İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi 2019/1549 Esas 2020/1128 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 7. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2019/1549
Karar No: 2020/1128
Karar Tarihi: 26.06.2020



(AİHS m. 2) (2709 S. K. m. 125) (1219 S. K. m. 70) (Hasta Hakları Yönetmeliği m. 15, 22, 31)

İSTEMİN ÖZETİ: Davacıya 11.03.2017 tarihinde Bursa, ..... Devlet Hastanesi Acil Servisinde uygulanan hatalı enjeksiyon nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen toplam 1.000,00-TL. maddi ve 30.000,00-TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davayı reddeden Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin 29/03/2019 gün ve E:2017/1546, K:2019/324 Sayılı kararının; davacı vekili tarafından, hukuka aykırı olduğu, hatalı enjeksiyonun etkilerinin halen devam ettiği, adli tıp raporunun hükme esas alınabilir bir yönünün bulunmadığı ileri sürülerek kaldırılması ve istinaf yoluyla işin esası hakkında yeniden karar verilmesi istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Mahkeme kararının hukuka uygun olduğu ve istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmaktadır.
 
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Yedinci İdare Dava Dairesi'nce, dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
 
KARAR : İdare mahkemesince; "..., sağlık hizmetleri, hizmetten yararlananın kişisel özelliklerine ve hizmetin yürütülmesine bağlı olarak önceden öngörülemeyen belirli bir tehlikeyi içerdiğinden, idarenin tazmin sorumluluğu için kural olarak idarenin ağır hizmet kusurunun bulunması ve zararla, yürütülen sağlık hizmeti arasında nedensellik bağı bulunması gerekmekte olup; olaya ilişkin olarak Adli Tıp Kurumu'na yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda davacıda meydana gelen rahatsızlığın her türlü özene rağmen oluşabilecek, herhangi bir kusur ve ihmalden kaynaklanmayan komplikasyon olduğu ve enjeksiyonu uygulayan sağlık personeline herhangi bir kusur izafe edilemediği hususunun ortaya konulduğu dikkate alındığında olayda idarenin tazmin sorumluluğunu doğuran şartların gerçekleşmediği anlaşıldığından, davacının tazminat isteminde hukuka uyarlık bulunmadığı..." gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
 
Mahkeme kararının; davacının 1.000,00.-TL maddi tazminat isteminin reddine ilişkin hüküm fıkrası usul ve hukuka uygun olup, kaldırılmasını gerektirir başkaca sebepler de bulunmadığından, davacının bu kısma yönelik istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
 
Davanın, toplam 30.000-00-TL manevi tazminatın işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemine ilişkin kısmına gelince;
 
2709 Sayılı T.C. Anayasası'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarelerin kendi eylem ve işlemlerinden dolayı doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu" kuralına yer verilmiştir.
 
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. maddesinin devlete yüklediği pozitif yükümlülükler, devlet tarafından, özel ya da kamu hastanelerine hastaların yaşamını koruyacak nitelikteki tedbirleri alma zorunluluğu getiren yasal ve düzenleyici çerçevenin konulmasını gerektirmektedir. Bu yükümlülük, hastaları, tıbbi müdahalelerin bu bağlamda meydana getirebileceği ağır sonuçlardan mümkün olabildiğince koruma gerekliliğine dayanmaktadır. Böylelikle, taraf devletler, bu yükümlülük uyarınca, hekimlerin, uygulanması düşünülen tıbbi müdahalenin hastaların fiziksel bütünlüğüyle ilgili olarak meydana getirebileceği öngörülebilir sonuçlar hakkında sorgulanmaları ve hastalarını aydınlatarak, rıza göstermelerini sağlayacak şekilde kendilerini bu tıbbi müdahale hakkında önceden bilgilendirmeleri amacıyla gereken düzenleyici yasal tedbirleri almakla yükümlüdürler (Codarcea/Romanya, No. 31675/04, 2 Haziran 2009).
 
Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair 11 Nisan 1928 tarihli ve 1219 Sayılı Kanun'un 70. maddesinde "Tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evvelemirde muvafakatını alırlar. Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır. (Veli veya vasisi olmadığı veya bulunmadığı veya üzerinde ameliye yapılacak şahıs ifadeye muktedir olmadığı takdirde muvafakat şart değildir.) Hilafında hareket edenlere ikiyüzelli Türk Lirası idarî para cezası verilir." hükmü yer almaktadır.
 
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları'nın 26. maddesinde ise “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır." denilmektedir.
 
01.08.1998 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta Hakları Yönetmeliği'nin "bilgilendirmenin kapsamı" başlığını taşıyan (08.05.2014 tarihli değişiklikten sonraki hali) 15. maddesinde, “Hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği hususlarında bilgi verilir.", 22. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.", “Rızanın Kapsamı ve Aranmayacak Haller” başlıklı 31.maddesinde ise (Başlığı ile birlikte değişik:RG-8/5/2014-28994), "Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır. Hastanın verdiği rıza, tıbbi müdahalenin gerektirdiği sürecin devamı olan ve zorunlu sayılabilecek rutin işlemleri de kapsar. Tıbbi müdahale, hasta tarafından verilen rızanın sınırları içerisinde olması gerekir. Hastaya tıbbi müdahalede bulunulurken yapılan işlemin genişletilmesi gereği doğduğunda müdahale genişletilmediği takdirde hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açabilecek tıbbi zaruret hâlinde rıza aranmaksızın tıbbi müdahale genişletilebilir...” düzenlemelerine yer verilmiştir.
 
Anılan düzenlemeler özetle, herhangi bir tıbbi müdahaleye başlamadan önce kişilerin yapılacak işlemlerle ilgili riskleriyle birlikte aydınlatılarak rızalarının alınmasını öngörmektedir.
 
Dava dosyasının incelenmesinden; davacıya 11.03.2017 tarihinde Bursa, .... Devlet Hastanesi Acil Servis biriminde uygulanan hatalı enjeksiyon nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık olarak 1.000,00-TL. maddi ve 30.000,00-TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline, ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp; idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminatın hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
 
Mahkemesince ....Adli Tıp Kurumu Başkanlığı, Adli Tıp 7. İhtisas Kurulunun 25/05/2018 tarih ve 1390 Sayılı raporunda yer alan saptamalara dayanılarak davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı tarafından, yapılan enjeksiyon öncesinde aydınlatılmış onam formunun alınmadığı ileri sürülmüştür.
 
Sözkonusu iddia üzerine Dairemizin 22.01.2020 tarihli ara kararı ile Bursa, ....Devlet Hastanesinden " 11 mart 2017 tarihinde davacıya yapılan enjeksiyon öncesi anılan şahsa veya anılan şahsın yakınlarına aydınlatılmış onam formunun imzalattırılıp imzalattırılmadığının sorulmasına, imzalattırılmış ise, söz konusu aydınlatılmış onam formunun (belgesinin) imzalı ve okunaklı bir örneğinin gönderilmesinin" istenilmesine karşın, anılan ara kararına davalı idarece herhangi bir yanıt verilmediği görülmüştür.
 
Bu durumda, davalı idare tarafından davacıya yapılan enjeksiyonun sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının kendisine ve/veya yakınlarına anlatıldığına ve bu işleme rıza gösterildiğine dair yazılı ve imzalı aydınlatılmış onamın alınmaması sebebiyle, takdiren toplam 20.000,00-TL manevi tazminat talebinin kabulüyle anılan tutarın merciine tevdii kararının idareye tebliğ edildiği 15/08/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine, fazlaya dair manevi tazminat isteminin ise reddine karar vermek gerekmiştir.
 
Açıklanan nedenlerle,
 
- Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin 29/03/2019 gün ve E:2017/1546, K:2019/324 Sayılı kararının, 1.000,00.-TL maddi ve 10.000,00.-TL manevi zararın giderimine karar verilmesi isteminin reddine ilişkin kısımlarına yönelik davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunun reddine,
 
- Davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulüyle Bursa 1. İdare Mahkemesi'nin 29/03/2019 gün ve E:2017/1546, K:2019/324 Sayılı kararının, davacının toplam 20.000,00-TL manevi tazminatın işleyecek yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi isteminin reddine ilişkin kısmının kaldırılmasına, bu kısım yönünden davanın kabulüyle toplam 20.000,00-TL manevi tazminatın 15/08/2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine,
 
- Aşağıda dökümü yapılan 379,25-TL davacı yargılama giderinin davadaki haklılık oranına göre belirlenen 245,00-TL'sının davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 134,25-TL'sının ise davacı üzerinde bırakılmasına,
 
- Reddedilen maddi tazminat için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
 
-Reddedilen manevi tazminat için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
 
-Hükmedilen manevi tazminat için Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 3.000,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
 
-Hükmedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 1.366,20-TL nispi karar harcının davalı idareden tahsili için ilgili vergi dairesine müzekkere yazılmasına,
 
SONUÇ : -İstinaf aşamasında fazladan yatırılan 44,40-TL harcın ve artan posta avanslarının talep edilmemesi halinde karar kesinleştikten sonra re'sen ilgililerine iadesine, kesin olarak (temyiz yolu kapalı) 26/06/2020 tarihinde, esasta oybirliğiyle, hükmedilen manevi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan nispi karar harcının doğrudan davalı idareden tahsiline ilişkin hüküm fıkrası yönünden oyçokluğuyla karar verildi.
 
AZLIK OYU:
 
492 Sayılı Harçlar Kanunu uyarınca yargı harçlarını genel olarak davayı açan kişinin ödemekle mükellef olduğu açık olup, dava açılması esnasında tahsil edilmeyen, hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden hesaplanacak nispi karar harcının, hükmedilen miktar yönünden haksız çıkmış olan davalı idareye yükletilmesi, ancak bakiye nispi karar harcının önce davacıya tamamlattırılması daha sonra tamamının davalı idareden tahsili ile davacıya ödenmesi gerektiği, (Nitekim Danıştay 15. Dairesinin 18.05.2017 tarihli, E:2017/693, K:2017/2702 Sayılı kararı da bu yöndedir. Danıştay 10. Dairesinin 23.09.2019 tarihli ve E:2019/3015, K:2019/5939, 27.10.2016 tarihli E:2016/2410, K:2016/3890, Danıştay 15. Dairesinin E:2015/10079, K:2017/6331 Sayılı kararlarında da bu hususa vurgu yapılmıştır) görüşüyle Dairemiz kararının nispi karar harcının doğrudan davalı idareden tahsiline ilişkin hüküm fıkrasına katılmıyorum. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy