Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi 2020/1255 Esas 2020/1480 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 4. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/1255
Karar No: 2020/1480
Karar Tarihi: 29.09.2020



(AİHS m. 8) (2709 S. K. m. 13, 20, 125, 129, 153) (4045 S. K. m. 1) (492 S. K. m. 13) (ANY. MAH. 12.12.1989 T. 1989/11 E. 1989/48 K.) (ANY. MAH. 19.12.1989 T. 1989/14 E.  1989/49 K.) (ANY. MAH. 24.07.2019 T. 2018/73 E. 2019/65 K.)
 
DAVANIN KONUSU: Isparta Terörizmle Mücadele Eğitim ve Tatbikat Merkez Komutanlığında sözleşmeli uzman erbaş (P.Uzm.Onb) olarak görev yapan davacı tarafından, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 16/10/2019 tarih ve 17217803-951.04.10-2399313 sayılı işlemin iptali ile dava konusu işlem nedeniyle mahrum kaldığı parasal haklarının tahakkuk tarihlerinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
 
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Dava konusu edilen işlemin dayanağını oluşturan yasa kuralı Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildiğinden, Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümesi ve söz konusu karardan önce yürürlükte olan Anayasaya aykırı kurala göre tesis edilen işlemlere karşı açılan ve halen görülmekte olan davaların Anayasa Mahkemesi kararından ne şekilde etkileneceği hususunun öncelikle açıklığa kavuşturulması gerektiği, Anayasa'nın 153. maddesinin 3. fıkrasında, "Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, Resmi Gazete'de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez"; 5.fıkrası, "İptal kararları geriye yürümez"; 6.fıkrası ise, "Anayasa Mahkemesi Kararları Resmi Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." kurallarını içerdiği, bu halde, Anayasa Mahkemesi'nce bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde eldeki davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa'nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemeyeceği, aksine bir durum, Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğu yönündeki hükme aykırılık oluşturduğu, öte yandan, Anayasanın 153. maddesinin 5.fıkrasında yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplumun huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek amacıyla kabul edilmiş olup, bu kuralın mutlak anlamda anlaşılıp uygulanamayacağı, bu bakımdan iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi kabul edilen önemli bir ilke olduğu, nitekim, Anayasa Mahkemesi, 12/12/1989 gün ve E:1989/11, K:1989/48 sayılı kararında, "Türk Anayasa sisteminde Devlete güven ilkesini sarsmamak ve ayrıca Devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece, hukuksal ve nesnel alanda sonuçlarını doğurmaz bulunan durumların iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır." denilmek suretiyle, yine 19/12/1989 gün ve E:1998/14, K: 1989/49 sayılı kararında da aynı şekilde, bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun bir biçimde tüm sonuçlarıyla kesin olarak edinilmiş hakların korunmasının Hukuk Devleti'nin gereği olduğunun vurgulandığı, yukarıda aktarılan Anayasa Mahkemesi kararları da, iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralının kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasını önlemek amacıyla getirilen bir kural olduğunu açıkça ortaya koyduğu, Anayasa Mahkemesi'nin anılan kararları ile aynı yönde olmak üzere Danıştay'ın bir çok kararında da istikrarlı bir şekilde, "iptal kararlarının geriye yürümeyeceği" kuralının, kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuki istikrarı ve hukuk güvenliğini sağlamak ve kamu idaresini korumak amacıyla getirildiği ve anılan kuralın belirtilen amaca uygun olarak yorumlanıp uygulanması gerektiği görüşünün benimsendiği, belirtilen hukuksal durumun doğal sonucu olarak, bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin uygulanması nedeniyle dava açmak durumunda kalan ve Anayasa'nın 153. maddesi uyarınca itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasını isteme hakkına sahip olan kişilerin de, olayımızda olduğu gibi, hak ve menfaatlerini ihlal eden kuralın iptal davası veya itiraz yoluyla daha önce yapılan başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması halinde iptal hükmünün hukuki sonuçlarından yararlanmaları gerektiği, öte yandan, Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve Kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği, sözü edilen Anayasa Mahkemesi kararında da açıklandığı üzere, belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından bir takım şartlar getirilmesinin doğal olduğu, bu şekilde aranan nitelikler ve kanunda öngörülen kısıtlamalar, kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesi amacına yönelik olduğu, dolayısıyla, idarenin kamu görevine atanacak kişilerin tabi olacağı güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması konusunda kanunla temel çerçeveyi ortaya koyan kurallar getirmesinin mümkün olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, devletlerin milli güvenliğin korunması amacını gerçekleştirmede sahip oldukları takdir yetkisinin geniş olduğunu kabul ettiği, AİHM, Sözleşme'ye taraf devletin milli güvenliği korumak için yetkili ulusal makamlarına ilk olarak kişiler hakkında bilgi toplama ve halka açık olmayan siciller tutma, ikinci olarak milli güvenlik bakımından önemli kadrolarda çalışmak isteyen adayların bu işe uygunluğunu takdir ederken bu bilgiyi kullanma yetkisi veren kurallara sahip olmaları gerektiğinde kuşku bulunmadığını belirttiği, Anayasa Mahkemesinin kararına ve AİHM içtihatlarına göre; kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kural getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak, bu alanda düzenleme getiren kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbir uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, bu bağlamda, Anayasa Mahkemesi'nin sözü edilen iptal kararının gerekçesi dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi kararı, güvenlik soruşturmasının hiçbir şekilde yapılmayacağını değil, aksine güvenlik soruşturması detaylarının kanunda gösterilmesi, kişisel verilerin güvenliğine ve özel hayatın gizliliğine ilişkin güvenceleri sağlayan kuralların kanunda yer alması koşuluyla güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının yapılabileceğini ortaya koyduğu, bu durumda; dava konusu işlemin dayanağını oluşturan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması neticesinde elde edilerek davalı idarece kullanılan davacıya ait kişisel veri niteliğindeki bilgilere güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler tarafından ulaşılabileceğine ve yine bu kapsamdaki bilgileri alabileceğine dair yapılan kanuni düzenlemenin(4045 sayılı Kanunun 1 inci maddesine eklenen ikinci fıkrası) Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda bahsedilen kararıyla iptal edildiği ve bu kararın da Resmi Gazetede yayımlandığı 28/04/2020 tarihinde yürürlüğe girmiş olması, kanun koyucu tarafından da bu konuda henüz bir düzenlemenin de yapılmamış olduğu anlaşıldığından Anayasa'nın 153. maddesinde yer alan Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğuna dair hüküm ile Danıştay'ın yerleşmiş içtihatlarıyla istikrarlı bir şekilde belirtildiği üzere, Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğu bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa'ya aykırılığı saptanmış hükümler dikkate alınarak çözümlenmesinin, Anayasa'nın üstünlüğü ve hukuk devleti ilkesine aykırı olacağı hususu göz önünde bulundurulduğunda, yasal dayanaktan yoksun kalan istihbarat bilgilerine dayanılarak tesis edilen dava konusu işlemde sebep unsuru yönünden hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varıldığı, öte yandan, Anayasa Mahkemesi'nce verilen kararın ilgililer hakkında güvenlik soruşturması yapılamayacağı yönünde olmadığı, aksine kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğunun vurgulandığı, Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesine bakıldığında, kanun koyucu tarafından, Anayasa Mahkemesi kararında belirtilen gerekçeler doğrultusunda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceleri sağlayacak bir yasal düzenlemenin gerekliliğine işaret edildiği ancak Anayasa Mahkemesi'nin anılan iptal kararının, bu karardan önce yürürlükte olan ve Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilen yasal düzenleme uyarınca yapılan güvenlik soruşturması işlemlerini de yasal dayanaktan yoksun kılacağı, bu itibarla, Anayasa Mahkemesinin anılan kararı ve gerekçesi dikkate alınarak yapılacak yeni yasal düzenlemeler uyarınca davacının durumunun idarece yeniden değerlendirilebileceği, diğer taraftan, Anayasanın 125. maddesi ile idarelerin her türlü eylemlerinden ve işlemlerinden doğan zararları tazminle yükümlü tutulduklarına yönelik kural uyarınca yapılan yargılama ile hukuka aykırılığı saptanan işlem nedeniyle davacının mahrum kaldığı parasal haklarının tahakkuk tarihlerinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ile birlikte ödenmesi gerektiği gerekçesiyle, Isparta İdare Mahkemesi'nin 01/06/2020 tarih ve E: 2019/1371, K: 2020/647 sayılı kararı dava konusu işlemin iptali ile davacının işlem nedeniyle mahrum kaldığı parasal hakların tahakkuk tarihlerinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
 
İSTİNAF DİLEKÇESİNİN ÖZETİ: Davalı idare vekili tarafından; idarenin takdir yetkisini davacıyı istihdam etmeme yönünde kullanmasında herhangi bir yanlışlık ve hukuka aykırılık bulunmadığı, davacı hakkında yapılan tüm işlemlerin ilgili mevzuat hükümlerine uygun olarak yürütüldüğü, davacının sözleşmesinin güvenlik soruşturması olumsuz sonuçlandığı için yenilenmediği ayrıca 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 13/j maddesine göre genel bütçeli idareler mahkeme ve icra harçlarından muaf olduğundan, yargılama giderleri kapsamında harç yönünden genel bütçeli bir İdare olan Milli Savunma Bakanlığı aleyhine hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Usul ve esas bakımından hukuka uygun mahkeme kararının onanması gerektiği savunulmuştur.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Konya Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi'nce işin gereği görüşüldü:
 
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
 
Dava; davacının sözleşmeli uzman erbaş olarak Isparta Terörizmle Mücadele Eğitim ve Tatbikat Merkezi Komutanlığı'nda görev yapmaktayken, hakkında yapılan arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucunda düzenlenen ve UYAP sistemine aktarılarak taraflarca da erişilmesine imkan tanınan "bilgi notu" uyarınca, Arşiv Araştırması ve Güvenlik Soruşturması Değerlendirme Kurulu tarafından davacının güvenlik soruşturması olumsuz olarak değerlendirilerek 16/10/2019 tarih ve 17217803-951.04.10-2399313 sayılı işlemin iptali ile mahrum kaldığı parasal haklarının tahakkuk tarihlerinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
18/10/2018 tarihli ve 7148 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 29. maddesiyle 26/10/1994 tarihli ve 4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1. maddesine eklenen ikinci fıkranın Anayasa’ya aykırı bulunup iptal edilmesine ilişkin Anayasa Mahkemesinin 19/02/2020 tarihli ve E:2018/163, K: 2020/13 sayılı kararın işbu uyuşmazlığa etkisi üzerinde durulması gerekmektedir.
 
4045 sayılı Kanunun 1. maddesinde, "Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; kamu kurum ve kuruluşlarında, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, jandarma, emniyet, sahil güvenlik ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır." şeklinde hüküm yer almakta iken,
 
18/10/2018 tarihli ve 7148 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 29. maddesiyle anılan maddeye, "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli birimler, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşları arşivlerinden ve elektronik bilgi işlem merkezlerinden bilgi ve belge almaya, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesinin beşinci ve 231 inci maddesinin onüçüncü fıkraları kapsamında tutulan kayıtlara ulaşmaya, Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından yürütülen soruşturma sonuçlarını, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar ile kesinleşmiş mahkeme kararlarını almaya yetkilidir." şeklindeki fıkra eklenmiştir. Anılan ek fıkra yukarıda anılan Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir.
 
Anılan Anayasa Mahkemesi kararında, "...15. Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülükleri düzenlenmiştir. Belirtilen husus gözetilerek kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesi kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerekir.
 
16. Kuralda güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu kapsamda kişisel veri niteliğindeki bilgilere ulaşması öngörülmüşken Kanun’da bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına, bu bilgilerin ne suretle ve ne kadar süre ile saklanacağına, ilgililerin söz konusu bilgilere itiraz etme imkânının olup olmadığına, bilgilerin bir müddet sonra silinip silinmeyeceğine, silinecekse bu sırada izlenecek usulün ne olduğuna, yetkinin kötüye kullanımını önlemeye yönelik nasıl bir denetim yapılacağına ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir kanuni güvenceler belirlenmeksizin, kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapmakla görevli olanların bu soruşturma ve araştırma kapsamında kişisel veri niteliğindeki bilgileri almakla yetkili oldukları belirtilmiştir.
 
17. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına, işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesi Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleriyle bağdaşmamaktadır (benzer yönde bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, §§ 171, 172; Fatih Saraman[GK],B. No: 2014/7256, §§ 89, 90; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, § 88)..." şeklindeki gerekçe yer almaktadır.
 
Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesinden, kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması yönünde düzenlemeler getirilmesinin kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme öngören kuralların kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbirler uygulama ve özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğini yeterince açık olarak göstermesi ve muhtemel kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği vurgulanmıştır.
 
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından, kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması Anayasaya aykırı bulunmamıştır. Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı bulunan husus güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapacak mercii, söz konusu bilgilerin saklanma süresi, söz konusu yetkinin kötüye kullanımını bertaraf edici mahiyette kurallar ile ilgili yasada sarih bir düzenleme öngörülmemesidir.
 
Yukarıda da belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi tarafından da kamu görevinde çalıştırılacak kişiler bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması Anayasaya uygun bulunduğuna göre söz konusu soruşturma ve araştırmanın nasıl yapılacağına ve sair diğer prosedürlerin nasıl ifa edileceğine ilişkin (idareyi bağlayıcı nitelikteki) düzenlemenin yetersizliği nedeniyle Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı, işbu uyuşmazlıkta davacı hakkında tesis edilen sözleşmenin feshi işlemini hukuka aykırı kılan mahiyette değildir.
 
Şöyle ki, Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilen 4045 sayılı Yasanın 1. maddesine sonradan eklenen kural (2. fıkra) olmasa dahi idare söz konusu maddenin 1. fıkrası uyarınca Türk Silahlı Kuvvetleri emrinde görev alacak personele ilişkin olarak Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırmasını yapma yetkisine sahiptir. Dolayısıyla temel hak ve hürriyetler bağlamında yapılan (Anayasanın 20. maddesi ile düzenleme altına alınan özel ve aile hayatına saygı hakkına) müdahalenin kanuni dayanağı ortadan kalkmamıştır.
 
Şayet somut uyuşmazlık davacı hakkında Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması yapılması işleminin iptali istemiyle açılan bir dava olsa idi ve dava dilekçesinde de yetkisiz kişiler tarafından söz konusu verilerin toplandığı veya kullanıldığı gibi Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen kararında işaret ettiği eksikler üzerinde durulup mahkemece de bu iddia çerçevesinde olay tartışılacak ve iddiaların doğruluğunun tespiti halinde de ilgili norm iptal edildiğinden özel ve aile hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağı kalmadığından bahisle iptal kararı verilmesi durumu söz konusu olabilecek idi. Ancak dava konusu uyuşmazlıkta güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olması nedeniyle sözleşmenin feshi işlemi dava konusu edildiğine ve 4045 sayılı Yasanının 1. maddesinin 1. fıkrası idare için emredici nitelikte olduğu gibi yargı makamlarını da bağlayıcı nitelikte olduğuna göre yapılan müdahalenin kanuni dayanağının hala ayakta olduğunun kabulü gerekmektedir.
 
Diğer taraftan Anayasa Mahkemesince iptal edilen hüküm yasalaşmadan önce, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmasından dolayı sözleşmeli er adaylığı statüsü sonlandırılan bir şahıs tarafından yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından, başvurucunun hukuki tavsifi ile bağlı kalmayıp özel ve aile hayatına saygı hakkı kapsamında bir değerlendirme yapabilecek iken bunun yapılmadığı ve ayrıca kararın, "IV. İLGİLİ HUKUK - A. Ulusal Hukuk" bölümünde halihazırda da yürürlükte bulunan 4045 sayılı Yasanının 1. fıkrasındaki "...Devletin güvenliğini, ulusun varlığını ve bütünlüğünü iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeler ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir." hükmüne yer vererek ve "...Somut olayda başvurucu hakkında yapılan ve başvurucunun ailesine ait bilgiler içeren güvenlik soruşturmasına istinaden sözleşmenin feshedilmesi işlemini Mahkemenin hukuka aykırı bulmadığı görülmektedir. Olayda başvurucunun karşı karşıya kaldığı söz konusu işlem millî güvenliğin sağlanması görevini yerine getirmeyi amaçlayan Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev alacak personelde birtakım özel koşulların aranmasının gerekmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda başvurucunun aile bireylerinin eylemlerinin başvurucunun kamu hizmetlerine girme hakkını etkileyecek biçimde değerlendirmeye alınmasının -ilgili kamu hizmetinin niteliği dikkate alındığında- hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağı söylenemez..." şeklindeki gerekçe ile başvurunun dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmedilmiştir. (24/01/2018 tarihli ve 2014/16941 Başvuru Numaralı karar.)
 
AİHM tarafından da, ulusal güvenlik bakımından önem arz eden görevlere getirilecek kişilerin bu görevler için uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde, ilgililer hakkında toplanan verilerin kullanılabileceği kabul edilmektedir (Leander/İsveç davasında AİHM, davaya konu olan olayda marangoz/tekniker olan başvurucunun, askeri güvenlik bölgesinde yer alan denizcilik müzesindeki görevine, yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması gerekçe gösterilerek son verilmesine ilişkin olayda AİHS'in 8. maddesi ile koruma altına alınan özel ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine hükmetmiştir.).
 
Gerek AİHM'in yukarıda alıntılanan kararı gerekse de Anayasa Mahkemesinin 4045 sayılı Yasanın 1. maddesine teselsül ettirilerek eklenen (sonrasında Anayasa Mahkemesince iptal edilen) 2. fıkrası yasalaşmadan önce vermiş olduğu kararı bir bütün olarak dikkate alındığında, somut olayda özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu, ulusal güvenliğin sağlanmasına yönelik meşru amacın da bulunduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri gibi şiddet tekelini Devlet adına meşru olarak kullanma yetkisini haiz bir temel kuruma personel seçimi öncesinde adaylar hakkında yapılan güvenlik soruşturmalarının güncel, hukuki ve de meşru temellerinin pozitif hukuk temelinde de mevcut olduğu açıktır.
 
Uyuşmazlıkta; davacının, "Bina içinde muhafaza altına alınmış eşya hakkında hırsızlık, nitelikli olarak konut dokunulmazlığı ihlal etme, mala zarar verme suçundan duruşma devam" şeklindeki bilgi notu esas alınarak güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması nedeniyle sözleşmesinin feshedildiği, arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması sonucunda Isparta Terörizmle Mücadele Eğitim ve Tatbikat Merkezi Komutanlığı ile ilişiğinin kesilmesine karar verildiği tespit edilmiş ise de; bu suçtan dolayı Sorgun 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2019/138 E, 2020/9 K. Sayılı dosyada verilen 17/01/2020 tarihli kararla, "kaybolmuş veya hata sonucu ele geçmiş eşya üzerinde tasarruf" suçundan cezalandırılması istemiyle açılan davanın uzlaşma nedeniyle düşürülmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
 
Olayda davalı idarece güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasını gerektirecek nitelikte somut bilgi ve belgelerin ortaya konulmadığı ve davacı hakkında açılan kamu davasının düşürüldüğü görüldüğünden, sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır.
 
Bu nedenle istinaf başvurusuna konu karar sonucu itibariyle yerindedir.
 
SONUÇ:
 
1-)İstinaf isteminin yukarıda açıklanan GEREKÇE İLE REDDİNE,
 
2-)İstinaf aşamasında yapılan 73,00-TL yargılama giderlerinin istinaf talep edenin üzerinde bırakılmasına,
 
3-) Artan posta ücretinin istinaf isteminde bulunan tarafa Mahkemesince iadesine,
 
2577 sayılı Kanun'un 46/C maddesi uyarınca bu kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere 29/09/2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)
 
 


Full & Egal Universal Law Academy