Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 2020/303 Esas 2021/303 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 2. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/303
Karar No: 2021/303
Karar Tarihi: 17.02.2021



(2709 S. K. m. 13, 35, 90) (3194 S. K. m. 13) (Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği m. 5)
 
İSTEMİN ÖZETİ: Davacı vekili tarafından; davacının maliki olduğu …….. ili ………. yılı parsele kayıtlı taşınmazın imar planlarında "kreş alanı" olarak işlevlendirildiği, mülkiyet hakkının engellendiği, idarece herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadığı, uzlaşma talebine olumsuz cevap verildiği hususlarından bahisle kamulaştırmasız el atma nedeniyle uğranıldığı iddia olunan şimdilik 400.000,00 TL (ıslah sonrası 746.438,00 TL) tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; …………. verilen davanın kabulüne, 400,000,00 TL'nin dava tarihi olan 27/03/2019 tarihinden, ıslah edilen 346.438,00 TL tazminat isteminin ise; ıslah dilekçesinin davalı idarelere tebliğ tarihi olan 30.10.2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarelerden alınarak davacıya verilmesine ilişkin …………………… davalı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilince, kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişilerce açılacak olan kreş ve gündüz bakım evleri alanlarının bakanlığı ilgilendirmediği, bu konuda zorunlu kılınan herhangi bir yasal düzenlemenin bulunmadığı, dava konusu taşınmaza ilişkin olarak mevzuatta belirtilen süreçte bakanlığın yer almadığı, sonradan bir tahsisin de tespit edilmediği, bakanlığın yalnızca kreş açılması yönünde olan talepleri değerlendirerek açılış izni verme ve denetleme yetkisinin bulunduğu, büyükşehir ve ilçe belediyelerinin ise yasa gereği bünyelerinde kreş açma yetkilerinin bulunduğu ve üstelik söz konusu taşınmazın hizmete ayrımını resen kendisinin yaptığı dikkate alındığında davanın davalı bakanlık yönünden reddi gerektiği, davalı ….……….. Belediye Başkanlığı vekilince; davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğu, usul ve esas yönünden reddi gerektiği, açılan davanın yasal süresi içinde açılmadığı, davacının hissedar olduğu parsele davalı belediye tarafından herhangi bir fiili el atma olmadığı, davacının herhangi bir kamulaştırmasız el alma alacağının olmadığı, verilen kararın hukuka aykırı olduğu iddialarıyla istinaf yolu ile kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Davalı idarelerin istinaf taleplerinin reddi gerektiği savunulmuştur.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi'nce işin gereği görüşüldü:
 
Anayasanın 35. maddesinde: "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz." kuralına yer verilmiş; temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13. maddesinde ise, temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı vurgulanmıştır.
 
Keza Anayasanın 90. maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası halini alan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün "Mülkiyetin korunması" başlıklı 1. maddesinde de: "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir." hükmü yer almıştır.
 
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 tarihli, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararıyla; 3194 sayılı İmar Kanununun 13. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları iptal edilmiş, iptal kararının gerekçesinde, "Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşullan, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yollan hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir. Özgürlükler, ancak ayrık durumlarda ve demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde sınırlandırılabilmelidir.
 
Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdül en amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.
 
Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.
 
3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasanın 10. maddesinde de belediyelerin, imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasada bu planların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.
 
İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır.
 
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi de 23.09.1981 günlü Sporrong ve Lönnroth kararında, kamulaştırma izni ile inşaat yasağının uzun bir süre için öngörülmüş olmasının, toplumsal yarar ile bireysel menfaat arasındaki dengeyi bozduğu sonucuna varmıştır.
 
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasanın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır.
 
İptali gerekir." nitelemelerine yer verilmiştir.
 
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararında da atıf yapılan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin 23.09.1981 tarihli, 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth - İsveç kararında ise Mahkeme; başvurucuların taşınmazlarının uzun bir süre inşaat yasağı kapsamında tutulmasını ve bu sürede kamulaştırma yapılmamasını mülkiyet hakkına müdahale olarak kabul etmiş, bu durumun müdahaleyi ağırlaştırdığı kanaatine vararak, kararın devamında, başvurucuların mülkiyet haklarını kullanmalarının Sporrong Miras Şirketi olayında toplam 25 yıl, Bayan Lönnroth olayında on iki yıl engellendiğini, bu bağlamda uzatılmış yasakların mülk sahipleri üzerinde yarattığı olumsuz sonuçlan hukukun üstünlüğü ile yönetilen bir Devlette olması gereken durumla bağdaştırılabilir görmediğini kaydetmiş, bu yasakların yarattığı durumun mülkiyet hakkının korunması ile genel menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozduğunu, başvurucuların hukuki durumlarının gerekli dengenin bulunmamasına yol açtığını vurgulamış, sonuçları inşaat yasakları ile ağırlaştırılmış olan kamulaştırma izinlerinde (izin verilmemesi) her iki başvurucu yönünden 1 nolu Ek Protokolün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır.
 
Dava dosyasının incelenmesinden; davacının mülkiyetindeki Antalya İli, Kepez İlçesi, Sütçüler Mahallesi, 26508 ada 2 sayılı parsele kayıtlı taşınmazın imar planlarında "kreş alanı" olarak işlevlendirildiği, mülkiyet hakkının engellendiği, idarece herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadığı, uzlaşma talebine olumsuz cevap verildiği hususlarından bahisle kamulaştırmasız el atma nedeniyle uğranıldığı iddia olunan şimdilik 400.000,00 TL (ıslah sonrası 746.438,00 TL) tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
Uyuşmazlık, imar planında "kreş alanı" olarak ayrılan taşınmazın uzun müddet kamulaştırılmadığından bahisle kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat talebinden kaynaklanmaktadır. Böyle bir durumda, dava konusu olayın içeriğine göre kamulaştırmasız el atmanın şartlarının oluşup oluşmadığının ve dava konusu taşınmazın statüsü de ortaya konulmak suretimle taşınmazın kamulaştırması zorunlu bir taşınmaz olup olmadığının ortaya konulması suretimle tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir.
 
Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nin "Mekansal kullanım tanımları ve esasları" başlıklı 5.maddesinde; "Sosyal tesis alanı: Sosyal yaşamın niteliğini ve düzeyini artırmak amacı ile toplumun faydalanacağı kreş, kurs, yurt, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, yaşlı ve engelli bakımevi, rehabilitasyon merkezi, toplum merkezi, şefkat evleri gibi fonksiyonlarda hizmet vermek üzere ayrılalı kamu veya özel mülkiyetteki alanlardır." denmekte olup, plan hükümlerine göre bu alanlarda özel mülkiyete konu birçok tesisin yapılabileceği anlaşılmaktadır.
 
Bu durumda; imar planında "kreş alanı" olarak belirlenen dava konusu taşınmazın malikleri tarafımdan başvurulması halinde kreş ve gündüz bakımevi gibi fonksiyonların yer aldığı özel mülkiyete tabi yapı yapılması imkanı bulunduğundan anılan taşınmazın imar planındaki kullanım kararına göre tazminatı gerektirir mağduriyetin ve mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlanması durumunun gerçekleşmediği sonucuna varıldığından davaya konu tazminat istemini haklı kılacak koşulların oluşmadığı kanaatine varılmış olup, davanın reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulü yönünde verilen istinafa konu kararda hukuki isabet görülmemiştir.
 
Nitekim, Danıştay 6. Dairesinin 30.09.2020 günlü. E:2016/11246, K:2020/8417 sayılı kararı da bu yöndedir.
 
Açıklanan nedenlerle: davalı idarenin istinaf başvurularının kabulün ……… sayılı kararının kaldırılmasına, davanın reddine, dava aşamasına ait olup davacı tarafından yapılan 1.965,20-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, istinaf aşamasında yapılan 58,95-TL yargılama giderinin davacı tarafından davalı Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na, 207,55-TL yargılama giderinin davacı tarafından davalı Kepez Belediye Başkanlığı'na ödenmesine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 2.040,00-TL vekalet ücretinin davacı tarafından müştereken davalı idarelere ödenmesine, artan posta ücretinin talep edilmesi halinde derhal, talep edilmemesi halinde ise kararın kesinleşmesinden sonra mahkemesince resen istinaf başvurusunda bulunan taraflara iadesine, 2577 sayılı Kanunun 46. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere, 17/02/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy