İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 6. Vergi Dava Dairesi 2020/295 Esas 2020/1195 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 6. Vergi Dava Dairesi
Esas No: 2020/295
Karar No: 2020/1195
Karar Tarihi: 17.07.2020



(2577 S. K. m. 2, 14, 15) (213 S. K. m. 378)
 
BAŞVURUNUN KONUSU: Davacı, Ağrı İli, Eleşkirt İlçesi, 266 ada, 12 parselde bulunan 7392 m2'lik taşınmaz, 202 Ada, 12 parselde bulunan 6200 m2'lik taşınmaz ve 703 ada, 2 parselde bulunan 3 hektar 4418 m2'lik taşımaz üzerinde tatbik olunan teferruğ işleminin iptali istemiyle açılan davada; davacının 1999 yılına ait vergi borcunun kesinleştiğinden bahisle Ağrı İli, Eleşkirt İlçesi, 266 ada, 12 parselde bulunan 7392 m2'lik taşınmaz, 202 Ada, 12 parselde bulunan 6200 m2'lik taşınmaz ve 703 ada, 2 parselde bulunan 3 hektar 4418 m2'lik taşımaz üzerinde 1/5 oranındaki hissesine haciz işlemi uygulandığı, sonrasında üç kez satışa çıkarılmasına rağmen alıcı bulunamaması üzerine dava konusu teferruğ kararı alınarak tapu sicil müdürlüğüne bildirildiği ve Hazine adına teferruğ tescil işleminin yapıldığı, davacı tarafından durumun öğrenilmesi üzerine söz konusu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, davalı idarece davacının kesinleşmiş borcu nedeniyle gayrimenkulleri üzerine haciz uygulandığı ve alıcı çıkmaması üzerine 15.05.2001 tarihinde teferruğ kararı alındığı, 10.08.2001 tarihinde gayrimenkullerin Maliye Hazinesi adına teferruğen tescil edildiği savunulmuş ve mükellefin dosyasında bulunan tüm evrakın mahkeme dosyasına gönderildiği bildirilmiş ise de; savunma ekinde sunulan belgelerden, davacı adına düzenlenen ödeme emrinin 317,60.-TL miktarlı 18.02.2003 tarihli olduğu, bu ödeme emrinin 25.12.2006 tarihinde ilanen tebliğ edildiğinin bildirildiği, haciz varakası tarihinin 19.03.2007 olduğu, ödeme emri dayanağının takdir komisyonu kararına dayalı 18.02.2000 tarihinde düzenlenmiş ihbarname olduğu, bu ihbarnamenin 16.12.2000 tarihinde ilanen tebliğ edildiğinin bildirildiği, ödeme emri, ihbarname, haciz işlemlerine ait hiçbir tebliğ belgesinin dosyaya sunulmadığı, davacının gerek borcun kesinleştirilmesine ilişkin ve gerekse haciz işlemine ilişkin işlemlerden haberdar olduğunu kanıtlayacak hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı, tüm belgelerin ve 2000 yılında düzenlenen ihbarnamenin usulüne uygun tebliğ edilmiş olması halinde dahi 2006 yılında ödeme emri tebliğ edilene kadar tahsil zamanaşımını kesen sebeplerin bulunduğundan bahsedilmediği ve bunun belgelerle kanıtlanamadığı; ödeme emrinin 2006, haczin 2007 yılına ait olduğu düşünüldüğünde taşınmazın 3 kez satışa çıkarılması ve teferruğen tescil işlemlerinin 2007 ve sonrası yıllarda gerçekleştirilmesi gerektiği, olayda ise teferruğ kararının ve Hazine adına tescil işleminin 2001 yılında yapıldığı anlaşıldığından; kesinleşmiş bir amme alacağının varlığı kanıtlanmadan, tahsil zamanaşımını kesen sebepler ortaya konulmadan yapılan ve 6183 sayılı Kanun'da yazılı teferruğ koşullarının mevcudiyeti konusunda çelişkili tarihler içeren dava konusu teferruğ işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı, teferruğa konu taşınmazların davacı adına tescil edilmesine ilişkin talebe gelince; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2. maddesinde idari dava türleri olarak, iptal davası, tam yargı davası ve idari sözleşmelerden doğan davalar sayılmış, maddenin 1-a bendinde; iptal davalarının idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan dava türü olduğu, 14/3-d maddesinde; dilekçelerin mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği, 15/1-b maddesinde de; 14. maddenin 3/d bendinde yazılı halde davanın reddine karar verileceği, diğer taraftan, idari yargı düzeninde iptal davası açılabilmesi için ortada idari mercilerce tesis edilmiş, kişilerin hukuksal durumunda değişiklik yaratan kesin ve yürütülmesi zorunlu bir işlemin bulunması gerektiği gibi, 213 sayılı Vergi Usul Yasasının 378. maddesinde; “Vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ edilmiş olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması lazımdır.” denilmek suretiyle vergi davası yönünden daha özel koşulların öngörüldüğü, buna göre özel görevli idari yargı mercii olan vergi mahkemelerinde tarhıyat safhasına ilişkin olarak, vergi ceza ihbarnameleri, tahakkuk aşamasına ilişkin olarak, ihtirazı kayıtla verilen beyan üzerine yapılan tahakkuk işlemleri, tahsilat safhasına ilişkin olarak ödeme emri, haciz vs, vergi mükellefiyetine ilişkin olarak, mükellefiyet tesis ve terkinine ilişkin işlemler ile, vergi hukuku ile ilişkili idari nitelikteki işlemler dava konusu yapılabileceği, idari davaya konu yapılabilecek olan işlemlerin kesin olması niteliği, onun, hukuk düzeninde varlık kazanabilmesi için tamamlanması gereken idari sürecin son aşamasının da geçirilmiş olmasını, yürütülebilir olması ise, işlemin ilgilisi üzerinde etkili olmasını, onun hukukunu etkilemesini ifade eder. Vergi hukuku alanına ilişkin idari işlemlerden, yükümlülerin hukukunu doğrudan etkileyen, onların hak ve yükümlülüklerinde değişiklik veya yenilik yaratan ve uygulanabilir nitelikte bulunanların idari davaya konu teşkil edeceğinden kuşku duyulamaz. Bu bakımdan idarenin vergi tarhı, tahakkuku ve tahsiline ilişkin işlemleri ile kesin ve yürütülebilir nitelikte diğer işlemleri dava konusu yapılabilirse de, kişilerin hak ve yükümlülüklerinde hiçbir değişikliğe yada yeniliğe neden olmayan idari işleme hazırlık niteliğindeki vergi inceleme raporları, takdir komisyonu kararları ve bu nitelikteki işlem ve davranışların idari davaya konu edilmelerinin mümkün olmadığı, davacının teferruğ kararı verilen taşınmazların adına tescil edilmesine yönelik isteminin ise; ilgili idareler nezdinde ileri sürülmesi gerekmekte olup yargı yerlerince idari işlem tesisine imkan bulunmadığından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 14/3-d bendi ile 15/1-b bendi uyarınca incelenmeksizin reddi gerekçesiyle davanın kabulüne karar veren İstanbul 8. Vergi Mahkemesi'nin 30/09/2019 tarih ve E:2019/721, K:2019/1860 sayılı kararına davalı idarece istinaf başvurusunda bulunularak; kararın hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Savunma dilekçesi verilmemiştir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren İstanbul Altıncı Vergi Dava Dairesi'nce dosyadaki belgeler incelenip davalı idare tarafından yapılan istinaf başvurusu hakkında işin gereği görüşüldü:
 
Dava dosyasının incelenmesinden, dayandığı gerekçeler karşısında, istinaf başvurusuna konu Vergi Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu anlaşıldığından ve istinaf dilekçesinde ileri sürülen iddiaların da söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine, istinaf aşamasına ait 40,15.-TL yargılama giderinin istinaf yoluna başvuran davalı idare üzerinde bırakılmasına, posta avansından artan kısmın ilgilisine iadesine, kararın taraflara tebliği için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 17/07/2020 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy