RTÜK - Karar No: 19 - Karar Tarihi: 21.12.2022
Karar Dilini Çevir:



İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 12.12.2022 tarih ve 1815 sayılı yazısına konu Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 17.11.2022 tarihinde saat 21:00’da yayınlanan "Açıkça" adlı program yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
Bahse konu yayına ilişkin uzman raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere; Tele 1 logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 17.11.2022 tarihinde saat 21:00’da canlı olarak yayınlanan sunuculuğunu Gökmen Karadağ’ın yaptığı, Mithat Baydur, Salim Şen, Zeynep Gürcanlı ve Türker Ertürk'ün konuk olarak katıldığı, siyasi, sosyal, tarihi vb. konuların ele alındığı "Açıkça" adlı programda geçen diyaloglarda; “Şimdi ben Ümit Özdağ’ın söylediklerine şaşırmadım. Zaten Davutoğlu bu sözü söylediği anda, ne demişti? “İnsan içine çıkamazlar.” sözünü söylediği anda, hem köşemde yazmıştım hem ekranlarda anlatmıştım. Bunun anlamının iktidarın teröre yol verdiğini, terörü desteklediği anlamına gelir. Çünkü hatırlayalım, 7 Haziran’da milli irade kırmızı kart göstermişti iktidara. Ama Erdoğan bunu kabullenmedi. Anayasa ihlâli yaptı, hükümet kurdurmadı. 400 milletvekili… Söylemler de bunu destekliyor zaten. “400 milletvekili verseydiniz bunlar olmayacaktı.” dedi. Ve o beş aylık süre içinde 862 insanımız, canımız yaşamını kaybetti ve 5 milyon oy yer değiştirdi. Çünkü işte biraz önce de söylendi, işte ekonomik endişeler, özgürlük endişeleri yerini bu gibi durumlarda güçlü liderliğe ve güvenliği doğru yer değiştirir. Bu normal bir şeydi ve seçim kazanıldı. Ve iktidar… Ben tabii bunu nasıl değerlendirmiştim, bir analiz yapmıştım. İktidarın söylemlerine bakmıştım ve Davutoğlu’nun o söylediklerini anlamlandırmaya çalışmıştım. Peki iktidar böyle şeyler yapar mı? E size şöyle söyleyeyim. 15 Temmuz darbe girişimi. E iktidar bunun da önünü açtı. Çünkü hatta benim şöyle bir söylemim var. Zamanında bu değerlendirmeyi yapmıştım. Şimdi epeyce zaman geçtikten sonra şimdi yapmıyorum. Dedim ki, “Ben Genelkurmay Başkanı olsaydım, böyle bir darbe girişimi olamazdı. Ne demek bu? Bir şekilde sonrası için önünün açıldığını ifade etmeye çalışmıştım. Şimdi Ümit Özdağ diyor ki, yani bir şekilde elimde belge, evet iddia. Henüz belgesini, kaynağını açıklamadı ama benim analizle ortaya çıkardığımı o belgelendiriyor. “Ben bu işi biliyorum,” diyor. Şimdi ben anlamaya çalışıyorum, Ümit Özdağ nasıl bilebilir diye. Bakınız. İktidar bu işi, hani terörün önünü açmak, yol vermek… Bu işleri nasıl yapabilir? Tabii ki bu iddia doğruysa. Emniyet ve MİT vasıtasıyla yapılabilir. Biz biliyoruz ki, MİT’in de Emniyet’in içinde vatansever, yurtsever, gidişin kötü olduğunu bilen, değerlendiren insanlardan bilgilerin sızdığını biliyoruz. Şimdi Ümit Özdağ yıllarca Polis Akademisi’nde öğretmenlik yaptı. Onun öğrencileri şimdi üst düzeyde, Emniyet’te görevli. Ben tabii anlamaya çalışıyorum, analiz yapmaya çalışıyorum. Böyle bilgi kendisine gelmiş olabilir. Yani iddiasında da görüyoruz ki, yani “Ben bunu biliyorum.” diyor. Peki işte biraz önce 15 Temmuz örneğini de verdim. İşte MİT’in başındaki görevli, MİT Müsteşarı hatırlarsınız. Bir şekilde o da dinlemeye takılmıştı. Yani “Suriye’den 4-5 füze attırırız, bu işi kotarırız.” anlamına gelen, mealen bu anlama gelen şeyler de söylenmişti. Yani görüyoruz ki iktidar iradesi, iktidarını muhafaza edebilmek için, niçin muhafaza edebilmek için? Tabii ki bütün siyasi partiler seçim kazanmaya çalışır. Ama bu siyasi parti, Cumhuriyet tarihimizde karşılaşmadığımız bir siyasi yapı. Çünkü çok yanlış işler yaptı. İşte iddialardan birisi çok vahim. Yani terörün önünü açmak gibi. Şimdi yarın iktidar değiştiğinde, çünkü iktidar en iyi o biliyor. Bugün yargının üzerinde ağır bir vesayet var. Siyasi vesayet var. Biliyor ki yarın ben gücümü kaybettiğimde, seçimi kaybettiğimde bu vesayet yeni iktidarın eline geçecek. “Başımı neler gelmez ki!” diyor. “Yargılanırım.” diyor, “Hesap veremem.” diyor. Hâlbuki demokrasinin olmazsa olmazı hesap verilebilirlik. Ama bu iktidar gerçekten hesap veremeyeceğini bildiği için bir şekilde iktidar olmaya devam etmek istiyor. İşte belki biraz sonra Beyoğlu İstiklâl Caddesi’ni de konuşacağız. Bakınız, o konuda da şüpheler var. Ne yazık ki 2015’i anımsatan, ona referans yapabileceğimiz bazı şüpheli yerler var. Biraz sonra onun ayrıntılarını konuşacağız. Niye? Çünkü bu iktidar, hani İsmet Paşa’nın bir lafı vardır: Ne yapar diye sormuşlar, o da demiş ki “Geçmişte ne yaptıysalar şimdi de onu yaparlar.” Yani bu iktidar geçmişte hesap veremez, demokratik olarak anlatılamaz, izah edilemez işler yapmıştır. İktidarını vermek istemiyor. Bunun için, bakın bunun için her şeyi göze alabilir hatta Ümit Özdağ’ın o açıklamalarında da duyduk. Yani suikast yapmak gibi. Aklınıza, havsalanıza gelmeyecek hatta bazen şöyle söylemler de var. Sanıyorum Meral Akşener’le ilgili de ifade etmişlerdi. Yani bu güne kadar görmediğiniz, yaşamadığınız şeyleri bu seçim sürecinde ne yazık ki yaşayabiliriz.” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Medya organlarının günümüzde toplum üzerinde oldukça etkili olup kamuoyu oluşumunda pay sahibi hâline gelmesi, medya hizmet sağlayıcılarının dikkat etmesi gereken sorumlu yayıncılık anlayışı ve öz denetim ilkesini de beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda medya kuruluşları için rehber niteliğinde olan yayın etiği, medya hizmet sağlayıcı kuruluşları toplumsal hassasiyetleri göz önüne alarak yayın yapmaları hususunda uyarır. Muhakkak ki medya mensuplarının siyasi kişi veya kuruluşları eleştirme ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirme hakkı bulunmaktadır. Ancak bu hak kullanılırken eleştiriye maruz kalan kişi veya kurumların hak ve itibarlarının da gözetilmesi gerekmektedir. Şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, hukuk ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Anayasa'nın 26. maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve Devlet'in ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmü ile düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu, toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karşın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No 1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır.
Demokratik rejimlerde basın ve medya, ifade özgürlüğünün geniş kitlelere ulaştırılması ve farklı görüşlerin dile getirilmesinde en etkili araç olarak demokrasinin de teminatıdır. Demokrasi, çeşitlilik ve çoğulculuk esasında ilerlerse halk içindir. Çoğulculuğun ve çeşitliliğin bir arada var olabilmesinin yegâne yolu karşılıklı sınırların çizilmesiyle mümkündür. Buradan hareketle devletin kitle iletişim araçlarını denetlemesi toplumsal sözleşmenin gereğinin devletçe yerine getirilmesidir. Kitle iletişim araçlarının halkın yönelimini ve kültürel birlikteliğini belirleyebilen bir güç olarak demokrasilerde çok önemli bir yer tuttuğu açıktır. Aynı zamanda yasa, yayıncı kuruluşların ekranlarında yer verdikleri programlarda dikkatli bir dil ve üslup kullanmalarını şart koşar. Bu dikkatli dil ekranların tarafsızlığı ve itibarının teminatıdır. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun ve Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Bu ilkeler doğrultusunda, yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemelidir.
Dolayısıyla tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve küçük düşürücü sözler söylemek, ifade özgürlüğünün kapsamı içinde değerlendirilmez. Nitekim Danıştay 13. Dairesi'nin 2020/613 E. ve 2021/229 K. sayılı kararında belirtilen; "... Buna göre, ifadenin muhatabının konumu, ifadeyi kullananlar açısından sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı bahşetmez. Bu nedenle demokratik toplumların çoğunda; ifade özgürlüğü kalkanı arkasına gizlenerek, kişileri yalnızca karalamak, aşağılamak, asılsız suçlamalarda bulunmak, kişilerin özel hayatlarına ölçüsüz saldırıda bulunmak gibi ifade özgürlüğünün açıkça kötüye kullanıldığı durumlar hukuken korunmaktadır. Bu anlamda; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici keyfi söz ve beyanlar ile özel hayata ve hayatın gizliliğine karşı saldırılar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir yoluyla değiştirmeyi hedefleyen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik olan ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamı dışında değerlendirilmektedir." hükmü ile kişi, kurum ve kuruluşlara yönelik eleştirilerin sınırsız bir ifade özgürlüğü alanı olmadığının altı çizilmiş ve ifade hürriyetinin kapsamı bu hüküm çerçevesinde belirlenmiştir.
Kamusal alan içerisinde muhtelif ideolojiler tarafından üretilen söylemler, belirli bir karşıtlık içerisinde iktidar mücadelesi ederler. Demokratik bir toplumda çok sesliliğin korunması hem kamusal alanı oluşturan kurumlar hem de bireyler açısından temel bir gerekliliktir. İfade özgürlüğü kapsamında eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir.
Diğer taraftan Radyo ve Televizyon Üst Kurulunca 2014 yılında yayınlanan "Yayın İlkeleri Rehberi"nde yer alan "Canlı yayınlarda program sunucusu/muhabiri ile programa konuk edilen kişilerin 6112 Sayılı Yasayı ihlal niteliğindeki ifadelerinden yayıncı kuruluş sorumludur." ve "Programa konuk olan kişilerin veya üçüncü kişilerin kişilik haklarını ihlal eder veya bir toplumsal grup aleyhine ifadeler kullanılması halinde, bu durumda programın sunucusu veya moderatörü tarafından müdahale edilmeli ve gerekli açıklamalar yapılmalıdır." hükümlerine rağmen yayın esnasında konuğun sarf etmiş olduğu sözler üzerine moderatörün herhangi bir müdahalede bulunmamasının sorumlu yayıncılık anlayışı ile bağdaşmadığı düşünülmektedir.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, ihlale konu programda sarf edilen "Bunun anlamının iktidarın teröre yol verdiğini, terörü desteklediği anlamına gelir.", "Peki iktidar böyle şeyler yapar mı? E size şöyle söyleyeyim. 15 Temmuz darbe girişimi. E iktidar bunun da önünü açtı. Çünkü hatta benim şöyle bir söylemim var. Zamanında bu değerlendirmeyi yapmıştım. Şimdi epeyce zaman geçtikten sonra şimdi yapmıyorum. Dedim ki, “Ben Genelkurmay Başkanı olsaydım, böyle bir darbe girişimi olamazdı. Ne demek bu? Bir şekilde sonrası için önünün açıldığını ifade etmeye çalışmıştım.", "Bakınız. İktidar bu işi, hani terörün önünü açmak, yol vermek… Bu işleri nasıl yapabilir? Tabii ki bu iddia doğruysa. Emniyet ve MİT vasıtasıyla yapılabilir. Biz biliyoruz ki, MİT’in de Emniyet’in içinde vatansever, yurtsever, gidişin kötü olduğunu bilen, değerlendiren insanlardan bilgilerin sızdığını biliyoruz.", "Ama bu siyasi parti, cumhuriyet tarihimizde karşılaşmadığımız bir siyasi yapı. Çünkü çok yanlış işler yaptı. İşte iddialardan birisi çok vahim. Yani terörün önünü açmak gibi.", "İşte belki biraz sonra Beyoğlu İstiklâl Caddesi’ni de konuşacağız. Bakınız, o konuda da şüpheler var. Ne yazık ki 2015’i anımsatan, ona referans yapabileceğimiz bazı şüpheli yerler var." ifadelerin; mevcut yönetim ile ülkenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu kurumlarına yönelik alenen tahkir edici ve söz konusu kurum ve kuruluşları suçlayıcı, küçük düşürücü ve değersizleştirici nitelikte olduğu, demokratik bir hukuk devletinde devlet organları nezdindeki saygınlığın korunması oldukça önemli görülürken, söz konusu ifadelerin devletin kurum ve kuruluşlarının sahip olduğu değerlere karşı eleştiri sınırlarını aşar nitelikte olduğu, ayrıca herhangi bir yargı kararı olmaksızın tamamen yoruma dayalı, doğruluğu ispatlanmamış siyasi değerlendirmeler ile devletin kurum ve kuruluşları suçlanarak, devlet organlarının ve kişilerin ülkede gerçekleşen saldırıların müsebbibi gibi gösterilmesi ve söz konusu iddiaların hüküm verir biçimde sistematize edilerek sunulmasının ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, yakın zamanda ülkemizde gerçekleşen terör olayları nedeniyle toplumda meydana gelen hassasiyet, buna bağlı olarak da kamuoyunda oluşan gerginlik ve bu söylemlerin toplum üzerindeki etki düzeyi birlikte düşünüldüğünde söz konusu ifadelerin eleştiri sınırlarını aştığı; kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmadığı, zan altında bırakıcı nitelikte olduğu, toplumsal değerlere ilişkin hassasiyetleri dikkate almadığı ve Genelkurmay Başkanlığı da dahil olmak üzere devletin üst düzey makam ve görevlilerinin toplum nezdindeki itibarını sarsabilecek nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; “İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez.” ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir.” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, kuruluşa %3 oranında idari para cezası uygulanmasına,
Ancak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ekim 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 799.869,45 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, televizyon kuruluşları için idari para cezasının 10.000 (onbin) Türk Lirasından az olamayacağından, 2022 yılı için belirlenen yeniden değerleme oranına göre 38.460,00 (otuzsekizbindörtyüzaltmış) Türk Lirası İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “(…) 8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy