Sanofi Sağlık Ürünleri Ltd. Şti.’nin Rad Ecza Deposu Tıbbi Kozmetik Ürünler İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. ile sözleşme yapmayı reddederek 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiği iddiası - Karar Sayı 18-09/156-76
Karar Dilini Çevir:
Rekabet Kurumu
Karar Sayısı: 18-09/156-76
Karar Türü: Rekabet İhlali
Konu: Sanofi Sağlık Ürünleri Ltd. Şti.’nin Rad Ecza Deposu Tıbbi Kozmetik Ürünler İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. ile sözleşme yapmayı reddederek 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiği iddiası
Karar Tarihi: 29.03.2018

Rekabet Kurumu Başkanlığından,
REKABET KURULU KARARI
Dosya Sayısı : 2017-3-38 (Önaraştırma)
Karar Sayısı : 18-09/156-76
Karar Tarihi : 29.03.2018
A. TOPLANTIYA KATILAN ÜYELER
Başkan : Prof. Dr. Ömer TORLAK
Üyeler : Arslan NARİN, Adem BİRCAN, Şükran KODALAK, Mehmet AYAN

B. RAPORTÖRLER: Cumhur Atalay HATİPOĞLU, Necla SÜMER ÖZDEMİR,
Mehmet GERÇEK, Cansu TOPAK KORKMAZ, Pelin TEBER
C. BAŞVURUDA
BULUNAN :- Rad Ecza Deposu Tıbbi Kozmetik Ürünler İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.
Şerifali Mah. Yunus Sok. No:38/A Ümraniye/İstanbul
D. HAKKINDA İNCELEME
YAPILAN : - Sanofi Sağlık Ürünleri Ltd. Şti.
Esentepe Mah. Büyükdere Cad. No:193 K:4-10
Levent Şişli/İstanbul
(1) E. DOSYA KONUSU: Sanofi Sağlık Ürünleri Ltd. Şti.’nin Rad Ecza Deposu Tıbbi
Kozmetik Ürünler İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. ile sözleşme yapmayı reddederek 4054
sayılı Kanun’un 6. maddesini ihlal ettiği iddiası.
(2) F. İDDİALARIN ÖZETİ: Yapılan başvuruda özetle;
- Rad Ecza Deposu Tıbbi Kozmetik Ürünler İç ve Dış Tic. Ltd. Şti.’nin (RAD) ecza
deposu olarak faaliyet gösterdiği, şikayet olunan Sanofi Sağlık Ürünleri Ltd. Şti.’nin
(SANOFİ) ise ilaç üreticisi olduğu,
- Halihazırda 94 ilaç sağlayıcısı teşebbüs ile teminat senedi veya peşin ödeme
karşılığında çalışılmasına rağmen RAD tarafından SANOFİ ürünlerinin temin
edilemediği, gerçekleştirilen görüşmelerden de sonuç alınamadığı
ifade edilmiştir.
(3) Dilekçe ekinde yer alan belgelerden RAD tarafından 24.01.2017 tarihinde noter kanalı
ile SANOFİ’ye çekilen ihtarnamede bu durumun nedeninin sorulduğu, SANOFİ
tarafından 31.01.2017 tarihinde gönderilen cevapta ise halihazırda çok sayıda ecza
deposu ile çalışıldığının ve yeni bir ecza deposu ile çalışma ihtiyacı duyulmadığının
RAD’a iletildiği anlaşılmaktadır.
(4) SANOFİ ilaçlarının, diğer ecza depolarından tedarik edilmeye çalışıldığı, ancak
depolardan cevap alınamadığı, cevap veren depoların ise sağlayıcılarla yapılan
anlaşma gereğince sadece eczanelere satış yapılabileceğini kendilerine ilettiği ifade
edilmiş, bu hususlar e-posta yazışmaları ile desteklenmiştir.
(5) SANOFİ’nin 330’un üzerinde ilacı bulunduğu, ilaçların bir kısmının jeneriğinin
bulunmadığı, eczanelerden gelen ürün taleplerinde SANOFİ ilaçlarının
karşılanamaması nedeniyle müşteri kaybı yaşandığı ifade edilerek konunun 4054 sayılı
Rekabetin Korunması hakkında Kanun (4054 sayılı Kanun) kapsamında incelenmesi
talep edilmiştir.
18-09/156-76
2 / 11


18-09/156-76
3 / 11

(6) Aynı dosya kapsamında 07.02.2018 tarih ve 1151 sayı ile Kurum kayıtlarına intikal eden
ek beyanda ise, RAD ve Anadolu Eczacı ve Depocular Derneği (DERNEK) tarafından
Kuruma hitaben ayrı ayrı yazılmış iki dilekçe bulunmaktadır. RAD tarafından gönderilen
ilk dilekçede, SANOFİ’nin yanı sıra Astrazeneca İlaç San. ve Tic. Ltd. Şti.
(ASTRAZENECA), Novo Nordisk Sağlık Ürünleri Tic. Ltd. Şti. (NOVO NORDISK), Pfizer
Pfe İlaçları A.Ş. (PFIZER) ve Shire İlaç Ticaret Ltd. Şti. isimli ilaç üreticilerinin de ürün
vermeyi reddettiği ifade edilerek konu hakkında gerekli incelemenin yapılması talep
edilmiştir.
(7) DERNEK tarafından yazılan ikinci dilekçede ise özetle;
- 2012 yılında kurulan DERNEK’in ecza depolarından ve eczanelerden gelen
şikayetlerle ilgili olarak resmi kurumlara başvurularda bulunduğu,
- Sektörde 2012 yılında 280 ecza deposu faaliyet gösterirken günümüzde bu sayının
160 civarına düştüğü,
- Depoların eczane kanalındaki pazar paylarının birçok deponun aleyhine seyrettiği,
örneğin bir deponun %45, diğer deponun %30, kooperatifin %15 pazar payı olduğu
ve geri kalan %10’luk pazarın küçük çaplı 157 depo tarafından paylaşıldığı,
- Uluslar arası ilaç üreticilerinin küçük depolarla çalışmak istememesi sebebiyle
dağıtım seviyesinde rekabetin ve istihdamın azaldığı, ticari zararlar yaşandığı,
- PFIZER, SANOFİ, NOVO NORDISK, ASTRAZENECA ve bunlar gibi Türkiye
satışlarında ilk 10 üretici arasına giren teşebbüslerin küçük ecza depolarını reddettiği
ifade edilerek konu hakkında gereğinin yapılması talep edilmiştir.
(8) G. DOSYA EVRELERİ: Rekabet Kurumu kayıtlarına 13.04.2017 tarih ve 2595 sayı ile
giren başvuru üzerine hazırlanan 02.06.2017 tarih ve 2017-3-38/İİ sayılı İlk İnceleme
Raporu’nun görüşülmesi sonucunda, 08.06.2017 tarih ve 17-19/301-M sayı ile
önaraştırma yapılmasına karar verilmiştir.
(9) İlgili karar uyarınca düzenlenen 14.03.2018 tarih ve 2017-3-38/ÖA sayılı Önaraştırma
Raporu görüşülerek karara bağlanmıştır.
(10) H. RAPORTÖR GÖRÜŞÜ: İlgili raporda özetle; SANOFİ hakkında, 4054 sayılı
Kanun’un 41. maddesi gereğince soruşturma açılmasına gerek olmadığı sonuç ve
kanaatine ulaşıldığı ifade edilmiştir.
I. İNCELEME VE DEĞERLENDİRME
(11) Dosya kapsamında RAD’dan bilgi talebine istinaden gelen cevabi yazılar 12.03.2018
tarih ve 2085 sayı, 12.03.2018 tarih ve 2065 sayı ile Kurum kayıtlarına intikal etmiştir.
Ayrıca SANOFİ yetkilileri ile Kurumda 28.02.2018 tarihinde yapılan görüşmede
yöneltilen sorulara ilişkin cevabi yazı 07.03.2018 tarih ve 1925 sayı ile Kurum kayıtlarına
intikal etmiştir.

18-09/156-76
4 / 11

I.1. Hakkında İnceleme Yapılan Teşebbüs: SANOFİ
(12) Merkezi İstanbul’da bulunan SANOFİ, 60 yıldır Türkiye sağlık sektöründe diyabet,
onkoloji, aşı ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere 16 ana tedavi ve ilaç üretim
alanında faaliyet göstermektedir. SANOFİ çatısı altında aşı üretiminde Sanofi Pasteur
Aşı Ticaret A.Ş., biyoteknoloji alanında “Sanofi Genzyme” ve tüketici sağlığı alanında
“Sanofi Tüketici Sağlığı” iş bölümleri bulunmaktadır. Ayrıca üretim tesislerinin büyük bir
bölümü Lüleburgaz’da bulunan ve jenerik ilaç üretimi yapan “Zentiva” da SANOFİ grubu
şirketlerindendir. SANOFİ’nin toplam 214 marka ürünü olup bunlardan 67’sinin jeneriği
(eşdeğeri) yoktur. Üretim seviyesinde faaliyet gösteren SANOFİ’nin dağıtım
seviyesinde herhangi bir ecza deposu bulunmamaktadır. Teşebbüs 2013 yılından
itibaren çok sayıda ecza deposu ile çalışmış olup son olarak 2017 yılında eczane
kanalında (…..) farklı ecza deposu ile çalışmıştır.
I.2. İlgili Pazar
I.2.1. İlgili Ürün Pazarı
(13) Ecza depoları, ilaçların sağlayıcı teşebbüsler ile eczaneler ve hastaneler arasında ürün
akışını ve ilaçların stoklanması işlevini de sağlayan dağıtım kanallarıdır. Mevcut
durumda Türkiye’de yaklaşık 25.000 eczane faaliyet göstermektedir. Nüfus
yoğunluğunun yüksek olduğu noktalarda sayıca fazla olmakla birlikte ecza depoları
sağlayıcı firmalardan aldıkları ilaçları ülkede dağıtmaktadır. Bu dağıtım ağında ülke
çapında çok sayıda şubesi bulunan ecza depoları ile birlikte yerel ecza depoları da
mevcuttur. İlaç sektöründeki tüm teşebbüsler gibi ecza depoları da açılış izninden
depolama ve dağıtım faaliyetlerine kadar sıkı bir biçimde düzenlenmektedir. Diğer
taraftan tıpkı eczaneler gibi ecza depolarının da kâr marjları kamu otoritesi tarafından
belirlenmektedir.
(14) Beşeri ilaçların fiyatları, 06.02.2017 tarih ve 2017/9901 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
yürürlüğe giren “Beşeri ve Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Karar” ve bu karara
dayanılarak çıkarılan “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılması Hakkında Tebliğ”
hükümleri çerçevesinde belirlenmektedir. Anılan düzenlemeye göre beşeri ilaçların
satışında ecza depoları ve eczaneler için belirlenen azami kâr marjları aşağıdaki gibidir.
Tablo 1- Ecza Deposu ve Eczane Kâr Oranları
Depocuya Satış Fiyatının; Depocu Karı (%) Eczacı Karı (%)
0-10 TL’ye kadar olan kısmı için 9 25
10-50 TL arasında kalan kısım için 8 25
51-100 TL arasında kalan kısım için 7 25
101-200 TL arasında kalan kısım için 4 16
200 TL üstünde kalan kısım için 2 12
Kaynak: Beşeri ve Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Karar
(15) İlaçların nihai tüketiciye ulaşmasındaki zincirde sağlayıcılardan sonra gelen ecza
depoları satışların gerçekleştiği müşteri grubuna göre iki farklı kategoride
sınıflandırılabilir. Bunlardan ilki ihaleci ecza depoları olup anılan depolar kamu
hastaneleri ile özel hastanelerin ihalelerine katılmakta ve kazandıkları ihaleleri ihale
şartnameleri ile belirlenen koşul ve sürelerde yerine getirmektedirler. Dosya konusunu
oluşturan ikinci kategori, sağlayıcılardan alınan ilaçların serbest eczanelere iletilmesi
üzerine uzmanlaşmış depolardan oluşmaktadır. Bu depolar eczanelere yönelik vade,
indirim, mal fazlası ve diğer hizmet alanlarında kendi kategorisinde yer alan rakipleriyle
rekabet etmektedirler. Bu çerçevede ilgili ürün pazarı “serbest eczanelere yönelik ecza
depoculuğu” pazarı olarak belirlenmiştir.
18-09/156-76
5 / 11

I.2.2. İlgili Coğrafi Pazar
(16) İlgili coğrafi pazar “Türkiye” olarak tespit edilmiştir.
I.3. Yapılan Tespitler ve Hukuki Değerlendirme
I.3.1. Önaraştırma Çerçevesinde Elde Edilen Bilgiler
I.3.1.1. RAD’dan Elde Edinilen Bilgiler
(17) RAD, Türkiye genelinde faaliyette bulunmakla birlikte satışlarını ağırlıklı olarak İstanbul,
Gaziantep, Trabzon, Ankara ve Konya illerinde gerçekleştirmektedir. Teşebbüsün tek
deposu İstanbul’dadır. RAD’dan gelen cevabi yazıya göre RAD’ın faaliyete başladığı
yıldan itibaren yıllık cirolarına aşağıda yer verilmiştir:

