İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 9. İdari Dava Dairesi 2020/1295 Esas 2020/947 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 9. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/1295
Karar No: 2020/947
Karar Tarihi: 06.10.2020



(2709 S. K. m. 158) (2577 S. K. m. 45) (3194 S. K. m. 8, 18) (ANY. MAH. 18.09.2013 T. 2013/1586 E.)
 
İSTEMİN ÖZETİ: Davacı şirketin maliki olduğu İstanbul İli, Maltepe İlçesi, .... Mahallesi, 27 pafta, 372 ada, 2 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planıyla getirilen kamusal fonksiyon nedeniyle mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığından bahisle taşınmazın değerine karşılık fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla dava tarihi itibariyle 100.000,00.-TL'nın kısıtlılık tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan davada; uyuşmazlığa konu taşınmazın 1/5000 ölçekli Maltepe E-5 Güneyi Nazım İmar Planında, kısmen ortaöğretim tesis alanında, kısmen de yol alanında kaldığı, 1/1000 ölçekli Revizyon Uygulama İmar Planında da aynı şekilde kısmen ortaöğretim tesis alanında, kısmen de yol alanında kaldığı, taşınmazın bir kısmının dava dosyasında yer alan fotoğraflardan ve davalı idareye ait beyanlardan anlaşıldığı üzere, fiilen yol olarak kullanıldığının görüldüğü, öte yandan, aynı yerle ilgili olarak daha önce İstanbul 3. İdare Mahkemesi nezdinde E:2014/874 esas sayılı dava dosyasında mahallinde keşif yoluyla gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi sonuncunda tanzim edilen raporun sekizinci sayfasında, taşınmazın 114,41 m²'lik kısmına fiilen el atılarak, yol ve refüj yapıldığı yönünde tespite yer verildiği, bu durumda, dava konusu taşınmaz meri imar planlarında, kısmen ortaöğretim alanı, kısmen yol alanında kalmasına karşın idarece, kısmen dahi olsa fiilen el atılıp kullanıldığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın görüm ve çözümünde adli yargı mercilerinin görevli olduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine yönelik İstanbul 9. İdare Mahkemesince verilen 25/06/2020 günlü ve E:2019/153, K:2020/801 sayılı kararın; davacı tarafından, davanın imar durumunda okul yeri olarak kısıtlanan bölge için açıldığı, fiilen el konulan yerle ilgili olarak herhangi bir talepte bulunulmadığı, bu nedenle talepte bulunulmayan bir yere dayalı olarak görevsizlik kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğu, konuyla ilgili olarak daha önce İstanbul 3. İdare Mahkemesinde açılan davada mahkemenin kendisini görevli görmek suretiyle işin esasına girdiği, ancak davanın esastan karara bağlanmasına çok kısa süre kalmışken bu konuda açılan ve açılacak davaları beş yıl öteleyen kanun nedeniyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı kararı verildiği, her iki davanın bağlantılı olması nedeniyle bu davanın önceki davanın kaldığı yerden devam ettirilmesi gerektiği iddialarıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca istinaf yoluyla incelenerek kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: İlk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu belirtilerek davacının istinaf başvurusunun reddi ile mahkeme kararının onanması gerektiği savunulmaktadır.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Dokuzuncu İdare Dava Dairesince dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:
 
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ''İstinaf'' başlıklı 45. maddesinin 2. fıkrasında; istinafın temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu belirtilmiş, anılan maddenin 3. fıkrasında ise, bölge idare mahkemesinin, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar vereceği, kararda maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise, gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı vereceği hükme bağlanmıştır.
 
Aynı kanunun ''Temyiz incelemesi üzerine verilecek kararlar'' başlıklı 49. maddesinin 2. fıkrasında ise; ''görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması, hukuka aykırı karar verilmesi, usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksiklikler bulunması'' bozma nedenleri olarak belirlenmiş bulunmaktadır.
 
3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8. maddesinde; “Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen esaslara uyulur.
 
a) Bölge planları; sosyo - ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar veya yaptırır.
 
b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Yeniden düzenleme dördüncü cümle: 12/7/2013- 6495/73 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.
 
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak yürürlüğe girer. (Yeniden düzenleme üçüncü cümle: 12/7/2013 - 6495/73 md.) Onay tarihinden itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin karara bağlar.
 
Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.
 
Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.
 
İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
 
c) (Ek: 3/7/2005-5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz…” hükmüne yer verilmiştir.
 
Öte yandan, taşınmazın imar planında dere mutlak koruma alanında kalması nedeniyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanması nedenine dayalı olarak davacının Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açtığı bir tazminat davasında, Mahkemece 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun Geçici 6 ncı maddesinin kimi fıkralarının iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz başvurusunda; Anayasa Mahkemesi 25/9/2013 günlü ve E: 2013/93, K: 2013/101 sayılı kararında "… Davacının mülkü üzerinde tasarruf etme hakkının kısıtlanması, idarenin bir eyleminden değil, idari bir işlem niteliğinde olduğu tartışmasız olan imar planından kaynaklanmaktadır. Olayda, idarenin fiili el koyma niteliği taşıyan bir eylemi henüz bulunmamakta, aksine kanunen yapması gereken kamulaştırma işlemlerini yapmamak biçiminde tezahür eden bir eylemsizliği söz konusudur. Öte yandan, kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerekmektedir. Oysa, mahkemede görülen davaya konu olayda olduğu gibi imar kısıtlamalarında taşınmaz zilyetliği malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kalması söz konusu olmaktadır. Sonuç olarak, davacının taşınmazının imar planlarında dere mutlak koruma alanında bırakılması nedeniyle, tasarruf hakkının kısıtlanmasının kamulaştırmasız el atma sonucu olduğu ve tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bakılmakta olan dava, itiraz başvurusunda bulunan mahkemenin görev alanına girmemektedir. Nitekim, Anayasanın 158. maddesi ile adli, idari ve askeri yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesinin istikrar bulmuş içtihatları da bu yöndedir…” gerekçesiyle, Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvurusu, başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle oybirliğiyle reddedilmiştir.
 
Yine taşınmazı imar planında "spor alanı" olarak ayrılan davacının Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tazminat davasında, davalı idarelerin görev itirazları nedeniyle Danıştay Başsavcılığınca çıkartılan olumlu görev uyuşmazlığında, Uyuşmazlık Mahkemesince olumlu görev uyuşmazlığı talebinin kabulü ile ilgili Asliye Hukuk Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması yolunda verilen karar nedeniyle, anayasal haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvuru üzerine, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce 18/09/2013 tarihinde verilen kararda (Başvuru No: 2013/1586) "…Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibariyle yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Yargılama, Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından usul şartlarına ve hukuka uygun olarak gerçekleştirilmiş olup, başvurucu derece mahkemelerinde kendi delillerini ve iddialarını sunma fırsatını bulmuş ve bunlar Uyuşmazlık Mahkemesi’nce gereği gibi değerlendirilmiştir… Açıklanan nedenlerle, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi kararının bariz bir şekilde keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir…" gerekçesiyle, davacının başvurusu oybirliğiyle reddedilmiştir. (Resmi Gazete, 30.10.2013, Sayı:28806)
 
Son olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30/10/2013 günlü ve E.2013/603, K.2013/1503 sayılı kararıyla, imar planındaki kısıtlamalardan kaynaklanan hukuki el atmalardan kaynaklanan tazminat istemli davaların idari yargının görevinde olduğu hüküm altına alınmıştır.
 
Belediyelerin 3194 sayılı imar Kanunu 8. maddesi ve 18. maddesinin verdiği yetki ile arazi ve arsalar üzerinde imar planlarının hazırlanması ve yürürlüğe konulması, arazi ve arsa düzenlemesi gibi faaliyetleri kapsamında yaptıkları imar planlarından kaynaklanan işlemlerin tek yanlı ve kamu gücüne dayanan irade açıklamaları ile tesis edilen genel ve düzenleyici işlemler olduğu bu yönü ile de idari eylem ve işlemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların idari yargı yerlerinde çözümlenmesi gerektiği tartışmasızdır. Buna karşılık ilgili idareler tarafından Kamulaştırma Kanununda öngörülen usul ve yöntemlere uygun idari nitelikte uygulama işlemleri yapılmaksızın, dava konusu taşınmaza fiilen el atılması halinde, idarenin bu eyleminin kamulaştırmasız el atma niteliğini taşıdığı açıktır.
 
Uyuşmazlık Mahkemesi içtihatları uyarınca; idarelerce kişilerin taşınmazlarının herhangi bir kamulaştırma işlemi olmaksızın fiilen kamusal işlevlerde kullanılması anlamına gelen fiilen el atma durumuna ilişkin davaların adli yargı mahkemelerinde, imar planında taşınmazın kamu kullanımına ayrılması durumuna karşılık gelen hukuki el atma davalarının ise idari yargıda çözümleneceği açıktır. Bununla birlikte taşınmazın bir kısmına fiilen el atıldığı, diğer bir kısmı için ise hukuki el atma durumunun söz konusu olduğu durumlarda ise, taşınmaz malikinin taşınmazın bir kısmı için adli yargıda, diğer kısımı için idari yargıda dava açması gerektiğinin ileri sürülmesi hem usul ekonomisine hem de Uyuşmazlık Mahkemesinin bu yöndeki içtihadının gayesine uygun olmayacaktır. Zira böyle bir durumda fiili el atma ile hukuki el atma durumları iç içe geçmiş olup, taşınmaza yönelik el atma eyleminin bir bütün olarak tek yargı yerinde incelenmesi gerekmektedir. Bu takdirde, fiili el atma davalarına idari yargı bakamayacağından, taşınmazın fiili el atmaya konu olmayan, hukuki el atmaya konu olan kısmına yönelik tazminat talebinin de bütünlük içinde adli yargıda görülmesi icap etmektedir.
 
Tüm bu açıklamaların ışığında; davaya konu olayda, davacı şirketin maliki olduğu, taşınmaz üzerinde kamulaştırma işlemi yapılmadan bir kısmına hukuki el atılmasına karşın bir kısmının fiilen yol olarak kullanılması söz konusu olduğundan mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı iddiası ile meydana geldiği belirtilen zararın tazminine yönelik bulunan davanın belirtilen özel durumu itibariyle görüm ve çözümü adli yargı yerinin görevine girmektedir.
 
Açıklanan nedenlerle; istinaf yoluyla kaldırılması istenilen İdare Mahkemesi kararında kanunda sayılan kaldırma nedenlerinin bulunmadığı anlaşıldığından ve dilekçede ileri sürülen iddialar da sözkonusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden başvurunun yukarıda yer verilen açıklamayla reddine, aşağıda dökümü gösterilen kanun yolu aşamasına ait yargılama giderlerinin istinaf yoluna başvuran üzerinde bırakılmasına, başvuru sırasında tahsil edilen tebligat avansından artan kısmın mahkemesince ilgilisine resen iadesine, kararın taraflara tebliği amacıyla dosyanın mahkemesine gönderilmesine, temyiz yolu kapalı olmak üzere kesin olarak 06/10/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy