Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/449 Esas 2023/661 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2023/449
Karar No: 2023/661
Karar Tarihi: 06.04.2023

T.C. KONYA BAM ... HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: ... - ...
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
... HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: ...
KARAR NO: ...
KARAR TARİHİ: ...

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN: ... (...)
ÜYE: ... (...)
ÜYE: ... (...)
KATİP: ... (...)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KONYA... ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: ...
NUMARASI: ... Esas ... Karar
DAVACI: ...
VEKİLLERİ: Av. ...
DAVALI : 1- ...
VEKİLLERİ: Av. ...
DAVALI: 2- ...
VEKİLİ: Av. ...
DAVALI: 3- ...
VEKİLLERİ: Av. ...
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 06/04/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özet olarak; 19/01/2019 tarihinde ... Plakalı araç sürücüsü ...'ün ... Mah. Yönünden ... ili yönüne seyir halinde iken yolun buzlu olmasından dolayı sürücünün dikkatsizlik ve tedbirsizliğinden karşı yoldan gelen şeride girmek suretiyle ... ilinden ... Mahallasi yönünde seyir halinde olan ... plakalı araç sürücüsü ...'ın kullandığı araca çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin yaralandığını, söz konusu kazanın sürücü ...'ün kural ihlali sonucu meydana geldiğini, ... plakalı araç sürücüsü ...'ın herhangi bir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin söz konusu kaza nedeniyle maddi ve manevi olarak zarara uğradığını, davaya konu kaza nedeniyle sürücü ... hakkında Konya ... Asliye Ceza Mahkemesinin ... Esas sayılı dava dosyası üzerinden yürütülen kavuşturma sonucunda sanığın cezalandırılmasına karar verildiğini, kazaya karışa ... plakalı aracın kaza tarihinde ZMMS gereği ... poliçe numarası ile davalı ... tarafından Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, müvekkilinin zararlarının tazmini yönüyle davalı sigorta şirketine müracaatta bulunulduğunu, ancak herhangi bir ödemede bulunulmadığını, arabuluculuk görüşmelerinden de sonuç alınamadığını belirterek; maddi zararların sigorta şirketi ve davalı ...'den tahsiline, manevi tazminatın davalı ... ve ... 'nden tahsili amacıyla ; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ileride artırılmak üzere şimdilik 1.000,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden ve davalı araç sürücüsü ...'den müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ileride artırılmak üzere şimdilik 1.000,00 TL geçiçi iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden ve davalı araç sürücüsü ...'den müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ileride artırılmak üzere şimdilik 3.000,00 TL SGK tarafından karşılanmayan ve faturalandırılamayan tedavi giderlerinin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı sigorta şirketinden ve davalı araç sürücüsü ...'den müştereken ve müteselsilen tahsiline, 30.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı ... ile davalı ...'nden müşterek ve müteselsil olarak tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özet olarak; ... plakalı aracın müvekkili şirket tarafından tanzim edilen, 30.06.2018-2019 vadeli ... poliçe no’lu Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, zarar görenin ve yanında yolculuk ettiği sürücünün kaza sırasında alkollü olup olmadığının tespit edilmesinin gerektiğini, davacının zararının SGK tarafından karşılanma ihtimali de mevcut olup davanın SGK'ya da ihbar edilmesinin talep ettiklerini, dava konusu olayda taşımanın niteliğinin, menfaat karşılığı olmadan yapılan hatır taşıması durumunun olup olmadığının araştırılmasını, var ise hakkaniyete uygun bir oranda indirim yapılmasının gerektiğini, zararın sigorta tazminatı kapsamında yer alıp almadığının, kusur durumunun yani ödemeye esas alınabilecek tüm belgelerin toplanmasından önce Sigorta şirketinin temerrüdünün gerçekleşmeyeceğini belirterek; haksız ve mesnetsiz davanın usulden yetkisizlik nedeniyle reddi ile yetkili İstanbul Anadolu Asliye Ticaret Mahkemesi'ne gönderilmesine; esasına girildiği takdirde davaya konu talebin zamanaşımına uğraması, sigortalı araç sürücüsüne atfı kabil kusur bulunmaması nedeniyle, meydana geldiği iddia edilen zararın kaza ile illiyeti bulunmaması nedeniyle reddine, mahkeme masraf ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özet olarak; davacı tarafın müvekkili belediyeye karşı sadece manevi tazminat noktasında dava açtığını, tarafın haksız ve hukuki mesnetten uzak davasının reddedilmesi gerektiğini, davacı taraf zorunlu arabulucuk görüşmelerini sadece diğer davalılarla yaptığını, kendileri ile herhangi bir görüşme yapılmadığını, bu nedenle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddinin gerektiğini, davacı talebinin zamanaşımına uğradığını, kazaya ilişkin kusur raporlarını kabul etmediklerini, davacı tarafın manevi tazminat talebinin fahiş olduğunu belirterek; davanın öncelikle usulden, aksi durumda ise esastan reddine, mahkeme masraf ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özet olarak; müvekkili davalının işçi kamu görevlisi olup dava konusu kaza sevk ve idaresindeki ...’ne ait ... plakalı otobüs ile görev yaptığı sırada gerçekleştiğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E. 2012/4-831 K. 2013/393 T. 27/03/2013 tarihli kararı uyarınca davanın husumet yönünden reddinin gerektiğini, dava konusu kazaya ilişkin olarak kaza tespit tutanağının hatalı olduğunu, davalı tarafın kaza öncesi kendi şeridinde normal seyir halinde iken, karşı şeritte buzlanma sebebiyle soluna doğru olan virajı içeriden almak isteyen ve yol şartlarına uygun olmayan bir hızda seyreden davacıya ait aracın sürücüsü bu sırada karşı şeride girerek kazaya sebebiyet verdiğini, bu nedenle davacı taraf tam kusurlu olup davalının herhangi bir kusurunun bulunmadığını, olay yerinde keşif yapılması halinde olaya ilişkin kusur durumunun aydınlığa kavuşacağını, manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek; davanın öncelikle usulden, aksi durumda esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; "Tüm dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; davaya konu trafik kazasının oluşmasında sigortalı araç sürücüsü davalı ...'ün tam kusurlu olduğu, kaza neticesinde yaralanan davacının geçici iş göremezlik zararının 10.974,12 TL, sürekli iş göremezlik zararının 151.044,47 TL ve tedavi gideri zararının 3.000,00 TL olduğu, oluşan bu zarardan davalı araç sürücüsü ile kazaya karışan aracın ZMM sigortacısı davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu sonucuna varılığından davacının maddi tazminat davasının bu tutarlar üzerinden kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
TBK'nın 56. Maddesine göre; Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek, tazminata benzer fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Hakimin, bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminatı takdir etmesi gerekir( HGK 23/06/2004, 13/291-370 )
Somut olayda, tarafların kusur oranları, paranın alım gücü, davacının maluliyetinin derecesi, manevi tazminatın tatmin ve caydırıcılık fonksiyonu dikkate alınarak davacının manevi tazminat davasının kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
DAVANIN KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile;
151.044,47 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 10.974,12 TL geçici iş göremezlik tazminatı ve 3.000,00 TL tedavi gideri tazminatı olmak üzere toplam 165.018,59 TL tazminatın davalı ... yönünden kaza tarihi itibariyle geçerli ZMMS poliçesi sakatlanma ve sağlık gideri teminat klozları limitleriyle sınırlı olmak kaydıyla 24/07/2020 tarihinden itibaren, davalı ... yönünden ise 19/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... ile davalı ... 'nden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
30.000,00 TL manevi tazminatın 19/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... ile davalı ...'ndan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine" şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı ... vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; kusur atfedilmeyen müvekkili aleyhine talep edilen manevi tazminat miktarının tamamının kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, manevi tazminat miktarının fahiş belirlendiğini, manevi tazminat miktarı belirlenirken hakkaniyete bakmak gerektiğini, kararın kaldırılarak ya hiç manevi tazminata hükmedilmemesi ya da manevi tazminat miktarına talebin tamamından değil hakkaniyetli bir şekilde belirlenen miktardan hükmedilmesi gerektiğini, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının manevi tazminat yönünden ortadan kaldırılmasını ve talepleri doğrultusunda manevi tazminat yönünden tümüyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacının maluliyetinin bulunmadığını, bu yöndeki beyan ve itirazlarının Yerel Mahkemece hiçbir surette dikkate alınmadığını, dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilerek maluliyet tespiti için rapor alınması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı yönetmeliğe göre hazırlandığını, kararın kaldırılması gerektiğini, dolaylı zararların teminat dışı olduğunu, bu kapsamda davacı tarafın taksi ücretine ilişkin talebinin doğrudan bedensel bir zarar olmayıp dolaylı zarar teşkil ettiğinden ZMM poliçe teminatında olmadığını, tedavi giderleri talebinin teminat dışı olduğunu, tedavi gideri taleplerinin SGK sorumluluğunda olduğunu, geçici iş göremezlik tazminatı yönünden müvekkilinin sorumluluğu bulunmadığını, dava konusu olayda sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olduğunu, dosyada alınan raporun denetime elverişli olmadığını, sigortalının kendisinden beklenebilecek tüm özen ve yükümlülüklere uygun davrandığını, kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığını, hesaplama yönteminin güncel mevzuata aykırı olduğunu, başvuruya konu kazanın 19/01/2019 tarihinde meydana geldiğini, yeni genel şartlar döneminde geçerli olan TRH 2010 %1,8 hesap tablosuyla hesaplamanın yapılması gerekirken TRH 2010 %0 teknik faiz hesap tablosunun kullanıldığını, hatır taşıması ve müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, işbu dava açılmadan önce müvekkiline başvuru yapılmadığını, müvekkilinin temerrütünün gerçekleşmediğini, buna rağmen müvekkili yönünden faiz başlangıç tarihinin hatalı belirlendiğini, ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini, hesaplanan vekalet ücreti, harç ve yargılama giderlerinin hatalı olduğunu, müvekkili şirket tüm dava kabul tutarından sorumlu değilken tam vekalet ve yargılama giderinden sorumlu tutulamayacağını, arabuluculuk ücretinin sadece müvekkili şirket aleyhine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak itirazları doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davanın husumet yönünden reddinin gerektiğini, davacı tarafın tam kusurlu olup davalının herhangi bir kusuru bulunmadığını, henüz kesinleşmeyen sürekli işgöremezlik oranına göre hesaplama yapıldığını ve buna göre karar verildiğini, kusura ve maluliyete ilişkin tüm itirazlarının reddedildiğini, itiraz ettikleri hususlarda yeterince araştırma yapılmadan hesap raporu aldırıldığını, davacıda oluştuğu iddia edilen sakatlığın dava konusu kaza ile ilgili olup olmadığı, bu sakatlığın ameliyat vb. tedavi yöntemleri ile giderilip giderilemeyeceği veya ne oranda giderilebileceği hususlarında dosya kapsamına alınan uzman raporu ile son bilirkişi raporu arasındaki çelişkiyi giderici mahiyette Adli Tıp Kurumundan rapor alınması yolundaki taleplerinin kabul edilmediğini, hesaplamada yapılması gerekli yasal ve hakkaniyet indirimlerinin yapılmadığını, tespit edilen maluliyet oranı ile birlikte hatır taşıması olduğu ve kaza anında emniyet kemeri kullanılmayarak kazanın sonuçlarının ağırlaşmasına sebebiyet verildiği hususları dikkate alındığında hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarının oldukça fahiş olduğunu, lehlerine ve aleyhlerine takdir edilen vekalet ücretleri hesabında da hata yapıldığını, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına, öncelikle davanın usulden, olmadığı takdirde esastan reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re'sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Kusur itirazının incelenmesinde:
Olay ilişkin tutulan kaza tespit tutanağı ve mahkemece alınan bilirkişi raporlarının birbiri ile ve olaya oluşa uygun olduğu davalı sürücünün kazada %100 kusurlu olduğunun kesinleştiği anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
2- Davalı sürücü ...'in husumet itirazının incelenmesinde:
Anayasamızın 129/5 maddesi ile; Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği kabul edilmiş, 657 sayılı Kanun’un 13. maddesi de aynı mahiyette düzenlenmiştir. Emredici nitelikteki bu düzenlemelerin amacı, memurlar ile diğer kamu görevlerinin yetkilerini kullanırken doğan zararların idare tarafından karşılanması, bu suretle hem memurların ve diğer kamu görevlilerinin dava baskısı altında tutulmadan görevlerinin gereklerini yerine getirebilmelerinin sağlanması hem de zarar gören üçüncü kişilerin zararlarının tazmini yönünden en üst düzeyde güvenceye kavuşmalarının teminidir.
Ancak hemen belirtilmelidir ki, bir özel hukuk ilişkisi yaratılan veya özel hukuk düzenlemesinin bulunduğu ve sorumluluğun da bundan kaynaklandığı durumlarda Anayasanın 129/5. maddesi’nin uygulama alanı yoktur. Çünkü bu gibi durumlarda sorumluluğun kaynağı, memur ve kamu görevlisinin kamu hukukundan aldığı yetkinin kullanılması değildir. Kamu hukukundan alınan yetkinin kullanılması halinde dahi yasa bir özel hukuk ilişkisi oluşturmuşsa durum yine değişmeyecektir. Davaya konu olayın, bir trafik kazasından kaynaklandığı sabittir. Şu halde olayımızda sorumluluğun kaynağı özel hukuk alanına giren bir durum ile ilişkiden meydana geldiğine (haksız fiil) ve kamu görevlisi olan davalının kamu hukukundan doğan yetkisini kullanması söz konusu olmadığına göre, Anayasanın 129/5. maddesinin uygulanma olanağı yoktur.Bu nedenle davalı hakkındaki davanın husumetten reddi gerektiği itirazının usul ve yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. (YARGITAY 4. Hukuk Dairesi ESAS NO: 2019/2096 KARAR NO: 2019/4008 )
3-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa'nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK'da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada "İptal kararları geriye yürümez" kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve "İptal kararlan geriye yürümez" kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık 'Genel Şartlar'ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar"ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu'na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan 'Genel Şartlar'ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay'ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym'ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmemktedir.Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek ;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması , davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre hazırlanan 25/02/2022 tarihli maluliyet raporunda ki Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği kullanılarak daha önce rapor tanzim eden tazminat bilirkişisinden yukarıdaki esaslara uygun ek rapor tanziminin istenerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
4-Davalı ... 'in sorumluluğu yönünden yapılan incelemede;
İşleten tanımı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır.
2918 sayılı KTK'nın 85. maddesi “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi sözkonusu maddede araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi de meydana gelen zarardan sorumlu tutulmuştur. Bu bakımdan motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında işletilmesi halinde yani aracın işletilmesine katılma halinde girişimci işleten ile birlikte sorumlu olacaktır.
Somut olayda kazaya karışan aracın özel halk otobüsü olarak faaliyet gösterdiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Kısmen veya tamamen özelleştirmeyle kent içi ulaşımın özel kişilerin mülkiyetindeki otobüs veya midibüs gibi araçlarla yapılması halinde esasen toplu taşımacılık yetkisinin ilgili belediyeye ait olması, toplu taşımacılık hizmetinin ilgili belediye adına yapılmakta olması, halk otobüsü üzerinde ilgili belediyenin yazı ve ambleminin bulunması, belediyelerin bu özel halk otobüslerinin işletilmesi, denetlenmesi konusunda yetkili olması gözönüne alındığında bu motorlu araçların verdiği zararlar nedeniyle ilgili belediyenin de KTK'nın 85/I. maddesi gereğince sorumlulukları bulunmaktadır. (Aynı yönde bkz. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2012/2131 Esas, 2013/3477 Kararı; YARGITAY 11. Hukuk Dairesi 2016/2653 ESAS, 2017/2050 KARARı; 17. Hukuk Dairesi 2016/14569 ESAS, 2018/3964 KARARI)
Bu bakımdan mahkemece somut olayda kazaya karışan motorlu aracın özel halk otobüsü olarak işletilmesi bakımından KTK'nın 85/I. maddesi ve yukarıda yapılan açıklamalar gereğince davalı belediyenin sorumluluğunun bulunduğu dikkate alınarak karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, buna yönelik ... 'in itirazı reddedilmiştir.
5-Davalı sigortanın, teminat dışılık itirazında;
01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.5 maddesinin "Sağlık Giderleri teminatı" başlıklı (b) maddesinde " Kaza nedeniyle mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamındadır. Sağlık giderleri teminatı Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olup ilgili teminat dolayısıyla sigorta şirketinin ve Güvence Hesabının sorumluluğu 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesi hükmü gereğince sona ermiştir." ifadesi ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar tedavi süresince ortaya çıkanı bakıcı giderleri, tedaviyle ilgili diğer giderler ile trafik kazası nedeniyle çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler sağlık gideri teminatı kapsamında saymıştır. Bir başka ifade ile mağdurun tedavisine başlanmasından itibaren mağdurun sürekli sakatlık raporu alana kadar,
1-Tedavi süresince ortaya çıkan bakıcı giderleri,
2-Tedaviyle ilgili diğer giderler,
3-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler,
Sağlık giderleri kapsamında sayılarak Sosyal Güvenlik Kurumunun sorumluluğunda olduğu düzenlenmiştir.
Oysa 6111 sayılı kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanununun 98.maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu'nun sorumluluğu üniversite hastaneleri ile resmi ve özel sağlık kurumları tarafından trafik kazası sonucu yaralanan kişilerin tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmeti giderleri ile sınırlandırılmıştır.
Bu düzenleme gereği ZMSS Genel Şartlar A.5 (b) maddesi ile yaralının tedavisine başlanmasından maluliyet raporu alınıncaya kadarki süre içindeki;
1-Bakıcı giderleri
2-Çalışma gücünün kısmen veya tamamen azalmasına bağlı giderler (geçici iş göremezlik kayıpları)
3-Sağlık hizmeti giderleri kapsamında sayılarak 6111 sayılı torba Kanunun 59.maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu'nun 98.maddesi ile sınırları belirlenen sağlık giderleri teminatı kapsamını genişletmiştir.
Bu nedenle bir kanun maddesinin kapsamı idarenin bir düzenlemesi olan genel şartlar ile genişletmesi ve daraltması düşünülemez.
Böyle bir durum varsa kanuna aykırı genel şart maddesi, tebliğ vs uygulanması kanunun ilgili maddesine aykırılık teşkil eder.(Trafik kazalarından doğan cismani zararlar ve tazmini- Konya barosu yayınları. Shf 7-8 ,Yargıtay üyesi: ... )
Yine taraflar arasında düzenlenmiş olan Zorunlu Sigorta Mali Sorumluluk Sigortası poliçesinin bir anlamda mütemmim cüzü olan eki niteliğindeki genel şartların, hazırlanma ve bağıtlanmada taraf olmayan Sosyal Güvenlik Kurumu'na İdari bir düzenleme ile kanuni düzenlemesinin aksine bir sorumluluk yüklenmesi de düşünülemez. Ayrıca;
ZMMS sözleşmesindeki şartların davacı açısından bağlayıcı olmaması ve anayasa mahkemesinin 09/10/2020 tarihli resmi gazetde yayınlana 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 e 2019/40 k sayılı kararına göre 6704 sayılı kanunu 3.maddesiyle değiştirilen 90. maddesinn birinci cümlesinde yeralan "ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda " ibaresinin ve ikinci cümlesinde yeralan "ve genel şartlarda " ibaresinin iptal edilmiş olması sebebiyle de uygulanmayacaktır.
Bu halde davalı sigortanın, geçici işgörmezlik, tedavi giderlerinin teminat dışı olduğuna yönelik istinaf itirazları yerine değildir.
6-Davalı sigortanın, yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkin itirazlarında:
Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'nin 13. Maddesinde;
(1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.
(3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur" düzenlemesine göre;
Somut olayda yargılama gideri ve vekalet ücretinde eksiklik olmadığından itirazın reddi gerekmiştir.
7-Hatır taşıması itirazının incelenmesinde:
Yapılacak hatır indiriminden de sadece hatır için taşıyan tarafın yararlanması gerekmektedir.Hatır taşıması ile ilgisi bulunmayan diğer araç sürücüsü, maliki ve sigortacısı olan davalılar hatır indiriminden yararlanamaz. Bu halde davalı hatır için taşıyan tarafın sürücüsü ve İşleteni olmadığından bu indirimden yararlanması mümkün olmayıp,keza olayda hatır taşımasının da bulunmadığı gözetildiğinde istinaflar yersizdir.
8-Müterafik kusur itirazının incelenmesinde:
Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin 150/2-b maddesi düzenlemesine göre davacının yolcu olduğu araç bakımından arka koltuk için emniyet kemeri zorunluluğunun bulunmadığı da dikkate alındığında, tazminattan bu nedenle müterafik kusur indirimi yapılmayışının yerinde olduğundan itirazın reddi gerekmiştir. (YARGITAY 4. Hukuk Dairesi ESAS NO: 2021/3759 KARAR NO:2021/4961)
9-Manevi tazminat miktarına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun'un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56. maddesinde ; "Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir" hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı kusur durumu ve yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM'ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının YERİNDE OLDUĞU anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle davalı ... vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1.a.6.maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı ... vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun açıklanan sebeplerle KABULÜ ile Yerel Mahkeme kararının HMK.m.353/1-a/6 hükmü uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafça yatırılan, başvurma harçları dışında kalan, istinaf karar harçlarının talep halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf eden davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan masrafların İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Karar tebliği ve harç işlemlerinin İlk Derece Mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
7-Konya ... İcra Dairesinin ... Esas sayılı dosyasına davalı ... tarafından sunulan; ... Bankası ... tarihli, ... numaralı ... bedelli teminat mektubunun İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
8-Konya ... İcra Dairesinin ... Esas sayılı dosyasına davalı ... tarafından sunulan; Nakit ... TL bedelli teminatın İİK 36/5 maddesi gereğince talep halinde ilgilisine iadesine,
HMK'nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle KESİN olarak karar verildi. 06/04/2023

Başkan ...
e-imzalı
Üye ...
e-imzalı
Üye ...
e-imzalı
Katip ...
e-imzalı


Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.




Full & Egal Universal Law Academy