Tablo 2- RAD’ın Yıllara Göre Cirosu (TL)
2014 2015 2016 2017
Ciro (…..) (…..) (…..) (…..)
(18) RAD’ın, sözleşme yapmayı reddetmesi nedeniyle SANOFİ'ye hitaben 24.01.2017 tarih
ve 00993 sayı ile noter kanalıyla keşide ettiği ihtarnamede;
- RAD'ın SANOFİ'nin ruhsat sahibi olduğu ve ürettiği bazı beşeri ilaçları temin etmek
amacıyla SANOFİ ile çalışmak istediğini sözlü ve yazılı olarak bildirdiği, SANOFİ'nin
RAD’a olumsuz geri dönüş yaptığı ve teklifini reddetmesine gerekçe olarak yeni bir
depo ile çalışmak istememesini ve lojistik yetersizliğini gösterdiği,
- Eczane ve ecza depolarında bulundurulması gereken ilaçlar arasında SANOFİ'nin
"NİDİLAT" (nifedipin) ilacının olduğu ve RAD'ın bu ilaçtan en az 5 eczaneye yetecek
kadar elinde bulundurması gerektiği,
- SANOFİ'nin makul sebepler olmadan RAD ile birlikte çalışmaktan kaçınmasının
RAD’a yönelik eşitliğe aykırı bir tutum oluşturduğu, yeni firmaların pazara girişini
zorlaştıracak bir davranış teşkil ettiği ve 4054 sayılı Kanun’a aykırı olduğu
hususları yer almaktadır.
(19) RAD tarafından sözleşme yapmayı reddetmesi nedeniyle NOVO NORDISK’e
12.04.2017 tarih ve 12043 sayı; PFIZER’e de 12.04.2017 tarih ve 12042 sayı ile noter
aracılığıyla ihtarname çekilmiştir.
(20) PFIZER tarafından RAD’a cevaben 19.04.2017 tarih ve 06145 sayı ile noter aracılığıyla
çekilen ihtarnamede;
- PFIZER’in RAD’ın belli ilaçlar bakımından birlikte çalışmak yönündeki talebini mevcut
pazar koşulları ile kendi meşru ticari öngörü ve beklentilerini dikkate alarak olumlu
olarak yanıtlandıramadığı,
- PFIZER'in ürünlerini konu edinen sözleşmeleri kendi bağımsız ticari kararları
doğrultusunda uygun gördüğü teşebbüslerle akdetmesinin rekabet hukuku
anlamında herhangi bir ihlal niteliği taşımadığı,
- Her halükarda PFIZER ilaçlarının muadillerinin bulunduğu ve ilaçların farklı dağıtım
yolları ile de elde edilebildiği, bu kapsamda RAD’ın da söz konusu ilaçları farklı
kaynaklardan kolayca tedarik edebileceği ve söz konusu ürünlerin PFIZER’den
tedarik edilmesinin zorunlu unsur teşkil etmediği
ifade edilmiştir.
(21) NOVO NORDISK’in RAD tarafından çekilen ihtarnameye herhangi bir yanıt verdiğine
ilişkin bir bilgi veya belge ise mevcut değildir.
18-09/156-76
6 / 11

I.3.1.2. SANOFİ’den Elde Edinilen Bilgiler
(22) SANOFİ tarafından gönderilen yazıda; RAD’ın 2017 yılı başında SANOFİ ile çalışma
isteğini belirttiği, RAD ile yapılan telefon görüşmesinde SANOFİ’nin hâlihazırda çok
sayıda depo ile çalıştığı, çalışılan depo sayısının ticari açıdan yeterli olduğu, çalışılan
depo sayısının artırılmasının lojistik açıdan da bazı zorluklar doğuracağı, bu nedenle
RAD’ın talebinin olumlu yanıtlanamayacağının bildirildiği ifade edilmiştir.
(23) Daha sonraki süreçte RAD tarafından sözleşme yapmayı reddetmesi nedeniyle
SANOFİ'ye hitaben 24.01.2017 tarih ve 00993 sayılı ihtarname noter kanalıyla keşide
edilmiştir. Söz konusu ihtarnameye binaen SANOFİ tarafından keşide edilen
31.01.2017 tarih ve 02221 sayılı cevabi ihtarnamede ise;
- SANOFİ'nin ruhsat sahibi olduğu ürünlerin eczanelere dağıtımının çok sayıda ecza
deposu üzerinden sözleşmesel ilişki çerçevesinde gerçekleştirildiği,
- Hâlihazırda çalışılan ecza depolarının gerek sayıca gerekse dağıtım kapasitesi ve
bölgesel yaygınlığı bakımından ürünlerin eczanelere zamanında, etkin ve güvenli bir
şekilde ulaştırılmasında yeterli düzeyde olduğu, bu bakımdan yeni bir ecza deposu
ile çalışma ihtiyacının duyulmadığı ve bu sebeple çalışma talebine olumlu dönüş
sağlanamadığı, ileride bu konuda ihtiyaç duyulması halinde çalışma talebinin dikkate
alınacağı
hususları ihtar edilmiştir.
(24) SANOFİ, hâlihazırda depolara yönelik sevkiyatları kendi bünyesinde Tuzla'da bulunan
tesisinden yaptığını, bu tesisin lojistik kapasitesinin, özellikle çalışılan ecza deposu
sayısının artması sebebiyle önemli bir doluluğa ulaştığını belirtmiş, bu sebeple yeni bir
depo ile çalışıp lojistik kapasitesini daha da zorlamak yerine mevcut müşterilerine daha
etkin bir hizmet sunma ve hizmet kalitesini artırma isteğinde olduğunu, yeni bir ecza
deposuyla çalışma ihtiyacının ise bulunmadığını ifade etmiştir.
(25) SANOFİ’den gelen cevabi yazıda; SANOFİ’nin yıllara göre çalıştığı ecza deposu
sayısına aşağıda yer verilmektedir:
Tablo 3- SANOFİ’nin Yıllara Göre Çalıştığı Ecza Deposu Sayısı
2013 2014 2015 2016 2017
Ecza Deposu Sayısı (…..) (…..) (…..) (…..) (…..)
I.3.2. Değerlendirme
(26) Dosya konusu başvuruda yer alan iddiaların temelini RAD’ın SANOFİ ürünlerini
dağıtmak istemesine karşın, SANOFİ’nin bu talebe olumsuz yanıt vermesi
oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, RAD’ın SANOFİ ilaçlarının dağıtımını yapmak
amacıyla sözleşme yapma talebi SANOFİ tarafından hâlihazırda çalıştığı ecza
depolarının sayı, dağıtım kapasitesi ve bölgesel yaygınlık bakımından ürünlerin
eczanelere zamanında etkin ve güvenli bir şekilde ulaştırılmasında yeterli düzeyde
olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. SANOFİ tarafından da açıkça kabul edilen sözleşme
yapmanın reddi kararının hakim durumun kötüye kullanılması olarak kabul edilip
edilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
(27) Başvuruda RAD tarafından şikayet edilen davranışlar ayrımcılık olarak da
nitelendirilmiştir. Ancak RAD’ın ayrımcılık iddiası sözleşme yapmanın reddi iddiasından
farklı bir davranışı içermemektedir. Nitekim iddia konusu eylem ve davranışların temelini
sözleşme yapmanın reddedilmesi oluşturmakta, dolayısıyla bu dosyada ayrı bir
ayrımcılık değerlendirmesini gerektiren herhangi bir davranış bulunmamaktadır.
18-09/156-76
7 / 11

(28) 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesinde hakim durumun kötüye kullanılması
tanımlanmıştır. Bu tanıma göre iki şartın birlikte varlığı halinde ihlalden
bahsedilebilecektir: 1) hakim durum ve 2) kötüye kullanma. Dolayısıyla çeşitli yargı
kararlarına1 da yansıdığı üzere, bu koşullardan birinin eksikliği halinde 4054 sayılı
Kanun’un 6. maddesi kapsamında bir ihlalin varlığını ileri sürmek mümkün değildir. Bu
çerçevede, aşağıda SANOFİ’nin sözleşme yapmanın reddi kararının kötüye kullanma
olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği irdelenecektir. Ancak söz konusu incelemeye
esas oluşturması bakımından öncelikle mevzuatta sözleşme yapmanın reddinin
değerlendirilmesine yer verilmiştir.
I.3.2.1. Mevzuatta Sözleşme Yapmanın Reddi
(29) Sözleşme yapmanın reddi, Hakim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Kötüye Kullanma
Niteliğindeki Davranışlarının Değerlendirilmesine İlişkin Kılavuzda (Kılavuz) dışlayıcı
davranışlardan biri olarak kabul edilmektedir. Kılavuza göre (para. 38), “Bir teşebbüsün
ürettiği mal ya da hizmetler ile sahibi olduğu maddi ya da gayri maddi işletme unsurlarını
diğer teşebbüslere sağlamaması ya da bunların diğer teşebbüsler tarafından
kullanılmasına doğrudan veya dolaylı olarak izin vermemesi sözleşme yapmayı
reddetme olarak ele alınmaktadır. Bu çerçevede hammadde niteliğindeki fiziksel
ürünler, belirli hizmetlerin sağlanabilmesi için gerekli altyapılar, ürün dağıtım sistemleri
ve fikri mülkiyet hakları ile korunan yahut korunmayan gayri maddi işletme unsurları ya
da bilgileri ile teşebbüslerin sözleşme yapma talebine konu olabilecek diğer varlıklar
anılan mal, hizmet ya da unsurlar arasında değerlendirilebilmektedir.”
(30) Kılavuzun 43. paragrafında belirtildiği üzere, sözleşme yapmayı reddetme iddiaları
değerlendirilirken ihlalin tespiti için üç koşulun birlikte varlığı aranmaktadır. Bu
çerçevede:
1. Reddetme, alt pazarda rekabet etmek için vazgeçilmez bir ürüne ya da hizmete
ilişkin olmalı,
2. Reddetmenin alt pazarda etkin rekabeti ortadan kaldırması muhtemel olmalı ve
3. Reddetmenin tüketici zararına yol açması muhtemel olmalıdır.
(31) Hemen belirtmek gerekir ki, temel olarak hakim durumda da olsa bir teşebbüs birlikte
çalışmak istediği teşebbüsleri seçmede özgürdür2. Ancak bu özgürlük bazı şartların
varlığı halinde rekabet hukuku açısından kısıtlanabilmektedir. Kılavuz3 ve esas aldığı
Hâkim Durumdaki Teşebbüslerin Dışlayıcı Kötüye Kullanmalarında 82. Madde
Uygulama Önceliklerine İlişkin Rehber4 (AB Kılavuzu), hakim durumdaki teşebbüsün
dışlayıcı davranışlarını, rekabet karşıtı pazar kapama olarak nitelendirilebildiği ölçüde
kötüye kullanma olarak tanımlamakta ve ancak rekabet karşıtı pazar kapamanın
önlenmesi amacıyla hakim durumdaki teşebbüsün davranışı kısıtlanabilmektedir.
Rekabet karşıtı pazar kapama fiili ise özellikle dışlayıcı davranışın hakim durumdaki
teşebbüsün rakibi aleyhine yapılması halinde ortaya çıkmaktadır.


