Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi 2020/192 Esas 2020/1028 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 2. Vergi Dava Dairesi
Esas No: 2020/192
Karar No: 2020/1028
Karar Tarihi: 22.09.2020



İSTEMİN ÖZETİ: Davacı adına, POS cihazı ile ikrazatçılık faaliyetinde bulunarak elde ettiği ticari kazancını kayıt ve beyan dışı bıraktığından bahisle takdir komisyonu kararına dayanılarak re'sen tarh edilen 2010 yılına ilişkin bir kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve 2010/1-3,4-6,7-9,10-12. dönemlerine ilişkin bir kat vergi ziyaı cezalı kurum geçici vergilerinin kaldırılması istemiyle açılan davanın takdir komisyonu kararına dayanak teşkil eden vergi tekniği raporunun davacı şirkete tebliğ edilmemesinin esasa etkili bir şekil hatası olduğu gerekçesiyle kabulü, dava konusu vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve kurum geçici vergilerinin kaldırılması yolunda verilen Konya 1. Vergi Mahkemesinin 05.10.2016 gün ve E:2015/1542; K:2016/971 sayılı kararına yönelik davalı idare istinaf başvurusunun reddi ile kararın onanmasına karar veren Dairemizin 13.09.2017 tarih ve E:2016/2804, K:2017/1560 sayılı kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 26.11.2019 tarih ve E:2018/245, K:2019/6210 sayılı kararıyla, 213 sayılı Vergi Usul Kanunun 35. ve 108. madde hükümleri karşısında ihbarnamenin tebliği aşamasında vergi tekniği raporunun takdir komisyonu kararına eklenmemesi, dava konusu tarhiyatı sakatlayacak nitelikte esaslı bir şekil hatası olarak görülemeyeceğinden ve 2577 sayılı Kanunun 20. ve 21. madde hükümleri uyarınca mahkemece, vergi tekniği raporunun davacıya tebliğ edilmesi ve belirlenecek süre içinde davacıya iddia ve savunma hakkının tanınması suretiyle uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekirken, aksi yönde verilen Mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle bozulması üzerine dosyanın yeniden incelenmesinden ibarettir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Yasal dayanaktan yoksun olan istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmaktadır.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesince, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 26.11.2019 tarih ve E:2018/245, K:2019/6210 sayılı bozma kararına uyularak dava dosyası ve Dairemizin 07/07/2020 tarihli ara kararına cevaben gönderilen davacı beyanı incelenerek işin gereği görüşüldü;
 
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 20. maddesinde verginin tarhının, vergi alacağını kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak bu alacağı miktar itibarıyla tespit eden idari muamele olduğu; 21. maddesinde tebliğin, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususların yetkili makamlar tarafından mükellefe veya ceza muhatabına yazı ile bildirilmesi olduğu; 34. maddesinde, ikmalen ve re'sen tarh edilen vergilerin "ihbarname" ile ilgililere tebliğ olunacağı; 35. maddesinin birinci fıkrasında da ihbarnamelerde; sıra numarası ve tanzim tarihi, verginin nev'i, mükellefin soyadı, adı (tüzelkişilerde unvanı) ile açık adresi, vergilendirme dönemi, verginin matrahı, hesabı ve miktarı, kısa ve açık bir ifade ile ikmalen veya re'sen vergi tarhını gerektiren sebepler, vergi mahkemesinde dava açma süresi ve şeklinin yer alması gerektiği düzenlendikten sonra ikinci fıkrasında, takdir komisyonu kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re'sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye eklenmesi öngörülmüştür.
 
Aynı Kanun'un 108. maddesinde ise, tebliğ olunan vesikaların esasa müessir olmayan şekil hatalarından dolayı hukuki kıymetlerini kaybetmeyecekleri, yalnız vergi ihbarı ile ilgili vesikalarda mükellefin adının, verginin nevi ve miktarının, vergi mahkemesinde dava açma süresinin hiç yazılmamış olmasının veyahut bu vesikaların görevli bir makam tarafından tanzim edilmemiş bulunmasının vesikayı hükümsüz kılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
 
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinde, Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları, mahkemelerin belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilecekleri, bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesinin mecburi olduğu belirtilmiştir.
 
İdari yargılamada re'sen inceleme ilkesi geçerli olup, bu ilke uyarınca yargı yerlerinin görülmekte olan davalara ilişkin her türlü bilgi ve belgeyi isteme ve inceleme hakkı bulunmakta öte yandan; silahların eşitliği ve iddia ve savunmalar ile deliller karşılıklı olarak davanın taraflarına tebliğ edilmekte dolayısıyla ilgililer, haklarında tesis edilen dava konusu idari işlemi ve bu işlemin tesis edilme sebeplerini, idarelerin dayandığı mevzuat hükümleri ve yine kendilerine ilişkin olarak idarelerin uhdesinde bulunan bilgi ve belgeleri öğrenmekte dolayısıyla dava dilekçelerinde veyahut kendilerine tebliğ edilen savunma ve eki bilgi ve belgelere karşı verecekleri ikinci dilekçelerde bu bilgi ve belgelerde yazılı olgulara göre gerekli açıklamaları özgür bir biçimde yapabilmekte dolayısıyla Anayasa ile güvence altına alınan hak arama ve savunma hakkı özgür ve kısıntısız bir biçimde kullanılabilmektedir.
 
Uygulamada, genellikle vergi tekniği raporuna atıfla düzenlenen vergi inceleme raporları ve takdir komisyonu kararlarının mükellefe tebliğ edildiği ancak, tarh nedenini, matrahın bulunuş yöntemini ve tarhiyatın dayanağına ilişkin bilgi ve belgelerin gösterildiği vergi tekniği raporunun tebliğ edilmediği görülmektedir. Ana kural vergi tekniği raporunun ihbarname ekinde tebliğ edilmesi olmakla birlikte söz konusu raporun mahkeme tarafından ara kararıyla istenmesi ya da re'sen idarece dava dosyasına sunulması üzerine davacı tarafından incelenmek ve haklılığını ortaya koymaya yönelik delillerini sunmasına imkan vermek suretiyle bu eksikliğin yargılama aşamasında giderilmesi mümkündür.
 
Uyuşmazlıkta, davacı hakkında düzenlenen ihbarnamelerin, takdir komisyonu kararıyla birlikte davacıya tebliğ edilmesi üzerine yasal süresinde dava açılmış olup, 213 sayılı Kanunun 35. ve 108. madde hükümleri karşısında ihbarnamenin tebliği aşamasında vergi tekniği raporunun takdir komisyonu kararına eklenmemesi, dava konusu tarhiyatı sakatlayacak nitelikte esaslı bir şekil hatası olarak görülemeyeceğinden Dairemizin 07/07/2020 tarihli ara kararı ile davacı hakkında düzenlenen 18/08/2015 tarih ve 2015-A-2135/16 sayılı vergi tekniği raporu davacı şirkete tebliğ edilerek raporda yer alan tespitlere ilişkin olarak beyanda bulunabileceği ve delillerini sunabileceği belirtilmiş ve davacı şirket tarafından da raporda yer alan tespitlere ilişkin olarak beyanda bulunulmuştur.
 
213 sayılı Kanunun 3/B maddesinde, “Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu” belirtilmiş, 30'uncu maddesinde, “Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır.” olarak tanımlanmış, 134 üncü maddesinde, vergi incelemesinden maksadın, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak olduğu ifade edilmiş, 9. maddesinde, vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunmasının mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmayacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
 
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6. maddesinde de, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu'nun ticarî kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
 
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 2009 ve 2010 takvim yıllarına ait defter ve belgelerinin pos tefeciliği ve sahte belge düzenleme yönünden incelenmesi neticesinde düzenlenen 18/08/2015 tarih ve 2015-A-2135/16 sayılı vergi tekniği raporunda, davacı şirketin bakkal ve marketlerde yapılan perakende ticareti ile iştigal etmek üzere 01.05.2008 tarihinde mükellefiyet tesis ettirdiği, 2009-2010 yılı defter ve belgelerinin incelenmesi sonucunda, 2009 yılında tekel, kontör ve beyaz eşya, 2010 yılında ise tekel ve kontör alış-satış faturalarını defterlerine kaydettiği, kredi kartı ile yaptığı işlemlerde kullandığı 9 ayrı bankadan aldığı pos cihazları vasıtasıyla 2009 yılında 13.421.384,66-TL, 2010 yılında ise 5.813.659.60-TL işlem tutarının bulunduğu, tekel ve beyaz eşya alış ve satışları yönünden eleştirilecek bir hususun bulunmadığı, 2009 yılında 6.373.718,00-TL, 2010 yılında ise 4.565.802,44-TL tutarlarındaki kontör alışlarının haklarında pos tefecilik ve sahte belge düzenleme yönünden vergi tekniği raporu bulunan ...., ...., ...., ...., .... Tel. Ltd. Şti., ...., .... Ltd. Şti, ...., .... Ltd. Şti, ...., ...., ...., .... Ltd. Şti.'den yapıldığı, 2009 yılında 6.686.850,71-TL kontör satışını haklarında pos tefecilik ve sahte belge düzenleme yönünden vergi tekniği raporu bulunan ...., .... İlet. Ltd. Şti. ve ....'a yaptığı, 2009 yılında toplam 7.090.842,00-TL kontör alışı yaptığı aynı mükelleflere 2.150.189,00-TL kontör satışı yaptığı, , 2010 yılında ise 800.416,83-TL kontör alışı yaptığı .... ve ....'e 1.134.036,30-TL kontör satışı yaptığı, yani mükellefin 2009 ve 2010 yıllarında aynı mükelleflerden karşılıklı olarak hem kontör alışı, hem kontör satışı yaptığı, Türkiye'de kontör üretme hakkının 3 ana GSM merkezine ait olduğu, ana GSM merkezlerinin ürettiği bu kontörleri yine kendilerinden izin alarak kurulan ana bayilere, ana bayilerin tali bayilere, tali bayilerin ise nihai tüketicilere GSM şirketleri tarafından her bir aşama için belirlenen fiyatlardan pazarladıkları, ana bayilerin de perakende satış yapabildiği, dolayısıyla hangi aşamada olursa olsun kontör satış fiyatları ve her aşamada bayinin kazanacağı kâr marjlarının belli ve sabit olduğu, bir özel işletmenin kuruluş amacının öncelikle kâr elde etmek ya da normal olarak işletmenin sürekliliğinin sağlanmasına yetecek şekilde kazanç elde etmek olduğu, bu kazancın miktarının işletmenin sahip olduğu ün, işyerinin işlekliği v.b. sebeplerle firmadan firmaya değiştiği, kontör ticaretinde ana GSM operatörlerinden veya bu şirketlerin ana bayilerinden tali bayilere yapılan satışlarda satış fiyatının standart olduğu, yani kontör alış fiyatlarının her tali bayii için aynı olduğu, maliyetleri ve perakende satış fiyatı tüm tali bayiiler için aynı olan emtiada, firmaların ancak promosyon dağıtmak ve reklam vermek suretiyle kendi aralarında rekabet edebildikleri, mükellefin ana bayii olmayıp tali bayii olduğu, dolayısıyla mükelleflerin kazanç sağlamak için ana GSM şirketlerinden ya da bu şirketlere bağlı ana bayiilerden satın aldıkları kontörleri belli bir kâr marjıyla satmak zorunda oldukları, tali bayilerin GSM şirketlerinden veya bu şirketlerin tayin ettiği ana bayilerden daha ucuza kontör satın alma imkanı varken kendisi gibi tali bayiiden daha pahalıya kontör satın almasının hiçbir mantıki izahatı olamayacağı, bu durumun aslında gerçek kontör alışının olmadığını, bu alış belgelerinin pos tefeciliğini gizlemek gayesiyle temin edildiğini gösterdiği, mükellefin alış yaptığı firmalar incelendiğinde hem ana bayilerden hem de tali bayilerden alış yaptığının görüldüğü, her aşamada alış ve satış fiyatları ana GSM merkezleri tarafından belirlenen kontörlerin tali bayiler tarafından ana bayilerden daha ucuza satılmasının zarar ettikleri anlamına geldiği, bütün tali bayilerin zararına satış yapmasının ticari temüllere aykırı bir durum olduğu, mükellefin bir kısım alış ve satışlarının gerçeğe dayanmadığına dair tespit edilen diğer bir hususun ise mükellefin bir kısım alış ve satışlarını, aynı iletişimci firmalarla yapmış olması olduğu, işletmenin kâr elde edebilmesi için, ana GSM merkezlerinden alınan kontörlerin belli bir kâr marjıyla satılması gerektiği, işletmenin aynı firmalardan kontör alıp, aldığı bu kontörleri tekrar aynı firmalara satması durumunda kar diye bir olgudan bahsedilemeyeceği, pos tefeciliği işiyle uğraşan iletişimcilerin bu faaliyetini gizlemek, incelemeden kaçınmak ve pos cihazları vasıtasıyla yapmış olduğu satışların belgelendirilmesi maksadıyla pos tefeciliği kapsamında yapılan çekişler için kontör satmadığı halde kontör satış belgesi düzenledikleri, gerçekte satılmadığı halde kontör satış belgelerinin (sahte ve muhteviyatı itibarile yanıltıcı belgelerinin) düzenlenebilmesi için yani kayıtlar üzerinde emtia dengesini kurabilmek için hayali kontör alış belgelerinin gerektiği, aslında firmalar arasında gerçek bir ticari alış verişin olmadığı, pos tefeciliği kapsamında yapılan işlemlerin gizlenmesi ve emtia dengesinin korunması maksadıyla birbirlerine herhangi bir emtia satmadan belge (sahte belge) düzenledikleri ve sahte belge kullandıkları, bazen de müşteriler adına düzenlenmesi gereken belgeleri birbirlerine veya başka iletişimci firmalara düzenledikleri, mükellef kuruma ait POS cihazlarından işlem gerçekleştiren kredi kart sahipleri arasından örnekleme yöntemi ile bilgisine başvurulan kredi kartı sahiplerinin büyük bir kısmının mükellef kurumun iş yerinden kontör satın almaksızın faiz (komisyon) kesilmek suretiyle nakit para aldıklarını ya da bankalara ait kredi kartı borçlarını kapattırarak, kredi kartına faiz ilave ettirmek suretiyle kredi kartı borçlarını ertelettikleri işlemler için taksit sayısına göre % 1,5-13 aralığında, fakat çoğunlukla %3 oranında komisyon ödediklerini ifade ettikleri, adına fatura kesilen mükellefler ile mükellefin POS cihazından kredi kartı çeken kişilerin farklı olduğunun tespit edildiği, mükellefin kontör satışlarından, yazar kasadan Ö.K.C. Fişi düzenlemek suretiyle yapılan satışlar ile nihai tüketiciye yapılmış olması muhtemel olan, tek bir kişiye 1.000,00-TL'nin altında yapılmış olan satışlar ve adına kontör satış faturası düzenlenen mükelleflerden, GİBİNTRANET sorgulamasında kontör ticareti sektöründe faaliyet göstermediği, büyük çaplı iş yaptığı, çok sayıda işçi çalıştırdığı, vergisel yükümlülüklerini düzenli olarak yerine getirdiği, hakkında sahte belge düzenlenen veya kullanma yönünden olumsuz bir tespit bulunmadığı saptanan ….A.Ş. İle F8 Bilgi ve İletişim A.Ş adına düzenlenen faturalara ilişkin satışların gerçek kabul edildiği, mükellefin 2010 yılında pos tefecilik faaliyetinden elde etmiş olduğu hasılatının 5.251.557,63-TL olduğu, bu hasılata kredi kartıyla çekim yapan kişilerin çoğu bu işlem karşılığında % 3 oranında komisyon ödediklerini ifade ettiğinden, % 3 komisyon oranı dikkate alınarak yapılan hesaplamalar sonucu tespit edilen matrahlar üzerinden takdir komisyonunca matrah takdir edilmesi gerektiğinin belirtilmesi üzerine söz konusu rapor done alınarak takdir komisyonu kararları uyarınca dava konusu cezalı tarhiyatların yapıldığı anlaşılmaktadır.
 
Davacı hakkında düzenlenen vergi tekniği raporundaki tespitlerin Dairemizce değerlendirilmesinden; Pos cihazlarından işlem yapan farklı şahısların ifadelerinde, emtia satışı olmadan komisyon karşılığında çekim yaptırdıkları, karşılığında komisyon alındığını ifade etmeleri, davacının kâr marjının çok düşük olduğu kontör ürünü alımlarını Türkiye'de faal GSM operatörleri yerine kendisi ile aynı işi yapan ve aynı konumdaki işletmelerden gerçekleştirdiği, alış ve satış yaptığı firmaların büyük çoğunluğu hakkında olumsuz tespit bulunduğu, sahte fatura düzenleyicisi ve Pos tefecilik yapan mükellefler olduğu, satış faturalarının bir kısmının mal alımı yaptığı kişilere ve kendisiyle aynı işi yapan işletmelere düzenlenmesinin iktisadi, ticari ve teknik icaplara uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığından, davacının faaliyetinin bir kısmının Pos tefecilik olduğunun kabulüyle davacı hakkında tespit edilen matrahların ve bu matrahlar üzerinden adına salınan vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ile kurum geçici vergileri üzerinden kesilen vergi ziyaı cezalarında hukuka aykırılık bulunmamış ve davanın bu kısımlarının yukarıda yazılı gerekçeyle kabulü yolundaki Mahkeme kararında yasal isabet görülmemiştir.
 
Davalı idarenin, mahkeme kararının kurum geçici vergileri asılları hakkında verilen davanın kabulüne ilişkin kısmına yönelik istinaf başvurusuna gelince;
 
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 32/2 maddesinde "Kurumlar vergisi mükelleflerince, (dar mükellefiyete tâbi kurumlarda ticarî ve ziraî kazançlarla sınırlı olarak) câri vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanunu'nda belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödenir. Tam mükellef kurumlar için geçerli olan esaslar, dar mükellef kurumlara da aynen uygulanır." hükmü bulunmakta olup, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 120. maddesinin ilk fıkrasında ise; ticari kazanç sahipleri (basit usulde vergilendirilenler hariç) ile serbest meslek erbabının cari vergilendirme döneminin gelir vergisine mahsup edilmek üzere, bu Kanun'un ticari veya mesleki kazancın tespitine ilişkin hükümlerine göre (indirim ve istisnalar ile Vergi Usul Kanunu'nun değerlemeye ait hükümleri de dikkate alınarak) geçici vergi ödeyecekleri hükme bağlanmış, dördüncü fıkrasında ise; “Yapılan incelemeler sonucunda, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10'u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re'sen veya ikmalen geçici vergi tarh edilir. Mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergiler terkin edilir, ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edilir.” hükmüne yer verilmiştir.
 
Dava dilekçesi ve eklerinin incelenmesinden; davacı adına tarhedilen kurum geçici vergileriyle ilgili vergi/ceza ihbarnamelerinin "Yapılan Tarhiyatın/Kesilen Cezanın Nedeni" kısmında; "mahsup dönemi geçmiş Geçici Vergi aslı Gelir Vergisi Kanunu'nun mükerrer 120. maddesi gereğince tahakkuk ettirilmeyecek olup normal vade tarihinden mahsup tarihine kadar geçen süre için sistemde gecikme faizi hesaplanabilmesi için ihbarnamede zorunlu olarak yer almaktadır." şeklindeki açıklamaya yer verildiği, bu itibarla; vergi ziyaı cezalı geçici vergi tarhiyatına ilişkin ihbarnamelerde; mahsup döneminin geçmiş olması sebebiyle geçici vergi aslının tahakkuk ettirilmeyeceği belirtilmiş olmasına rağmen davacı adına tahakkuk ettirilmeyecek olan geçici vergi asıllarının da dava konusu edildiği anlaşıldığından, davanın geçici vergi asıllarına ilişkin kısmı yönünden incelenmeksizin reddine karar verilmesi gerekirken, uyuşmazlığın bu kısmının da kabulüne ilişkin Mahkeme kararında yasal isabet görülmemiştir.
 
Açıklanan nedenlerle, Danıştay Dokuzuncu Dairesinin anılan bozma kararına uyulmasına, davalı idarenin istinaf başvurusunun kabulüne, Konya 1. Vergi Mahkemesinin 05.10.2016 gün ve E:2015/1542; K:2016/971 sayılı kararının kaldırılmasına, dava konusu vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ile kurum geçici vergileri üzerinden kesilen vergi ziyaı cezaları yönünden davanın reddine, kurum geçici vergi asılları yönünden ise davanın incelenmeksizin reddine, aşağıda dökümü gösterilen dava aşamasında davacı tarafından karşılanan toplam 89,70-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, istinaf ve temyiz safhasında davalı idare tarafından karşılanan 205,00-TL yargılama giderinin ise davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca 54,40-TL'den az olmamak üzere reddedilen vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve geçici vergiler üzerinden kesilen vergi ziyaı cezaları tutarı üzerinden binde 4,55 oranında hesaplanacak nispi karar harcı ile aynı Kanunun 13. maddesinin (j) bendi uyarınca davalı idarenin harçtan muaf olması nedeniyle istinaf başvurusu sırasında alınmayan 90,80-TL istinaf başvuru harcının davacıdan tahsiline, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir edilen 1.890,00-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, posta gideri avansından artan miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine, kararın tebliğinden itibaren otuz (30) gün içinde Danıştay nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere, 22/09/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
 
KARŞI OY
 
Dairemiz kararının; bir kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ve kurum geçici vergi asılları üzerinden kesilen vergi ziyaı cezaları yönünden davanın reddine ilişkin kısmına katılmakla birlikte, geçici vergi asıllarının mahsup dönemi geçtiği için vergi aslının aranmaması gerektiğinden, geçici vergi asıllarına yönelik olarak Vergi Mahkemesince verilen karara karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi gerektiği görüşüyle, çoğunluk kararının davanın bu kısmının incelenmeksizin reddine dair kısmına katılmıyorum. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy