Rekabet Kurumu - Karar Sayı 18-10/185-88
Karar Dilini Çevir:
Rekabet Kurumu
Karar Sayısı: 18-10/185-88
Karar Türü: Rekabet İhlali
Konu: Türk Eczacıları Birliğinin eczanelerin alım koşullarını piyasa dışında belirlemek suretiyle 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesini ihlal ettiğine ilişkin 08.07.2010 tarih ve 10-49/912-321 sayılı Kurul kararının idari para cezası takdirine ilişkin 3. maddesinin Danıştay 13. Dairesinin 16.12.2014 tarih ve 2010/4769 E., 2014/4294 K. sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine yeniden karar alınması
Karar Tarihi: 05.04.2018

Rekabet Kurumu Başkanlığından,
(Yargı Kararları Üzerine Verilen)
REKABET KURULU KARARI
Dosya Sayısı : 2009-1-93
Karar Sayısı : 18-10/185-88
Karar Tarihi : 05.04.2018
A. TOPLANTIYA KATILAN ÜYELER
Başkan : Prof. Dr. Ömer TORLAK
Üyeler : Arslan NARİN, Dr. Metin ARSLAN,
Adem BİRCAN, Şükran KODALAK, Mehmet AYAN
B. RAPORTÖRLER : Burak SAĞLAM, Bilge YILMAZ, Musa ÇOKUR, Ahmet YALÇIN
C. TARAF : -Türk Eczacıları Birliği
Willy Brandt Sokak No:9 06690 Çankaya/Ankara
(1) D. DOSYA KONUSU: Türk Eczacıları Birliğinin eczanelerin alım koşullarını
piyasa dışında belirlemek suretiyle 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesini ihlal
ettiğine ilişkin 08.07.2010 tarih ve 10-49/912-321 sayılı Kurul kararının idari para
cezası takdirine ilişkin 3. maddesinin Danıştay 13. Dairesinin 16.12.2014 tarih
ve 2010/4769 E., 2014/4294 K. sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine yeniden
karar alınması.
(2) E. İDDİALARIN ÖZETİ: Türk Eczacıları Birliği’nin (TEB), eczanelerin alım koşullarını
piyasa dışında belirleyerek 4054 sayılı Kanun’u ihlal ettiği iddiası.
(3) F. DOSYA EVRELERİ: TEB’in eczanelerin alım koşullarını piyasa dışında belirlemek
suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un (4054 sayılı Kanun) 4.
maddesini ihlal ettiğine ilişkin aynı Kanun’un 41. maddesi uyarınca yürütülen
soruşturma sonucunda 08.07.2010 tarih ve 10-49/912-321 sayı ile Rekabet Kurulu
(Kurul) tarafından;
 Türk Eczacılar Birliği’nin (TEB) eczanelerin alım koşullarını piyasa dışında
belirlemesinin 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesi kapsamında olduğuna,
 Anılan teşebbüs birliği karar ve uygulamalarının Kanun’un 5. maddesinin
birinci fıkrasında sayılan şartları karşılamaması nedeniyle aynı Kanun’un 4.
maddesi hükümlerinin uygulanmasından muaf tutulamayacağına,
 Kanun’un 4. maddesi kapsamında olan ve 5. maddesinde düzenlenen
muafiyetten yararlanamayan karar ve uygulamalarından dolayı TEB’e,
Kanun’un 16. maddesi ve Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve
Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para
Cezalarına İlişkin Yönetmelik uyarınca 2009 mali yılı sonunda oluşan
12.039.676,55 TL tutarındaki gayrisafi gelirlerinin %3 (yüzde üç)’ü oranında
olmak üzere 361.190,30 TL (üçyüzaltmışbirbinyüzdoksan lira otuz kuruş) idari
para cezası verilmesine,
 Kanun’un 9. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, eczanelerin alım koşullarının
piyasa dışında belirlenmesi yönündeki karar ve uygulamalara, ayrıca bu
şekilde belirlenen alım koşullarının elde edilmesi için sağlayıcı teşebbüslere
yönelik her türlü eyleme son verilmesi yükümlülüğünün TEB’e bildirilmesi için
Başkanlığın görevlendirilmesine OYBİRLİĞİ ile
18-10/185-88
2/8
karar verilmiştir.
(4) Anılan Kurul kararı hakkında, Danıştay 13. Dairesinin 18.02.2011 tarih ve 2010/4769
E. sayılı kararıyla; Kurul’un dosya konusu kapsamında karar alma yetkisinin
bulunmadığı gerekçesiyle yürütmenin durdurulmasına hükmedilmiştir.
(5) Rekabet Kurumunun yürütmenin durdurulmasına itirazı üzerine Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu (DİDDK) tarafından 17.11.2011 tarih ve 2011/225 sayılı hüküm ile
yürütmenin durdurulması kararı kaldırılmıştır. Ancak, daha sonra dosyayı tekrar ele
alan Danıştay 13. Dairesinin 02.04.2012 tarih ve 2010/4769 E. sayılı kararı ile;
mezkûr kararda verilen idari para cezasının Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu
Eylem ve Kararlar ile Hâkim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para
Cezalarına İlişkin Yönetmelik (Ceza Yönetmeliği) hükümlerine uyulmadan, yargısal
denetime imkân vermeyecek şekilde belirlendiği gerekçesiyle tekrar yürütmeyi
durdurma kararı alınmıştır1. Kurum tarafından yapılan yürütmenin durdurulması
itirazı, 23.01.2013 tarih ve 2012/468 sayı ile DİDDK tarafından reddedilmiştir.
(6) Diğer taraftan söz konusu Kurul kararı hakkında; kararda ilgili pazarın belirlenmediği,
TEB'in kuruluş kanunundan kaynaklı yetkilerini kullanmasına ilişkin tasarrufları
hususunda hüküm tesis etmeye Kurul’un yetkili olmadığı, para cezası takdirinin nasıl
oluştuğunun karardan anlaşılamadığı ve soruşturma konusu eylemlerin ihlal
niteliğinde olmadığı gerekçeleriyle TEB tarafından açılan iptal davasına ilişkin alınan
Danıştay 13. Dairesi’nin 16.12.2014 tarih ve 2010/4769 E., 2014/4294 K. sayılı
kararında;
 TEB’in ve bağlı eczacı odalarının soruşturma konusu olan "eczanelerin alım
koşullarını piyasa dışında belirlemek" amacıyla firmaların kolektif olarak
boykot edilmesine yönelik karar ve uygulamalarının 6643 sayılı TEB
Kanunu'nun 39. maddesinde yer alan herhangi bir görevinin kapsamında
olmadığı, dolayısıyla TEB’in ve bağlı ecza odalarının söz konusu karar ve
uygulamalarının 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesi kapsamında rekabet ihlali
sonucunu doğurup doğurmadığının incelenerek Kurul tarafından bir işlem tesis
edilmesinde yetki yönünden hukuka aykırılık bulunmadığı,
 TEB ve ona bağlı olan ecza odaları tarafından, eczanelere sundukları ticari
iskonto ve vadeleri azalttıkları için bazı ilaç üreticileri/ithalatçılarına karşı
boykot yapılması yönünde, internet siteleri vasıtasıyla üye eczacılara çağrıda
bulunulduğunun tespit edilmesi üzerine, TEB'in, eczanelerin alım koşullarını
piyasa dışında belirleyerek 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesini ihlal edip
etmediğinin tespit edilebilmesi amacıyla, aynı Kanun'un 41. maddesi uyarınca
başlatılan soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgeler doğrultusunda,
eczanelerin alım koşullarının piyasa dışında belirlenmesi amacıyla TEB
bünyesinde toplantılar yapıldığı, bu toplantılarda, Sağlık Bakanlığı tarafından
başlatılan sağlıkta dönüşüm projesi kapsamında ilaç fiyatlarının düşürülmesi
sonucu, pazar payı yüksek olan ilaçların ticari iskontolarının
düşürülmesinin/kaldırılmasının ve vade sürelerinin kısaltılmasının serbest
eczacıların ilaç alım koşullarında yaşadığı en temel sorunlar olarak ele
alındığı, ilaç firmaları/ithalatçıları ve dağıtım kanallarının kendi karlılıklarını
artırma adına girişmiş oldukları bu değişiklikler nedeniyle eczacıların
karşılaştığı maddi sorunların çözülebilmesi için, alım koşullarının, eşdeğeri

1 Danıştay’ın söz konusu kararı kapsamında ayrıca, Kurul tarafından idari para cezasının belirlenmesi
bakımından, kartellere ilişkin yaptırımı düzenleyen Ceza Yönetmeliği’nin 5. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendinin esas alınmasında hukuka uygunluk bulunmadığı ifade edilmektedir.
18-10/185-88
3/8
olmayan ürünlerde en az %4 ve eşdeğeri bulunan ürünlerde en az %7 indirim
ve en az 90 gün vade ile gerçekleştirmesi olarak belirlendiği, bu koşulların
TEB ve bağlı ecza odalarının internet siteleri ve SMS'ler yoluyla tüm üye
eczacılara duyurulduğu, koşullara uymayanlara karsı boykot çağrısında
bulunulduğu, ayrıca toplantılarda belirlenen bu koşullarla ilaç satmaları için
yüz yüze görüşmelerin yanı sıra telefon görüşmeleri yoluyla firmalar üzerinde
baskı kurulmaya çalışıldığı, koşullara uygun olarak hareket etmeyen
teşebbüslere karsı önlem alınacağının bildirildiği, sonuç almaya yönelik söz
konusu önlemlerin, eşdeğeri bulunan ürünlerde talebin diğer ürünlere
yönlendirilmesi, eşdeğeri olmayan ürünlerde reçete sahiplerine bir kutu ilaç
verilerek ikna yoluna gidilmesi, geçmişte satın alınan ürünlerin ilaç depolarına
iade edilmesi, yeni alımların yapılmaması, stokların en az düzeyde tutulması
ve teşebbüs kampanyalarına dahil olunmaması şekillerinde kararlaştırıldığı ve
uygulandığı, bu karar ve uygulamalar sonucunda, bir kısım teşebbüslerin zarar
ettiği, bir kısım teşebbüslerin ise olası bir boykot eyleminin hedefi olmaktan
çekinerek, TEB'in talebi doğrultusunda satış koşullarında değişikliğe gittiği
hususlarının usulüne uygun olarak yürütülen soruşturma neticesinde
saptandığının anlaşıldığı, bu durumda eczanelerin alım koşullarını piyasa
dışında belirlemek amacıyla firmaların kolektif olarak boykot edilmesine
yönelik TEB karar ve uygulamalarının 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesi
kapsamında bir ihlal teşkil ettiği,
 Bu karar ve uygulamaların 5. maddedeki bireysel muafiyet koşullarını da
taşımadığı anlaşıldığından dava konusu Kurul kararının ihlal tespitine ve bu
ihlallerin sona erdirilmesine yönelik olarak Kanun'un 9. maddesinin üçüncü
fıkrası uyarınca TEB’e görüş bildirilmesine ilişkin kısımlarında hukuka aykırılık
saptanmadığı,
 Ancak, TEB’in ihlal oluşturan, karar ve uygulamalarının tespiti üzerine, bu
karar ve uygulamalarının 4054 sayılı Kanun'un 4. maddesi kapsamında
olduğundan bahisle, aynı Kanun'un 16. maddesi ve Ceza Yönetmeliği
uyarınca 2009 mali yıl sonunda oluşan gayrisafi gelirlerinin %3'ü oranında idari
para cezası verildiği anlaşılmakta ise de; dava konusu Kurul kararında idari
para cezası oranının ne şekilde belirlendiğine ilişkin hiçbir husus yer almadığı,
her ne kadar Kurul kararının ihlalin ağırlığı başlıklı bölümünde, TEB’in idari
para cezası verilmesine konu eylemlerinin ağırlığı konusunda
değerIendirmeler yer almışsa da, bu değerlendirmelerin idari para cezası
oranının belirlenmesi noktasında ne şekilde dikkate alındığının anlaşılamadığı,
4054 sayılı Kanun'da ve Ceza Yönetmeliği’nde yer alan idari para cezası
oranının belirlenmesinde dikkate alınması gereken hususların, kararda dikkate
alınıp alınmadığının belli olmadığı, bu çerçevede; temel para cezasının
belirlenmediği, olayda ağırlaştırıcı veya hafifletici unsurların bulunup
bulunmadığı, var ise oranın belirlenmesinde etkisinin ne olduğu hususlarına
kararda yer verilmediği, bu durumda; 4054 sayılı Kanun ve Ceza
Yönetmeliği’nde belirlenen idari para cezası oranlarının belirlenmesine ilişkin
ilke ve esaslara uyulmaksızın, bu suretle idari para cezası miktarı açısından
yargısal denetime imkân vermeyecek şekilde belirlenen %3 oranı üzerinden
TEB’e idari para cezası verilmesine ilişkin Kurul kararının sonuç kısmının
TEB’e idari para cezası takdirine ilişkin 3. maddesinde hukuka uygunluk
bulunmadığı,
18-10/185-88
4/8
ifade edilerek, bahse konu Kurul kararının sonuç kısmının 3. maddesinin iptaline,
kararın diğer kısımları açışından davanın reddine hükmedilmiştir. Mezkûr yargı
kararı, Kurum tarafından 08.05.2015 tarihinde tebellüğ edilmiştir.
(7) Danıştay’ın söz konusu kısmi iptal kararının yerine getirilmesine ilişkin hazırlanan
03.04.2018 tarih ve 2009-1-93/BN sayılı Bilgi Notu, Kurul’un 05.04.2018 tarihli
toplantısında görüşülerek işbu nihai karar tesis edilmiştir.
(8) G. RAPORTÖR GÖRÜŞÜ: İlgili Bilgi Notunda, mezkûr iptal kararının gereğinin İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 28. maddesi uyarınca yerine getirilmesine ilişkin
alınacak Kurul Kararında;
 4054 sayılı Kanun ve Ceza Yönetmeliği’nde yer alan ilke ve esaslara uyularak
idari para cezasının belirlenmesi gerektiği; bu kapsamda öncelikle temel para
cezasının belirlenmesi, daha sonra ağırlaştırıcı veya hafifletici unsurların
bulunup bulunmadığının tespiti, bu türden unsurların varlığı halinde ceza
oranının belirlenmesinde etkisinin ne olduğu hususlarına yer verilmesi
gerektiği,
 Akabinde, Ceza Yönetmeliği çerçevesinde saptanacak oranın TEB’in 2014 yılı
cirosu üzerinden hesaplanması, neticede ortaya çıkacak tutarın iptal edilen
Kurul kararında hükmedilen para cezasından düşük çıkması durumunda bu
tutara hükmedilmesi; aksi durumda aleyhe bozma yasağı ilkesi gereğince iptal
edilen Kurul kararındaki meblağa hükmedilmesi gerektiği
sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir.
H. İNCELEME, GEREKÇE ve HUKUKİ DAYANAK
H.1. Ceza Yönetmeliği Kapsamında Değerlendirme
(9) Mevcut kararın konusunu; yukarıda sonuç bölümüne yer verilen Kurul kararının idari
para cezasına ilişkin 3. maddesi bakımından iptaline hükmeden ilgili Danıştay kararı
gereğinin İYUK 28. madde uyarınca yerine getirilmesi doğrultusunda yeni bir karar
tesis edilmesi ve alınacak karar kapsamında, 4054 sayılı Kanun ve Ceza
Yönetmeliği’nde yer alan hususlar dikkate alınmak suretiyle idari para cezasının
tekrar değerlendirilmesi oluşturmaktadır.
(10) Kurul kararının iptal edilen 3. maddesi, “Kanun’un 4. maddesi kapsamında olan ve 5.
maddesinde düzenlenen muafiyetten yararlanamayan karar ve uygulamalarından
dolayı TEB’e, Kanun’un 16. maddesi ve Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem
ve Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para
Cezalarına İlişkin Yönetmelik uyarınca 2009 mali yılı sonunda oluşan 12.039.676,55
TL tutarındaki gayrisafi gelirlerinin %3 (yüzde üç)’ü oranında olmak üzere 361.190,30
TL (üçyüzaltmışbirbinyüzdoksan lira otuz kuruş) idari para cezası verilmesine
OYÇOKLUĞU ile karar verilmiştir.” şeklinde kaleme alınmıştır.
(11) 4054 sayılı Kanun’un 16. maddesi gereğince verilecek idari para cezasının tayinine
ilişkin usul ve esasları düzenleyen Ceza Yönetmeliği’ne göre; nihai para cezası
miktarı hesaplanırken öncelikle temel para cezası belirlenmeli; ardından varsa
ağırlaştırıcı ve hafifletici unsurlar uygulanarak nihai ceza tespit edilmelidir. Ceza
Yönetmeliği’nin 5. maddesinde ise temel para cezasının hesaplanması bakımından
karteller ve diğer ihlaller şeklinde bir ayrım yapıldığı görülmektedir.
18-10/185-88
5/8
(12) Söz konusu ayrım başlangıç noktası alındığında; yukarıda aktarılan ve TEB’in ihlal
konusu eylemlerinin kartel olarak nitelendirilemeyeceğini belirten 02.04.2012 tarih ve
2010/4769 E. sayılı Danıştay 13. Dairesi kararında da belirtildiği üzere, TEB’in
soruşturma konusu eylemleri Ceza Yönetmeliği’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (b)
bendi kapsamında “diğer ihlaller” kategorisinde ele alınmıştır. Bu bağlamda, anılan
madde hükmü çerçevesinde ilk olarak, yıllık gayrisafi gelirin %0,5 ile %3’ü arasındaki
bir oran baz olarak belirlenmelidir. Ceza Yönetmeliği’nin 5. maddesinin ikinci
fıkrasında, bu oran belirlenirken ilgili teşebbüs veya teşebbüs birliklerinin piyasadaki
gücü, ihlal neticesinde gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel zararın ağırlığı
gibi hususların dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.
(13) Bu noktada bahse konu Kurul kararının “1.4.4. İhlalin Ağırlığı” başlığı altında yapılan
değerlendirmelere yer verilmesinde fayda bulunmaktadır:
“Son olarak, ihlalin ağırlığının belirlenmesi açısından, TEB’in beşeri ilaç
piyasasındaki yeri ve gücünün değerlendirilmesi de önemlidir. 6643 sayılı Türk
Eczacıları Birliği Kanunu’na göre, eczacılar bulundukları bölgenin eczacı odasına üye
olmak durumunda olup TEB ise bu odaların üst birliği konumundadır. Dolayısıyla
TEB, eczane sahibi ve mesul müdürü olan tüm eczacıları temsil etmektedir. Beşeri
ilacın perakende satışının yapılabildiği tek kanalın eczaneler olması, TEB’i piyasada
önemli bir konuma getirmektedir. Nitekim boykota maruz kalan Servier ve Pfizer’in
ilgili dönemde eşdeğeri olmayan ilaçlarının bile satışının düşmüş olması, birçok
firmanın satış koşullarını değiştirmek durumunda kalması, ortada ihlalin varlığına ve
etkisine dair açık deliller bulunmasına karşın herhangi bir sağlayıcı teşebbüsün
Kurumumuza ihbar başvurusunda dahi bulunamamış olması TEB’in bu konumunu
destekler niteliktedir.
(14) Temel para cezasının tayinine yönelik aktarılan hükümler ve mezkûr Kurul kararında
yapılan tespitler ışığında, TEB’in mevcut karara konu ihlal eylemleri bakımından esas
alınacak oran %(…..) olarak belirlenmiştir.
(15) Ceza Yönetmeliği’nin 5. maddesine göre temel para cezasının belirlenmesinde ikinci
adım ihlalin süresidir. Anılan maddenin üçüncü fıkrasına göre; bu oran bir yıldan
uzun beş yıldan kısa ihlallerde yarısı oranında, beş yıldan uzun süren ihlallerde bir
katı oranında artırılmalıdır.
(16) Hakkında soruşturma yürütülen iddialara konu uygulamaların süresi bakımından adı
geçen Kurul kararında; soruşturma konusuna ilişkin delillerin 09.03.2009-03.11.2009
tarihleri arasındaki döneme ait olduğu, bununla birlikte çok sayıda sağlayıcı firmanın
boykot tehdidi ve uygulaması sonucunda satış koşullarını gözden geçirmek
durumunda kaldığı ve satış konusunda 2010 yılına sarkacak şekilde TEB’in talepleri
doğrultusunda hareket ettiği; dolayısıyla ihlal iradesi 2009 yılında oluşmasına karşın,
bunun 2010 yılında da sonuç doğurduğunun anlaşıldığı ifade edilmektedir. Bununla
birlikte, mevcut dosya kapsamında söz konusu ihlalin etkilerinin 2010 yılının hangi
ayına dek sürdüğü konusunda bir bilgi yer almamaktadır. Bu bağlamda temel para
cezasında süre açışından bir artırıma gidilmesine gerek bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
18-10/185-88
6/8
(17) Diğer taraftan Ceza Yönetmeliği’nin 6. ve 7. maddeleri kapsamında temel para
cezasının artırılması veya hafifletilmesi bakımından Kurul’un takdir yetkisini haiz
olduğu durumlar düzenlenmektedir. 6. maddede tahdidi şekilde sıralanan ağırlaştırıcı
unsurlar; ihlalin tekerrürü, soruşturma kararının tebliğinden sonra kartele devam
edilmesi, verilen taahhütlere uyulmaması, incelemeye yardımcı olunmaması ve diğer
teşebbüslerin ihlale zorlanması halleridir. 7. maddenin birinci fıkrasında ise; yasal
yükümlülüklerin yerine getirilmesi haricinde incelemeye yardımcı olunması, ihlalde
kamu otoritelerinin teşvikinin veya diğer teşebbüslerin zorlamasının bulunması, zarar
görenlere gönüllü olarak tazminat ödenmesi, diğer ihlallere son verilmesi, ihlal
konusu faaliyetlerin yıllık gayrisafi gelirler içerisindeki payının çok düşük olması gibi
hallerin indirim sebebi olabileceği belirtilmektedir. Söz konusu hükümler çerçevesinde
işbu dosya bakımından, baz alınan temel para cezasında değişikliğe gidilmesine yol
açacak herhangi bir ağırlaştırıcı veya hafifletici unsur bulunmadığı kanaatine
varılmıştır.
H.2. Aleyhe Bozma Yasağı İlkesi Kapsamında Değerlendirme
(18) Yukarıda yer verilen açıklamalar ve Ceza Yönetmeliği hükümleri ışığında mevcut
dosya bakımından geçerli olacak idari para cezası oranı %(….) şeklinde
belirlendikten sonra; söz konusu oranın, TEB’in hangi yıla ait gayrisafi geliri
üzerinden uygulanacağı hususu açığa kavuşturulmalıdır.
(19) Ceza yargılamasında aleyhe bozma yasağı ilkesi geçerli olup, ilgili ilke 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 307/4. maddesinde “hüküm yalnız sanık tarafından
veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262 nci maddede gösterilen kimselerce
temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan
daha ağır olamaz” şeklinde ifade edilmiştir. Ceza yargılamasında geçerli olan söz
konusu prensip, Kurul tarafından verilen ve hukuki nitelik itibarıyla idari
yaptırımlardan olan para cezaları bakımından da dikkate alınmalıdır.
(20) Anılan ilke çerçevesinde öncelikle Kurul’un ulaştığı ceza oranını, 4054 sayılı
Kanun’un 16. maddesi uyarınca TEB’in nihai karardan bir önceki mali yıl (veya bunun
hesaplanması mümkün olmazsa, karar tarihine en yakın mali yıl) sonunda oluşan
gayrisafi gelirine uygulaması ve neticede ortaya çıkacak miktarın, iptal edilen Kurul
kararında hükmedilen meblağdan fazla olması durumunda bu meblağı uygulamayıp
eski tutara hükmetmesi; daha az olması durumunda ise tarafın lehine olduğu
gerekçesiyle yeni tutarı uygulaması gerekmektedir.
(21) Diğer taraftan, aleyhe bozma yasağı ilkesi uyarınca ilk bakışta izlenecek yöntemin,
işbu karar tarihinden bir önceki yıl olan 2017 yılı cirosu (veya 2017’ye en yakın mali
yılın cirosu) üzerinden %(…..) oranındaki bazın uygulanmasıyla hesaplanacak
tutarın, iptale konu Kurul kararında hükmedilen tutarla karşılaştırılması ve söz konusu
tutarlardan lehe olanının tercih edilmesi olduğu düşünülebilecekse de, işbu dosya
bakımından özellik arz eden bir husus bulunmaktadır. Şöyle ki; belirlenen ceza
oranın uygulanmasında esas alınacak yıllar bakımından Danıştay 13. Dairesi’nin
02.04.2012 tarih ve 2010/4769 E. sayılı yürütmenin durdurulması ve 16.12.2014
tarihli ve 2010/4769 E., 2014/4294 K. sayılı iptal kararları da dikkate alınmalı ve bu
doğrultuda söz konusu kararlardan bir önceki mali yıllara tekabül eden 2011 ve 2014
yılı ciroları üzerinden hesaplanarak ulaşılan ceza tutarları da mevcut kararda lehe
olan ekseninde yapılacak mukayeseye dahil edilmelidir.
18-10/185-88
7/8
(22) Gelinen noktada, işbu kararda nihai olarak hükmedilecek para cezasına ilişkin
değerlendirmede; TEB’in 2011, 2014 ve 2017 (işbu dosya bakımından ise,
hesaplanması mümkün en yakın mali yıl olan 2016) yılı ciroları üzerinden %(…..)
şeklinde tespit edilen oran uygulanarak para cezaları hesaplanmalı ve ulaşılan
meblağlar ile iptale konu Kurul kararında hükmedilen ceza miktarı arasından tarafın
lehine olacak tutar tercih edilmelidir.
(23) Bu bağlamda dosya kapsamındaki bilgilere göre, TEB’in 2011, 2014 ve 2016
yıllarında gerçekleşen cirolarının sırasıyla (…..) TL, (…..) TL ve (…..) TL olduğu
görülmektedir. Buna göre, %(…..) ceza oranının uygulanması bakımından söz
konusu cirolardan en düşük olan 2014 yılı cirosu esas alındığında 129.316,12 TL
tutarında idari para cezasına ulaşılmaktadır. Mezkûr tutar, kısmen iptal edilen 2010
tarihli Kurul kararında hükmolunan 361.190,30 TL’ye kıyasen tarafın lehine olan ve
işbu karar özelinde hükmedilmesi gereken ceza tutarı olarak ortaya çıkmaktadır.
I. SONUÇ
(24) Dosya kapsamındaki savunmaların, raporların, yargı kararlarının ve tüm bilgi ve
belgelerin incelenmesi sonucunda;
08.07.2010 tarih ve 10-49/912-321 sayılı Kurul kararı ile, eczanelerin alım koşullarını
piyasa dışında belirlemek suretiyle 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlal ettiği
tespit edilen Türk Eczacıları Birliğine; aynı Kanun’un 16. maddesinin üçüncü fıkrası
ile “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar İle Hâkim Durumun
Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik”in 5.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ve ikinci fıkrası uyarınca 2014 mali yılı
sonunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen yıllık gayri sâfi gelirlerinin takdiren
%(…..)’si oranında olmak üzere 129.316,12 TL idari para cezası verilmesine
OYÇOKLUĞU ile karar verilmiştir.


18-10/185-88
8/8
Dr. Metin ARSLAN’ın 05.04.2018 tarih ve 18-10/185-88 sayılı Kararın Toplantı
Tutanağında Yer Alan Karşı Oy Gerekçesi

05.04.2018 tarih ve 18-10/185-88 sayılı Rekabet Kurulu kararına ilişkin kısa karar
tutanağında Dr. Metin ARSLAN karşı oy gerekçesini;

“Kurul toplantılarına ait görüşmelerin Rekabet Kurumunun çalışma ilkelerinden olan
şeffaflık ve açıklık ilkeleri doğrultusunda kayıt altına alınması gerekirken, bu
yapılmadan alınan kararlara usul yönünden karşıyım.”

şeklinde ifade ederek imzalamıştır.
KARŞI GÖRÜŞ
30.07.2018
(18.10 ve 18.11 Sayılı Toplantılar)

Şeffaflık ve hesap verilebilirlik kamu adına denetim ve gözetim görevini yerine getiren
kurumların temel çalışma esaslarındandır. Söz konusu prensiplerin Rekabet Kurulu
tarafından sıklıkla göz ardı edilmek suretiyle ülke ekonomisi ve kamu menfaatleri
açısından telafi edilemez tahribatlara yol açtığı müşahade edilmektedir.
Görev yaptığım gerek Nurettin Kaldırımcı gerekse de Ömer Torlak’ın başkanlık
dönemleri boyunca, enflasyon, kurum organizasyonu ve FETÖ ile ilgili ısrarla dile
getirdiğim hususlar dikkate alınmamıştır. Hatta 15 Temmuz akabinde dahi, FETÖ’nün
Kurum ve Kurul içindeki mensupları hakkında gerekli işlemlerin yapılmamış olması
nedeniyle Kurul toplantılarının meşru bir zeminde devam edemeyeceği ve bu
kapsamda süreç tamamlanıncaya kadar Kurul toplantılarına katılmayacağım
hususunda başkanlık makamına verdiğim 09.08.2016 tarihli dilekçem üzerine dahi
konuyla ilgili gerekli adımlar atılmamıştır.
Serdettiğim görüşlerden duyulan rahatsızlık sebebiyle, Ömer Torlak’ın başkanlığı
döneminde Kuruldaki görev süremi tüketmeyi amaçlayan bir buçuk yıla kadar uzanan
bir yargı tuzağı kurulmuştur. Söz konusu yargı tuzağına zemin hazırlamak amacıyla,
milletin temsilcisi olan Bakanlar Kurulu ve Cumhurbaşkanı’nın uhdesinde olan bir
yetkiyi pervasızca ve aleni bir şekilde gasp ederek, şahsımın kurul üyeliğini sona
erdirme zehabıyla Kurul tarafından utanç verici bir karar alınmıştır.
Bahse konu hazin kararla ilgili olarak, Kalkınma Bakanlığı’nın yoklukla muallel
olduğunu belirten cevabi yazısı (11.11.2016) ve Devlet Personel Başkanlığı’nın yetki
gaspı yapıldığı şeklindeki tespiti (24.01.2017) kale alınmamıştır.
Mahkeme kayıtlarına girmiş ekteki 05.12.2016 tarihli kendi tutanağımda tafsilatıyla
açıklandığı üzere, Ömer Torlak tarafından Kurula davet edilmem ve şahsımın söz
konusu davete icabet etmesi kapsamında yapılan görüşmede 09.08.2016 tarihli
dilekçemi geri çekmem durumunda kurul toplantılarına katılabileceğim tarafıma
bildirilmiştir. Söz konusu dilekçeyi geri çekmeyi reddetmem üzerine, Kurul tarafından
o gün yaşananlarla ilgili olarak yalan beyan niteliğinde bir tutanak tutulmuştur.
Diğer taraftan, eski bir Kurul üyesinin de ortağı olduğu FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı
avukatlık şirketinin Kurul içindeki uzantısı gibi faaliyet gösteren Fevzi Özkan’ın,
oğlunun Bank Asya’da üst düzey yönetici olması hasebiyle gözaltına alınması
akabinde, olayın üzerini örtmek maksadıyla hakkında gerekli işlem yapılmaksızın
Temmuz/2017’de emekli edilmesine müsaade edilmiştir. Bir önceki yönetimin son iki
promosyonunda işe alınan 30 uzman yardımcısından 25’inin by-lock gerekçesiyle
Kurumdan uzaklaştırılmasına rağmen, bunları planlı bir biçimde işe alan Kurumun
eski yöneticileri hakkında da herhangi bir işlem tesis edilmemiştir.
Kurumun varlık sebebi olan rekabeti bozucu eylemlerin engellenmesi ve sonuçta
tüketici refahının artırılması amacı çerçevesinde, 2016 yılı başında enflasyon henüz
%8 düzeyinde iken enerji ve tarım sektörüne yapılacak müdahalelerle %5’lere
18-10/185-88

çekilmesinin mümkün olduğunu, aksi takdirde yıl içinde %10’u geçme tehlikesinin
bulunduğunu dile getiren ikaz ve önerilerim Kurul gündemine alınmamıştır. Nitekim,
tarım sektörüne dahi müdahale edemeyen, sadece bir ön araştırma yaptırmakla
yetinen aciz durumdaki Rekabet Kurulu mevcut durumda enflasyonun %15 bandına
dayanmasından mesuldür.
Kasıtlı bir şekilde işlenen ve çoğu da esasında ceza hukukunun kapsamına giren
hukuk ihlallerine ilaveten, Kurul çarpık mantığı ile istifa ettiğimi varsaymasına
rağmen, Kurumdan ayrılmam ile ilgili SGK Hizmet Takip Programına (HİTAP) “İstifa
nedeniyle ilişiğin kesilmesi” yönünde bilgi girişi yapılmamış, sicilimi bozma anlamına
gelen “Mahkeme Kararı Gereği İlişik Kesme” şeklinde gerçeğe aykırı bildirimde
bulunulmuştur.
Ne hazindir ki, tüm bu süreçlerden haberdar olan sözde ilişkili Bakanlık, hakemlik
görevini yerine getireceğine, Cumhurbaşkanı’nın ve Bakanlar Kurulu’nun iradesini
hiçe sayan, yalancı şahitlik yapan, gerçeğe aykırı yazılı beyanda bulunan ve karakter
katliamı yapan Rekabet Kuruluyla beraber hukuk ihallerinin tarafı olmuştur.
Asli amacına hizmet etmeyen, gelecek nesillere de maliyetler yükleyen, görevlerini
ihmal eden ve kötüye kullanan sorumluların, kamuoyu nezdinde sorgulanıp hesap
vermeleri gerekir. Bürokrasi tarihinde benzeri görülmeyen bu hukuk rezaletinin
tekrarının yaşanmaması için Kurumda şeffaflık ve hesap verilebilirlik ilkelerinin
hayata geçirilmesi elzemdir. Bu anlamda Rekabet Kurulu toplantılarının kayıt altına
alınması gerekmektedir.




Dr. Metin ARSLAN
Kurul Üyesi

Ek : 05.12.2016 Tarihli Kendi Tutanağım




Full & Egal Universal Law Academy