İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 2020/1551 Esas 2020/1114 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 2. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/1551
Karar No: 2020/1114
Karar Tarihi: 29.09.2020



(657 S. K. m. 125)
 
İSTEMİN ÖZETİ: ….. Müzesi müdürü olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125.maddesinin 1.fıkrasının (B-a) ve (A-f) bentlerinde belirtilen fiilleri işlediğinden bahisle "tevhiden kınama" cezası ile tecziyesine dair 25.04.2019 tarih ve 355468 sayılı İstanbul Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü işlemi ile bu işleme yapılan itirazın reddine ilişkin 22.05.2019 tarih ve 2019/160 sayılı İstanbul Valiliği İl Disiplin Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada; davanın reddine yönelik İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 11/03/2020 tarih ve E:2019/1696, K:2020/505 sayılı kararının; isnat edilen fiillerin gerçeği yansıtmadığı, soruşturmaya konu edilen yerlerin zaten ziyarete açık alanlar olduğu, disiplin cezası ile tecziyesini gerektiren bir eyleminin bulunmadığı, işlemin hukuka aykırı olduğu iddialarıyla kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: İstinaf dilekçesinde belirtilen hususların mahkeme kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı ve kararın usul ve hukuka uygun olduğu ileri sürülerek istinaf isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi İkinci İdare Dava Dairesince, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler incelenerek işin gereği görüşüldü:
 
Dava; …. Müzesi müdürü olarak görev yapan davacının, "tevhiden kınama" cezası ile tecziyesine dair 25.04.2019 tarih ve 355468 sayılı İstanbul Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü işlemi ile bu işleme yapılan itirazın reddine ilişkin 22.05.2019 tarih ve 2019/160 sayılı İstanbul Valiliği İl Disiplin Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.
 
İdare Mahkemesince; "...uyuşmazlık konusu olayda; davacıya isnad edilen fiillerle ilgili olarak yapılan soruşturma kapsamında görevli personellerin alınan ifadelerinde, Bakanlık kararı ile kapatılan surlar, burçlar ve kulelerin müze müdürü olan davacı tarafından açıldığı ve davacının özel misafirlerini girilmemesi gereken kilitli yerlere girmesini sağladığı, bunun için güvenlik görevlilerine kapı kilitlerinin açılması talimatını verdiği, ayrıca davacının müzede doğum günü partileri düzenlediğinin belirtildiği, bu hususta soruşturma raporuna ekli olan resimler ile sosyal medyadan elde edilen resimlerde ziyaretçilerin kapalı olan surlara, burçlara ve kulelere çıktığı ve davacının öğrenci gruplarını bizzat kulelere çıkartarak bilgilendirme konuşması yaptığının tespit edildiği, öte yandan, müzede görevli personellerin mesai saatlerine ve nöbetlerine ilişkin olarak ise davacı tarafından her ne kadar bağlı müzelerin ve koleksiyonerlerin denetiminden kaynaklanan sebeplerle mesai saatlerine riayet edilemediği belirtilmiş ise de, soruşturma kapsamında elde edilen belgelerde 2018 Kasım ayı günlük imza çizelgesinde bazı personellerin izinli veya dış görevde oldukları günler hariç 07.11.2018 tarihinden itibaren imzalarının olmadığı, 2018 yılı Ekim ve Kasım ayı günlük nöbetçi amiri defterinde ise bazı amirlerin imzalarının olmadığı, bu durumun davacı tarafından denetlenmesi ve gerekli işlemlerin yapılması gerekmekte iken bu hususta herhangi bir denetimin yapılmadığı ve işlem tesis edilmediği, bu durumda; müze müdürü olan davacının 19.09.2014 tarih ve 181819 sayılı Bakanlık kararı ile kapanan sur, burçlar ve kuleleri açtırmak suretiyle çeşitli faaliyetler için kullandığı ve personelin mesai saatleri ile ilgili yapmakla yükümlü olduğu denetim görevini gereği gibi yerine getirmediği anlaşıldığından, söz konusu eylemlerinin tevhiden değerlendirilerek kınama cezası verilmesine ilişkin tesis edilen işlem ile bu cezaya yapılan itirazın reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı" gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
 
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda düzenlenmeyen "tevhiden cezalandırma" yöntemi, soruşturma raporlarında getirilen teklifler ve verilen cezalarla uygulama alanı bulmuştur. Yapılan soruşturmalarda her bir eylem için hukuki nitelendirmenin ayrı ayrı yapılması gerekmekle birlikte, sonuçta tek bir disiplin cezası teklifinde bulunulması mümkün olduğu gibi disiplin cezası vermeye yetkili disiplin amir veya kurullarının da fiilin sübuta erdiğine kanaat getirmeleri halinde tek bir ceza verebilmeleri mümkündür. Uygulamada, aynı soruşturma kapsamında birden çok ceza teklif edilen personele bu cezaların en ağır olanı verilmektedir.
 
Buna göre, disiplin amir veya kurullarının tevhiden cezalandırma yoluna başvurarak verecekleri cezaların idari yargı yerlerince hukuka uygunluk değerlendirmesi yapılırken, davacıya verilen disiplin cezasını (bakılan olayda 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/B-a maddesi uyarınca verilen kınama cezasını) gerektiren eylemin değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir.
 
Bu durumda, davacının 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin 1.fıkrasının (B) bendinin (a) alt bendi uyarınca 'kınama' cezası, aynı Kanunun 125/A-f maddesi gereğince de "uyarma" cezasıyla tecziyesi gerektiği yönünde getirilen teklif doğrultusunda tesis edilen dava konusu işlemde; soruşturmaya konu edilen 2 ayrı iddia bakımından teklif edilen cezalardan en ağırı olan "kınama" cezasının tevhiden uygulanmasına karar verildiği görüldüğünden, İdare Mahkemesince davacı hakkında uygulanmayan "uyarma" cezasına konu eylemlerin sübuta erip ermediği yönünde değerlendirme yapılmasında hukuki isabet görülmemiştir.
 
Diğer taraftan, uyuşmazlığın çözümü; davacı hakkında başlatılan disiplin soruşturmasına konu "kapanan sur, burçlar ve kuleleri güvenlik görevlilerine talimat vererek açtırdığı, ziyaretçilerin buralara çıktığı, bizzat öğrenci gruplarını kule ve burçlara çıkararak bilgilendirme konuşması yaptığı" iddiasının sübuta erip ermediği ve anılan eylemlerin davacının kınama cezasıyla tecziyesini gerektirip gerektirmediği yönünden hukuki irdeleme yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
 
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125/B-a maddesinde, "Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kusurlu davranmak" fiili Devlet memurunun kınama cezası ile tecziyesini gerektiren fiil ve haller arasında sayılmıştır.
 
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının .... Müzesi müdürü olarak görev yapmakta iken hakkında 8 ayrı suç isnadıyla başlatılan disiplin soruşturması sonucu düzenlenen 24.12.2018 tarihli soruşturma raporunda; güvenlik görevlilerinin beyanları ve sosyal medyadan elde edilen resimlerden ziyaretçilerin surlara, burçlara ve kulelere çıktığı, davacının öğrenci gruplarını bizzat kulelere çıkarttığı ve bilgilendirme konuşması yaptığı, bunun için güvenlik görevlilerine kapı kilitlerinin açılması talimatı verdiği, savunmasındaki beyanlarının doğru olmadığı, 19.09.2014 tarih ve 181819 sayılı Bakanlık onayı ile tehlike arz ettiği için surlara çıkışın ziyaretçilere kapatıldığı, davacının bu onaya aykırı uygulamalarıyla insanların can güvenliğini tehlikeye soktuğu belirtildikten sonra bu eylemi nedeniyle 657 sayılı Kanunun 125/B-a maddesi gereğince kınama cezası ile tecziyesi gerektiği kanaatine varıldığı, ayrıca soruşturmaya konu 2 ayrı eylemi nedeniyle de 657 sayılı Kanunun 125/B-d maddesi uyarınca kınama ve 125/A-f maddesi gereğince uyarma cezası ile tecziyesi yönünden de teklif getirildiği, 21.01.2019 tarih ve 60241 sayılı İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü işlemiyle davacının söz konusu soruşturma raporunda getirilen teklifler doğrultusunda 657 sayılı Kanunun 125.maddesinin 1.fıkrasının (B-a) ve (B-d) bendleri uyarınca 2 ayrı kınama ve 125/A-f maddesi gereğince uyarma cezasıyla tecziyesine karar verilmiş ise de; davacı tarafından anılan disiplin cezalarına yapılan itiraz üzerine İstanbul Valiliği İl Disiplin Kurulunun 06.03.2019 tarih ve 2019/72 sayılı kararıyla "aynı soruşturma raporu kapsamında tespit edilen fillerin tevhiden değerlendirilmesi gerektiği hususunun dikkate alınmadığı" gerekçesiyle itirazın kabulüne karar verildiği, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün 26.04.2019 tarih ve 355468 sayılı işlemiyle davacının 657 sayılı Kanunun 125.maddesinin 1.fıkrasının (B-a) ve (A-f) bentlerinde belirtilen fiilleri işlediğinden bahisle "tevhiden kınama" cezası ile tecziyesine karar verilmesi ve anılan disiplin cezasına yapılan itirazın İstanbul Valiliği İl Disiplin Kurulunun 22.05.2019 tarih ve 2019/160 sayılı kararıyla reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
Disiplin hukuku cezalandırılma ilkeleri açısından ceza hukuku ile benzer özellikler taşımakta olup, kişilerin disiplin cezası ile cezalandırılabilmeleri için suç olarak belirlenmiş olan tutum yada davranışın ilgilisi tarafından işlenmiş olduğunun kesin ve şüpheye yer bırakmayacak şekilde saptanması ve maddi gerçeğin tüm boyutlarıyla ortaya konması gerekmektedir. Ayrıca evrensel ceza hukuku ile Türk Ceza Kanunu'nda yer alan "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi disiplin hukuku'nda da uygulama alanı bulunmaktadır. Buna göre; disiplin yaptırımı uygulanacak kişi tarafından ikrar edilmeyen ve eldeki mevcut deliller ile disiplin normuna aykırı fiilin ispatı mümkün olmayan hallerde "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gereğince ilgiliye disiplin cezası verilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
 
Uyuşmazlıkta, davacının müdürlüğünü yaptığı kurumda aralarında mühendis, araştırmacı, heykeltraş, arkeolog, bilgisayar işletmeni, bekçi, güvenlik görevlileri gibi tüm birimlerde görevli 26 personelin tanık sıfatıyla ifadesine başvurulduğu, tanıklardan 14'ünün ifadelerinde genel itibariyle; "müzenin davacı tarafından ziyaretçilere açıldığını görmediklerini, böyle bir duyumlarının da olmadığını" beyan ettikleri, tanıklardan 6'sı tarafından da, "sadece giriş kısmının açık olduğununun, kulelerin açık olmadığının, ziyaretçilerin buraları kullanamayacaklarının" ifade edildiği, geri kalan tanık beyanlarının ise duyuma dayalı olduğu, davacının da ifadesinde "surlara çıkışların tehlike arz etmesi nedeniyle yasaklandığını, göreve geldiği tarihten itibaren bununla ilgili uyarı levhaları yaptırdığını, bilgisi dahilinde surlara çıkışın söz konusu olmadığını" beyan ettiği, dolayısıyla dosyadaki mevcut delil durumuna göre davacının kapalı olması gereken sur, burç ve kulelerin ziyaretçilere açılması talimatı verdiği yönünde müşteki beyanı haricinde somut bir delil bulunmadığı, ayrıca soruşturma dosyasında bulunan fotoğraflarda davacının bir grup öğrenciyle bir araya geldiği ve toplu halde bilgilendirme amaçlı konuşma yaptığı görülmekle birlikte davacı tarafından öğrencilerin ziyaretine izin verilen ve bilgilendirme yapılan yerin, girilmesi yasaklanan yerlerden olmayıp ana giriş kapısı ve seyir terası olarak tabir edilen alan dahilinde olduğunun iddia edildiği, davalı idare tarafından da bu durumun aksini ortaya koyan somut (kim tarafından ne zaman çekildiği belli olmayan fotoğrafların yer aldığı sosyal medya paylaşımları haricinde)herhangi bir delilin dosyaya sunulamadığı, ayrıca kulelere ziyaretçilerin kaçak giriş yapabildikleri, güvenlik görevlilerin ise bu duruma müdahale ettiği yönünde tanık beyanları bulunduğu, girilmesi yasak olan sur, burç ve kulelere bu ziyaretçilerin girmesinde davacının dahli olduğunu gösteren herhangi bir delilin de bulunmadığı görülmektedir.
 
Bu durumda, dava dosyasındaki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde, müze müdürü olarak görev yapan davacının "kapanan sur, burç ve kulelere ziyaretçilerin çıkışı için kapı kilitlerinin açılması talimatı verdiği ve bizzat öğrenci gruplarını buralara çıkardığı" yönündeki iddiaların doğruluğunu ispata elverişli, hukuken kabul edilebilir nitelikte yeter derecede somut ve inandırıcı delillerin bulunmadığı dikkate alındığında, evrensel ceza hukukunda olduğu gibi disiplin hukukunda da uygulama alanı bulduğu kabul edilen "şüpheden sanık yararlanır ilkesi" gereğince davacının tevhiden kınama cezası ile tecziyesi yönünde tesis edilen dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık, aksi yöndeki ilk derece mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
 
Açıklanan nedenlerle; istinaf talebinin kabulü ile, İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 11/03/2020 tarih ve E:2019/1696, K:2020/505 sayılı kararının kaldırılmasına, dava konusu işlemlerin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 369,40-TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, posta avansından varsa artan kısmın mahkemesince ilgilisine iadesine, kararın taraflara tebliği için dosyanın ait olduğu mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 45/6. ve 46. maddeleri uyarınca temyizi kabil olmamak üzere kesin olarak, 29/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy