İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/340 Esas 2023/324 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
Esas No: 2023/340
Karar No: 2023/324
Karar Tarihi: 04.05.2023

T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2023/340 Esas
KARAR NO: 2023/324
DAVA: Tazminat (Vekalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 23/08/2022
KARŞI DAVA: Alacak (Vekalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARŞI DAVA TARİHİ: 29/09/2022
KARAR TARİHİ: 04/05/2023
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen görevsizlik kararı sonrasında mahkememize tevzi edilen yukarıda tarafları yazılı dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda,
DAVA:
Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile dava dışı ... Şirketi arasında imzalanan beş yıl süreli ve 01.10.1998 tarihli sözleşme ile müvekkiline ait fabrikada Ekinciler.. Şirketi tarafından sağlanacak hammadde ile kararlaştırılan ürünlerin üretilip adı geçen şirket tarafından satılacağının, elde edilen karın %75'inin müvekkiline, %25'inin ise ... Şirketine ait olacağının kararlaştırıldığını, 1998 yılı Ekim ayından 1999 yılı Mayıs ayına kadar aralıklı üretim yapıldığını, ... Şirketinin hammadde temin etmeyerek üretimin durmasına sebebiyet verdiğini, işin tatil edildiğini, ... Şirketi tarafından müvekkili aleyhinde icra takibi yapılıp itiraz edilmesi üzerine itirazın iptali davası açıldığını, müvekkilinin buna karşı karşı borçlu olmadığının tespiti talebiyle açtığı menfi tespit davasının itirazın iptali davası ile birleştirildiğini, yargılama sonunda müvekkilinin 267.200,55 USD alacaklı olduğuna ve borçlu olmadığına ilişkin verilen kararın kesinleştiğini, ardından alacağın tahsili amacıyla Beyoğlu ... Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davanın, müvekkilinin vekili sıfatıyla davalı tarafından açıldığını, dava dilekçesinde bilirkişi raporuna göre 780.200,55 USD alacak ile 52 aylık mahrum kalınan kar tutarı olan 12.380.940 USD olmak üzere toplam 13.161.140,55 USD’nin davalı şirketten alınarak müvekkiline verilmesinin talep edildiğini, ancak dilekçenin netice-i talep bölümünde davalının özen yükümlülüğüne aykırı olarak fahiş bir hatada bulunup alacağı YTL ile ödenmesini talep ettiğini, yargılama sonunda kısmen kabulüne karar verilen davanın, taraflar arasındaki ilişkiye göre uyuşmazlığın adi ortaklık hükümlerine göre çözülmesi gerektiği gerekçesi ile Yargıtay tarafından bozulduğunu, bozmadan sonra yapılan yargılama sonunda 06.05.2021 tarihli kararla müvekkilinin menfi tespit davasında tespit edilen 267.200,55 USD alacaklı olduğuna karar verildiğini, davanın YTL olarak açılması sebebiyle dava tarihindeki kur dikkate alınarak 1 USD'nin efektif satış bedelinin 1.3407 TL'den hesaplanarak müvekkilinin alacağının 358.235,77 TL olduğuna karar verildiğini, kararın yasal yollardan geçerek 19.04.2022 tarihinde kesinleştiğini, davalının, Avukatlık Kanunu ile Türk Borçlar Kanununun 505. ve 506. maddelerindeki düzenlemelere aykırı olarak dava dilekçesinde alacak kalemlerini dolar olarak belirtmesine karşın netice-i talep kısmında YTL olarak talepte bulunması nedeniyle fahiş bir hata yaptığını, vekil olarak sorumluluğunu yerine getirmediğini, müvekkilinin talimatından ayrıldığını ve vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen ve dikkat yükümlülüklerine aykırı davrandığını, davalının dava dışı ... Şirketinden icra dosyasında yapılan tahsilat üzerinde hapis hakkı uygulayıp müvekkiline bilgi vermediğini, davalının özen yükümlülüğüne aykırı davranması sonucu müvekkilinin yeni bir vekil ile davaya devam edip davanın ilerleyen aşamalarında alacağını sürekli olarak dolar cinsinden talep ettiğini, bu nedenle terditli ıslah dilekçesi sunulduğunu, buna rağmen temyiz incelemesi sonucunda “dava dilekçesinde TL cinsinden talepte bulunulduğu" gerekçesiyle kararın onandığını, bu nedenle müvekkilinin oluşan fahiş zararının davalı tarafından tazmin edilmesi gerektiğini, müvekkilinin davalı tarafından yapılmış hatayı ancak yargılama sonunda ve kararın kesinleşmesi ile öğrendiğini, hükmedilen alacağın ilamlı icra takibine konu edilip 06.01.2022 tarihinde alacağın bir bölümünün tahsil edildiğini, davalının özen yükümlülüğüne aykırı davranarak müvekkili adına takip ettiği davayı dolar cinsinden talep etmediği için uğranılan zararın bilirkişiler tarafından hesaplanarak davalıdan alınarak müvekkiline verilmesi gerektiğini bildirmiş, belirlenecek tazminat miktarına göre artırılmak üzere şimdilik 1.000,00 USD tazminatın 08.05.2007 tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA VE KARŞI DAVA:
Davalı-karşı davacı vekili, cevap ve karşı dava dilekçesinde; talep konusu tazminata uygulanacak faizin belirli olup icra dosyalarından tahsil edilen alacakların da belirli olması nedeniyle davacının uğradığını iddia ettiği zarar miktarının 2.272.731,12 TL olarak hesaplanabilir olması nedeniyle belirli davanın, belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını bu nedenle belirli olan dava değeri üzerinden eksik harcın yatırılması gerektiğini, dava tarihinin 08.05.2007 olup zamanaşımı süresinin 08.05.2008 tarihinde, azami beş yıllık zamanaşımı süresinin ise 07.05.2012 tarihinde dolduğunu, davacının, davanın 500.000,00 TL olarak açıldığından haberdar olduğu konusunda bir çok bildirim olup davanın açıldığı tarihte bu durumu hem onaylayıp hem de öğrendiğini, 22.02.2011 tarihinde müvekkilinin davacı tarafından azledildiğini ve ahzu kabz yetkisini kaldıran yeni bir vekaletname tebliğ edildiğini, yargı kararları gereği azil tarihinin öğrenme tarihi olarak kabul edileceğinden 1 yıllık zamanaşımının 22.02.2012 tarihinde dolduğunu, azilden hemen sonra davacının, bir avukat tarafından temsil edildiğini, buna en geç yeni avukatın tayin edildiği tarihte davacının tazminat sebebini öğrenmiş olacağından bu tarihten itibaren de 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, 23.02.2011 tarihinde yapılan tahsilat ve mahsupların bildirildiğini, bakiye rakamın davacının hesabına yatırıldığını, 21.02.2012 tarihinde Yargıtay mürafaasına müvekkilinin, davacının yeni avukatı ve davacı ile birlikte katıldığını, davacının müvekkilini 19.02.2013 tarihinde tümüyle azlettiğini, buna göre 1 yıllık zamanaşımı süresinin 19.02.2014 tarihinde sona erdiğini, müvekkilinin 22.02.2011 tarihinde azledilmesinden sonra davacının yeni atadığı vekilin 10 yıllık süreç içerisinde vekaleten ve şirket yetkilisi ...’ın asaleten verdiği onlarca dilekçelerinde, davanın 500.000,00 TL Türk Lirası üzerinden açıldığının müteaddit defalar tekrar edildiğini, davacının bu tarihlerde bu durumu öğrendiğini gösterdiğini, davacının yeni vekilinin sunduğu temyiz dilekçesinde de 500.000,00 TL'den bahsettiğini, 16.03.2021 tarihli ıslah dilekçesinde de alacağın USD cinsinden olduğunu ancak sonuç kısmında şimdilik 500.000,00 TL talep ettiklerini bildirdiklerini, bu nedenle davacının bu tarihte de bu durumu öğrendiğini, bütün öğrenme tarihlerine göre zamanaşımı süresinin dolduğunu, Avukatlık Kanununun 40. maddesinde tazminat isteklerinin öğrenmeden itibaren bir yıl ve her halde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle düşeceğinin düzenlendiğini, somut olaydaki zararın Türk Lirası olup, döviz olarak istenemeyeceğini, bu nedenle davanın usulden reddinin gerektiğini, müvekkilinin yargılama sonunda yargılama gideri ve vekalet ücretini tahsil kabiliyetinin bulunmadığını, bu nedenle davacıdan teminat istenmesini talep ettiklerini, dava tarihinde Türk ekonomisinin oldukça güçlü olması ve USD ile TL'nin eşitlenmeye doğru yaklaşması nedeniyle davacının TL üzerinden dava açtırdığını, ortada bir zarar var ise bu durumun yargılamanın 15 yıl gibi uzun bir sürede bitmemesinden kaynaklandığını, buna göre zararın tazmini için hakimlerin sorumluluğuna gidilmesi gerektiğini, davacının 11 yıl boyunca davanın TL olarak açılmış olmasına sesini çıkarmadığı gibi azilnamede de bu durumu bir gerekçe olarak göstermediğini, davacının beklentisinin aksine dövizin yükselmeye başlamasıyla pişmanlık gösterdiğini, son bilirkişi raporundan sonra ahzu kabz yetkisini kaldırdığını, buradaki niyetinin müvekkilinin vekalet ücretini almak olduğunu, bunun üzerine müvekkilini hapis hakkını kullandığını, bu konudaki davanın halen derdest olduğunu, davanın açıldığı yıllarda döviz kurunun Türk Lirası karşısında değer kaybettiğini, buna karşılık döviz faizi önemsiz bir oran iken Türk lirası ticari avans faizinin %29 olduğunu, o yıllarda dövizin aşağı mı yoksa yukarı mı seyredeceğini kimsenin bilecek durumda olmadığını, davacının bu nedenlerle TL üzerinden dava açılmasını istediğini, yabancı para üzerinden dava açılmasını talep etmiş olsaydı müvekkilinin buna uygun dava açacak olduğunu, yargılama süresince davacı ile müvekkilinin görüşüp davacının bilgilendirildiğini, her duruşma öncesi ve sonrası toplantıların yapıldığını, davacının müvekkiline USD üzerinden dava açılmasını istediğine dair bir kanıtının olmadığını, aksine Türk Lirası ile dava açılmasını istediğine ilişkin davacının beyanı ve imzası olan belgenin bulunduğunu, bu belgenin dava dilekçesine ekli olarak sunulduğunu, tüm itirazları ve sundukları deliller dikkate alınarak davanın kesin kanıt nedeniyle reddinin gerektiğini, Yargıtay mürafasında azledilmeye ve yeni vekil atanmasına müvekkilinin muvafakatının olmadığının tutanağa geçirildiğini, buna göre vekalet ücreti yarıya bölünemeyecek olup müvekkilinin sözleşme ve yasa gereği tüm vekalet ücretlerine tam hak kazandığını, hapis hakkı kullandıkları miktara ilişkin İzmir ... İcra Müdürlüğü ... E. sayılı icra dosyasına vaki itiraz üzerine açılan, İzmir ... Asliye Hukuk Mahkemesi 2019/392 Esas ve ... Karar sayılı dosyasında, dava konusu İstanbul ... Asliye Ticaret Mahkemesi ... E. ... K. sayılı (Eski Beyoğlu ... ATM ... E. – ... K.) dosyasından %8 vekalet ücreti sözleşmesinin taraflarca ve mahkemece kabul görüp bu kısmın kesinleştiğini, müvekkilinin, ücret sözleşmesine konu davanın kesinleştiğini, ilamın Karaburun İcra Dairesinin ... Esas sayılı dosyası ile takibe konulduğunu bu dava dilekçesinin tebliği ile öğrendiğini, takip tarihi itibariyle bakiye ana paranın 213.983,06 TL olup tahsil tarihi olan 03.01.2022 tarihine kadar işlemiş faiz 497.743,65 TL olmak üzere toplam alacağın 711.726,71 TL olduğunu, buna göre sözleşmenin 2.maddesi gereği bu miktarın %8’i olan 56.938,13 TL'nin müvekkilinin sözleşme vekalet ücreti alacağı olduğunu, yasa ve sözleşme gereği mahkeme ilamında karşı yana yüklenen vekalet ücretinin de müvekkiline ait olup bu ücretin 33.526,50 TL olduğunu, bu ücretin 12,355,16 TL'sinin daha önce müvekkili tarafından tahsil edilmesi nedeniyle bakiye ücretin 21.171,34 TL olup 03.01.2022 tarihi itibariyle toplam vekalet ücreti alacağının 78.109,47 TL olduğunu bildirmiş, asıl dava yönünden davacıdan teminat alınmasına, eksik harcın tamamlatılmasına, asıl davanın zamanaşımı ve diğer nedenlerle usulden ve esastan reddine, karşı dava yönünden 78.109,47 TL alacağın 03.01.2022 tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline, İzmir ... İcra Müdürlüğü ... E. sayılı icra dosyasına bu alacak nedeniyle ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava; avukatlık sözleşmesi uyarınca davalının vekalet görevini özen ve sadakat yükümlülüğüne uygun yerine getirmediği, bu nedenle maddi zararın doğduğu iddiası ile davacının doğduğunu iddia ettiği maddi zararının tahsili, karşı dava ise; aynı avukatlık sözleşmesi nedeniyle karşı davacı tarafından davalıya verilen avukatlık hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Asliye hukuk mahkemesinde açılan davanın ilk duruşmasında asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, taraflarca istinaf edilmemesi nedeniyle kararın kesinleşmesinden sonra dosya mahkememize tevzi edilmiştir. Gerekçeli kararda görevsizlik gerekçesi olarak; davanın konusunun ücret alacağına ilişkin olup, alacağın ticari ilişkiden kaynaklı davadan doğması nedeniyle TTK'nun 4(1) maddesi uyarınca her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava niteliğinde olduğunun düzenlenmesi nedeniyle asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gösterilmiştir. Her ne kadar karar başlığında karşı davaya yer verilmemiş, kararın gerekçesinde görevsizlik kararı konusunda dava ve karşı dava ayrı ayrı değerlendirilmemiş ve hüküm bölümünde yalnız asıl dava yönünden görevsizlik kararı verilmiş ise de; karşı davanın asıl dava dosyasından tefrik edilmediği, her iki davanın aynı vekalet sözleşmesinden kaynaklandığı, karşı dava ayrılmaksızın bütünüyle mahkememize gönderilmiş olduğu dikkate alınarak görevsizlik kararının karşı davayı da kapsadığı mahkememizce kabul edilmiştir.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnız bir ticari işletme ile ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruptan oluşur.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın yasal düzenlemelerce ticari sayılan davalardır. Bu davalar TTK'nun 4(1), kooperatifler kanununun 99, İİK'nun 154, Finansal kiralama kanununun 31, ticari işletme lehine kanununun 22. Maddelerinde sayılmış olup, bu nitelikteki davaların mutlak ticari dava sayılabilmesi için ilgili özel kanunlarda nitelendirilmesi ya da TTK'nun 4(1) maddesinde sayılmış olması yeterlidir.
Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili ve tarafların tacir olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. Uyuşmazlığın nispi ticari dava sayılabilmesi için bu iki koşulun birlikte varlığı zorunludur.
Üçüncü grup ticari davalar yalnız bir tarafın ticari işletmesini ilgilendirilen havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Bu davalar TTK'daki yasal düzenleme gereği uyuşmazlığını bir yanı tacir olmasa dahi bir yanının tacir olması halinde ticari dava sayılmıştır.
6335 Sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve uygulama şekli hakkında kanunda değişiklik yapılmasına dair kanununun ikinci maddesi ile değişik TTK'nun 5(1) maddesi gereğince ticaret mahkemesi, ticari nitelikli davalara ve çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlendirilmiş olup, buna göre Asliye Ticaret Mahkemesi ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki görev ilişkisidir.
Somut olayda; gerek asıl dava gerekse karşı dava taraflar arasında düzenlenen aynı avukatlık sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. Asıl dava, sözleşmeye aykırılık nedeniyle tazminat, karşı dava ise sözleşme nedeniyle doğan vekalet ücreti alacağına ilişkindir.
TBK'nun 502 ve devamı maddelerinde vekalet sözleşmesine ilişkin hükümler düzenlenmiş, HMK'nun 72(1) maddesinde davanın vekil aracılığıyla açılması ve takip edilmesinde, kanunlardaki özel hükümler saklı kalmak üzere Türk Borçlar Kanunundaki temsile ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu düzenlemelerle bir avukatın, avukatlık sözleşmesi çerçevesi içindeki faaliyeti, ticari bir iş niteliğinde mal ve hizmet sunumuyla ilgili olmadığı gibi yargılama faaliyeti kapsamında bir kamu hizmetidir. Bunun yanında avukat ve müvekkili arasında kurulan sözleşme, Avukatlık Kanununda düzenlenmiş olması nedeniyle TBK'nda düzenlenen vekalet sözleşmesinden ayrı kendine özgü bir sözleşme türüdür. Gerek avukatlık sözleşmesi gerekse vekalet sözleşmesi Türk Ticaret Kanununda düzenlenen sözleşmeler olmadığı gibi bu sözleşmelerin mutlak ticari davaya konu sözleşmeler olduğuna ilişkin bir yasal düzenlemenin bulunmaması karşısında taraflar arasındaki uyuşmazlığın, mutlak ticari dava niteliği yoktur.
Davanın, mutlak ticari dava niteliğinin bulunmaması nedeniyle, yalnız nispi ticari dava niteliğinde olması halinde asliye ticaret mahkemesinde, ticari dava olarak görülmesi mümkündür.
Uyuşmazlığın, nispi ticari dava olarak görülebilmesi için, tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ticari işletmeleri ile ilgili olması koşullarının bir arada bulunması zorunludur.
Davacı-karşı davalının, ticaret şirketi olması nedeniyle tacir olduğu açıktır. Davalı-karşı davacı ise avukattır. 5237 Sayılı TCK'nun tanımlar başlıklı 6/1-d maddesinde; yargı görevi yapan deyiminden yüksek mahkemeler, adli ve idari mahkemeler üye ve hakimleri ile Cumhuriyet savcısı ve avukatların anlaşılacağı belirtilmiş, Avukatlık Kanununun 1.maddesinde avukatlığın kamu hizmeti ve serbest bir meslek olduğu tanımlanmıştır. Buna göre davacı-karşı davalının tacir olmadığı gibi meslek sıfatına bağlı olarak ticari bir işletmesinin bulunmasının mümkün olmadığı açık ve anlaşılır olmakla gerek asıl dava gerekse karşı dava yönünden nispi ticari dava koşulları gerçekleşmemiştir. Her ne kadar asliye hukuk mahkemesinin gerekçeli kararında alacağın ticari ilişkiden kaynaklı davadan doğduğunun anlaşıldığı belirtilmiş ancak ayrıntıları gösterilmemiş ise de; davalı-karşı davacı avukatın, davacı-karşı davalının ticari uyuşmazlığa konu bir işini avukatlık sözleşmesi çerçevesinde yerine getirmesinin taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi, bir ticari ilişki haline dönüştürmesi mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle mutlak ve nispi ticari dava niteliği bulunmayan uyuşmazlığın mahkememizde görülmesinin görev kuralları gereği mümkün olmadığı, davacının ticari işletmesi ile ilgili uyuşmazlık hakkında avukatlık sözleşmesi kapsamında hizmet veren davalı ile davacının aralarında çıkacak sözleşme kapsamındaki tüm uyuşmazlıkları çözme görevinin, HMK'nun 2.maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesine ait olup, mahkememizin görevsiz olduğu, görevin dava şartlarından olup, HMK nun 115(1) maddesi uyarınca davanın her aşamasında resen gözetilmesi gerektiği, uyuşmazlığın mahkememizde çözümünün mümkün olmadığı, dilekçeler teatisinin Asliye Hukuk Mahkemesinde tamamlandığı, dosyanın sürüncemede kalmaması için duruşma açılmaksızın dosya üzerinden karar verilmesinin usul ekonomisi ve yargılamanın hızı açısından usul ve yasa gereği olduğu dikkate alınarak; mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğu yönünden usulden reddine, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararının istinaf edilmeksizin kesinleşmesi nedeniyle ve olumsuz görev uyuşmazlığının doğduğu göz önünde tutularak mahkememizin görevsizlik kararının temyiz edilmeksizin kesinleşmesi halinde dosyanın yargı yerinin belirlenmesi açısından Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerektirici nedenlerle:
1-Görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olması ve Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ nedeniyle HMK 'nun 114(1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2-Mahkememizce verilen kararın yasal yollara gidilmeksizin kesinleşmesi halinde mahkemeler arasında ortaya çıkan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilerek yargı yerinin belirlenmesi için dosyanın HMK 'nun 21-(1) c. maddesi uyarınca İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi Başkanlığı'na gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK'nun 343 ve 345. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi'ne verilecek bir dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi'ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 04/05/2023
Başkan ...
e-imzalı
Üye ...
e-imzalı
Üye ...
e-imzalı
Katip ...
e-imzalı



Full & Egal Universal Law Academy