1 Danıştay 13. Dairesinin 03.04.2014 tarih, 2013/3606 E., 2014/1284 K. sayılı ve 27.05.2014 tarih,
2009/5608 E., 2014/2054 K. sayılı kararları; Ankara 14. İdare Mahkemesinin 02.10.2014 tarih, 2012/1803
E., 2014/1065 K. sayılı kararı.
2 Kılavuz, para. 35.
3 Para. 25.
4 Guidance on the Commission’s enforcement priorities in applying Article 82 of the EC Treaty to abusive
exclusionary conduct by dominant undertakings, 2009, para. 20
18-09/156-76
8 / 11

(32) Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun (Komisyon) Tartışma Metninde de dışlayıcı
davranışlar değerlendirilirken ortaya çıkan asıl endişenin rekabete ve dolayısıyla
tüketiciye zarar veren pazar kapama olduğu belirtilmiştir5. Ayrıca, hakim durumdaki
firmanın dışlayıcı davranışının her şeyden önce pazarı rakiplere kapama kabiliyetinde
olması gerekmektedir6,7. Tartışma Metninde, hakim durumdaki firma ile aynı seviyede
faaliyet gösteren rakiplere pazarın kapanması durumu yatay kapama, hakim durumdaki
firmanın aynı zamanda müşterisi olarak alt pazarda faaliyet gösteren rakiplerine pazarı
kapaması ise dikey kapama olarak açıklanmaktadır8.
(33) Diğer taraftan Kılavuz, rakip olmayan müşterilere yönelik sözleşme yapmanın reddi
davranışlarını da “sözleşme yapmanın reddi” hallerinden biri olarak saymış ve fakat
hemen ardından rakiplere yönelik sözleşme yapmanın reddi davranışının rekabeti
kısıtlama ihtimalinin daha kuvvetli olduğunu vurgulamıştır.
(34) Kılavuz’un 42. paragrafında, “sözleşme yapmayı reddetme davranışı, hâkim durumdaki
teşebbüsün alt pazarda kendisiyle rekabet halinde olan teşebbüslere yönelik olabileceği
gibi kendisiyle rekabet içerisinde bulunmayan müşterilerine yönelik de olabilmektedir.
Burada alt pazar kavramı, sözleşme yapma talebine konu olan unsurun mal veya hizmet
üretiminde girdi olarak kullanıldığı pazarı ifade etmektedir. Hâkim durumdaki
teşebbüsün, sözleşme yapmayı reddettiği teşebbüs ile alt pazarda rekabet ediyor
olması halinde sözleşme yapmayı reddetme davranışının rekabeti kısıtlayıcı sonuçlar
ortaya çıkarması daha muhtemeldir.” açıklaması yapılmıştır.
(35) Kılavuz’un bu açıklamalarının ardından sözleşme yapmanın reddi davranışlarının
rakiplere yönelik olduğu alternatif pazar kapama örneklerine yer verilmiş ve fakat
sözleşme yapmayı reddetme davranışının hangi hallerde hakim durumdaki teşebbüs ile
rekabet halinde olmayan müşterilere yönelik de olabileceği belirtilmemiştir. Ancak dosya
içeriği bilgilerin değerlendirilmesinden, sözleşme yapmanın reddi davranışının dışlayıcı
kötüye kullanma sayılabilmesi için, her ne kadar müşterilere uygulansa da, nihayetinde
rakipleri dışlamaya yönelik bir teoriye oturtulabilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
(36) Dosya içeriği bilgilerden, distribütörlere yönelik mal vermenin reddi eylemlerinin ancak
distribütörler üzerinde tek marka satıcılığı veya fiili münhasırlık sağlama yoluyla üst
pazardaki rakiplerin dışlanması gibi zarar teorileri üzerine kurgulanabildiğinde ihlal teşkil
edebileceği anlaşılmaktadır.
I.3.2.2. Önaraştırma Kapsamında Mal Vermenin Reddi
(37) Dosya içeriği bilgiler ışığında, sözleşme yapmanın reddi ile ilgili olarak bir kötüye
kullanmadan bahsedilebilmesi için hakim durumdaki teşebbüsün davranışının doğrudan
veya dolaylı olarak alt veya üst pazardaki rakibine yönelmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır.


5 DG Competition discussion paper on the application of Article 82 of the Treaty to exclusionary abuses,
2005, para. 56.
6 Tartışma Metni, para. 58.
7 Bu durumun istisnası olarak Tartışma Metninin 222. paragrafında, rakip olmayan müşteriye yönelik
sözleşme yapmanın reddi davranışının koordinasyon riski doğurmadığı takdirde rekabete etkisinin küçük
olabileceği ifade edilmektedir.
8 Para. 69-73.
18-09/156-76
9 / 11

(38) Esasen hakim durumdaki firmaya sözleşme yapma görevi yükleyen gerekçeler zorunlu
unsur doktrinine dayandırılmaktadır. Hakim durumdaki teşebbüs de birlikte çalışacağı
tarafları belirlerken özgürdür. Ancak hakim durumdaki teşebbüsün sağladığı ürün veya
hizmet rakiplerin faaliyetleri için zorunlu unsur haline gelmiş ise hakim durumdaki
firmaya sözleşme yapma ödevi yüklenebilmektedir. Bu ödev rakiplere her durumda
yardım edilmesini gerektiren genel bir yükümlülük anlamına gelmemektedir9.
(39) Hakim durumdaki firmaya sözleşme yapma yükümlülüğü getirilmesini gerektirebilecek
şartları, Kılavuz’un 43. paragrafında yer bulan ve sözleşme yapmanın reddinin kötüye
kullanma olarak değerlendirilebilmesi için birlikte sağlanması beklenen 3 şartı farklı
şekilde ifade ederek ortaya koymak mümkündür. Buna göre, (1) hakim durumdaki firma
tarafından sağlanan ürün veya hizmetin alt pazarda rekabet edebilmek için vazgeçilmez
bir girdi niteliğinde olması, (2) girdiye erişilememesinin alt pazarda etkin rekabeti
ortadan kaldırabilecek nitelikte olması ve (3) bu durumun tüketici zararına yol açabilecek
olması şartlarının birlikte sağlanması halinde hakim durumdaki firmaya sözleşme
yapma ödevi yüklenmesi mümkün olabilecektir. Bu noktada önaraştırma konusu
başvuru da dikkate alındığında yalnızca dağıtıma veya yeniden satışa konu olan ürünler
bakımından yukarıda sıralanan üç şartın değerlendirilmesi gerekmektedir.
I.3.2.2.1. Vazgeçilmezlik Şartı
(40) Literatürdeki zorunlu unsur doktrini ile yukarıda sözü edilen “vazgeçilmezlik” şartı büyük
ölçüde paralellik arz etmektedir. Zira zorunlu unsur doktrini, AB mevzuatı çerçevesinde,
hangi durumlarda hakim durumdaki teşebbüse sözleşme yapma zorunluğu
getirilebileceğinin belirlenmesinde yol gösterici konumundadır. Zorunlu unsur doktrini de
vazgeçilmezlik şartını temel olarak rakiplerin dışlanmasını içeren bir zarar teorisine
oturtmaktadır.
(41) Hakim durumdaki teşebbüs tarafından sağlanan ürün veya hizmet “girdi” olarak üretime
sokulduğu ve bu sayede katma değer oluşturularak yeni ve rekabetçi bir nihai ürüne
dönüştüğü ölçüde zorunlu unsur olarak değer kazanmaktadır. Dolayısıyla anılan
doktrin, zorunlu unsurun bir girdi olarak kullanılacağını, böylece katma değer
sağlanarak farklılaştırılmış bir ürün sunulacağını, bunun ise rekabeti artıracağını
varsaymaktadır10.
(42) Ancak, alt pazardaki müşterilerin hakim durumdaki teşebbüsün ürünlerini yalnızca
dağıtmaları veya yeniden satışa konu etmeleri halinde sözü edilen katma değerden ve
farklılaştırılmış ürünler yoluyla rekabet artışından bahsetmek mümkün değildir11.
(43) Önaraştırma konusu ecza depoculuğu faaliyeti bakımından vazgeçilmezlik şartı
değerlendirildiğinde, ecza depolarının beşeri ilaçları sağlayıcı ilaç firmalarından alarak
herhangi bir üretim sürecine tabi tutmadan, dolayısıyla katma değer oluşturmadan
eczanelere dağıtması zorunlu unsur doktrininin “girdi” niteliğinde olma koşulunun
sağlanmadığını göstermektedir.


9 O’Donoghue ve Padilla 2006. s. 407-408.
10 O’Donoghue ve Padilla 2006, s.467-468.
11 O’Donoghue ve Padilla 2006, s.468.
18-09/156-76
10 / 11

(44) Bununla birlikte şikayetçi RAD’ın 2014 yılında faaliyete başladığı tarihten bu yana
SANOFİ’den ürün tedarik edemediği, buna rağmen cirosunun anılan tarihten itibaren
düzenli olarak arttığı anlaşılmakta, bu durum ise SANOFİ ürünlerinin RAD’ın
faaliyetlerinin devamı için vazgeçilmez girdi niteliği arz etmediğini göstermektedir. Kaldı
ki RAD’ın cirosu azalmış olsa dahi vazgeçilmezlik şartının karşılandığını ileri sürmek
mümkün değildir.
I.3.2.2.2. Etkin Rekabetin Ortadan Kalkması İhtimali
(45) Türkiye’de serbest eczane kanalına yönelik dağıtım ile iştigal eden yaklaşık 100 ecza
deposu bulunmaktadır. RAD’ın, IMS verilerine göre, serbest eczane kanalına yapılan
dağıtım içinde aldığı pay 2017 yılında %(…..)’in altındadır. Dolayısıyla, RAD’ın SANOFİ
ürünlerini tedarik edemiyor olması nedeniyle pazar dışında kalması dahi serbest eczane
kanalına yönelik ecza depoculuğu pazarındaki rekabeti azaltabilecek boyutta bir etki
göstermeyecektir. Kaldı ki SANOFİ ürünlerinin tedarik edilememesinin RAD’ın
faaliyetlerine engel olmadığı yıllar itibarıyla cirosunda ortaya çıkan artıştan da
anlaşılmaktadır. Öte yandan 4054 sayılı Kanun, piyasalardaki rekabeti korumak için
uygulanmaktadır. Bireysel teşebbüslerin korunması rekabete katkıları çerçevesinde
değerlendirilebilecek bir husustur.
I.3.2.2.3. Tüketici Zararına Yol Açma İhtimali
(46) Hakim durumdaki teşebbüs dikey bütünleşik olarak alt pazarda da faaliyet
göstermiyorsa kendi menfaati için rakiplere pazarı kapatmasından
bahsedilemeyecektir. Böyle bir durumda tek bir tedarik ilişkisinin sona erdirilmiş
olmasının doğrudan tüketici zararı ile sonuçlanacağını ileri sürmek de mümkün
değildir12.
(47) Tüketici zararı; fiyat artışı, ürün kalitesindeki ve yenilik düzeyindeki düşüşler, mal ve
hizmet çeşitliliğinde azalışlar şeklinde gerçekleşebilmektedir (Kılavuz, para. 25). Dosya
konusunun sadece yeniden satış-dağıtım faaliyetlerinden ibaret olduğu, tedarik edilen
ilaçlara ecza depolarınca gözle görülür bir katma değer sağlanmadığı, ilaç firmasının alt
pazarda faaliyetinin bulunmadığı, ecza depolarının ve eczanelerin kâr marjlarının kamu
tarafından belirlendiği dikkate alındığında, küçük ölçekli bir ecza deposunun SANOFİ
ürünlerini dağıtamıyor olmasının tüketicilerin karşı karşıya olduğu fiyat ve hizmet
düzeyine herhangi bir etkisinin bulunmadığı, bu çerçevede piyasadaki rekabet ve
tüketiciler bakımından rasyonel bir zarar teorisi oluşturmanın mümkün bulunmadığı
değerlendirilmektedir.
(48) Dolayısıyla, hakim durumdaki teşebbüse sözleşme yapma görevi yüklenmesi için
birlikte sağlanması gereken üç şartın da oluşmadığı anlaşılmaktadır. Sınırlı bir
uygulama alanına sahip mal vermenin reddi değerlendirmesine 18.03.2010 tarih ve 10-
24/330-118 sayılı, 17.06.2010 tarih ve 10-44/771-253 sayılı, 14.07.2011 tarih ve 11-
43/942-306 sayılı, 2.9.2010 tarih ve 10-57/1155-439 sayılı, 26.11.2014 tarih ve 14-
46/845-385 sayılı Kurul kararlarında da yer verilmiştir.
(49) RAD ile sözleşme yapmayı reddetme davranışının kötüye kullanma olarak
değerlendirilebilmesi için gerekli olan dikey ve yatay kapamaya yol açan herhangi bir
zarar teorisi, SANOFİ’nin serbest eczanelere yönelik ecza depoculuğu alanında
faaliyetinin bulunmaması nedeniyle de yeterince karşılanmamaktadır.


12 O’Donoghue ve Padilla 2006, s.464.
18-09/156-76
11 / 11

(50) RAD olmasa da SANOFİ’nin rakiplerinin çalışabileceği birçok ecza deposunun mevcut
olması, serbest eczanelere yönelik dağıtım faaliyetinde bulunan birçok teşebbüsün
faaliyet göstermesi nedeniyle tek bir teşebbüsün ecza depoculuğu pazarından
dışlanmasının anılan pazardaki rekabeti önemli ölçüde azaltması ihtimalinin
bulunmadığı değerlendirilmektedir. Bu nedenle tüketicinin bu durumdan zarar görme
olasılığının söz konusu olmadığı, ayrıca sağlayıcı seviyesinden başlayarak nihai satış
noktası olan eczanelere varıncaya kadar beşeri ilaçların her aşamada fiyat ve kâr
marjının kamu tarafından belirleniyor olması ve SANOFİ ürünlerinin fiyatları bakımından
yine tüketicilerin zarar görme ihtimalinin bulunmadığı tespitleri karşısında SANOFİ’nin
RAD ile sözleşme yapmayı reddetmiş olmasının 4054 sayılı Kanun’un 6. maddesi
kapsamında bir kötüye kullanma olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
J. SONUÇ
(51) Düzenlenen rapora ve incelenen dosya kapsamına göre, 4054 sayılı Kanun’un 41.
maddesi uyarınca şikayetin reddi ile soruşturma açılmamasına, gerekçeli kararın
tebliğinden itibaren 60 gün içinde Ankara İdare Mahkemelerinde yargı yolu açık olmak
üzere, OYBİRLİĞİ ile karar verilmiştir.


Full & Egal Universal Law Academy