RTÜK - 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlali nedeniyle Kanun’un 32’nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, İPC (FOX – HUZUR RADYO TV A.Ş.) - Karar No: 14
Karar Dilini Çevir:



İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanlığının 12.12.2022 tarih ve 1816 sayılı yazısına konu FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşta 08.11.2022 tarihinde saat 07:15’te yayınlanan "İlker Karagöz ile Çalar Saat" adlı haber programı yayınına ilişkin uzman raporu ile video görüntülerinin incelenmesi ve değerlendirilmesiyle yapılan görüşmeler sonucunda;
FOX logosuyla yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun 08.11.2022 tarihinde saat 07:15’te canlı olarak yayınladığı, İstanbul Milletvekili ve Türkiye İşçi Partisi Sözcüsü Sera Kadıgil’in konuk olarak katıldığı "İlker Karagöz ile Çalar Saat" adlı haber programında, program sunucusu ile konuğu arasında geçen diyaloglarda; “Ekonomisi göz dolduran bir Türkiye'ye işte bu şekilde ulaştık.- Evet. Mars cumhurbaşkanının açıklamaları olduğunu düşünüyorum. Herhalde yani Türkiye'de yaşayan herhangi bir insan bir tek gün pazara ya da markete gitse şu cümleleri kurmaya utanır ya İlker Bey. Ekonomisi büyüyenmiş. He büyüme var bu arada kime büyüyor onu da keşke bir zahmet edip söylese insanlara...- ...Biz şu anda yatıyoruz kalkıyoruz ne konuşuyoruz? AKP'nin bilmem ne referandum değ... Bu bana zül geliyor. Her şeyden önce bunu söylemem la... Bu bana zül geliyor. Ortada bu kadar çok gerçek sorunumuz var. Bu kadar yakıcı problemimiz var. Çocuk açlığı diyoruz biz paşam dönmüş bize yine referandum bilmem ne anlatıyor. Yani her şeyden önce galiba şunu söylemem lazım. Bizim artık Recep Tayyip Erdoğan'ın oyunlarına ayıracak ne vaktimiz kaldı ne sabrımız kaldı...- ...Şimdi bir tane adam var. Bu erkek, bir gecede İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı ve bu insan diyor ki ben kadınları çok düşünüyorum onlar için bir düzenleme yapacağım...., yani Allah göstermesin metrobüs beklerken ben yan yana durmam bu insanlarla. Benden kastım biz elbette hepimizden bahsediyorum...”, “program sunucusu İlker Karagöz'ün İstanbul Milletvekili ve TİP Sözcüsü Sera Kadıgil'den, AKP ve HDP milletvekillerinin görüşmesini yansıtan fotoğrafa ilişkin yorumunu talep etmesi üzerine” - ..."Bana yüzsüzlüğün, bana riyakârlığın resmini yapabilir misin Abidin?" diye sorsalar, hiç oturup bence bir şey çalışmaya gerek yok. Bu fotoğrafı önlerine koysak inanın yetecek... Ya Deniz Poyraz diye gencecik bir kadın HDP İzmir İl Başkanlığında vurularak öldürüldü. Bunlar yüzünden oldu. Bunların yaptığı kara propaganda yüzünden oldu. HDP'yi marjinal ve terörist olarak görüntülemeleri yüzünden oldu.- Yani o söylem, o söylem, o söylemin sertliği nedeniyle. Ama siyasette, burada tansiyonun düşmesi gerekir. Çünkü neticede yan yana gelinebiliyor. Karşı karşıya oturulabiliyor. Anayasa için olur başka bir politika için olur değil mi?...- Hayır, hayır. Mesela Türkiye İşçi Partisi, sizinle, diğer milletvekilleriyle, Sayın Erkan Baş'la böyle bir talep olduğunda, size geldiklerinde. Hani sizde görüşür... Aynı durakta yan yana durmam dediniz ya o yüzden soruyorum.- ... Bakın ben bunu daha öncede söyledim. Bir kere daha tekrar edeyim. Din bezirgânıdır ya. Tayyip Erdoğan dediğiniz insan bir din bezirgânıdır. Her sıkıştığında heybesindeki başka bir dini konuyu alıp bu ülkede yaşayan insanların milli manevi değerlerini istismar etmekten bir gün olsun yorulmamış bir insandan bahsediyoruz ve dün aynı şeyi söyledik bugünde aynı şeyi söylüyoruz...” şeklinde ifadelere yer verildiği görülmüştür.
Bilindiği üzere, Demokrasinin en temel önceliklerinden biri halkın haber alma özgürlüğü olduğundan demokratik rejimlerde medya, kamuoyu oluşumunda hayati öneme sahip bir aktördür. Öyle ki; medyanın yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü güç olduğu çoğu otorite tarafından kabul edilmektedir: "Basın, yasama, yürütme ve yargıdan sonra gelen dördüncü kuvvettir.", "Genel olarak dördüncü güç unsuru olduğu kabul edilen medyanın vatandaşlara bilgilerin ulaşmasında önemli bir rol üstlendiği de dikkat çekilmesi gereken bir husustur: Medyanın dördüncü güç rolüne ilişkin klasik değerlendirme, hükumet hakkında enformasyon toplayan ve tüm yurttaşlara hükumet hakkında enformasyon dağıtan bağımsız medyanın, bir denge unsuru ve hayati önem taşıyan bir kontrol mekanizması olarak hizmet ettiği yönündedir.
Demokratik idare biçimi siyasal anlamda bireylerin haklarını yasayla koruma altına alan değerler bütününü ifade ederken, sosyolojik anlamda ise bu değerler bütününün uygulamaya yönelik içeriğinin düzenlenmesini ifade etmektedir. Her bireyin her konuda kendine has kanaati olacağı ön kabulüyle, her fikrin ifade bulduğu mecra yani kitle iletişim araçları marifetiyle başka bireylerin korunma ve saygı duyulma hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bireysel düşünce ve yargılarında herkes özgürdür. Ancak sorumlu yayıncılık anlayışını benimsemesi gereken medya hizmet sağlayıcı kuruluşlarda bunların ifade edilmesi sırasında hak ihlali doğurabilecek itham edici ya da yargılayıcı bir üslubun kullanılması hukuki ve ahlaki düzeydeki çeşitli sorunları ortaya çıkarabilecektir. Bu noktada program sunucu ve yapımcılarından bu sorumluluk çerçevesinde yayın yapmaları beklenmektedir.
Günümüzde medyanın gücünün artması ile medya mensuplarının sorumluluklarının da aynı ölçüde arttığı bir gerçektir. Yayıncılığın aynı zamanda bir kamusal sorumluluk görevi olduğu da düşünüldüğünde yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi bir zorunluluktur. Bu ilkelere göre yayınlarda kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilmemesi gerekmektedir.
Görevlerinden biri de halkı bilgilendirmek olan yayın kuruluşlarının, programlarında eleştirilere ve önemli yorumlara yer vermesi son derece doğaldır. Medya mensuplarının görüşlerini herhangi bir baskı altında kalmadan açık bir şekilde ifade etmesi, birtakım kişi veya kuruluşları eleştirmesi ve onların gerçekleştirdikleri eylemler hakkında kamuoyunu bilgilendirmesi basın özgürlüğü anlamında son derece önemlidir. Ancak, şüphesiz bu hak, sınırsız ve kontrolsüz bir eleştiriyi beraberinde getirmemeli, yasa ve ahlak kuralları içerisinde çizilen bazı sınırlar yardımıyla kamuoyunun doğru ve objektif bir şekilde bilgilendirilmesine katkı sağlamak amacıyla kullanılmalıdır. Ayrıca kişi, kurum ve kuruluşların haklarının da gözetilmesi gerekmektedir. Kitle iletişim araçlarının fiziksel ve kar amaçlı durdurulamayan yükselişi ve etkileri karşısında güçsüz kalan kişinin korunması gereği daha çok benimsenmektedir.
İnsan hak ve özgürlüklerinden olan ifade özgürlüğü hakkı, demokratik bir toplumun temel unsurlarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık ilkelerinin var olması bakımından vazgeçilmez bir karakter taşımakla beraber gerek uluslararası sözleşmelerde gerekse ulusal mevzuatımızda bu hakkın kullanılmasının belirli sınırları bulunmaktadır.
Söz konusu yasal düzenlemelerin başında Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın geldiğini söylemek mümkündür. Anayasa'nın 26’ncı maddesindeki “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” başlığı altında yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” hükmüyle düşünce özgürlüğüne getirilebilecek sınırlamalardan bahsedilmiştir.
5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde de; Basının özgür olduğu, bu özgürlüğün; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içereceği, basın özgürlüğünün kullanılmasının ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabileceği hükmüne yer verilmiştir.
Konuyla ilgili Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde de benzer bir hüküm bulunmaktadır. Mezkûr sözleşmenin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinde: "1. Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2. Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir." kuralı yer almaktadır.
AİHM'nin Lingens Avusturya içtihadında da belirtildiği üzere, ifade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir. Bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur. Basının görevi, kamu yararını ilgilendiren başka alanlarda olduğu gibi siyasi konularda da bilgi ve fikirleri açıklamaktır. Buna karsın, AİHM'nin Times Newspapers Limited No:1-2 Birleşik Krallık kararında belirtildiği üzere, Sözleşmenin 10. maddesi, basının halkın yararına olan ciddi meseleleri işlemesinin söz konusu olduğu durumlarda dahi, hiçbir sınırlama içermeyen bir ifade özgürlüğünü güvenceye almaz. Bu maddenin 2. fıkrası uyarınca, basın ifade özgürlüğünü kullanırken, görev ve sorumluluklarına uygun davranmak durumundadır. Bu görev ve sorumluluklar, görülmekte olan davada olduğu gibi, basının yayımladığı haberlerin kişilerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski taşıdığı durumlarda, özellikle önem arz etmektedir. Diğer yandan Sözleşmenin 10. maddesinin gazetecilere sunduğu koruma, gerçeğe uygun ve sorumlu bir gazeteciliğin gerektirdiği ilkeleri gözeten, güvenilir haberler sunacak biçimde iyi niyetle hareket etme şartına bağlıdır. Yine AİHM'nin birçok kararında da, kamu kurumları ve yayın kuruluşlarınca, kişiler hakkında yapılan yayınlarda masumiyet karinesinin ihlal edilmemesi ve bu ilkenin de sıkı bir şekilde korunması gerektiği vurgulanmıştır.
Bir fiilin aşağılama içerip içermediği, söylenen sözlerle ve hakaretlerle belirlenir. Söylenen bir sözle birlikte oluşan mimik, sözle birlikte yapılan el, kol hareketleri veya sesin tonu fiilin tahkir içerip içermediğini belirlemede dikkate değerdir. Bunun yanında bir söz, iki kişi arasında söylenirse bir anlama, aleni bir yerde söylenirse başka bir anlama, belirli bir toplulukta söylenirse yine farklı bir anlama gelebilir.
Görevi toplum çıkarlarını ilgilendiren konularda halkı bilgilendirip kamuoyu oluşturmak olan medya mensupları haberi verirken eleştiri de yapmak durumundadır. Ancak bu yorumlar kişi veya kuruluşların şeref ve haysiyetine, özel hayatına, gizlilik alanına, mesleki itibarına zarar verebilir. Bu durumda, kişilik hakları basın özgürlüğü ile karşı karşıya kalmaktadır. Medyada açıklanan olayın gerçek olması, uygun bir amaca, uygun araçla hizmet etmesi, haberin her yönüyle aktarılması gibi durumlarda basın mensupları sorumlu tutulmamaktadır.
Yukarıda yer verilen açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, İhlale konu yayında; "Evet. Mars cumhurbaşkanının açıklamaları olduğunu düşünüyorum. Herhalde yani Türkiye'de yaşayan herhangi bir insan bir tek gün pazara ya da markete gitse şu cümleleri kurmaya utanır ya İlker Bey... Çocuk açlığı diyoruz biz paşam dönmüş bize yine referandum bilmem ne anlatıyor. Yani her şeyden önce galiba şunu söylemem lazım. Bizim artık Recep Tayyip Erdoğan'ın oyunlarına ayıracak ne vaktimiz kaldı ne sabrımız kaldı... Şimdi bir tane adam var. Bu erkek, bir gecede İstanbul Sözleşmesi'nden çıktı ve bu insan diyor ki ben kadınları çok düşünüyorum onlar için bir düzenleme yapacağım. Biz de diyoruz ki yemeyiz. Yemeyiz biz böyle bir şeyi. Yani AKP ile değil anayasa yapmak için yan yana gelmek, yani Allah göstermesin metrobüs beklerken ben yan yana durmam bu insanlarla... "Bana yüzsüzlüğün, bana riyakârlığın resmini yapabilir misin Abidin?" diye sorsalar, hiç oturup bence birşey çalışmaya gerek yok. Bu fotoğrafı önlerine koysak inanın yetecek... Ya Deniz Poyraz diye gencecik bir kadın HDP İzmir İl Başkanlığında vurularak öldürüldü. Bunlar yüzünden oldu. Bunların yaptığı kara propaganda yüzünden oldu.", "Yani o söylem, o söylem, o söylemin sertliği nedeniyle. Ama siyasette, burada tansiyonun düşmesi gerekir. Çünkü neticede yan yana gelinebiliyor. Karşı karşıya oturulabiliyor. Anayasa için olur başka bir politika için olur değil mi?", "Bakın ben bunu daha öncede söyledim. Bir kere daha tekrar edeyim. Din bezirgânıdır ya. Tayyip Erdoğan dediğiniz insan bir din bezirgânıdır. Her sıkıştığında heybesindeki başka bir dini konuyu alıp bu ülkede yaşayan insanların milli manevi değerlerini istismar etmekten bir gün olsun yorulmamış bir insandan bahsediyoruz." şeklinde ifadelerin, kamusal sorumluluk anlayışı ile bağdaşmadığı, yayıncılar canlı yayın gerçekleştirirken yayın sırasında kullanılan ifadelerin dürüst, kişi ve kurumları zedelemeyecek nitelikte olması hususuna özen göstermeli; yayıncılığın kamusal sorumluluk görevi olduğu ve yayınların Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde yürütülmesi gerektiği, dolayısıyla, sunucunun hem yayıncılığın getirdiği kamusal sorumluluk anlayışı hem de Basın Meslek İlkeleri çerçevesinde herhangi bir müdahale ve uyarıda bulunmadığı dikkate alındığında, mezkur yayında sarf edilen ifadelerin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın toplum nezdindeki itibarını zedeleyici nitelikte olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu nedenle mezkur yayında, 6112 sayılı Kanun'un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinin ihlal edildiği sabit görülmüştür.
Bu itibarla;
6112 sayılı Kanun’un 8'inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde yer alan; "..., kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremez." ilkesinin ihlali nedeniyle,
6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası verilir. …” hükmü uyarınca idari para cezası uygulanması gerektiği,
a) İhlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı göz önünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği tarihi itibariyle kuruluşun Ekim 2022 ayına ait ticari iletişim gelir beyanının 181.205.915,43 Türk Lirası olduğu değerlendirilerek, yüzde üç oranı (%3) 5.436.177,00 TL İDARİ PARA CEZASI UYGULANMASINA,
b) 6112 sayılı Kanun'un 32’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “8’inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur. Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir.” hükmü uyarınca işlem tesis edileceği hususunun yapılacak tebligatta bildirilmesine,
Üst Kurul Üyesi Okan KONURALP ve İlhan TAŞCI’nın karşı oyları ve oy çokluğu ile karar verildi.


Full & Egal Universal Law Academy