İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 2020/634 Esas 2020/798 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 2. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/634
Karar No: 2020/798
Karar Tarihi: 09.07.2020



İSTEMİN ÖZETİ: …… İl Jandarma Komutanlığı emrinde Uzm.J.VIII.Çvş. rütbesiyle görev yapan davacının, açılan disiplin soruşturması neticesinde sosyal medyada yaptığı paylaşımlar vasıtasıyla 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı filleri kasten ve bilerek işlediğinin tespit edildiği belirtilerek, 7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkındaki Kanunun 9. maddesinin 1. fıkrasındaki "Devlet memurluğundan çıkarma cezası uygulanacak fiiller ve bu cezayı verme yetkisi ile ilgili olarak 657 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanır." düzenlemesiyle atıf yapılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin 1. fıkrasının E-(k) alt bendi uyarınca "Devlet Memurluğundan Çıkarma" cezasıyla tecziyesine ilişkin 21/03/2019 tarih ve 2018/14 sayılı İçişleri Bakanlığı- Yüksek Disiplin Kurulu Kararının iptali istemiyle açtığı davanın reddi yolundaki Edirne İdare Mahkemesinin 30/01/2020 tarih ve E:2019/950, K:2020/132 sayılı kararının, davacı tarafından; yaptığı paylaşımların Anayasanın 25 ve 26. maddeleri kapsamında olduğu, hakaret ve aşağılama suçlarının oluşumu için gerekli unsurları barındırmadığı, savunma hakkının kısıtlandığı, hakkında adli ve idari işlem tesisine neden olan subay ile arasında husumet olduğu, samimi itirafları ile pişmanlığının dikkate alınmadığı ileri sürülerek, kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: İstinaf dilekçesinde belirtilen hususların mahkeme kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı ve kararın usul ve hukuka uygun olduğu ileri sürülerek istinaf isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi İkinci İdare Dava Dairesince, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler incelenerek işin gereği görüşüldü:
 
Dava; …….. İl Jandarma Komutanlığı emrinde Uzm.J.VIII.Çvş. rütbesiyle görev yapan davacının, açılan disiplin soruşturması neticesinde sosyal medyada yaptığı paylaşımlar vasıtasıyla 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı filleri kasten ve bilerek işlediğinin tespit edildiği belirtilerek, 7068 sayılı Genel Kolluk Disiplin Hükümleri Hakkındaki Kanunun 9. maddesinin 1. fıkrasındaki "Devlet memurluğundan çıkarma cezası uygulanacak fiiller ve bu cezayı verme yetkisi ile ilgili olarak 657 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanır." düzenlemesiyle atıf yapılan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin 1. fıkrasının E-(k) alt bendi uyarınca "Devlet Memurluğundan Çıkarma" cezasıyla tecziyesine ilişkin 21/03/2019 tarih ve 2018/14 sayılı İçişleri Bakanlığı- Yüksek Disiplin Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
 
İdare Mahkemesince "... davacı hakkında Kırklareli 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nin E.2019/84 esasına kayden açılan kamu davasında verilen 17/10/2019 tarihli kararda, sanığın (davacının) Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret suçunu işlediği sabit olduğundan, eylemine uyan 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'un 1/1. ve 2/1. maddeleri uyarınca bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır... davacı hakkında …… İl Jandarma Komutanlığı tarafından süresi içerisinde soruşturmacı tayin edilerek disiplin soruşturması başlatıldığı, davacının ve ilgililerin ifadeleri incelenmek suretiyle soruşturma raporu düzenlenerek, devlet memurluğundan çıkarma cezası verilmesi gerektiği yönünde kanaat bildirildiği, bu doğrultuda, davacının yazılı savunması alınmak suretiyle, devlet memurluğundan çıkarma cezası vermeye yetkili makam olan İçişleri Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu tarafından dava konusu işlemin tesis edildiği de dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacıya isnat edilen fiil yargı kararı ve usulüne uygun olarak yürütülen disiplin soruşturması ile sabit olduğundan, devlet memurluğundan çıkarılma cezası ile tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır." gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
 
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Disiplin Cezalarının Çeşitleri ile Ceza Uygulanacak Fiil ve Haller" başlıklı 125. maddesinin 1. fıkrasının (E) bendinde, Devlet Memurluğundan Çıkarma cezası; "Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarmak" şeklinde tanımlanmış, anılan bent altındaki (k) alt bendinde düzenlenen "5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı fiilleri işlemek" bu cezayı gerektiren fiil ve hallerden biri olarak belirlenmiştir.
 
Ülkemizin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil Yargılanma Hakkı" başlıklı 6. maddesinin 2. fıkrasında; "Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır." ve aynı doğrultuda olmak üzere Anayasamızın 38. maddesinin 4. fıkrasında da aynı doğrultuda olmak üzere; "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." kuralına yer verilmek suretiyle, literatürde "Masumiyet/Suçsuzluk Karinesi" şeklinde adlandırılan ilke, pozitif bir hukuk normu hüviyetine kavuşturularak açıkça Anayasal koruma altına alınmıştır.
 
Öte yandan; Anayasa Mahkemesinin 2016/3267 nolu Bireysel Başvuru üzerine verdiği 28/01/2020 tarihli kararında, bir ceza davasında verilen "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması" kararlarının, aynı olay nedeniyle uygulanan disiplin cezasının iptali istemiyle açılan idari davalarda "Masumiyet/Suçsuzluk Karinesi" bağlamındaki etkilerini, özetle şu şekilde ortaya konulmaktadır;
 
"... Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır.... Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır...birinci yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da(idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir ... ikinci yönü ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir ... Bir başka ifadeyle masumiyet karinesi, ceza yargılaması kapsamında bir usul güvencesi olmasına rağmen buna ilişkin korumanın uygulanabilir olması ve etkili şekilde sağlanabilmesi için, beraat eden veya bir şekilde hakkındaki ceza yargılaması devam etmeyen kişilerin kamu görevlileri veya otoritelerince suçlu muamelesi görmelerini önlemelidir. Bu kapsamda ceza davasını takip eden ve ceza yargılaması niteliğinde olmayan herhangi bir yargılamada da masumiyet karinesine özen gösterilmelidir... Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda sanığın suçlu olduğu konusunda ulaşılmış bir vicdani kanaat bulunmakta ve bu kanaat kasten yeni bir suç işlenmemesi şartına bağlı olarak hüküm ifade etmemektedir. Gerçekten hükmün açıklanmasının geri bırakılması; mahkûmiyet konusunda vicdani kanaate ulaşmış mahkemenin buna ilişkin hükmü açıklamayı belirli bir süre ertelemesini, bu süre zarfında hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasını ve bu süre sonunda kişinin başka suç işlememesi hâlinde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine karar verilmesini ifade eder... Diğer taraftan ceza muhakemesi hukuku ile disiplin hukuku farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku; kurumun iç düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili, ceza hukuku kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de sorumluluk gerektiren bir mahiyet taşıyabilir... Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin, bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek gerekir... Ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir. Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır... Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca (idari/adli)ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir... Somut olayda... başvurucu hakkındaki disiplin sürecinin ceza yargılamasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinden sonra başlatılıp sonuçlandırıldığı, bir başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun hükmen sabit olmadığı görülmektedir. Bu itibarla başvuruda, masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ikinci yönü devreye girmektedir.... AYİM Dairesinin gerekçeli kararında bahse konu ceza yargılaması dosyasına ve verilen gerekçeli kararın içeriğine değinildiği, bunlardan hareketle değerlendirme yapılarak bir sonuca varıldığı görülmektedir. Bununla birlikte ayırma işlemine konu eylemin ceza hukuku yönünden suç oluşturup oluşturmadığı hususunun tartışılmadığı, bundan ayrı ve bağımsız olarak disiplin hukuku yönünden değerlendirme yapıldığı, kararda bu noktaya özellikle dikkat çekildiği, başvurucunun ceza hukuku anlamında suçlu olduğunu ifade veya ima eden bir ibareye yer verilmediği görülmektedir. Bir başka ifadeyle AYİM tarafından sonuca ulaşılırken ceza davasının sonucundan değil yargılamaya neden olan olgulardan hareketle bu olguların başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunup bulunmadığının ortaya konulması yönünden değerlendirildiği anlaşılmaktadır... Dolayısıyla başvuruya konu AYİM kararında başvurucunun suçlu olduğuna yönelik bir ithamın bulunmadığı, suç vasfının ve mahiyetinin tartışılmadığı, yalnızca somut olayın mevzuat bağlamında disiplin açısından değerlendirildiği ve tesis edilen işlemin hukuka uygun olduğu yönünde hüküm kurulduğu görüldüğünden bireysel başvuruya konu edilen AYİM kararında masumiyet karinesine yönelik bir müdahalenin bulunmadığı sonucuna varılmaktadır."
 
Anayasa Mahkemesi kararından yapılan alıntıdan anlaşıldığı üzere, aynı eylem nedeniyle ceza ve disiplin hukukuna ilişkin sorumluluğun ortaya konulmasına dönük işlemlerin birlikte yürütülmesi ve ceza yargılaması sonucunda "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması" halinde; disiplin cezasına ilişkin davayı gören idari yargı merciinin, salt ceza mahkemesince verilen bu hükümden hareketle uyuşmazlığı sonuca bağlamasının "Masumiyet/Suçsuzluk Karinesini" zedeleyebileceği, bu nedenle ceza mahkemesinin verdiği karara maddi olay içindeki bir olgu şeklinde değinmesinde bir sakınca bulunmamakla birlikte olaydaki eylem/olgular değerlendirilmek suretiyle isnat edilen disiplin suçunun sübuta erip ermediği belirlenerek davanın karara bağlanması gerektiği açıktır.
 
İstinaf konusu kararın gerekçesine bakıldığında ise; aynı olay nedeniyle davacının yargılandığı ceza davasında "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına" karar verildiği belirtildikten sonra dava konusu disiplin cezasının uygulanmasına yol açan eylemler/olgular hakkında ilgili mevzuat kuralı bağlamında herhangi bir hukuki değerlendirmeye yer verilmeksizin, sadece soruşturma usulüne uygun bir araştırma ve inceleme neticesinde disiplin cezasının yetkili merci tarafından uygulandığından söz edilip, aynen "isnat edilen fiil yargı kararı ve usulüne uygun olarak yürütülen disiplin soruşturması ile sabit olduğundan" bahisle uyuşmazlığın karara bağlandığı anlaşılmaktadır.
 
Dava dosyası incelendiğinde; davacının sosyal medya paylaşımlarının kendisi tarafından yapıldığını ve paylaşımların yapıldığı facebook hesabının kendisine ait olduğunu kabul ve ikrar ettiği, dava konusu işlemin tesisine yol açan paylaşımlar incelendiğinde; davacının bizzat kaleme aldığı 27/10/2018 saat 21:16'daki paylaşımında aynen "1938 de Ramazanı şerif ayında …… Camiinde teravih sonrası sergilenen Hırka-i Şerife sandukasına karşı elindeki bastonunu uzatarak kaldırın şu tozlu şeyleri buradan diyerek peygamber hatırasına hakaret ediliyor, bu zat cami çıkışı merdivenlerden tepetaklak düşüyor ve başı bacaklarının yani kıçının arasına giriyor, yerden kaldırıp battaniyeye sarıyorlar ve alıp gidiyorlar, bir kaç ay sonra bu zat ölüyor. Ama biz sirozdan biliriz." ifadelerini kullanırken 30/10/2018 saat 00:30'da aynen "……KK LILARA GÖRE MONTAJDIR" ibaresini ekleyerek bir paylaşım sitesinde yayınlanan -Hırka-i Şerife Hakaret Eden Atatürk'ün başına gelenler ibretlik bir olay- başlıklı 3 dakikalık bir video paylaştığı, bu videoda kim olduğu bilinmeyen bir kişinin herhangi bir tarihi belgeye dayandırmaksızın şahit olmuş gibi anlattığı bir olaydan bahsedildiği, davacının 27/10/2018 saat 21:16'da yaptığı paylaşımı söz konusu video içeriğinden almış olduğu, CD ortamına aktarılan bu video incelendiğinde açıkça Atatürk'ten yukarıda zikredilen olayın sujesi olarak söz edildiği; ... ......... isimli kim olduğu belirlenemeyen bir kullanıcı tarafından hazırlanan ve içeriğinde özetle; "Atatürk'ün büyük acılar içinde çığlıklar atarak can verdiği, cenaze namazının kılınmadığı ve mason ritüellerine göre defnedildiği, hiç bir cephede savaşa girmeyip perde arkasında siyasi kulislerle meşgul olduğu ve Anafartalar, Conkbayırı, Arıburnu, Derne, Libya vesair cephelerin uydurma olduğu, Hindistan'dan milli mücadele için gönderilen paraların bir kısmını zimmetine geçirdiği, Diktatörlüğü zamanında ihtilal olur korkusuyla hiç yurt dışına çıkmadığı ve geceleri uyumadığı, Vatansever vekilleri ve kendisine muhalif olanları acımasızca ortadan kaldırdığı, işbirlikçi bir hain olduğu, Rize'yi ve Dersimi bombalattığı, Eşcinsel münasebetleri olduğu" gibi ibarelere yer verilen bir yazıyı 27/10/2018'de paylaştığı, bunlar dışında da bir kısım paylaşımlarının olduğu görülmektedir.
 
Bahse konu paylaşımlardaki bir kısım ibarelerin (Başının kıçının arasına girdiği, işbirlikçi bir hain olduğu gibi) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret niteliğinde olduğu, diğer ibarelerin ise toplumun kendisine duyduğu sevgi ve saygıyı iftira yoluyla aşındırmaya ve itibarsızlaştırmaya dönük aşağılayıcı söylemler içerdiği sabittir.
 
Dosya içeriğindeki bilgi ve belgeler, yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve açıklamalar ile birlikte değerlendirildiğinde; açılan disiplin soruşturması neticesinde elde edilen bilgi ve belgeler ile davacının kendi ikrarlarından isnat edilen disiplin suçunun sübuta erdiği anlaşılmaktadır.
 
Bu durumda; davacının sabit olan eylemi karşılığında mevzuatta öngörülen disiplin cezasıyla tecziyesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık; aynı olaya ilişkin yargılaması sonucunda "Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasıyla" sonuçlandığı anlaşılan ceza mahkemesi kararına dayanılarak verilen istinaf konusu kararda ise sonucu itibariyle isabetsizlik bulunmamaktadır.
 
Açıklanan nedenlerle, Edirne İdare Mahkemesi'nin 30/01/2020 tarih ve E:2019/950, K:2020/132 sayılı kararı hakkında yapılan istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçe ile reddine, istinaf aşamasında yapılan 178,60-TL yargılama giderinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, istinaf aşamasındaki posta gideri avansından varsa artan kısmın kararın kesinleşmesini takiben mahkemesince ilgilisine iadesine, kararın taraflara tebliğine, bu karara karşı tebliğ tarihini izleyen 30 gün içinde Danıştay'da temyiz yolu açık olmak üzere, 09/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)
 


Full & Egal Universal Law Academy