RTÜK - Karar No: 24 - Karar Tarihi: 05.04.2023
Karar Dilini Çevir:



İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 04.04.2023 tarih ve 390 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 05.03.2023 tarihinde saat 21:00’da yayınladığı "Cüneyt Akman ile Zamanın Ruhu" isimli program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta, 05.03.2023 tarihinde saat 21:00’da canlı olarak yayınlanan Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Gaye Usluer, Yeniçağ Gazetesi Haber Müdürü Fatih Ergin, Avukat Figen Çalıkuşu, Gazeteci Erk Acarer, Uluslararası Şeffaflık Derneği Yöneticisi Oya Özarslan’ın konuk olarak katıldığı, sunuculuğunu Cüneyt Akman'ın yaptığı, 06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli olarak gerçekleşen depremin etkilediği bölgelerde yaşanan çeşitli sorunlar (hijyen, enfeksiyon riski, barınma vb.), depremin meydana getirdiği etkilerin koordinasyonu ve yönetim süreci, siyasi gündeme ilişkin konuların konuşulduğu "Cüneyt Akman ile Zamanın Ruhu" isimli programda, geçen diyaloglarda; “Erk, yani şimdi ortada tabi Sayın Kılıçdaroğlu'da birtakım açıklamalar yaptı. Biraz durumu teskin edici tarzda açıklamalar yaptı ama ittifakın genişleyeceğine dair bir şeyler de söyledi. Şimdi senin kanaatin ne? HDP ile daha yakın bir temas kurulacak sol partilerle bazı görüşmeler oldu ama HDP'nin kendisinin de zaten bir ittifakı var. Buradan ne çıkacak bir de tabi şöyle de bir şey var, işte konuşuldu İYİ Parti kurmayları sıklıkla HDP nedeniyle kendilerinin masadan atıldığını aslında söylüyorlar. O zaman böyle bir yakınlaşma ya işte bak ne kadar da haklıyız bizim itilmemizin sebebi aslında HDP idi dediklerinde o zaman böyle bir ittifakın veya güç birliğinin seçim kazanma şansı ne olabilir? Böyle bir durumda aday ister Kılıçdaroğlu olsun ister başka birisi olsun böyle bir risk var mı, bunun çözümü ne olur?...Ya şimdi aslında Oya Hanım örneği güzel bir biçimde kurguyu yaptı ki, gerçekten bize hani siyasetin nasıl gitmesi gerektiği konusunda öyle güzel bir ders verdi ki. Ben de buna benzer bir notu ifade etmek istiyordum. Yani şu anda insanlar gerçekten Hatay'da hâlâ Antakya'da hâlâ susuzluk çekiyorlar. Böyle bir durum var ve şunu ifade edeyim; diyorlar ki, taşıma suyla değirmen dönmüyor tırlar yardım yapıyor ama şehirde biz içecek temiz su bulmak durumundayız ve buna mukabil bugün yöneticiler tabi ki Süleyman Soylu bu işlerde kambersiz düğün olmaz minvalde açıklamaları ile tanınır. Depremzedeyi provokotör olmakla depremzedeyi işte yalan söylemekle itham ediyor. Şimdi biz bir kere bana göre tüm siyaseti bu toplumsal yaşam üzerinden kurduğumuzda hiçbir problem kalmayacak…Yani AKP iktidarının üç gün insanları soğuktan dondurduğunu üçüncü günün sonunda da bir an önce inşaat projeleri yapmak için bölgeden söyleyenlerin ifadeleriyle, insanları molozlara karıştırdığını biliyoruz.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olmasından dolayı demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir.
Demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin de korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir zorunluluktur.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, yorum programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca yayınlarda eleştiri hakkı kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek unsurlara yer verilmemelidir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Bilindiği üzere gazetecilik mesleğinin sorumlu ve görevli olduğu hususlar ele alınırken insan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber, gerek uluslararası sözleşmelerde ve gerekse ulusal hukuk belgelerinde bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin İfade Özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde; "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olaylar ya da kişilerin eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan medyanın, haber ve yorumları verirken eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Ancak şüphesiz ki eleştiri hakkı sınırsız değildir. Bu hak yasa ve ahlak kuralları içerisinde ve özellikle kamuoyunun olumlu yönde oluşmasına ve toplumun daha ileriye götürülmesine yardım amacıyla yapılmalıdır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının, kamu kurumu ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Ancak bu hakları kullanırken kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılar canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin dürüst, kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Bu ilkelere göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Gazeteciler ve yayıncılar genellikle haberin gerektirdiği bilgi ve sorumluluğu haberin veya yorumlanacak iletinin yapılış aşamalarında araştırma ve yayınlama süreçlerinde nesnel verilere, dengeli habercilik ilkesine değil, hedef kitlenin beklentisine göre şekillendirebilmektedirler. Haberde veya yorumlanan iletide tarafsızlık kavramını uygulayabilmek için tartışılan konuyla ilgili tüm bilgiler aktarılmalı, tartışmalı konularda tarafların görüşleri bildirilmeli, konuyla ilgili güncellenen bir durum varsa ortaya konmalı, haber kaynağının sözleri veya görüntüleri özünü kaybetmeden maddi gerçekliğe dayalı olarak aktarılmalıdır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların sorumlu yayıncılık ilkesiyle ve azami ölçüde dikkatle hareket etmesi etik haberciliğin birincil gereklerindendir. Bir yayıncı kuruluş, doğruluk ve gerçeklikten ödün vermesi durumunda ilk amacı olması gereken “doğru bilgi aktarma” ilkesine aykırı bir tutum ortaya koyduğunu ve beraberinde kaçınılmaz olarak etik sorunların doğacağını dikkate almalıdır. Gazeteciler seçtikleri haberleri topluma ileterek, bireylerin hem yakın çevrelerinde hem de ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanılan olaylar hakkında toplumun bilgi edinmesini sağlar. Toplumun bağımsız temsilcileri olarak isimlendirilen gazeteciler, toplum içindeki grupların kanaatlerini birbirlerine ileterek toplumsal iletişimin gerçekleşmesine yardımcı olurlar. Gerçeklerin değiştirilerek aktarılması; kişinin yanlış bilgilendirilmesine, toplum içinde yanlış anlaşılmalara dolayısıyla dezenformasyona sebep olabilir. Türk Dil Kurumunun dijital sözlüğünde "bilgi çarpıtma" olarak tanımlanan dezenformasyon, gerçekliğin toplumsal olarak yeniden inşasına amaçlı müdahale ve kamuoyunu etkilemek ya da gerçeği gizlemek amacıyla, kasıtlı olarak yanlış bilginin sıklıkla gizlice yayılması şeklinde ifade edilmektedir.
Dezenformasyon gerçek olay ile haber anlatısı arasındaki süreçte kendisini göstermektedir. Dezenformasyonun amacı doğrudan fikirleri değiştirmek değil, bireyleri şüpheye düşürmektir. Oluşturulan veri bulutu içerisinde, varılan her yargıyı kuşkuda bırakmak ve hakikati saptırmaktır. Dezenformasyon sürekli tekrar edildiğinde enformasyonu geçersiz kılmaktadır. Bu durumda dezenformasyonun anlamı esas olarak hakikatten sapma olduğu gibi, sürekliliğin ve tekrarın beraberinde getirdiği bir değersizleştirme politikasıdır. Tüm bu süreçler, dezenformasyona konu kişi veya kuruluşların değersizleştirilmesinin dışında bilgi akışını sağlayan ve demokrasinin dördüncü gücü olarak görülen basın ve medyaya olan güvenin sarsılmasına da sebep olabilir. Basının güvenilirliğinin yara alması, kurum ve kuruluşların değersizleştirilmesinden çok daha vahim sonuçlara yol açabilir.
İhlale konu programda, program konuğu tarafından sarf edilen “...Yani AKP iktidarının üç gün insanları soğuktan dondurduğunu üçüncü günün sonunda da bir an önce inşaat projeleri yapmak için bölgeden söyleyenlerin ifadeleriyle, insanları molozlara karıştırdığını biliyoruz.” şeklindeki ifadelerle, somut verilere dayanmaksızın kişi ve kurumlar hakkında suçlama içeren, şüphe ve şaibe yaratan ya da kişi ve kurumları küçük düşüren, "insanları molozlara karıştırıyorlar" şeklinde mantık ve vicdani sınırları zorlayan iftira içeren ifadelere yer verildiği, deprem felaketi hakkında kaynağı belirsiz ifadelerle, teyitsiz bilgiler üzerinden toplumda güvensizlik oluşturabilecek, manipülatif, kamu düzenini bozabilecek ifadeler kullanıldığı, dolayısıyla mezkur yayında, yapılan açıklamaların tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkeleriyle bağdaşmadığı kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan; "Tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas almak ve toplumda özgürce kanaat oluşumuna engel olmamak zorundadır; soruşturulması basın meslek ilkeleri çerçevesinde mümkün olan haberler, soruşturulmaksızın veya doğruluğundan emin olunmaksızın yayınlanamaz; haberin verilişinde abartılı ses ve görüntüye, doğal sesin dışında efekt ve müziğe yer verilemez; görüntülerin arşiv veya canlandırma niteliği ile ajanslardan veya başka bir medya kaynağından alınan haberlerin kaynağının belirtilmesi zorunludur." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. İdarî para cezası miktarı, radyo kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Şubat 2023 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 261.499,23 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi İlhan TAŞCI’nın karşı oyu ve oy çokluğu ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy