İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesi 2020/506 Esas 2020/396 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 9. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/506
Karar No: 2020/396
Karar Tarihi: 11.05.2020



(2709 S. K. m. 2, 5, 35, 36, 46) (2577 S. K. m. 45) (2942 S. K. Ek m. 1, Geç. m. 6, 11) (ANY. MAH. 28.03.2018 T. 2016/196 E. 2018/34 K.) (ANY. MAH. 01.11.2012 T. 2010/83 E. 2012/169 K.)
 
İSTEMİN ÖZETİ: İstanbul İli, Pendik İlçesi, ... Mahallesi, 3981 ada, 4 parselde kayıtlı taşınmazın imar planında "İlk/Orta Öğretim Tesis Alanı" tahsis edilmiş olmasına rağmen uzun süre kamulaştırılmaması üzerine şimdilik 20.000.000,00-TL kamulaştırmasız el atma bedelinin yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; yasal değişiklik nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin İstanbul 10. İdare Mahkemesince verilen 21/11/2016 tarih ve E:2015/709, K:2016/1981 sayılı kararın, davalı idarelerden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden, davacı tarafından ise, işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu iddialarıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca istinaf yoluyla incelenerek kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Davalılardan Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, mahkeme kararının işin esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmesinin hukuka uygun olduğu belirtilen istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmakta olup, davacılar ve diğer idarelerce ise, savunma verilmemiştir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesince İstanbul 10. İdare Mahkemesinin 21/11/2016 günlü ve E:2015/709, K:2016/1981 sayılı kararına yapılan istinaf başvurularının reddine ilişkin Dairemizin 30/05/2017 günlü ve E:2017/2042, K:2017/1865 sayılı kararının, Danıştay Altıncı Dairesinin 11/12/2019 günlü ve E:2017/3792, K:2019/13894 sayılı kararı ile bozulması üzerine bozma kararına uyularak dava dosyası yeniden incelenip işin gereği görüşüldü:
 
Dava; İstanbul İli, Pendik İlçesi, ... Mahallesi, 3981 ada, 4 parselde kayıtlı taşınmazın imar planında "İlk/Orta Öğretim Tesis Alanı" tahsis edilmiş olmasına rağmen idarece uzun süre kamulaştırılmaması üzerine şimdilik 20.000.000,00-TL kamulaştırmasız el atma bedelinin yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmış olup, İstanbul 10. İdare Mahkemesince, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa 07.09.2016 tarihli Resmi Gazeete yayımlanarak yürürlüğe giren 6745 sayılı Kanun ile eklenen Ek 1. madde uyarınca, 5 yıllık sürenin bu madde kapsamında kalan ve Kanunun yürürlüğe girdiği (07.09.2016) tarihinden önce tasarruf hakkı kısıtlanan taşınmazlar hakkında da bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacağı, yeni kanuni düzenleme uyarınca bu aşamada uyuşmazlığın esası hakkında karar verme olanağı bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı gerekçesiyle konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına kararı verilmiş, taraflarca, anılan karara yapılan istinaf başvuruların reddi üzerine Danıştay Altıncı Daire nezdinde yapılan temyiz başvurusu sonrasında kararın bozulmasını müteakiben esasa kaydedilen dosyada uyuşmazlık istinaf başvurusu kapsamında yeniden incelenmiş bulunmaktadır.
 
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa 07.09.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 33. maddesi ile eklenen Ek Madde 1'de; "Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında, uygulama imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren beş yıllık süre içerisinde imar programları veya imar uygulamaları yapılır ve bütçe imkânları dâhilinde bu taşınmazlar ilgili idarelerce kamulaştırılır veya her hâlde mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılır/yaptırılır. Bu süre içerisinde belirtilen işlemlerin yapılmaması hâlinde taşınmazların malikleri tarafından, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesindeki uzlaşma sürecini ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemleri tamamlandıktan sonra taşınmazın kamulaştırmasından sorumlu idare aleyhine idari yargıda dava açılabilir.
 
Birinci fıkra uyarınca dava açılması hâlinde taşınmazın ya da üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava tarihindeki değeri, mahkemece; bu Kanunun 15 inci maddesine göre bilirkişi incelemesi yapılarak, taşınmazın hukuken tasarrufunun kısıtlandığı veya fiilen el konulduğu tarihteki nitelikleri esas alınmak suretiyle tespit edilir ve taşınmazın veya hakkın idare adına tesciline veya terkinine hükmedilir.
 
Bu madde kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılacak dava ve takiplerde, bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinin üçüncü, yedinci, sekizinci ve on birinci fıkra hükümleri, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan ancak henüz karara bağlanmayan veya kararı kesinleşmeyen davalara bu madde hükümleri, kesinleşen ancak henüz ödemesi yapılmayan kararlar hakkında ise geçici 6 ncı maddenin üçüncü, sekizinci ve on birinci fıkra hükümleri uygulanır.
 
Bu Kanunun geçici 6 ncı maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca ayrılması gereken yüzde iki oranındaki ödenekler, yüzde dört olarak ayrılır. İlave olarak ayrılan yüzde iki oranındaki ödenekler, münhasıran bu ek madde ile geçici 11 inci ve geçici 12 nci maddeler kapsamında yapılacak ödemelerde kullanılır. Yapılacak ödemelerin toplam tutarının ilave olarak ayrılan ödeneğin toplamını aşması hâlinde, ödemeler, en fazla on yılda ve geçici 6 ncı maddenin sekizinci fıkrası hükmüne göre yapılır." hükmüne yer verilmiştir.
 
2942 sayılı Kanuna 6745 sayılı Kanunun 34. maddesiyle "Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce tasarrufu hukuken kısıtlanan taşınmazlar hakkında aynı fıkrada belirtilen süre, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlar.
 
Bu Kanunun ek 1 inci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, bu madde kapsamında kalan taşınmazlara ilişkin dava ve takipler hakkında da uygulanır.” hükmünü içeren Geçici 11. madde eklenmiştir.
 
Ankara 2. İdare Mahkemesinin E:2016/196 sayısına ve Adana 3. İdare Mahkemesinin E:2017/41 sayısına kayıtlı dava dosyalarında, Geçici 11. maddenin; derdest olan davaların esası hakkında karar verilmesini engelleyici bir düzenleme olduğu, mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların daha uzun sürmesine yol açtığı, yargı yetkisinin kullanılmasında genel hukuk ilkelerine uygun olmayan sınırlamalar getirildiği, bu sebeple ilgili kuralın mülkiyet hakkını, hak arama hürriyetini ve hukuk devleti ilkesini zedelediği belirtilerek kuralın Anayasanın 2., 5., 9., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğundan bahisle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiş, bu başvurular üzerine Anayasa Mahkemesinin 28.03.2018 tarihli, E:2016/196, K:2018/34 sayılı kararıyla, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununa 6745 sayılı Kanunun 34. maddesi ile eklenen Geçici 11. maddenin Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilmiştir.
 
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 20/12/2018 tarihli, E:2016/181, K:2018/111 sayılı kararıyla, Kamulaştırma Kanununun Ek 1. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi dışındaki kısımlarının da Anayasaya aykırı olduğundan iptaline karar verilmiştir.
 
Anayasa Mahkemesince verilen, Geçici 11. maddenin iptaline ilişkin kararın gerekçesinde, imar uygulamalarının geniş alanları kapsaması nedeniyle ve bütçeye yeterli ödeneğin konulması amacıyla kanun koyucunun kamulaştırma sürecinin beş yıllık süre içinde tamamlanmasını öngördüğü, mülkiyetin kamu yararı amacıyla kontrolüne ilişkin söz konusu müdahaleler bakımından kanun koyucunun takdir yetkisi bulunduğu, bu takdir yetkisi çerçevesinde söz konusu kamu yararı amacının gerçekleştirilmesi yönünden belirtilen fiili ve hukuki engeller sebebiyle malikin makul ve belirli bir süre boyunca bu kısıtlamalara katlanabileceği, ancak bu sürenin uzaması hâlinde söz konusu kısıtlamaların, taşınmaz malikine yüklenen külfeti ağırlaştıracağı gibi kısıtlılık süresinin uzamasına bağlı olarak malikin zararını karşılayabilecek herhangi bir giderim imkânının getirilmemesinin de malike aşırı bir külfet yüklenmesine sebep olacağı, itiraz konusu kuralda, mülkiyet hakkından dilediği gibi tasarruf edebilmesi ve yararlanabilmesi kısıtlanan malikin kamulaştırma bedeline kavuşabilmesi veya söz konusu kısıtlılık hâlinin kaldırılarak mülkiyet hakkından yararlanabilmesi için geçmesi gereken beş yıllık sürenin yeniden başlamasının söz konusu olduğu, kanun koyucunun bu süre nedeniyle malikin uğradığı zararları telafi etmeye veya gidermeye yönelik herhangi bir düzenleme getirmediği, üstelik bu kısıtlılık nedeniyle açılacak davalarda taşınmazı kullanamamaktan doğan zararların tazminine yönelik bir düzenlemenin mevcut olmadığı gibi bu kuralın, yürürlük tarihinden önceki kısıtlılık sürelerinin de dikkate alınmamasına yol açtığı ve malike aşırı bir külfet yüklediği, kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozduğu, dolayısıyla itiraz konusu kuralın Anayasanın 13. ve 35. maddelerine aykırı olduğu, birinci fıkrasının iptal edilmesi nedeniyle itiraz konusu ikinci fıkranın uygulanma olanağının kalmadığı belirtilmiştir.
 
Anayasa Mahkemesince, Ek 1. maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi dışında kalan bölümünün iptaline ilişkin kararın gerekçesinde ise, söz konusu düzenlemeler gereği süresinde kamulaştırma yapılmaması hâlinde taşınmaz malikleri ilgili idare aleyhine dava açma hakkını elde etmekle birlikte, Kanun’un geçici 6. maddesindeki malik aleyhine olan hükümlerin sürekli nitelikte uygulanmasının Anayasa Mahkemesinin 1/11/2012 tarihli ve E.2010/83, K.2012/169 sayılı kararında da açıklandığı üzere bu davalarda kamulaştırma için Anayasanın 46. maddesinde öngörülen güvenceleri etkisiz bırakacağı, maddenin bu bölümünün Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren sürekli uygulanmasının, idarelerin özel mülkiyete kamulaştırmasız el atma yoluyla müdahalesinin de sürekli hâle gelmesine sebep olabilecek nitelikte olduğu, idarelerin kural ile kamulaştırma yapmak yerine kamulaştırma için Anayasada belirtilen ilkelere aykırı olarak taşınmazları elde edebilme imkânına sahip olabileceği, böyle bir durumda devletin hukuka bağlılığı ilkesi zedeleneceği gibi bireyler açısından hukuki güvenlik ve öngörülebilirliğin de ortadan kalkacağı, bir hukuk devletinde kanunların hukuka aykırı uygulamaları teşvik etmesinin kabul edilemeyeceği tespitlerine yer verilmiştir.
 
Bu durumda, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun Ek 1. maddesinin yukarıda açıklanan kısımlarının ve Geçici 11. maddesinin, Anayasa Mahkemesi tarafından yukarıda belirtilen gerekçeyle iptal edilmiş olması karşısında, İdare Mahkemesince, öncelikle sorumlu idare/idareler belirlenerek, uyuşmazlığa konu taşınmazdaki tasarruf imkanının mülkiyet hakkının özüne dokunacak şekilde kısıtlanıp kısıtlanmadığı, kısıtlanmışsa bu kısıtlılığın uygulama imar planından mı yoksa özel kanundan (2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu gibi) mı kaynaklandığı, taşınmazın hangi tarih itibariyle edinildiği hususlarının araştırılması, bu araştırma sonucunda uygulama imar planında belirlenen işlevi nedeniyle mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığının ve tazminatı gerektirir mağduriyetinin oluştuğunun tespit edilmesi halinde ise; aralarında gayrimenkul değerleme uzmanının da bulunduğu bir bilirkişi kurulunca, taşınmazın dava tarihindeki cins ve nevi, yüzölçümü, kıymetini etkileyecek bütün nitelik ve unsurları, her unsurun ayrı ayrı değeri, varsa vergi beyanı, varsa resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirleri, taşınmazın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri, özel amacı olmayan emsal (uyuşmazlığa konu taşınmazın çevresinin imar planındaki kullanım biçimi, yapılaşma koşulları ve konumları açısından benzer özellikleri olan taşınmazlar arasından seçilmeli, davaya konu taşınmaz kadastro parseli ise; emsal alınacak taşınmaz da kadastro parseli olmalı ya da emsal parsel imar parseli ise, emsal taşınmazda kesilen düzenleme ortaklık payı oranı ölçüsünde davaya konu taşınmaz bedeli düşülerek taşınmazın gerçek bedeli belirlenmeli) satışlara göre satış değeri, bedele etki eden tüm kanuni veriler, imar verileri, taşınmazın özgün nitelik ve kullanım şekli, değeri etkileyen hak ve yükümlülükleri, gayrimenkul üzerinde ayni ve şahsi ittifak hakları ve gayrimenkul mükellefiyetleri vb. bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin belirlenmesi suretiyle taşınmaz bedeli tespit edilerek uyuşmazlığın esası hakkında yeniden karar verilmesi gerekmektedir.
 
Öte yandan, hukuki el atma nedeniyle açılan tam yargı davaları, adli yargıdaki fiili el atma nedeniyle açılan davalardan farklı olarak, 3194 ve 2942 sayılı Kanunlar kapsamında açılan davalar olduğundan, hükmedilecek faizin; dava açma tarihi itibariyle talep edilen miktar için, dava tarihinden geçerli olmak üzere, ıslah edilen kısım için ıslah tarihi itibariyle hesaplanması gerekmektedir.
 
Ayrıca, mahkemesince verilecek kararda, yargılama giderleri ve maktu olan vekalet ücreti hakkında yeniden değerlendirme yapılacağı açıktır.
 
Diğer taraftan; idare mahkemesince verilen istinafa konu kararın davanın esasına ilişkin değil usule ilişkin bir karar niteliğinde olduğu, bu hâliyle ilk derece mahkemesince esastan bir inceleme yapılmaksızın verilen karara yönelik istinaf başvurusu üzerine Dairemizce idare mahkemesinin usul kararının kaldırılarak esastan bir karar verilmesinin de söz konusu olamayacağı, zira aksi bir durumun, davanın taraflarının istinaf kanun yolunda (idare mahkemesince davanın esası hakkında bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığı için) sadece usule yönelik iddia ve savunmalarda bulunmalarından dolayı istinaf aşamasında esasa yönelik iddia/savunma haklarını yeterince ve etkin biçimde kullanamamalarına sebep olacağı gibi, usul hukukumuzun temel ilkelerinden olan çift dereceli yargılanma hakkının da özü itibariyle ihlali sonucunu doğuracağı ve netice olarak bu durumun adil yargılanma hakkı ve ilkesi ile bağdaşmayacağı hususları göz önüne alındığında, idare mahkemesince bakılan dosya diğer usul kuralları bakımından incelenmek, davada tekemmül, taraf teşkili vb. hususlarda usuli eksiklikler varsa giderilmek ve esas aşamasında dosyada gerekli incelemeler yapılmak suretiyle davanın esası hakkında yeniden bir karar verilmek üzere işbu dosyanın mahkemesine iadesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
 
Açıklanan nedenlerle; İstanbul 10. İdare Mahkemesince verilen 21/11/2016 günlü ve E:2015/709, K:2016/1981 sayılı kararın kaldırılmasına, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınıp yeniden yargılama yapılıp karar verilmesi amacıyla dosyanın mahkemesine gönderilmesine, yapılacak yargılama sonrasında verilecek karar ile yargılama giderleri hakkında da hüküm kurulacağından bu konuda ayrıca hüküm kurulmasına yer olmadığına, kararın mahkemesince taraflara tebliğine, davada işin esası hakkında verilmeyen bir kararın kaldırılarak mahkemesince gönderilmesi nedeniyle temyiz yolu kapalı olmak üzere, 11/05/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy