RTÜK - Karar No: 4 - Karar Tarihi: 22.02.2023
Karar Dilini Çevir:



İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 20.02.2023 tarih ve 151 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 06.02.2023 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan “18 Dakika” isimli program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere, Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 06.02.2023 tarihinde saat 20:00’da yayınlanan sunuculuğunu Emre Kongar ve Merdan Yanardağ'ın yaptığı, "18 Dakika " isimli programda, program sunucuları arasında geçen diyaloglarda; “Bugün Merdan Bey Almanya anılarını, izlenimlerini anlatacaktı. Ben de hafta sonu Bursa'daydım şey Bursa diyorum affedersiniz artık iyice insan şaşkınlıktan, Eskişehir'deydim bir konferans ve imza için ben de onları anlatacaktım ama bu büyük kırım hepimizi perişan etti. Şimdi sanıyorum ki yurt dışından baktığı için Merdan Bey'in daha süzülmüş olan izlenimlerini ve bilgilerini alarak başlayacağız değil mi? Bugün sıra sizdeydi Sevgili Yanardağ.”, “Hoca, sıranın kimde olduğu önemli değil ama bütün Türkiye’ye geçmiş olsun. Çok büyük bir acı, çok büyük bir felaketle karşı karşıyayız. Bu Türkiye’nin son 70 yılının, 80 yılının dramıdır. Ben bu sabah ki, sabaha karşı bir Twitter'dan hem başsağlığı, Türkiye'ye geçmiş olsun dileklerimi ileten hem de ulusça bütün toplum olarak bu yaraları saracağımızı belirten bir Twitter mesajı paylaştığımda şunu ifade ettim. Dedim ki akıl ve bilimi bir yana bırakan, devlet planlama teşkilatını bile kapatan sağcı, muhafazakâr iktidarların yarattığı bir sonuçla karşı karşıyayız. Altına bazı yorumlar yapılmış. Ya kardeşim siz de böyle bunu bile siyaset alet ediyorsunuz diye. Hayır efendim mahiyet etmiyoruz bire bir nedeni budur. Deprem değil, tedbirsizlik öldürüyorsa eğer, akıl ve bilime bir yana bırakıp bilim insanlarının, akademisyenlerin uyarılarına kulaklarını tıkayıp bu ülkeyi bir rant ve talan ülkesi, bir toprağı haline getirenlerin yarattığı sonuçla karşı karşıyayız. Bu sadece AKP'nin yarattığı bir sonuç değil tabii ki 70 yılın bir sonucu. 70 yıldır bu ülke sağ ve muhafazakâr iktidarlar tarafından yönetiliyor.”, “Planlama yok, imar planları yok. 164 kez imar affının çıktığı dünyada başka bir ülke var mı? Bu şey demektir; kurallara, bilime, akla, bir şehrin ilkelerine aykırı yapılaşmalar 164 kez affedilmiş. Merkez sağ iktidarları, mevcut iktidarlar veya belediyeler bunları affetmiş onlar da millet de onlara oy vermiş. Bu bir ahlaksız ilişkidir, bu doğru bir ilişki değildir. Bu bir rüşvet ilişkisidir çünkü. Sen bana oy ver ben senin kaçak binanı, bilime aykırı binanı affedeyim, geçerli sayayım, yasal bir statü kazandırayım demektir. ...”, “Ya bilim insanları, bakın bilim insanları ki Tele 1 ekranlarına da sık sık çıkıyorlar. Bu akşam da yayınlanır bizim prime-time dediğimiz en çok izlenen saatler diye bilinen ya da televizyonların insanlar tarafından en çok izlediği, izlendiği saatler olarak bilinen saatlerde yani 21.00 programımızda ki 19.00'da başlar. 19.00'dan 23.00'e kadar olan dilimde, katılan bilim insanları Naci Görür gibi bilim insanlarının sık sık uyarmalarına rağmen, neredeyse yerini, gününü, saatini söyleyecekleri kadar net bir biçimde ifade etmelerine karşın bu deprem göz göre göre geldi ve bütün bölgeyi yıktı. Şimdi sadece Maraş değil. Maraş'a geçmiş olsun, Gaziantep'e geçmiş olsun, Hatay'a geçmiş olsun, İskenderun'a geçmiş olsun, Gaziantep'e geçmiş olsun. Yani bu yara hepimizin yarasıdır. Yani bizim yüreğimiz kanıyor bu tabloyu görünce. Fakat biz bunları hep söyledik. Biz bunları hep söyledik ve insanlar bile bile bu merkez sağ, muhafazakâr partilere, gerici partilere oy vermeye devam ettiler. Gölcük depreminin nedenini "Ya işte oradaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın, Donanma Komutanlığı'nın orduevinde dans ediyorlardı, bu yüzden Allah'ın cezası onları vurdu." diyen zihniyet bugün iktidardır. ....” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmaktadır. Bireylerin ortaya koyduğu düşünceleri baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi, ifade özgürlüğü kavramının temelini oluşturmaktadır. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamaktadır. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplumun gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır.
Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde; basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir. Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Yukarıda görüldüğü gibi, tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
Kamusal alan içerisinde muhtelif ideolojiler tarafından üretilen söylemler, belirli bir karşıtlık içerisinde iktidar mücadelesi eder. Demokratik bir toplumda farklı dini, ulusal, etnik vs. kimlikleri haiz muhtelif gruplar arasındaki fikir ve inanç farklılığının korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. Fikir ve ifade özgürlüğü hakkının belirlenmiş çerçevesi içerisinde, başkalarının şöhret ve haklarına saldırmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir. Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür.
Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi haline gelmesi, medya hizmet sağlayıcıların dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Medyanın gücü ne kadar artarsa medya mensuplarının sorumluluğu da o ölçüde artmaktadır. Muhakkak ki medya mensuplarının kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir.
Her ne kadar medya, görüş ve eleştirilerin ifade edilebildiği mecra olarak görev yapsa da bu görev yerine getirilerken bazı değerlerin ve hassasiyetlerin gözetilmesi gerekmektedir. Medya, topluma sürekli bir “anlam sistemi” sunmakta olağan ve doğal olan ile olağan dışı ve doğal olmayanın neler olduğunu göstermekte, kısacası, normalin ne olduğunun başlıca belirleyicisi olmaktadır. Bu yüzden medya aracılığıyla yapılan çağrışımlar, anlamlandırmalara dikkat edilmesi gerekmektedir, aksi takdirde kamuoyunda farklı bir geri dönüşüm ile karşılaşabilir. Bu noktada medyaya yönelik Baudrillard, “Günlük yaşamda önemli rol oynayan ve özerk hipergerçek alanını oluşturan imajlar, işaretler ve kodlar üreten ana simülasyon makineleri.” ifadelerini kullanmaktadır. Medya izleyicisinin deneyimini aktif süreçten geçirme veya anlam üretme bağlamında ele almaktadır. Medyada üretilen içeriğe anlam yüklemede, izler kitlenin yapacağı katkıların da göz önünde bulundurulması ve gerekli hassasiyetlerin taşınması sorumlu yayıncılık açısından önemlidir. Fakat söz konusu programda kullanılan ifadelerin izler kitlenin kendi özgül anlamlandırması ve bunun sonucunda gerçekleşecek travmalara yol açabilecek nitelikte olduğu açıktır.
Görevi toplum çıkarlarını ilgilendiren konularda halkı bilgilendirip kamuoyu oluşturmak olan medya mensupları eleştiri de yapmak durumundadır. Ancak bu yorumlar kişi veya kuruluşların şeref ve haysiyetine, özel hayatına, gizlilik alanına, mesleki itibarına zarar verebilir. Bu durumda, kişilik hakları basın özgürlüğü ile karşı karşıya kalmaktadır. Kitle iletişim araçlarının fiziksel ve kar amaçlı durdurulamayan yükselişi ve etkileri karşısında güçsüz kalan kişinin korunması gereği daha çok benimsenmektedir. Dolayısıyla medya mensuplarının kişi veya kuruluşları eleştirirken veya onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirirken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarını da gözetmesi gerekmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, program sunucusu tarafından; “... insanlar bile bile bu merkez sağ, muhafazakar partilere, gerici partilere oy vermeye devam ettiler." şeklinde ifadelerle, vatandaşların geçmiş yıllarda kendisinin 'gerici' olarak nitelendirdiği merkez sağ partilere oy vermeye devam edildiğinin ifade edildiği ve depremlerin yol açtığı yıkımın sebeplerinin de bu duruma bağlandığı, bununla birlikte, "Gölcük depreminin nedenini 'Ya işte oradaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın, Donanma Komutanlığı'nın orduevinde dans ediyorlardı, bu yüzden Allah'ın cezası onları vurdu.' diyen zihniyet bugün iktidardır." sözleriyle devam ederek bugünkü siyasal iktidarı ve 'merkez sağ ve muhafazakar partiler' tabiri kullanarak çok geniş bir karşılığa denk gelen toplumun bir kesimini, 1999 yılında gerçekleşen Gölcük Depreminin nedenini orduevinde dans edilmesine bağlamakla ve bu zihniyetin 'Allah'ın cezası onları vurdu' diyerek depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın bunu hak ettiğini düşündüğü şeklinde hiçbir somut delile dayanmayan bir suçlamayla itham edildiği, ayrıca, mezkur yayında, toplumun oy verirken özgür iradesiyle yapmış olduğu seçimler aşağılanmakta, toplumun oy verdiği partiler gerici olarak nitelendirilirken dolaylı yoldan toplum da gericilikle suçlanmaktadır. Demokrasiler toplumlara yönetimde söz hakkı tanımakta ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir." sözleriyle tanımladığı, toplumun özgür iradesiyle seçim yapma hakkı, söz konusu yayında sunucunun sarf ettiği "millet de onlara oy vermiş. Bu bir ahlaksız ilişkidir, bu doğru bir ilişki değildir. Bu bir rüşvet ilişkisidir." ifadeleriyle Anayasa'nın Türk milletine tanımış olduğu seçme hakkını kullandığı için aşağılanarak ahlaksızlıkla suçlanmaktadır.
Sonuç olarak, Kahramanmaraş merkezli, ülkemizin 10 ilinde etkili olan ve milletçe kenetlenerek yaralarımızı sarmaya çalıştığımız deprem felaketi ile ilgili olarak, program sunucusu tarafından; "sağcı, muhafazakâr iktidarların yarattığı bir sonuçla karşı karşıyayız.", "Merkez sağ iktidarları, mevcut iktidarlar veya belediyeler bunları affetmiş onlar da millet de onlara oy vermiş. Bu bir ahlaksız ilişkidir, bu doğru bir ilişki değildir. Bu bir rüşvet ilişkisidir." şeklinde sarf edilen ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığı; kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmadığı; asılsız, genelleyici, zan altında bırakan, ayrıştırıcı ve ötekileştirici nitelikte olduğu, toplumsal değerlere ilişkin hassasiyetleri dikkate almadığı ve toplumun belli bir kesimini hedef alan bu tarz ifadelerin farklı düşünce ve hayat görüşüne sahip bireyler ve gruplar arasında ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bir söyleme hizmet edebilecek ve toplumda kin ve düşmanlığı tahrik edecek veya toplumda nefret duyguları oluşturabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." hükmünün ihlal edildiği sabit görülmüştür.
6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin ihlali nedeniyle; Kanun’un 32’inci maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca, ihlalin ağırlığı, ihlalin mahiyeti, anılan madde ile korunmak istenen kamusal menfaat göz önünde bulundurularak, %5 oranında idari para cezası uygulanmasına ve idari tedbir olarak program yayınının beş (5) kez durdurulmasına karar verilmesi takdir edilmiştir.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan; "Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz." ilkesinin ihlali nedeniyle;
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Bu Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b), (d), (f), (g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine ve aynı maddenin dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara, ihlalin ağırlığı ve yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idarî para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz. Ayrıca, idarî tedbir olarak, ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar verilir. İhlalin mahiyeti göz önünde bulundurularak, bu fıkra hükümlerine göre idarî para cezası ile birlikte idarî tedbire karar verilebileceği gibi, sadece idarî para cezasına veya tedbire de karar verilebilir.” hükmü uyarınca, idari para cezası ve program yayını durdurma idari tedbirinin uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %5 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ocak 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 395.986,25 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdarî tedbir olarak, ihlale konu PROGRAM YAYINININ TAKDİREN 5 (BEŞ) KEZ DURDURULMASINA, bu idari tedbirin uygulanma zamanın kuruluşa yapılacak tebligatta bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan; “… Yükümlülük veya yasağa aykırılık dolayısıyla idarî tedbir olarak programın yayınının durdurulması kararının verilmesi halinde, yaptırım uygulanmasına sebebiyet veren fiilin işlenmesinden dolayı sorumluluğu olan programın yapımcısı veya varsa sunucusu, yayının durdurulduğu süre zarfında, aynı veya farklı medya hizmet sağlayıcı kuruluşta hiçbir ad altında başka bir program yapamaz veya sunamaz.” hükmü uyarınca, işlem yapılması hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
d) İdari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan programın yerine, Üst Kurulca gönderilen programların, programın başında; “Bu program, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 22.02.2023 tarih ve 2023/08 sayılı toplantısında alınan 4 No’lu kararı uyarınca, kuruluşumuzun 06.02.2023 tarihinde saat 20:00’da yayınladığı "18 Dakika" isimli program yayınında, 6112 sayılı Kanun'un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, yayın hizmetleri ‘Irk, dil, din, cinsiyet, sınıf, bölge ve mezhep farkı gözeterek toplumu kin ve düşmanlığa tahrik edemez veya toplumda nefret duyguları oluşturamaz.’ ilkesinin ihlali nedeniyle idari tedbir uygulanması sonucu yayını durdurulan program yerine yayınlanmaktadır.” metninin anlaşılır şekilde okunarak DVD/CD’de yer aldığı şekliyle ticari iletişim yayını içermeksizin yayınlanmasına, ayrıca anılan metnin program yayını süresince ekranın altında akar yazı ile verilmesine,
e) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar verilir. … Programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oyçokluğu ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy