup 19.03.2016 tarihinde bilirkişi tarafından özetle müteveffanın destek olduğu 6,96 yıl boyunca hesaplanan tazminat tutarından %50 mahsup yapılarak bilinmeyen dönem tazminat hesaplamasının yapılmış olduğu, söz konusu tutarda herhangi bir hesaplama hatası bulunmadığı belirtilmiştir.

 

Yukarıda özetlenen bilirkişi raporu ve itiraz sürecinin sonrasında Hakemliğimizce yapılan değerlendirmede Yargıtay kararlarına uygun ve denetlebilir olan bilirkişi raporunda belirlenen ve davacı vekili tarafından ıslah edilen tutarlar doğrultusunda davacı  ’a 52,201,22 TL ödenmesine karar verilmiştir.

 

Davacı vekili, tazminat tutarının 17.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile ödenmesini talep etmiştir. Uyuşmazlığın haksız fiilden kaynaklanmış olması ve haksız fiil sorumluluğunun TBK'da düzenlenmiş olması, zarar veren araç sürücüsünün sorumluluğunu temin eden davalı sigorta kuruluşunun da asıl borçlu ile aynı hükme tabi olması kapsamında söz konusu faizin yasal faiz olması gerektiği kanaatine varılmıştır. Nitekim, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2014/22035 E. 2014/17799 K. sayılı kararı da bu yöndedir: “... davalıya sigortalı araç özel araç olup, asıl zarar verenden istenilemeyecek ticari temerrüt faizinin, onun sorumluluğunu üstlenen davalı sigortacıdan da istenemeyeceği, dolayısıyla bu aracın haksız eyleminin de TTK’nın 3. maddesi uyarınca ticari iş niteliği taşımamasına, bu durumda da bu davalıdan ancak yasal faiz istenebileceğine... ”.

 

Dosyaya sunulan belgelerden, davacı vekili tarafından davalı sigorta kuruluşuna yapılan tebligatın davalı sigorta kuruluşu tarafından 04.12.2015 tarihinde teslim alındığı anlaşılmaktadır. KTK'nın 99. maddesi gereği belgelerin davalı sigorta kuruluşuna iletilmesinden itibaren 8 iş günü içerisinde davalı sigorta kuruluşunun ödeme yükümlülüğü bulunduğu değerlendirildiğinde davalı sigorta kuruluşu 17.12.2015 tarihinde temerrüde düşmüş olacağından bu tarihten itibaren yasal faiz ödenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

 

5. SONUÇ

 

Yukarıda açıklanan iddia, savunma ve taraf delilleri doğrultusunda yapılan değerlendirmenin ışığında;

 

1. Davacı ….’ın isteminin kabulüne ve 52.201,22 TL’nin 17.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı   Sigorta Şirketi’nden tahsili ile davacı ’a ödenmesine,

 

2. Davacı tarafından karşılanmış bulunan 783,00 TL başvuru ve 400,00 TL bilirkişi ücretinden oluşan toplam 1.183,00 TL’nin HMK’nın 326. maddesi uyarınca haklılık oranına göre tümünün (1.183,00 TL) davalı …. Sigorta Şirketi’nden tahsili ile davacı ’a ödenmesine,

 

3. Davacı vekille temsil edildiğinden HMK’nın 326. maddesi uyarınca haklılık oranına göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAUT) madde 17 ve tarifenin ikinci kısım ikinci bölümünde asliye mahkemeleri için öngörülen ücret esas alınarak tarifenin üçüncü kısmına göre hesaplanan 6.092,13 TL vekalet ücretinin davalı Sigorta Şirketi’nden tahsili ile davacı ….’a ödenmesine,

 

4. Davalı sigorta kuruluşu vekille temsil edilmekle birlikte haklılığı bulunmadığından davalı vekalet ücretine ilişkin hüküm kurmaya yer olmadığına

 

5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 30 uncu maddesinin 12. fıkrasına göre Karar’ın tebliği tarihinden itibaren 10 gün içerisinde Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde itiraz yolu açık olmak üzere Hakem ….’ın karşı oyuna rağmen oyçokluğu ile karar verilmiştir. 21.03.2016

 

 

MUHALEFET ŞERHİ

 

Karara ilişkin karşı görüşüm aşağıda sunulmuştur.

 

Araç işleteninin sorumluluğu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigortası’na ilişkin hükümler Karayolları Trafik Kanunu’nda düzenlenmiştir.

 

Kanunun “İşleten Ve Araç İşleticisinin Bağlı Olduğu Teşebbüs Sahibinin Hukuki Sorumluluğu” başlığını taşıyan 85. maddesine göre; “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.

 

(Değişik fıkra: 17/10/1996 - 4199/28 md.) İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.”

 

Kanunun 90. maddesinde; maddi tazminatın biçimi ve kapsamı ile manevi tazminat konularında Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Kanunun 91. maddesinde ise; işletenin sorumluluklarını karşılamak üzere, mali sorumluluk sigortası yapılması zorunluluğu getirilmiştir.

 

Aynı kanunun “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Dışında Kalan Hususlar” başlığını taşıyan 92. maddesinin “b” bendinde; “İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler”, “f” fıkrasında ise “manevi tazminata ilişkin talepler” sorumluluk sigortası dışında kalan talepler olarak sayılmıştır.

 

Özünde trafik kazalarında zarar verenin verdiği zararı karşılaması, haksız fiil nedeniyle verilen zararın tazmini anlamına gelmektedir. Haksız fiile ilişkin hükümler ise Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiştir. 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi gereği; “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. ” Kanunu’nun 50. maddesinde; “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler.” Aynı şekilde Kanunun 51. maddesine göre; “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.” Diğer taraftan Kanunun 52. maddesi hükmüne göre ise; “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. ” Maddelerden de anlaşılacağı üzere, haksız fiilde zararın tazmininde kusur oranının esas alınması esas prensiptir. Bu nedenle, ölüm nedeniyle destekten yoksun kalanlara ödenecek tazminattan, ölenin kusuru oranında indirim yapılması esastır. Olayda müteveffanın kazada %100 kusurlu olması nedeniyle tazminat ödenmesi mümkün değildir. Sigortacının ölenin kendi kusurundan dolayı da, kendi eş ve çocuğuna tazminat ödemesi mantık dahilinde değildir. Bu durumda trafik kazasında ölenin yakınlarının kusur oranına bakılmaksızın her halükarda %100 tazminat alması sonucu doğacaktır ki, bu ne sorumluluk hukuku ile, ne de haksız fiille zarar verenin zararını karşılaması mantığıyla uyuşan bir uygulama olacaktır.

 

Söz konusu sigortanın amacı, aracın kullanılması nedeniyle araç işleteninin, araç işleticisi teşebbüsün sahibinin, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan dolayı üçüncü kişilere gelecek zararların karşılanmasıdır. Eş ve çocuklar üçüncü kişi olmayıp, müteveffanın mirasçılarıdır. Olay ….’ın kendi kusuru sonucu meydana gelmiş olup, kusurundan dolayı mirasçılarına tazminat ödenmesi kusur prensibinin hiçe sayılması anlamına gelecektir. Bir kişinin kendi kusurundan yararlanması mümkün değildir. Hukuken zarar gören üçüncü kişi, zarar talebini kusuru bulunan destek sağlayan kişiye karşı ileri sürülebileceği gibi, mirastan yararlanan destekten yoksun kalana karşı da ileri sürülebilecektir. Bu nedenle destek sağlayan müteveffanın kusuruna dayanarak, yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesi mümkün değildir.

 

Borçlar kanununun 45. Maddesi; “

 

Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:

 

1. Cenaze giderleri.

 

2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.

 

3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar. ” hükmünü içermektedir.

 

Başvuru sahibinin destekten yoksun kalma tazminat talebi söz konusu maddenin üçüncü fıkrasına dayanmaktadır. Söz konusu talep, ölüm nedeniyle, hayatta kalanların mahrum kaldıkları gelir tutarı olup, maddi bir taleptir. Karayolları Trafik Kanunu’nun 92. maddesinin “b” bendinde; “ İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler” sigorta teminatının dışında sayılmıştır. Maddenin lafzı ve ruhu dikkate alındığında ölenin eşinin, usul ve fürunun sadece canlarına gelen zararlar sigorta kapsamında değerlendirilmiş, malvarlıklarına gelen zararlar (maddi zararlar) teminat dışında tutulmuştur.

 

Başvuru sahibinin dosyaya sunmuş olduğu YHG Kurulunun kararı davanın görüldüğü mahkeme için bağlayıcı olmasına karşın, diğer mahkeme ve Sigorta Tahkim Komisyonu hakemleri açısından bağlayıcı değildir.

 

Bu karardan önce de yüksek mahkemenin vermiş olduğu tersi yönde kararlar mevcut olmasına rağmen, son olarak yukarıda belirtilen ölenin eş ve çocuklarına destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesi gerektiği yönünde Hukuk Genel Kurul kararı verilmiştir. Kararda özetle; Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açtıkları, ölüm nedeniyle doğrudan davacılar üzerinde doğan destekten yoksunluk zararının oluşumundaki kusurun davacılara yansıtılamayacağı; dolayısıyla tam kusurlu araç şoförünün ve onun eylemlerinden sorumlu olan işletenin kusurunun, işletenin desteğinden yoksun kalan davacıları etkilemeyeceği; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'na göre, aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı davalı sigorta şirketi, işletenin üçüncü kişilere verdiği zararları teminat altına aldığına ve olayda işleten tam kusurlu, destekten yoksun kalan davacılar da zarar gören üçüncü kişi konumunda bulunduğuna göre, davalı sigorta şirketinin zararın tamamından sorumlu olduğu ve davacıların davalı sigorta şirketinden destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri kabul edilmiştir.

 

Sorumluluk sigortalarında ana ilke olarak, sigorta ettirenin üçüncü kişilere vereceği zarardan ötürü bu zararın giderilmesi için sigorta ettirenin mamelekindeki azalmayı önlemeye yönelik amaç bulunmaktadır. Sanayi devrimi sonrasında karayolunda bulunan taşıtların artması ve üçüncü kişilere verdiği zararların artması sonrasında başta ihtiyari olarak araç sahiplerinin sorumluluklarını teminat altına almalarıyla başlayan araç sorumluluk sigortaları, zaman içerisinde ülkelerin hukuki düzenlemelerle zorunluluk getirmeleri ile yaptırılması zorunlu hale gelmiştir. Avrupa Birliği’nde ve Dünyanın gelişmiş tüm ülkelerinde karayolları sorumluluk sigortaları, aracın işletilmesi sırasında araç işleteninin veya sürücüsünün (ABD’nin bazı eyaletlerinde sorumluluk sigortaları sadece sürücünün sorumluluğunu teminat altına alır- sürücü bazlı sigorta) kusurundan dolayı oluşacak zarar nedeniyle ödemek zorunda kalacakları tazminatları teminat altına almak üzere düzenlenmektedir. Ülkemizde de konunun sorumluluk sigortası mantığında değerlendirilmesi gerekmektedir. Mevzuatta bulunan bir düzenlemedeki bir eksiğin, yorumlarla, sorumluluk sigortası mantığına ve kanun lafzına aykırı olarak değerlendirilmesi düşünülemez.

 

Ülkemizde de, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile zorunlu hale getirilen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası mantığına bakıldığında, aracın kullanımı sırasında üçüncü kişilere verilecek zararlar nedeniyle işletenin, araç işleticisi teşebbüsün sahibinin, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurunun teminat altına alınması hedeflenmiştir. Bir aracın kullanımı nedeniyle meydana gelecek kazada, hukukumuz gereği araç işleteni, araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsü veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişiler müteselsilen sorumlu olacaklardır. Yaptırılması zorunlu tutulan sorumluluk sigortası da, bu kişilerin kusurundan dolayı bu kişilerden talep edilebilecek tazminatın sigortacı tarafından karşılanmasını öngörmektedir. Yani sigortacı ancak bu kişilerden talep edilebilecek tazminatla sorumlu olacaktır.

 

YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ’nin 14.12.2009 tarih ve 2009/5007, 2009/8348 sayılı kararında aynı prensip aşağıdaki şekilde izah edilmiştir; destek tazminatı talebinde bulunulması halinde, davalı zarar sorumlusunun ölenin de birlikte kusuru olduğunu ileri sürerek BK.nun 44/1 maddesi gereğince tazminatın kusur oranında indirilmesini talep etmesi mümkündür. Zira, destekten yoksun kalma zararının giderilmesi isteminde bulunulması halinde birlikte kusurun varlığı esasın itibariyle istemde bulunanın değil, ölenin davranışına göre belirlenir. Dairenin son uygulamaları da bu yöndedir.”

 

Somut olaya bakıldığında, sigorta olmasaydı başvuru sahibi müteveffanın eşi tazminat talebini%100 kusurlu olan müteveffa ….’a karşı ileri süremeyeceğine göre müteveffanın sorumluluğunu devretmek için aldığı trafik poliçesini yaptırdığı sigorta şirketinden de talep edilemez. Dolayısı ile araç sahibinden veya işleteninden hukuken istenmesi mümkün olmayan tazminatın, bunların sorumluluğunu güvence altına alan sigortacıdan da istenmesi mümkün değildir. Diğer bir yönden bakıldığında, aracın sigortasının olmadığı düşünüldüğünde, kazada üçüncü bir kişi zarar görmüş olsa idi, zararının tazminini kazada %100 sorumluluğu olan müteveffa ’ın mirasçılarından talep etme hakkına sahip olacaktı. Bu durumda tazminatı müteveffa’nın eşi (ölenin mirasını kabul etmeleri durumunda) ödemek zorunda kalacaktı. Kaza sonrasında kusurlu işletenin tazminatından sorumlu olan eş ve çocukları tazminat talep eden durumunda olması hukuken mümkün görülmemektedir.

 

Kaza sonucu karşı araçlarda meydana gelen zararları da karşılamak zorunda olan sigorta şirketi, toplamda poliçede belirtilen teminatlarla sorumludur. Kazada müteveffanın %100 kusurla çarptığı araçlarda da ölenlerin olması durumunda, toplam sorumluluğu poliçede belli olan sigorta şirketi kimin tazminatını ödemek durumunda kalacaktır. Müteveffanın eş ve çocuğuna tazminat ödendiği için diğerlerine eksik ödeme mi yapılacaktır, yoksa müteveffanın eş ve çocuğuna da, diğer araçta ölenlerin eş ve çocuklarına da oranına göre tazminat ödenecek, diğer araçlarda ölenlerin eş ve çocukları, kalan kısım için kusurlu araç işleteninin eş ve çocuklarından mı (mirası kabul etmişlerse) talepte bulunacaktır. Bu durumda, tazminat alacaklısı olan müteveffanın anne ve babası, aynı kaza nedeniyle, diğer taraftan borçlu olacaklardır. Hiçbir hukuk sisteminde, aynı eylem nedeniyle bir kişinin hem borçlu hem de alacaklı olması durumu söz konusu değildir. Diğer taraftan, Yargıtay’ın vermiş olduğu kararla, müteveffanın %100 kusurla çarpmış olduğu asıl haksız fiile uğrayan, karşı araçta bulunan ve hiçbir kusuru olmayan kişilerin ölmesi nedeniyle destekten yoksun kalanların hak kaybına uğramalarına da neden olabileceği de aşikardır.

 

Davacıların ölenin salt mirasçısı sıfatıyla değil, destekten yoksun kalan üçüncü kişi sıfatıyla dava açmaları da, bu kişilerin aynı zamanda ölen kişinin akrabası olması ve dolayısıyla mirasçısı olması sonucunu değiştirmemektedir. Destekten yoksun kalma sıfatı dikkate alınırken, hukukumuzca tanımlanmış olan akrabalık ve mirasçı olma sıfatının dikkate alınmaması mümkün değildir. Yargıtay, vermiş olduğu kararla ölen kişi ile destekten yoksun kalan kişiler arasındaki illiyet bağını kesmiş, miras ilişkisini de görmemiştir. Bilindiği üzere, mevzuat, sigortacıya, kasti eylem veya ağır kusurla yapmış ise, aracı kullananın ehliyetsiz olması, alkollü olması vb. durumlarda rücu hakkı tanınmıştır. Bu durumda olup da %100 kusurlu bir fiil sonucu ölen bir kişinin mirasçılarına rücu hakkı da ortadan kalkacağı gibi, sigorta şirketi destekten yoksun kalan eş ve çocuklarına da tazminat ödemek durumunda kalacaktır. Söz konusu karar, sigortacıya tanınmış hakların ortadan kalkması sonucunu doğuracağı gibi, hakkaniyete de uygun değildir. Diğer taraftan, mevzuatımızda tanımlanmış ve Yargıtay’ın da yıllarca onaylayarak kabul etmiş olduğu kararlarda öngörülen hatır için taşınma veya sürücünün ehliyetsizliğini veya alkollü olduğunu bilerek araca binen için hâkimler tarafından uygulanan indirimlerin de destekten yoksun kalanlara uygulamasının önü kapatılmıştır. Yargıtay’ca verilen kararın hukuk sistemi bütünü içerisinde değerlendirildiğinde yukarıda da belirtilen düzenlemelerle ve yıllarca vermiş olduğu kararlarla da çeliştiği görülmektedir.

 

Dünya uygulamasında da tehlike sorumluluğu oluşturan araçların meydana getireceği zararların karşılanmasında üçüncü kişi tarafların birbirleriyle muhatap olmalarını önlemek üzere oluşturulan ve yapılması zorunlu hale getirilen Trafik Sigortaları, ülkemizde de kanun koyucu tarafından bu mantıkla düzenlenmiştir. Sigorta mevzuatı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, araç işleteni, sürücüsü veya yakınlarının kendi kusuruna bakılmadan menfaat elde etmelerini öngören sigorta türü olarak ferdi kaza sigortaları öngörülmüştür. Bazı ülkelerde araç işleteninin, trafik sigortalarının yanında ihtiyari olarak bu teminatı da almaları imkânı sağlanmıştır. Araç işletenine veya yakınlarına kendi kusuruna bakılmaksızın tazminat ödenmesi imkânı ancak bu sigorta türünde mümkün olup, karar verirken sigorta hukukunu da bir bütün olarak kabul etmek gerekmektedir. Eğer kanun koyucu trafik sigortası kapsamında işletenin kendi kusurundan dolayı yakınlarına da tazminat ödenmesini öngörmüş olsaydı, bunu açıkça belirtmesi gerektiği düşünülmektedir. Halbuki kanun koyucu bunu ayrı bir sigorta türü olarak öngörmüştür.

 

Bir olayda, Türk hukukunda var olan iki müesseseden mirasa ilişkin olanı dikkate katmadan, sadece destekten yoksun kalmaya ilişkin hükümlerin alınarak, mirastan yararlananları üçüncü kişi olarak değerlendirerek tazminat ödenmesinin öngörülmesi de, hukukun uygulanması yönünde tezatlık oluşturacaktır. Destekten yoksun kalınması da, miras kalması da aynı ölüm olayının sonucudur. Kaza sonucu ölen kişilerin malvarlığı mirasçılarına kalırken, aynı zamanda bu kişilerin mirasçı oldukları dikkate alınmadan, sadece destekten yoksun kalan kişiler olarak kabul edilmesi hukuken mümkün değildir. Diğer taraftan, sigortanın olmadığı farz edildiğinde, işleten konumundaki müteveffa baba veya annenin kusurlu fiili nedeniyle üçüncü bir kişiye yerdiği zarardan dolayı, bu kişiden kalan mirastan verdiği zarar oranında ödeme yapılacaktır. Kazada üçüncü kişilerin zarar görmesi durumunda (sigorta yoksa) zarar görenlere ölenin malvarlığından (mirastan) ödeme yapılmasına rağmen, sigortanın var olması durumunda eş ve çocukların ölümden dolayı zarar gördükleri dikkate alınarak mirasçılıkları dikkate alınmadan destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesi aynı olayda hukukun farklı yorumlanması anlamına gelecektir. Var olan bir düzenlemenin olaya göre farklı uygulanması evrensel hukuk kurallarına aykırılık oluşturacaktır.

 

Ölenin yakınlarının mirasçı oldukları dikkate alınmadan, destekten yoksun kaldıkları için kusur oranı da dikkate alınmadan (yakını kusurlu ise yakınının sigorta şirketinden, karşı taraf kusurlu ise karşı tarafın sigorta şirketinden alınacaktır) tazminat ödenmesi, sigorta şirketinin yardım kuruluşu gibi görülmesi anlamına gelecektir. Halbuki, sigorta şirketi aktüeryal hesaplara dayanarak geçmiş hasar verileri dikkate alınarak prim fiyatının oluşturduğu bir sistemdir. Kazada ölen herkesin ailesine kusur oranına bakmadan tazminat ödenmesi (kusurlu ise kendi aracının sigorta şirketine, kusursuz ise karşı tarafın sigorta şirketinden) bu sigorta primlerinin fahiş olarak yükselmesi sonucunu doğuracaktır. Devletin ayrı bir sistem olarak yapılandırması gereken sosyal güvenlik kuruluşu fonksiyonunun trafik sigortasına yüklenmesi sonuçta bu sigortanın fiyatının çok fazla yükselmesi sonucunu doğuracak ve bu sigorta sisteminin de fonksiyonunu yerine getirmesini zorlaştıracaktır.

 

Bu gerekçelerle başvuru sahibinin talebinin reddi gerekmektedir. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy