RTÜK - Karar No: 20 - Karar Tarihi: 07.06.2023
Karar Dilini Çevir:



İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 05.06.2023 tarih ve 413 sayılı yazısına konu FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 22.05.2023 tarihinde saat 21:02’de yayınlanan "Serbest Kürsü" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FLASH HABER logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluş tarafından 22.05.2023 tarihinde saat 21:02’de yayınlanan sunuculuğunu Betül Begüm Aydoğan’ın yaptığı, Önay Alpago, Cemal Enginyurt, Türker Ertürk ve Erk Acarer’in konuk olarak katıldığı, "Serbest Kürsü" adlı programda, geçen diyaloglarda; “Öncelikle Sinan Oğan Cumhur ittifakından yana tavır aldı, domuz bağcıları destekledi diyebiliriz…Sinan Oğan, cehennemin kapılarını kapatacağız dedi bugün cehennemin kapısını açtı. Eğer cehennem AKP ile bir olmaksa kapı, Erdoğan yönetimini kastetmişti. Çünkü her söyleminde bunu açık ve net bir şekilde ifade etmişti…Sinan Oğan'a oy verenler milliyetçiliğin her türlüsünü ayaklar altına aldım diyen, bozkurtlara hayvan sürüsü diyen, Türklük ırkçılıktır diyen, andımızı kaldırdım diye gurur duyan, Türkiye Cumhuriyeti yazılarını devlet dairelerinden silen, Habur'da çadır mahkemeleri kurup PKK'lıları serbest bırakan, Diyarbakır'da Şivan Perver ile Megri Megri diye türkü çağıran, BOP'un eş başkanlığını yapan, kendi torunları da dahil, birçoğunun torunları Amerikan vatandaşı olan, sermayeleri yurtdışına kaçıran, ülkenin ekonomik anlamda iflasına sebep olmuş bir iktidara ve Recep Tayyip Erdoğan'a Sinan Oğan istedi diye o iki milyon sekiz yüz bin kişi ne diye oy verecek?...Recep Tayyip Erdoğan seçimi almak için yeter ki ben kazanayım da nasıl olursa olsun diye domuz bağcısından tut işine geleni yanına almaktan imtina etmiyor. Önder Aksakal, Merve Kavakçı'yı meclise sokmayan DSP idi. DSP'nin genel başkanı da Önder Aksakal. Onu bile yanına aldı. Başörtülü bacım demeye devam ediyor ama başörtülü Merve'yi meclise sokmayanı üç vekil vererek yanına aldı. Domuz bağcıları yanına aldı. Şimdi de tuttu Milliyetçiliği, Türkçülüğü, Atatürkçülüğü kimseye bırakmayan, bunu slogan haline getiren ama ne hikmetse hangi pazarlıkla ki pazarlık diyorum...Kendi bedavaya gitmem demişti, bedavacılık yok demişti…Sinan Oğan çık samimiyetle HÜDAPAR'la ilgili nasıl bir araya geldiniz? nasıl aynı masaya oturdunuz? Sana mezar soyguncusu demişti MHP'liler. Nasıl bir araya geldin mezar soyguncusu olarak? Sana at pazarlığı yapıyor demişlerdi hangi pazarlığı yaparak bir araya geldin? Çık samimiyetle bunları anlat…Erdoğan ülkeyi ekonomik olarak çökertmiş bir yöneticidir. Bunu yaparken de çok yakın çevresine, ailesine ve dar alanına büyük bir nemalanma biçimi sağlayarak yapmıştır. Dolayısıyla burada hem toplumsal bir ihanet hem de ekonomiyi yönetememe durumu vardır…Evet çok doğru, Türkiye tarihinin en gerici, en muhafazakar, hani o domuz bağı üzerinden kurarsak en şeriatçı meclisi olacak…Mesela, geçtiğimiz günlerde Doçent Doktor Necip Hablemitoğlu cinayetine ilişkin sanıkları bir gece yarası bırakılması konusunu hiç tartışmadı. Bu isimlerin tümü, bilhassa Levent Göktaş başta olmak üzere ve onun öğrencisi Gökhan Nuri Bozkır başta olmak üzere söylendiği gibi derinlerde olan AKP ile zaman zaman işbirliği yapan kişilerdir. Bakın ne oluyor? Şu oluyor. Bir yandan kirli bir pazar kuruluyor, bir yandan radikal İslam Türkiye sınırları içerisine taşınıp demografi bozuluyor ve oy taşınıyor. Ama bir yandan da silah ticareti yapılıyor. Neden silah ticareti yapılıyor? Bakın cezaevinden çıkan 6 sanıktan birinin bugün Hatay civarında neden ve kimlerle dolaştığına Nuri Gökhan Bozkır'dan söz ediyor. Eski ortaklıklarına silah üzerinden nasıl dönmeye çalıştığına baktığınızda aslında … büyük bir mekanizma kurduklarını görüyorsunuz. Çok tehlikeli bir mekanizma kurduklarını görüyorsunuz ve Türkiye'nin başına çok ciddi anlamda daha fazla belalar açacak mekanizma kurduklarını görüyorsunuz. Bunların tümünün kamuoyuna anlatılması gerekiyor. Bu konularda çalışan gazetecilerin raporlarının istenmesi gerekiyor. Çok tehlikeli oynuyor Akp iktidarı. Emin olun saray rejimi çok tehlikeli oynuyor…Hatay bölgesinde çalışma yapıyorlar, fabrikalar üzerine, silah fabrikaları üzerine. Bunların hepsi çok tehlikeli girişimler. Neden çıkarttılar? Bu ticareti konsolide edebilmek için bir yanıyla. Bir yanıyla da o eksik kalan rejmi istihdam etmek istiyor Recep Tayyip Erdoğan yeniden kazanırsa. Derincilerin etkisi kaotik düzlemlerde buradan devreye giriyor. O nedenle, yani benim tavsiyem siyasetin ve medyanın bu konularla biraz daha yakından ilgilenmesine yönelik. Yoksa gerçekten ısrarlılar yani Türkiye'yi felakete sürüklemek konusunda ısrarlılar. Hizbullahıyla ısrarlalılar, tarikatlarıyla ısrarlılar. Kadın düşmanıyla İşte sayın Alpago’nun söylediği gibi ısrarlılar ve kirli ticaretler yapma konusunda ısrarlılar. Ya biz hala tartışmıyoruz şunu. Yani limanlarımızdan uyuşturucu gönderildi bizim. Silah ticaretleri yapıldı. Petrol kaçakçılığı yapıldı. Bunun 10 katını yapmak için bir sistem kurmayı istiyorlar şimdi. Bu sistemi, bu tarikatlarla bu örgütlerle derinleştirmek istiyorlar…” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olmasından dolayı demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir.
Demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin de korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir. Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir zorunluluktur.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, yorum programlarında eleştirilere yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca yayınlarda eleştiri hakkı kullanılırken tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerinden ödün verilerek kamuoyunu yanlış yönlendirebilecek unsurlara yer verilmemelidir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır. Anayasa'nın 26'ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan; “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayınların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Bilindiği üzere gazetecilik mesleğinin sorumlu ve görevli olduğu hususlar ele alınırken insan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber, gerek uluslararası sözleşmelerde ve gerekse ulusal hukuk belgelerinde bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin İfade Özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde; "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
Yayın yoluyla düşünceyi açıklama özgürlüğünün kapsadığı bir hak da olaylar ya da kişilerin eleştirisidir. Bu hakkın hukuka aykırı nitelik taşımadan kullanılabilmesi için eleştiri ile bu konunun kamuoyuna açıklanış biçimi arasında düşünsel bir bağlılığın olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yayında kullanılacak ifadeler ölçülü bir dille ekrana getirilmelidir. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün başka özgürlüklerin kullanılmasını kısıtlayacağı ve zarar görmesine yol açacağı durumlarda sınırlandırılabileceği, dolayısıyla sınırsız olmadığı ulusal ve uluslararası hukuk metinlerinden anlaşılmaktadır.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Medya mensuplarının, kamu kurumu ve kuruluşları eleştirmesi; onların söz ve eylemleri hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi tabii bir durumdur. Ancak bu hakları kullanırken kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Yayıncılar canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin dürüst, kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekliliği unutulmamalıdır. Bu ilkelere göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Gazeteciler ve yayıncılar genellikle haberin gerektirdiği bilgi ve sorumluluğu haberin veya yorumlanacak iletinin yapılış aşamalarında araştırma ve yayınlama süreçlerinde nesnel verilere, dengeli habercilik ilkesine değil, hedef kitlenin beklentisine göre şekillendirebilmektedirler. Haberde veya yorumlanan iletide tarafsızlık kavramını uygulayabilmek için tartışılan konuyla ilgili tüm bilgiler aktarılmalı, tartışmalı konularda tarafların görüşleri bildirilmeli, konuyla ilgili güncellenen bir durum varsa ortaya konmalı, haber kaynağının sözleri veya görüntüleri özünü kaybetmeden maddi gerçekliğe dayalı olarak aktarılmalıdır.
Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların sorumlu yayıncılık ilkesiyle ve azami ölçüde dikkatle hareket etmesi etik haberciliğin birincil gereklerindendir. Bir yayıncı kuruluş, doğruluk ve gerçeklikten ödün vermesi durumunda ilk amacı olması gereken “doğru bilgi aktarma” ilkesine aykırı bir tutum ortaya koyduğunu ve beraberinde kaçınılmaz olarak etik sorunların doğacağını dikkate almalıdır. Gazeteciler seçtikleri haberleri topluma ileterek, bireylerin hem yakın çevrelerinde hem de ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanılan olaylar hakkında toplumun bilgi edinmesini sağlar. Toplumun bağımsız temsilcileri olarak isimlendirilen gazeteciler, toplum içindeki grupların kanaatlerini birbirlerine ileterek toplumsal iletişimin gerçekleşmesine yardımcı olurlar. Gerçeklerin değiştirilerek aktarılması; kişinin yanlış bilgilendirilmesine, toplum içinde yanlış anlaşılmalara dolayısıyla dezenformasyona sebep olabilir. Türk Dil Kurumunun dijital sözlüğünde "bilgi çarpıtma" olarak tanımlanan dezenformasyon, “gerçekliğin toplumsal olarak yeniden inşasına amaçlı müdahale” ve "kamuoyunu etkilemek ya da gerçeği gizlemek amacıyla, kasıtlı olarak yanlış bilginin sıklıkla gizlice yayılması" şeklinde tanımlanmaktadır.
Dezenformasyon gerçek olay ile haber anlatısı arasındaki süreçte kendisini göstermektedir. Dezenformasyonun amacı doğrudan fikirleri değiştirmek değil, bireyleri şüpheye düşürmektir. Oluşturulan veri bulutu içerisinde, varılan her yargıyı kuşkuda bırakmak ve hakikati saptırmaktır. Dezenformasyon sürekli tekrar edildiğinde enformasyonu geçersiz kılmaktadır. Bu durumda dezenformasyonun anlamı esas olarak hakikatten sapma olduğu gibi, sürekliliğin ve tekrarın beraberinde getirdiği bir değersizleştirme politikasıdır. Tüm bu süreçler, dezenformasyona konu kişi veya kuruluşların değersizleştirilmesinin dışında bilgi akışını sağlayan ve demokrasinin dördüncü gücü olarak görülen basın ve medyaya olan güvenin sarsılmasına da sebep olabilir. Basının güvenilirliğinin yara alması, kurum ve kuruluşların değersizleştirilmesinden çok daha vahim sonuçlara yol açabilir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda, yapılan yorumlarda somut verilere dayanmadan kişi ve kurumlar hakkında suçlama içeren, şüphe ve şaibe yaratan ya da kişi ve kurumları küçük düşüren, mantık ve vicdani sınırları zorlayan ifadelere yer verildiği, teyitsiz bilgiler üzerinden toplumda güvensizlik oluşturabilecek, manipülatif, kamu düzenini bozabilecek ifadelerin kullanıldığı, yayıncılığın kamusal sorumluluğu da olduğundan yayınlarda insan onurunun ve kişi haklarının ihlal edilmemesi ve söz konusu program olduğu gibi bir yorum programı dahi olsa yayınların, kamuoyu tarafından beklenen tarafsızlıkla, karşı tarafta tamir edilmesi zor itibar suikastına yol açan yorum ve iddia eklenmeksizin ve farklı görüşlerin aktarılmasında dengeli davranılarak sunulması esas olduğundan özellikle çeşitli iddialara yer verilen yorumlarda somut verilere dayanmadan kişi ve kurumlar hakkında suçlama içeren, şüphe ve şaibe yaratan ya da kişi ve kurumları küçük düşüren, hakaret ve iftira içeren ifadelere yer verilmemesi gerektiği açıktır. Söz konusu program konukları tarafından kullanılan ifadelerin suçlayıcı, zan altında bırakan ve yargılayıcı çeşitli ithamlar içeren ifadeler olduğu, yapılan benzetmelerin, kurulan özdeşimlerin, hüküm veren ifadeler ve isnatların yöneldiği kişi ve kurumların şahsiyet ve itibarlarına zarar verebilecek nitelikte eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı ve itibarsızlaştırıcı nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan; “8 inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Nisan 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 1.083.627,73 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2023 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 85.738,00 (seksenbeşbinyediyüzotuzsekiz) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) İdari para cezasının tebliğinden itibaren bir ay içerisinde, Üst Kurulun T.C. Ziraat Bankası Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Tek İdare Tahsilat Alt Hesabı TR46 0001 0017 6200 9999 9955 88 no’lu hesabına “6112 sayılı kanunun 32’nci maddesine göre ödenen para cezasıdır” şerhiyle ödenmesi gerektiğinin veya 6112 sayılı kanunun 32’nci maddesinin dokuzuncu fıkrası uyarınca, tebliğden itibaren en geç onbeş gün içerisinde Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceğinin, dava açma süresi (onbeş gün) içerisinde peşin ödeme yapılması halinde, 5326 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin altıncı fıkrası uyarınca cezanın dörtte üçünün tahsil edileceğinin ve taksitlendirme talebinde bulunulabileceğinin, peşin ödemenin kanun yoluna müracaat hakkını engellemeyeceğinin, en geç 1 aylık süre içerisinde ödenmeyen idari para cezasının, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek üzere Hazine ve Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairesine gönderileceğinin bildirilmesine,
c) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. …” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Tuncay KESER ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy