Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/407 Esas 2023/672 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Konya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2023/407
Karar No: 2023/672
Karar Tarihi: 06.04.2023

T.C. KONYA BAM ... HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
... HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: ...
KARAR NO: ...
KARAR TARİHİ: 06/04/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN: ... (...)
ÜYE: ... (...)
ÜYE: ... (...)
KATİP: ... (...)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KONYA ... ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
KARAR TARİHİ: 24/11/2022
NUMARASI: ... Esas ... Karar
DAVACI: ... - ...
VEKİLİ: Av. ... - ...
DAVALI: 1-... - ... ...
VEKİLİ: Av. ... - ...
DAVALI: 2-... - ... ...
VEKİLİ: Av. ... - ...
DAVALI: 3-... - ...
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ: 07/04/2023
Yukarıda bilgileri yazılı mahkemece verilen karara ilişkin istinaf talebi üzerine mahkemece dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderildiğinden yapılan ön inceleme ve incelemeyle heyete tevdi olunan dosyanın gereği görüşülüp aşağıdaki karar verilmiştir.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili 28/04/2020 tarihli dilekçesiyle; ... tarihinde davacının bisikleti ile seyir halindeyken alkollü olduğu kendi ifadeleri ile de açıkça ikrar olunan kontrolündeki ... plakalı araçla davacıya çarptığını, şüphelinin sağlık personeli olduğu ve paramedik olarak çalıştığını ancak davacıya çarptıktan sonra olay yerinden kaçtığını, davacının kaza sonrasında tedavi altına alındığını, kaza nedeniyle Konya Cumhuriyet Başsavcılığının ... soruşturma numaralı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, trafik kazasında ...'in kusurlu olduğu, meydana gelen kaza nedeniyle davacının ciddi şekilde yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını, kaza sonrası hafıza kaybı yaşadığını ve hafıza sorunu yaşadığını, davacının kaza nedeniyle iyileşme süresinde bakıma muhtaç olacağından iyileşme süresinde bir başkasının yardımına ne kadar süre ile muhtaç olacaklarının belirlenmesi ve bu belirlenen bakıma muhtaçlık sürelerinin nazara alınarak bakıcı gideri hesabının yapılması gerektiğini, davacının kazadan dolayı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar ve hafıza kaybı gibi unsurlar yaşadığını, bu durumlar da göz önüne alındığında davacı lehine davalılar ... ve ... açısından olay tarihinden itibaren 50.000,00 TL manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini, kazaya karışan ... plakalı aracın ... Sigorta nezdinde sigortalı olduğunu, sigorta şirketine dava açılmadan evvel başvuru yapıldığını, ayrıca dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyan ederek davanın kabulüne, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla trafik kazasında bedensel zarar nedeniyle, 6100 sayılı HMK madde 107 uyarınca toplanacak delillere göre maddi tazminat tutarı belirlenerek, davacı lehine şimdilik 100,00 TL geçici işgöremezlik, 100,00 TL sürekli işgöremezlik, 100,00 TL tedavi ve bakım-bakıcı giderleri, 100,00 TL belgelendirilemeyen-faturalandıralamayan tedavi giderleri olmak üzere toplam 400,00 TL maddi tazminatın kaza tarihindeki sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı için 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek faizinin, yargılama gideri ve vekalet ücretiyle birlikte davalılardan ... ve ...dan müştereen ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, davacının oluşabilecek alacaklı yönünden mağdur olmaması açısından ... plakalı araç üzerine tedbir konulmasına, tüm talepler için her türlü fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı tutulmak kaydıyla yargılama sırasında daha yüksek bir tazminat çıkması halinde dava değerini bu miktara yükseltme veya ek dava açma haklarının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan ... vekilinin 18/06/2020 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; davada husumet itirazlarının bulunduğunu, trafik kazasının davalı ... ile davacı arasında geçtiğini, müvekkilinin bu noktada davalı sıfatının bulunmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacı tarafından Konya Cumhuriyet Başsavcılığının ... soruşturma numaralı dosyasındaki diğer davalının ifadelerinde davalı ...'nin alkol ikrarından bahsedildiğini, diğer davalının alkol aldığı hususunda müvekkilin herhangi bir bilgisi olmadığını, müvekkilinin deniz astsubayı olduğunu ve sürekli olarak yurt dışında ya da gemide görevde olduğundan kazanın yapıldığı yeri dahi bilmediğini, müvekkilinin huzurdaki kaza ile illiyet bağı sabit bir kusuru bulunmadığını, kaza sonrasında davacıda kalıcı bir maluliyet olmadığını, davacının müvekkiline kusur bulabilmesi için diğer davalıya müvekkilinin kazaya konu aracı bilerek ve isteyerek teslim ettiğinin ispatlanması gerektiğini, davacının bu husustaki tüm iddialarına itiraz ettiklerini, davacının belirsiz alacak davasının getirdiği hükümlerden huzurdaki davada faydalanamayacağını, ayrıca zamanaşımı defi ileri sürdüklerini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile dava kabul edilecek dahi olsa davacının talep ettiği tedavi ve bakıcı giderleri doğrudan zarar sayılamayacağını ve davacı lehine bu davada söz konusu alacak kalemi kabul edilemeyeceğini, davacı maddi tazminat talepleri kabul edilecekse davacının SGK'dan almış olduğu maddi ve ayni yardımların tümünün hesap edilerek tazminattan düşülmesi gerektiği, varsa bu hususun SGK'dan müzekkere ile araştırılmasını talep ettiklerini, davacının manevi olarak zarara uğradığı iddiasını da ispat etmesi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek kaydı ile dava bu yönden kabul edilecekse dahi davacının talep ettiği tazminat miktarlarının afaki ve zenginleştirici nitelikte olduğunu, dosyada yeniden keşif yapılarak kusur araştırılmasını talep ettiklerini beyan ederek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan ... vekilinin 30/06/2020 tarihli davaya cevap dilekçesinde özetle; öncelikle arabuluculuk süresi hukuka uygun şekilde tamamlanmadan davanın açıldığını, arabuluculuk görüşmelerine sadece ... Sigorta A.Ş.'nin davet edildiğini müvekkilinin ve diğer davalının davet edilmediğini, arabuluculuk süreci hukuka uygun bir şekilde tamamlanmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, ... tarihindeki meydana gelen olayla ilgili henüz herhangi bir kamu davası açılmadığını, soruşturmanın Konya Cumhuriyet Başsavcılığının ...soruşturma numaralı dosyası üzerinden devam ettiğini, bu dosyanın sonucunun beklenmesini ve bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, meydana gelen kazada müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin kaza günü olay yerinden kaçmadığını, trafik kazasından kısa bir süre sonra ... Polis Karakoluna kendi rızası ile giderek ifade verdiğini ve kazanın nasıl meydana geldiğini anlattığını, davacının kaza günü herhangi bir aydınlatması olmayan bisikleti ile ani bir şekilde müvekkilinin kullandığı aracın önüne geçtiğini ve böylece kazanın meydana geldiğini, kazada kusur ve ihmalin davacıda olduğunu, müvekkilinin 102 promil alkollü olmasının trafik kazası ile arasında herhangi bir illiyet bağının bulunmadığını, trafik kazasının meydana gelmesinde alkolün etkisinin olup olmadığın net bir şekilde belirlenmesinin gerektiğini, davacının, müvekkilinin alkollü olması nedeni ile trafik kazasının meydana geldiğine yönelik iddialarını kabul etmediklerini, müvekkilinin olayın yaşandığı gün diğer davalı ...'nın isteği üzerine eğlence mekanına gittiklerini ve orada birlikte alkol aldıklarını, diğer davalının araç kullanamayacak kadar alkollü olması sebebiyle ve aracı müvekkilinin kullanmasını istemesi üzerine müvekkilinin aracı kullandığını, müvekkilinin alkollü olmasının trafik kazası ile herhangi bir illiyet bağının olmadığını, davacının iddia ettiği hafıza kaybının gerçekte var olup olmadığının ve var ise bunun davaya konu olay nedeni ile mi yoksa davacıda daha öncesinde var olan bir sağlık sorunu nedeni ile mi olduğunun davacı tarafça ispatı zorunlu olduğunu, davaya konu olayda kusurlu olanın davacı olduğunu, dolayısı ile müvekkilinden geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik, tedavi bakım bakıcı gideri, belgelendirilemeyen faturalandırılamayan gider ve manevi tazminat talebinde bulunamayacağını, davacının tedavisinin SGK tarafından karşılandığını ve yasal haklarının ödendiğini, davacının manevi tazminat talebinin de yersiz olduğunu beyan ederek yasal tüm haklarının saklılığı kaydı ile davanın reddine karar verilmesini, davacının tüm iddialarının ve taleplerinin reddine karar verilmesini, davaya cevap ve itirazlarının kabulüne karar verilmesini, arabuluculuk sürecinin hukuka uygun bir şekilde tamamlanmadan işbu davanın açılmış olması nedeni ile davanın reddine karar verilmesini, Konya C.Başsavcılığı'nın ... Sor. sayılı dosyasının sonucun beklenilmesini, dosyanın bekletici mesele yapılmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan ...'ne dava dilekçesi ve ekleri tebliğ edilmiş, davalı süresinde davaya cevap vermemiş, duruşmalara katılmadığı gibi kendisini bir vekil ile de temsil ettirmemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesinin kararı ile; "Dava, "Trafik Kazası Nedeniyle Tazminat" davasıdır.
İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; ... tarihinde davacının bisikleti ile seyir halindeyken alkollü olduğu kendi ifadeleri ile de açıkça ikrar olunan kontrolündeki ... plakalı araçla davacıya çarptığını, şüphelinin sağlık personeli olduğu ve paramedik olarak çalıştığını ancak davacıya çarptıktan sonra olay yerinden kaçtığını, davacının kaza sonrasında tedavi altına alındığını, kaza nedeniyle Konya Cumhuriyet Başsavcılığının ... soruşturma numaralı dosyası ile soruşturma başlatıldığını, trafik kazasında ...'in kusurlu olduğu, meydana gelen kaza nedeniyle davacının ciddi şekilde yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını, kaza sonrası hafıza kaybı yaşadığını ve hafıza sorunu yaşadığını, davacının kaza nedeniyle iyileşme süresinde bakıma muhtaç olacağından iyileşme süresinde bir başkasının yardımına ne kadar süre ile muhtaç olacaklarının belirlenmesi ve bu belirlenen bakıma muhtaçlık sürelerinin nazara alınarak bakıcı gideri hesabının yapılması gerektiğini, davacının kazadan dolayı ruhsal ve yaşamsal olumsuzluklar ve hafıza kaybı gibi unsurlar yaşadığını, bu durumlar da göz önüne alındığında davacı lehine davalılar ... ve ... açısından olay tarihinden itibaren 50.000,00 TL manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini, kazaya karışan ... plakalı aracın ... Sigorta nezdinde sigortalı olduğunu, sigorta şirketine dava açılmadan evvel başvuru yapıldığını, ayrıca dava açılmadan evvel arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını beyan ederek davanın kabulüne, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla trafik kazasında bedensel zarar nedeniyle, 6100 sayılı HMK madde 107 uyarınca toplanacak delillere göre maddi tazminat tutarı belirlenerek, davacı lehine şimdilik 100,00 TL geçici işgöremezlik, 100,00 TL sürekli işgöremezlik, 100,00 TL tedavi ve bakım-bakıcı giderleri, 100,00 TL belgelendirilemeyen-faturalandıralamayan tedavi giderleri olmak üzere toplam 400,00 TL maddi tazminatın kaza tarihindeki sigorta limitleri aşılmamak üzere temerrüt tarihinden işletilecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı için 50.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek faizinin, yargılama gideri ve vekalet ücretiyle birlikte davalılardan ... ve ...dan müştereen ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini, davacının oluşabilecek alacaklı yönünden mağdur olmaması açısından ... plakalı araç üzerine tedbir konulmasına, tüm talepler için her türlü fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı tutulmak kaydıyla yargılama sırasında daha yüksek bir tazminat çıkması halinde dava değerini bu miktara yükseltme veya ek dava açma haklarının saklı tutulmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ettiği görülmekle, konunun 6098 sayılı TBK.nun 49.ve devam eden maddelerinde ve KTK. 85.vd.eden maddelerinde düzenlendiği, TBK'nun 49/1. maddesinde; "Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür." şeklinde, TBK'nun 51/1. maddesinde;"Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler." şeklinde, KTK.85/1.maddesinde;"Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar." şeklinde, KTK. 86/1.maddesinde;"İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur." şeklinde, KTK.91/1.maddesinde; "İşletenlerin, bu Kanunun 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur." şeklinde, KTK.92.maddesinde(6704 S.K. 4. Mad. İle değişiklik öncesi);" Aşağıdaki hususlar, zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamı dışındadırlar.a) İşletenin; bu Kanun uyarınca eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere karşı yöneltebileceği talepler,b) İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,c) İşletenin; bu Kanun uyarınca sorumlu tutulmadığı şeye gelen zararlara ilişkin talepler,d) Bu Kanunun 105 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre zorunlu mali sorumluluk sigortasının teminatı altında yapılacak motorlu araç yarışlarındaki veya yarış denemelerindeki kazalardan doğan talepler,e) Motorlu araçta taşınan eşyanın uğrayacağı zararlar,f) Manevi tazminata ilişkin talepler." şeklinde, KTK'nun 97.maddesinde(6704 S.K. 5. Mad. İle değişiklik öncesi);"Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı talepte bulunabileceği gibi dava da açabilir." şeklinde, KTK'nun 99.maddesinde(6704 S.K. 6. Mad. İle değişiklik öncesi);" Sigortacılar, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar." şeklinde düzenlemeler yapıldığı görülmüştür.
Dosya kapsamı incelendiğinde davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasında uğramış olduğu maddi ve manevi zararına ilişkin tazminat davası açmış olduğu görülmüş olup davacının maddi tazminatları olan geçici, sürekli, bakıcı ve belgelendirilen ve belgelendirilemeyen tedavi giderleri olarak maddi tazminat talebinde bulunduğu gibi aynı zamanda manevi yönden de sigorta şirketi hariç diğer davalılardan manevi tazminat talep etmiş olduğu anlaşılmış olup dosya kapsamında ceza dosyası getirtilmiş, sağlık raporları dosya içerisine alınmış , davaya ilişkin davacının iddiasına istinaden maluliyete ilişkin rapor düzenlenmiş söz konusu kaza oluşumundaki kusur oranı, bilirkişilerce tespit edilerek davacı ve davalıların kusurları nispetinde ve aktüerya tarafından hesaplanan tazminat miktarları da göz önüne alınarak davacı lehine aşağıda miktarları belirtilen tazminat miktarlarının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınmasına karar verildiği, söz konusu tespitten sonra davacı vekilince bedel artırımına gidilerek taleplerin güncellendiği, ve bu talepler doğrultusunda maddi olarak aşağıda belirtilen miktarlar doğrultusunda karar verilmesi ile aynı zamanda davacının davalı ... hariç diğer davalılardan talep etmiş olduğu manevi tazminata ilişkin karar da dosya kapsamında incelenen maluliyet kusur oranı ve tarafların sosyal ekonomik durumları dikkate alınarak aşağıdaki miktarda manevi tazminata da aşağıdaki gibi karar verilmiştir.
Konya Bölge Adliye Mahkemesinin ... Hukuk Dairesinin ...- ... ve Konya ... Hukuk Dairesinin ... E. ... K. sayılı dosyalarında da belirtmiş olduğu üzere bakıcı giderleri ve faturalandırılamayan tedavi giderleri yönünden davalı ... şirketinin de sorumlu olacağı kabul edildiği dikkate alınarak, mahkemece alınan raporların ayrıntılı ve denetime açık olması nedeniyle hükme esas alındığı ve davacı vekilinin tazminat miktarlarını raporlara uygun şekilde ıslah ettiği görülmekle davacının maddi tazminat taleplerinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Manevi tazminat yönünden yapılan incelemede ise ; kazanın meydana geldiği tarih, tarafların kusur durumu, tarafların ekonomik ve sosyal durumu ile manevi tazminatın amacı göz önünde bulundurularak, davacının manevi tazminat talebinin de kaza tarihinden itibaren kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve oluşan vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
Davacının davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile;
MADDİ TAZMİNAT AÇISINDAN;
A-Davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan geçici iş göremezlik nedeniyle uğramış olduğu maddi tazminat olarak 16.691,65 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan 22/08/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan 22/11/2019 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
B-Davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş göremezlik nedeniyle uğramış olduğu maddi tazminat olarak 74.489,04 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan 22/08/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan 22/11/2019 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
C-Davacının 22/08/2019 tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan bakıcı gideri nedeniyle uğramış olduğu maddi tazminat olarak 6.523,92 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan 22/08/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan 22/11/2019 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
D-Davacının... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan belgelendirilemeyen ve faturalandırılamayan tedavi gideri olarak uğramış olduğu maddi tazminat olarak 4.250,00 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan 22/08/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan 22/11/2019 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
MANEVİ TAZMİNAT AÇISINDAN;
Davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan manevi kaybı olarak 10.000,00 TL'nin sigorta şirketi hariç olmak üzere diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine," şeklinde hükmün kurulduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı ... vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece hukuki dinlenilme ve savunma haklarının zarara uğratıldığını, husumet itirazlarının Yerel Mahkemece kabulü gerekirken reddinin hatalı olduğunu, trafik kazasının diğer davalı ... ile davacı arasında gerçekleştiğini, davalı müvekkilinin bu noktada davalı sıfatı bulunmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, ayrıca tüm talepler yönünden talep edilebilirlik süresinin geçirildiğini, Yerel Mahkemece zamanaşımı itirazlarının kabulü gerekirken reddinin hatalı olduğunu, huzurdaki dosyanın asliye hukuk mahkemelerinde ikame edilmesi gerektiğini, görev yönünden itirazlarının Yerel Mahkemece hatalı değerlendirildiğini, davanın görevli mahkemede ikame edilmediğini, aksi kanaat durumunda ise; dava açılmadan önce arabuluculuk başvurusu yapılmadığını, arabuluculuk başvurusu gerçekleştirilmeden huzurdaki davanın ikame edilemeyeceğini, davanın usulden reddini gerektiğini, eldeki hükmün esas itibariyle de mevzuata aykırı olduğunu, kazaya karışan aracın taraflarınca diğer davalıya bile isteye teslim edildiği hususunun davacı tarafından ispat edilemediğini, kusur raporuna ve adli tıp raporuna itiraz ettiklerini, davacının müterafik kusurlarının incelenmediğini, adli tıp raporunun hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, ilgili maluliyetin trafik kazası ile illiyet bağının kurulmadığını, kabul anlamına gelmemek üzere; davacının SGK'dan veya ilgili sigorta şirketlerinden almış olduğu maddi, manevi ve ayni yardımların tümünün hesap edilerek tazminattan düşülmesi, peşin sermaye değerinin de tazminat hesabında dışlanması gerektiğini, Yerel Mahkemece bu yönde bir inceleme yapılmadığını, söz konusu dava kabul edilecek olsa dahi yazılı şekilde manevi tazminatlara hükmedilmesinin afaki miktardaki tazminatlar anlamına geldiğini, miktarların olması gerekenden yüksek kaldığını, davacının manevi tazminat talebine faiz işletilmesi isteğinin yersiz olduğunu, manevi tazminat taleplerine faiz işletilemeyeceğini, davacı lehine hükmolunan ilam vekalet ücretleri ve yargılama giderlerinin de olması gerekenden yüksek hesaplandığını, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının ve ferilerine ilişkin hükümlerin ortadan kaldırılmasına, davanın reddine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı uhdesinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkilinin kaza anında henüz 21 yaşında olup çok genç bir yaşta davalının hiçbir kurala uymaksızın kendisini kaybedecek derecede alkol alarak kendisine çapması sonucu hayatının karardığını, ülkenin ekonomik durumu gözetildiğinde karar anında 5.500,00 TL olan asgari ücretin dahi bu aşamada 8.506,00 TL olarak belirlenmiş olup müvekkilinin huzurdaki yaralanması sonucu manevi zararının şu koşullarda 2 aylık asgari ücret kadar bile değer görmediğini, bu durumun hem vicdani olarak hem de hakkaniyet duygusu adına son derece üzücü olduğunu, 10.000,00 TL nin günümüzdeki para değerinin ve alım gücünün düşüklüğü karşısında müvekkilinin yaşadığı kaza sonrası manevi yıpranmasının kıymet görmediğini, mmüvekkilinin söz konusu kaza nedeni ile işitme kaybı yaşamasından kaynaklı olarak sürekli işitme cihazı kullanmak zorunda kaldığını, kullanmakta olduğu işitme cihazının yaklaşık olarak 8-10 ayda bir değiştirildiğini, her işitme cihazı değiştirildiğinde müvekkilinin 3.500,00 TL - 4.500,00 TL civarı bir ücret ödemek zorunda kaldığını, bunun müvekkilinin maddi zararları arasında olup bu hususun da müvekkilinin bakiye ömrü göz önünde bulundurularak hesap arasına alınması gerektiğini, ancak bu yönde yapmış oldukları itirazların değerlendirilmediğini ve bu konuda ek rapor aldırılmadığını, hüküm kurulurken de bu husus dikkate alınmadığını, davalının gerek alkollü araç kullanması gerekse müvekkilini olay yerinde bırakıp kaçmasıyla tam ve asli kusurlu olduğunu, söz konusu kazada müvekkilinin herhangi bir kusuru bulunmadığını, bu sebeple müvekkiline yükletilmiş olan kusur oranının fahiş olduğunu, verilmiş olan kararda kabul edilmiş olan manevi tazminat miktarı yönünden faiz başlangıç tarihi yahut faiz oranının belirtilmediğini, yalnızca davalı ... ve ...'dan müşterek ve müteselsilen tahsili şeklinde eksik hüküm kurulduğunu, bu haliyle verilmiş olan kararın hatalı olduğunu, tüm bu nedenlerle manevi tazminata yönelik kararın tam kabul yönünde değiştirilmesine, maddi tazminat kalemleri arasında yer verilmemiş olan işitme cihazı masraflarının da maddi zarar kalemi olarak hesaplanması gerektiğinden dosyanın bu sebeple kaldırılarak yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kusura ilişkin müvekkiline atfedilmiş olan %15'lik kusur oranının hiçbir maddi dayanağı olmaması nedeniyle yenden kusur değerlendirilmesi yapılması için dosyanın kaldırılarak ilk derece mahkemesine gönderilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı yan üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava şartı olan zorunlu arabuluculuk sürecinin hukuka uygun bir şekilde tamamlanmadığını, kusur oranlarının tespitine yönelik bilirkişi raporuna yaptıkları itirazların değerlendirilmediğini, davacının gece 00:00 sıralarında, herhangi bir aydınlatması olmayan bisikleti ile ani bir şekilde müvekkilinin kullandığı aracın önüne geçtiğini ve netice olarak işbu trafik kazasının meydana geldiğini, bisiklette aydınlatmanın olmaması, aniden müvekkilinin kullandığı aracın önüne geçmesi nedenleri ile kusur ve ihmalin davacıda olduğunu, dolayısıyla kusura dair itirazlarının dikkate alınmadan, raporlar arasındaki çelişki giderilmeden karar verilmiş olmasının usule ve yasaya aykırı olduğunu, davanın kısmi dava mı belirsiz alacak davası mı olduğu hususunun netleşmediğini, davacının Yerel Mahkemece verilen kesin mehile (ihtaratlı) uymadığını, davacının maluliyet durumuna ve oranına dair itirazlarının Yerel Mahkemece dikkate alınmadığını, davacının iyileşme süresinin ve dolayısıyla geçici iş göremezlik döneminin 9 ayı bulacağı yönündeki bilirkişi değerlendirmesinin hatalı olduğunu, bu döneme dair maluliyet oranının %100 olarak kabul edilmesinin de hatalı olduğunu, hesap bilirkişisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporuna itirazlarının Yerel Mahkemece değerlendirilmediğini, davacının talep ettiği alacak kalemlerinin zamanaşımına uğradığını, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının manevi tazminat talebinin tümden reddine karar verilmemesinin de hatalı olduğunu, davacının manevi tazminat talebini haklı gösterecek herhangi bir husus bulunmadığını, tüm bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının müvekkili lehine kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesi için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmesini ya da yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE :
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re'sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
Dava; yaralanmalı trafik kazası sebebiyle geçici, sürekli iş göremezlik, tedavi ve bakıcı giderlerine ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
1-Arabuluculuk itirazının incelenmesinde:
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na 06/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 7155 sayılı kanunun 23.maddesi ile eklenen madde 18/A'ya göre; "Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir...." hükmü getirilmiştir.
01/02/2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasa ile Türk Ticaret Kanunu'na eklenen 5/A maddesi ile 01/01/2019 tarihinden itibaren ticari davalarda arabuluculuğa başvurunun dava şartı haline geldiği, yine 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na 06/12/2018 tarihinde yürürlüğe giren ve 7155 sayılı kanunun 23.maddesi ile eklenen madde 18/A'ya göre de, zorunlu arabuluculuğa tabi ticari davalarda, arabulucuya başvurulduğuna dair son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir suretinin sunulmasının dava şartı olduğu, bu tutanak sunulmadan açılan davalarda, mahkemece, tutanağın sunulması için davacı tarafa 1 haftalık kesin mehil verileceği, süreye rağmen tutanağın sunulmaması halinde davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verileceği düzenlenmiştir.
Anlatılan ilke ve düzenlemeler kapsamında somut olayda; davacı vekili tarafından, davalı ZMMS Sigorta'ya karşı açılan davanın zorunlu arabulucuya tabi ticari dava olduğu, taraflar arasında ihtilaf olmadığı davacının da kabulünde olduğu gibi, diğer davalı sürücüye karşı arabuluculuğa başvurulmadığı sabit olsa da, davacı tarafından zararın tahsili için müteselsilen dava açıldığı ve davalıların zorunlu dava arkadaşı olmadıkları, diğer ihtiyari dava arkadaşı işleten ve sürücü gerçek kişi için zorunlu arabulucuğa başvurunun gerekmediği anlaşılmakla itiraz yersizdir.
2-Zamanaşımı itirazını incelenmesinde:
Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 72. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK'nın 72. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanışımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794).
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 72 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK'nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar" hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir" hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen, hem sorumluluğu gerektiren hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken, 2918 sayılı KTK'nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin cezayı gerektiren bir eylem olmasını yeterli görmekte; bunun dışında, eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılmasını, ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten veya Güvence Hesabı) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür (HGK'nın 10.10.2001 gün 2001/19-652-705, HGK'nın 16.04.2008 gün, 2008/4-326-325, HGK'nın 05.06.2015 gün 2014/17-2198,2015/1495 ve HGK'nın 16.09.2015 gün, 2014/17-116, 2015/1771, HGK'nın 10.06.2015gün, 2014/17-27,2015/1530 sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza ... tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacı yaralanmıştır. Yaralanmayla sonuçlanan sözkonusu trafik kazası da bu anlamda cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir. Buna göre eylem için(TCK 89/1) kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 66/1-e maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu dikkate alındığında dava tarihi olan 28/04/2020 tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple buna yönelik itiraz yerinde değildir.
3-Husumet itirazının incelenmesinde:
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda kural olarak araç işleteninin sorumluluğu tehlike sorumluluğu olarak kabul edilmiştir.
Anılan Kanunun 85/I.maddesine göre;
“Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.”
Bu fıkradan çıkan sonuç şudur ki; motorlu araç işleten, motorlu aracın işletilmesinden doğan zarardan kusuru olmasa bile sorumludur. Buradaki sorumluluk kusura dayanmayan ağırlaştırılmış objektif sorumluluktur (tehlike sorumluluğu).
Bu sorumluluktan kurtuluş beyyinesi ise aynı Kanunun 86/I.maddesinde şöyle belirlenmiştir.
“İşleten veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bir bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın, kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya bir üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur.”
Yine aynı Kanunun 85/son fıkrasında, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.” denilmiştir. Bu fıkrada eylemlerinden sorumlu olduğu kişiler, “araç sürücüsü” ve de “aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişiler” ortaya çıkmış bulunmaktadır. Şu var ki, “araç sürücüsü” ve “aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin”, “işletenin eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin” kapsamında yer aldığı su götürmez. İşte araç işleteninin sorumluluktan kurtulması için, eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin, yasanın deyimi ile kusurları bulunmadığını da kanıtlaması gerekecektir.
İşletenin bu bağlamda sorumlu tutulabilmesi için, aracı o kişiye rızasıyla bırakmış olması gerekir.
Somut olayda davalı ... aracın anahtarını saklama görevini yerine getirdiği buna rağmen aracın alındığını ispat edemediği anlaşıldığından savunmalara itibar edilmemiştir.
4-Görev itirazının incelenmesinde:
HMK'nun 355/2. maddesi uyarınca mahkeme kararında kamu düzenini ilgilendiren hususlara ilişkin aykırılık olup olmadığının incelenmesinde; dava tarihi itibarı ile yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4/1-a maddesi gereği her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olup olmadığına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen hususlar ticari davalardır. TTK 5/1 maddesi gereği ticari davalara bakmakla görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemeleridir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden itibaren yasanın 5/3 maddesi gereği Asliye Hukuk Mahkemeleri ile Asliye Ticaret Mahkemeleri arasındaki ilişki işbölümü olmaktan çıkmış görev ilişkisi haline gelmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 1. maddesi gereği göreve ilişkin kurallar kamu düzeni ile ilgili olup mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.
Somut davada davalı zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olup, davacılar üçüncü kişi olarak sigorta sözleşmesinin tarafı değillerdir.
Sigorta Hukuku 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 6. kitabında 1401 ve devamı maddelerinde, Zorunlu Sorumluluk Sigortası ise 1483 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Bu durumda Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen hususlardan olması nedeniyle dava ticari dava olup Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından bakılıp sonuçlandırılması gerekmektedir. Bu nedenle itirazın reddi gerekmiştir.
5-Maluliyet raporuna ve hesap raporuna ilişkin itirazın incelenmesinde:
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği anlaşılmakta olup bu iptal kararının somut davada uygulanabilirliğinin tespiti gerekmektedir.
Anayasa'nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir.Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan HMK 33 maddesinde “Hakim Türk hukukunu resen uygulanır.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Zira Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 E., 2011/3384 K. sayılı kararı).
Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında;“Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi'nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa'nın, "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar." yolundaki 153. Maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da;“Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 Esas, 2011/524 K. Sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK'da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 E., 2012/232 K. sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir. Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi'nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada "İptal kararları geriye yürümez" kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, "Devlete güven" ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa'nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa'nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa'ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve "İptal kararlan geriye yürümez" kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
AYM nin 09/10/2020 tarihli resmi gazetede yayınlanan 17/07/2020 tarihli ve 2019/40 esas 2019/40 sayılı kararına göre Karayolları Trafik Kanunu'nun zorunlu trafik sigortasına ilişkin 90 ve 92. maddelerinde yer alan, "Trafik Sigortası Genel Şartları" ifadelerini iptal ettiği,iptal kararı içerine göre sigorta şirketlerinin trafik kazalarından doğan tazminat sorumluluğunun öncelikle Karayolları Trafik Kanunu,Türk Borçlar Kanunu'nun haksız fiillere ilişkin hükümlerinin uygulanacağı, dolayısıyla trafik sigortası kapsamındaki tazminatların belirlenmesinde artık 'Genel Şartlar'ın kural olarak belirleyici olmayacağı, genel Şartlar"ın sadece Karayolları Trafik Kanunu ve Borçlar Kanunu'na aykırı olmayan hükümlerinin uygulanabileceği, dolayısıyla bu karardan sonra sigorta şirketlerinin tazminat sorumluluğunu azaltan 'Genel Şartlar'ın birçok hükmünün uygulanamaz hale geldiği görülmektedir.
Bu kapsamda açılan davalarda TBK nın haksız fiile ilişkin hükümleri,KTK kanunu hükümleri ile genel şartların bunlara aykırı olmayan hükümleri ile bu doğrultuda yeni genel şartlarla çeliştiği durumda Yargıtay'ın genel şartların yürürlüğe girmesinden önceki yerleşmiş içtihatları doğrultusunda uygulama yapılması gerekecektir.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin konusu, karayolunda motorlu taşıt işletenin, motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin uğrayabileceği destekten yoksun kalma zararını, bedensel zararı ve/veya eşya zararını tazmin yükümlülüğünü teminat altına almaktır. Başka bir ifadeyle sigorta şirketinin bu sözleşme ile yüklendiği borç, işletenin motorlu taşıtın işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilere zarar vermesi hâlinde doğacak tazminat borcunu sigorta teminat limiti dâhilinde ödeme borcudur. Sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğan sorumluluğunun kapsamı düzenlenmemiş olup bu kapsamın idarenin düzenleyici nitelikte işlemi olan genel şartlar ile belirlenmesi öngörülmüştür. Böylece sigorta şirketinin zorunlu mali sorumluluk sigortası sözleşmesinden doğacak borcu, idare tarafından her zaman değiştirilebilir nitelikteki kurallar olan genel şartlara göre belirlenecektir. Borcun kapsamının tespiti hususunda temel çerçeve ve ilkelerin kanunda belirlenmediği, idareye geniş bir takdir yetkisinin tanındığı anlaşılmaktadır.
Mali sorumluluk sigortası sözleşmesinin içeriğine ilişkin düzenleme öngören itiraz konusu kuralların, sözleşmenin tarafları olarak motorlu taşıt işleten ile sigorta şirketinin yanında motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle zarara uğrama riskine maruz kalan üçüncü kişilerin menfaatleri arasındaki dengenin dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Motorlu taşıt işletilmesi sebebiyle üçüncü kişilerin zarara uğraması hâlinde işletenin tazminat borcunun kapsamı 6098 sayılı Kanun’un gerçek zararın tazminini öngören kurallarına göre belirlenmektedir. Bu tazminat borcunun ödenmesini teminat altına almak amacıyla zorunlu kılınan mali sorumluluk sigortası uyarınca sigorta şirketinin borcunun kapsamı ise itiraz konusu kurallarda atıf yapılan genel şartlara göre belirlenmektedir. Bu da zarar gören üçüncü kişi ve işleten aleyhine buna karşılık sigorta şirketi lehine menfaat dengesinin bozulmasına yol açabileceği gibi aksi durum da söz konusu olabilecektir. İşleten sorumluluk sigortası yaptırmış olmasına rağmen sigorta şirketi tarafından ödenen tazminat ile gerçek zarara karşılık gelen tazminat arasındaki farktan zarar görene karşı sorumlu olmaya devam edecektir. Zarar görenin sigorta şirketi tarafından tazmin edilmeyen zararı ise ancak işletenin ekonomik durumunun bu zararın karşılanması için yeterli olması hâlinde tazmin edilebilecektir. Şeklinde tezahür eden AYM İPTAL GERKÇESİNDE VURGULANDIĞI ÜZERE AYNI KAZA İLE İLGİLİ OLMAK ÜZERE İŞLETEN VE FİİLİ YAPAN KİŞİYE YÖNELİK AÇILAN DAVA İLE SİGORTANIN DAVALI OLMASI DURUMUNDA UYGULANACAK Yönetmelik ve hesaplama tablolarındaki farklılık sorumlular arasında eşitsizliğe ve idarenin tek taraflı olarak düzenleyici olan işlemlerin sonucunda sorumlu olacak tazminat miktarlarında farklılık oluşturacaktır.
Bu halde Aym'ce verilen iptal kararı sonrası düzenlenecek maluliyet raporlarında 01/06/2015 tarihinden itibaren uygulanan genel şartların bu halde genel şartlarla belirlenen özürlülük ölçütü yönetmeliği ile engelliler yönetmeliğinin uygulanma imkanı kalmadığından; Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşlardan, çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan hükümlere göre ,haksız fiil tarihi 11/10/2008 tarihinde önce ise Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında ise Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihinden sonra ise Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği (ancak Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre rapor düzenlenmesi teknik olarak mümkün olmadığı bu dönem için de yine 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği uygulanacak) hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.Kökleşmiş Yargıtay 17. HD uygulaması ve içtihatlarına göre maluliyet raporlarının düzenlenmesinde haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan yönetmelik ve yasa hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.(Nitekim Yargıtay 17 HD nin 2016/16240 esas 2019/7273 karar 2016/15369 esas 2019/6853 karar sayılı ilamları)
Keza Düzenlenecek aktüerya raporlarına ilişkin olarak da genel şartlar ile getirilen TRH 2010 ve 1,8 teknik faizin ve bu genel şartlarla belirlenen vergilendirilmiş belgeli gelir, olmadığı takdirde asgari ücretin kazanç olarak nazara alınacağı düzenlemesinin uygulanma ihtimali kalmadığı gözetilerek;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 1989/4-586 Esas,1990/199 K sayılı kararı ve Yargıtay 17. Hukuk ve 4 Hukuk dairesinin yerleşik içtihatları gereği, Population Masculine Et – Feminine (PMF 1931) Tablosu esas alınarak davacının veya müteveffanın muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi; davacının veya müteveffanın muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması, davacının veya müteveffanın asgari ücret üstünde kazancı olduğunun iddia edilmesi durumunda kaza tarihindeki gelirine dair delillerini ibrazının sağlanması, varsa; ilgili meslek odaları ve meslek kuruluşlarından,vergi dairesinden ,işyerinden kaza tarihindeki sürekli ve net kazanç durumunun sorulması, geriye doğru maaş bordrosu ve sosyal güvenlik kayıtlarının getirtilmesi, davacının veya müteveffanın kaza tarihinde fiili olarak çalışmadığının belirlenmesi halinde asgari ücretin gözönüne alınacağının düşünülmesi gerekmektedir.
Bu halde mahkemece AYM iptal kararı doğrultusunda belirlenen esaslara göre rapor alınarak hükme esas alınmasında usul ve yasaya aykırılık yoktur itirazların reddi gerekmiştir.
6-Kusur itirazını incelenmesinde:
Olaya ilişkin savcılıkta alınan kusur raporu ,mahkemece alınan kusur raporlarının birbiri ve olay ile uyumlu olduğu davalı sürücü Ali"nin %85 davacının ise %15 kusurlu olduğunun netleştiği anlaşılmakla itirazın reddi gerekmiştir.
7-Bakıcı giderine ilişkin itirazın incelenmesinde:
Cismani Zarar Halinde Lazım Gelen Zarar ve Ziyan” başlığı altında düzenlenen BK'nın 46. maddesinde, bedensel zarara uğranılması nedeni ile talep edilebilecek zarar türleri belirtilmekte olup çalışma gücü kaybı da bu zarar türleri arasında yer almaktadır.
Davalı vekili bakıcı giderine hükmedilebilmesi için maluliyetin gerektiğini belirtmiş ise de bu durumun hakkaniyet kurallarına aykırı niteliktedir. Şöyle ki kaza sonucu davacıda alınan raporda iyileşme sürecinin 9 ay ve bu süre içerisinde davacının bir başkasının bakımına muhtaç olduğu ve kişiye bu süre zarfında bakıcı gideri oluşması açıktır.
İDM tarafından maluliyetin belirlenmesi için rapor alınmış olup,sunulan 01/02/2019 tarihli raporda davacının kaza nedeniyle 6 aylık geçici iş göremezlik süresinde %100 malul kabul edilerek bakıcı giderine hükmedilmesinde bu süre içerisinde davacının bir başkasının bakımına muhtaç olduğu ve kişiye bu süre zarfında bakıcı gideri oluşmasının açık olmasına ve raporunun dosya kapsamına uygun olunmasına göre
Davalı ... vekilinin buna ilişkin istinafı yerinde görülmemiştir.
Keza Kaza tarihinin 03/11/2013 olmasına göre, 6098 sayılı TBK md. 54 gereğince vücut bütünlüğünün ihlali sonucu ortaya çıkan zararlardan olan geçici iş göremezlik zararı, bakıcı gideri ve SGK tarafından karşılanmayan faturasız tedavi giderleri ihlâlin doğrudan bir sonucu olarak ortaya çıktığından zorunlu mali sorumluluk sigortası teminat kapsamında olmasına, 6111 sayılı kanunla Karayolları Trafik Kanunun 98. Maddesinde değişiklik yapan düzenlemenin faturalı SGK tarafından karşılanan tedavi giderlerine ilişkin olmasına, olayda bakıcı giderinin diğer 'iyileşme giderleri' kapsamında bulunmasına, bu zararlardan da davalı ZMMS'nın ve dolayısıyla ... Hesabı'nın sorumlu olmasına göre bu itirazın yerinde olmadığı görülmüştür.
8-Vekalet ücreti ve yargılama gideri itirazının incelenmesinde:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 08.07.2009 tarihli, 2009/21-286 Esas ve 2009/328 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için, aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda, bu bağlantı, karşılığını, dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı, zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında ve zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmekte olup, anılan kavramların açıklanmasında yarar vardır.
Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da, bu hukuki ilişki hakkında, mahkemece, bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde, dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle, bir hakkın, birden fazla kişi tarafından, birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman, o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise, dava sonunda, zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.
Bazı hallerde ise, birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde, kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.
Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise, dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 57. maddesinde; “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğmuş olması hallerinde, birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.
Alacaklının müteselsil borçluların tümüne veya bunlardan bazısına karşı alacak davası açtığı hallerde davalı müteselsil borçlular; yine, mirasçılar miras bırakanın borçlarından müteselsilen sorumlu olduklarından, birden fazla mirasçıya karşı alacak davası açılması halinde davalı mirasçılar; birden çok kişinin aynı sözleşmeyle borç altına girdiği hallerde bölünebilen bir borç nedeniyle birden çok kişiye karşı birlikte dava açılması halinde, bu kişiler; arasındaki ilişki ihtiyari dava arkadaşlığıdır.
Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması haline gelince; aynı sebepten maksat, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesi olanaklıdır. Örneğin, sebepsiz iktisap hükümlerine göre sorumlu olan kişilere karşı ve haksız fiili birlikte işleyen kişilere karşı birlikte dava açılabilir. Burada da ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusudur.
Bu halde Dava arkadaşlığı; davacı veya davalı tarafta birden fazla kişi bulunması hali olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 57 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığında; birden çok kişi, birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir. Bu haller, davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması, ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olmasıdır. (HMK.57) Sayılan bu üç durum dışında ihtiyari dava arkadaşlığı söz konusu değildir. Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde ise mecburi dava arkadaşlığı vardır (HMK.59).
Yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin;
" 10 – (1) Manevi tazminat davalarında avukatlık ücreti, hüküm altına alınan miktar üzerinden Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez.
(3) Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.
(4) Manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücreti ayrı bir kalem olarak hükmedilir. " hükmünü taşımaktadır.
Somut olayda, davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar tarafından davalıdan manevi tazminat talep edildiğine ve davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığına göre kabul edilen miktarlar yönünden herbir davacı için ayrı ayrı, reddedilen kısım üzerinden de kendisini vekille temsil ettiren davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücreti taktir edilmesi yerindedir.
9-Manevi tazminat miktarına ilişkin itirazın incelenmesinde:
Manevi tazminat, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56.maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre, Manevi zarar; mutlak hak olan ve dolayısıyla herkese karşı korunmuş bulunan kişilik haklarının kapsamına giren değerlerden birisinin ihlali ile doğar. Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namı ile bir miktar para ödenmesini talep edebilir. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığının haklı kılması halinde hakimin manevi tazminat olarak verilmesine hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nisfetle hüküm vereceği Medeni Kanun'un 4. maddesinde belirtilmiştir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hâkimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması ve buna göre manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. (HGK 23/06/2004, 13/291-370)
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 56. maddesinde; "Ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir" hükmü düzenlenmiş madde metninden de anlaşıldığı üzere, haksız eylem sonucu bedensel zarar görenin yakınları yararına manevi tazminata karar verilebilmesi için, zarar görenin yaralanmasının ağır bedensel zarar niteliğinde olması gerekmektedir. Ağır bedensel zarar, kanunda tanımlanmamış olup, yaralanmanın özelliğine ve yarattığı sonuçlara göre mahkemece takdir edilecektir.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı kusur durumu ve yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde İDM'ince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının AZ OLDUĞU, davacı vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinafının yerinde olduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle, davalı vekillerinin istinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK.nın 353/1-b.2. maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Davalı ... vekilinin ve davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun reddine
Davacı ... vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; ilk derece mahkemesi kararın KALDIRILMASINA,
HMK.nın 353/1-b-2.maddesi gereğince YENİDEN ESAS HAKKINDA HÜKÜM KURULMASINA,
Davacının davasının KISMEN KABUL KISMEN REDDİ ile;
1-MADDİ TAZMİNAT AÇISINDAN;
A-Davacının 22/08/2019 tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan geçici iş göremezlik nedeniyle uğramış olduğu maddi tazminat olarak 16.691,65 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan 22/08/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan 22/11/2019 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
B-Davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan sürekli iş göremezlik nedeniyle uğramış olduğu maddi tazminat olarak 74.489,04 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan ... tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan 22/11/2019 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
C-Davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan bakıcı gideri nedeniyle uğramış olduğu maddi tazminat olarak 6.523,92 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan ... tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan 22/11/2019 dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
D-Davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan belgelendirilemeyen ve faturalandırılamayan tedavi gideri olarak uğramış olduğu maddi tazminat olarak 4.250,00 TL'nin davalılardan tekerrüre esas olmamak kaydıyla ve sigorta şirketi açısından sigorta limiti ile sınırlı olmak koşuluyla davalı ... ve ... açısından kaza tarihi olan ... tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ... şirketinin temerrüte düştüğü tarih olan ... dan itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
2-MANEVİ TAZMİNAT AÇISINDAN;
A-Davacının ... tarihinde meydana gelen trafik kazasından kaynaklanan manevi kaybı olarak 30.000,00TL'nin sigorta şirketi hariç olmak üzere diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
İlk Derece Yargılaması Yönünden;
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gerekli 9.013,82 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 172,15‬ TL harç ile 347,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 519,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.494,67‬ TL harcın (davalılardan sigorta şirketi açısından temerrüt tarihinden başlamak üzere sigorta kapsamı limiti kadar sorumlu olmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazine'ye irad KAYDINA, (Davalı ... şirketinin 6.557,88 TL'sinden diğer davalılarla birlikte sorumlu tutulmasına)
4-6102 sayılı TTK'nun 5/A maddesi kapsamında arabuluculuğa başvurulduğundan 1.320,00 TL arabulucu ücretinin 6235 sayılı Kanunu 18/A-13.maddesi gereğince (davalılardan sigorta şirketi açısından temerrüt tarihinden başlamak üzere sigorta kapsamı limiti kadar sorumlu olmak ve arabuluculuk ücretinin 1.019,04 TL'sinden sorumlu tutulmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazine'ye gelir KAYDINA,
5-Davacı tarafından sarfına mecbur kalınan 234,35 TL ilk yargılama harcı ve 347,00 TL ıslah harcı olmak üzere toplamı olan 581,35 TL'nin (davalılardan sigorta şirketi açısından temerrüt tarihinden başlamak üzere sigorta kapsamı limiti kadar sorumlu olmak ve harcın 448,80 TL'sinden sorumlu tutulmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,
6-Davacı tarafından sarfına mecbur kalınan 419,90 TL keşif harcı, 5.817,95 TL bilirkişi ücreti tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 6.237,85 TL yargılama giderinin kabul ret oranına göre hesaplanan 5.414,45 TL'sinin (davalılardan sigorta şirketi açısından temerrüt tarihinden başlamak üzere sigorta kapsamı limiti kadar sorumlu olmak ve yargılama giderlerinin 4.179,35 TL'sinden sorumlu tutulmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, geri kalan yargılama giderlerinin davacı üzerinde BIRAKILMASINA,
7-Davalılar tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta hüküm kurulmasına yer OLMADIĞINA,
8-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maddi tazminatın kabul edilen kısmı (101.954,61 TL) üzerinden davacı vekili için 16.293,19 TL nispi vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE,
9-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminatın kabul edilen kısmı (30.000,00 TL) üzerinden davacı vekili için 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalılardan ... ve ...'den alınarak davacıya VERİLMESİNE,
10-Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca manevi tazminatın reddedilen kısmı (20.000,00 TL) üzerinden davalılardan ... ve ... vekilleri için 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılardan ... ve ...'ye VERİLMESİNE,
11-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın, kararın kesinleşmesi beklenilmeksizin istek halinde davacıya iadesine, karar kesinleşinceye kadar iade alınmaz ise gider avansının artan kısmının 6100 s. HMK.nun 333. maddesine göre karar kesinleştiğinde re'sen davacıya İADESİNE,
İstinaf Yargılaması Yönünden;
12-İstinaf başvurma harcı dışında istinaf peşin harcı olarak alınan istinaf karar harcının talep halinde davacı tarafa iadesine,
13-Alınması gereken 7.647,62 TL harçtan peşin alınan 1.912,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.735,62‬ TL harç giderinin davalı ...'dan tahsili ile hazineye irat kaydına,
14-Alınması gereken 7.647,62 TL harçtan peşin alınan 1.911,91 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.735,71‬ TL harç giderinin davalı ...'den tahsili ile hazineye irat kaydına,
15-Davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına,
16-Davacı tarafından yapılan 492,00 TL istinaf başvuru gideri, 87‬,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 579‬,00 TL yargılama giderinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine,
17-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
18-HMK'nın 359/3. fıkra gereği kararın tebliği ile 302/5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması ve tebliğ işlemlerinin İLK DERECE MAHKEMESİ tarafından yapılmasına,
Dair, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362. maddesi gereğince; (238.730,00) Türk Lirasını geçmeyen davalara ilişkin kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağından miktar itibari ile KESİN olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile karar verildi.07/04/2023

...
Başkan
...
e-imzalı
...
Üye
...
e-imzalı
...
Üye
...
e-imzalı
...
Katip
...
e-imzalı


Bu evrak 5070 sayılı Yasa kapsamında elektronik imza ile imzalanmıştır.




Full & Egal Universal Law Academy