İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi 2019/2398 Esas 2020/574 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 2. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2019/2398
Karar No: 2020/574
Karar Tarihi: 10.06.2020



İSTEMİN ÖZETİ: Bursa İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde teknik hizmetler sınıfına tabi istatistikçi kadrosunda görev yapan davacının, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddesinin (B) fıkrası uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına dair Sağlık Bakanlığının 05.03.2019 tarih ve 5097 sayılı işleminin iptali ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davada; dava konusu işlemin iptaline, işlem nedeniyle davacının yoksun kaldığı parasal haklarının davanın açıldığı 04.04.2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin Bursa 2. İdare Mahkemesinin 24/10/2019 tarih ve E:2019/412, K:2019/1045sayılı kararının; Mahkemece ara kararı cevabının intikal etmesi üzerine yapılacak tetkik olmaksızın hüküm tesis edildiği, davacının adil yargılanma ve savunma haklarının ihlal edildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığı, işlem sürecinde davacının ne ile suçlandığının farkında olduğu ve esasa yönelik savunmalarını yaptığı, ilgili yasal mevzuat hükümleri çerçevesinde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı iddialarıyla kaldırılması ve işin esası hakkında yeniden karar verilmesi istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: İstinaf dilekçesinde belirtilen hususların mahkeme kararının kaldırılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı ve kararın usul ve hukuka uygun olduğu ileri sürülerek istinaf isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi İkinci İdare Dava Dairesince, dava dosyasındaki bilgi ve belgeler incelenerek işin gereği görüşüldü:
 
Dava; Bursa İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde teknik hizmetler sınıfına tabi istatistikçi kadrosunda görev yapan davacının, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddesinin (B) fıkrası uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına dair Sağlık Bakanlığının 05.03.2019 tarih ve 5097 sayılı işleminin iptali ile yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
 
İdare Mahkemesince; "...Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 25/06/2019 tarihinde Mahkememiz kayıtlarına giren yazısında, davacının herhangi bir terör örgütüne üyeliği ve mensubiyetinin bulunup bulunmadığına ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılıkları nezdinde herhangi bir soruşturma ve ihbar kaydına rastlanmadığının belirtildiği, UYAP sistemi üzerinden yapılan sorgulamada da, davacı hakkında ceza soruşturması ve/veya kovuşturması bulunmadığı, bu durumda davalı idarece yukarıda aktarılan 7145 sayılı Yasa'nın 26. maddesi ile 375 sayılı KHK'ya eklenen geçici 35. maddenin son fıkrası uyarınca davacının savunmasının istenilmesine dair savunma istem yazısında, davacının hangi eylem veya eylemleri nedeniyle ve hangi terör örgütüne veya Milli Güvenlik Kurulu'nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatlı olmakla itham edildiği açıkça belirtilmediğinden, davacı tarafın hangi eylemi veya eylemleri nedeniyle ve ne ile suçlandığını bilmeksizin savunma hazırlamak durumunda kaldığı, dolayısıyla davacının Anayasa'nın 36. ve AİHS'nin 6. maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma ve savunma hakkının ihlal edildiği ve dava konusu işleme dayanak oluşturabilecek somut bilgi ve belgelerin Mahkememize ibraz edilmediği anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı" gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, işlem nedeniyle davacının yoksun kaldığı parasal haklarının davanın açıldığı 04.04.2019 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
 
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddenin (B) fıkrasında; "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen;
 
(...)
 
9) 657 sayılı Kanuna ve diğer mevzuata tabi her türlü kadro, pozisyon ve statüde (işçi dâhil) istihdam edilen personel, ilgili kurum veya kuruluşun en üst yöneticisi başkanlığında bağlı, ilgili veya ilişkili olunan bakan tarafından oluşturulan kurulun teklifi üzerine ilgili bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılır. Bu maddenin (A) fıkrasında belirtilenlerin işlemleri ise söz konusu fıkradaki usule göre yapılır." hükmüne yer verilmiş, aynı maddenin son fıkrasında da, bu maddenin (A) ve (B) fıkraları uyarınca haklarında işlem tesis edilecek olanlara yedi günden az olmamak üzere ilgili kurum tarafından uygun vasıtalarla savunma hakkı verileceği, verilen süre içinde savunmasını yapmayanların, savunma hakkından vazgeçmiş sayılacakları hükme bağlanmıştır.
 
Dava dosyasının incelenmesinden, davacının Bursa İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde 657 sayılı Kanuna tabi istatistikçi kadrosunda görev yapmakta iken hakkında Sağlık Bakanlığına intikal eden bilgi ve belgelerin Bakanlık makamının 06.08.2018 tarihli onayı ile oluşturulan Kurulca tetkik edilmesi sonucunda; terör örgütleri veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatlı olduğu değerlendirilerek 09.01.2019 tarih ve 903.99 sayılı Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü yazısıyla davacıdan 7 gün içerisinde belirtilen hususlarla ilgili savunma yapmasının istendiği, davacının 28.01.2018 tarihinde yazılı olarak savunması alındıktan sonra 05.03.2019 tarihli Bakan olur'u ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35. maddenin (B) fıkrasının 9. bendi uyarınca kamu görevinden çıkarılmasına karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
Uyuşmazlıkta, 7145 sayılı Kanun'un 26.maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici 35.maddenin (B) fıkrasında düzenlenen tedbirlerin kapsamı ve mahiyeti birlikte dikkate alındığında; anılan tedbirler vasıtasıyla başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen kişilerin tamamının tüm kamu kurum ve kuruluşlarından çıkarılması sonucuna ulaşılmak istendiği anlaşılmaktadır.
 
Sözü edilen KHK maddesinde "kamu görevinden çıkarma"; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir tedbir niteliğinde olup, butedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kamu görevlisi arasında sübut derecesinde bir bağ kurulması aranmamış; ilgililerin kurumları tarafından MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen"yapı","oluşum"veya "gruplar"la irtibat ve iltisak boyutunda dahi olsa bir "değerlendirmede" bulunulması yeterli görülmüştür.
 
Diğer taraftan, maddede yer verilen "değerlendirme" ifadesiyle, kurumda oluşturulan kurul ve atamaya yetkili amir nezdinde bu yönde oluşan "kanaat" kastedilmekte olup, bu kanaatin cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından tamamen bağımsız olarak, sadece ilgilinin kamu görevinde kalmasının uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibaret olduğu açıktır. Nitekim anılan yasal düzenlemede bu kanaate varılabilmesi için herhangi bir delile dayanma zorunluluğu öngörülmediği gibi ilgilinin savunması da alındıktan sonra bu kanaatin hangi hususlara dayanılarak oluşacağı idarenin takdirine bırakılmıştır.
 
Tüm bu hususlardan hareketle, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35.maddesi kapsamında yapılacak "değerlendirme", adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde olmayıp, kamu görevlilerinin belli bir yapıyla herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkin kanaatin oluşturulacağı bir süreci ifade etmekte; Kanunun amacı ve tedbirin niteliği ile somut olayın özellikleri birlikte dikkate alındığında ilgili hakkındaki mevcut bilgi ve belgelere göre değerlendirme yapılması gerekmektedir.
 
Buna göre, idareler tarafından ilgilisi hakkında,375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35.maddesi uyarınca yapılacak değerlendirmede, başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleri ve MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile "üyelik", "mensubiyet", "iltisak"veya "irtibat"şeklinde herhangi bir bağlarının olup olmadığına ilişkin olup, böyle bir değerlendirmede bulunmak için, yukarıda da belirtildiği üzere yetkili kurumlar nezdinde bu yönde bir "kanaat"oluşmasının yeterli olduğu açıktır.
 
Uyuşmazlık konusu olayda, davacı hakkında işlem tarihi itibariyle "silahlı terör örgütüne üye olma" suçlamasıyla açılan bir ceza soruşturması bulunmamakla birlikte, bu durum davacının ceza hukuku anlamındaki sorumluluğuna ilişkin olup, kamu personel hukukuna yönelik sorumluluklarını ortadan kaldırmadığı, buna bağlı olarak durumunun kamu personel hukuku yönüyle ele alınmasının önünde engel oluşturmadığı, davacının görevine son verilmesine dayanak teşkil eden yasal düzenlemede de; terör örgütleri veya MGK'ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın "sübut" derecesinde ortaya konulmasının aranmadığı, bu yapı, oluşum ve gruplar ile üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatının değerlendirilmesinin yeterli görüldüğü, bu değerlendirmenin de ilgilinin cezai sorumluluğunun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece davalı idare bünyesinde kalmasının uygun olup olmadığına ilişkin olarak yapılacağı kuşkusuzdur.
 
Bakılan davada, davacı hakkında 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 35.maddesinin verdiği yetkiye istinaden başlatılan idari tahkikata dayalı olarak tesis edilen uyuşmazlık konusu idari işlemin, davalı idarece cezai sorumluluktan bağımsız şekilde yapılan değerlendirmeler neticesinde, davacının iltisak veya irtibatının bulunduğu yönünde oluşan kanaate dayalı olduğu, davalı idarece de ceza hukuku bağlamında davacının terör örgütlerine üyeliği veya terör faaliyetlerine veya darbe teşebbüsüne iştirakinin tespit edilmiş olması nedeniyle değil; tahkikat kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerden hareketle örgütle olan irtibat ve iltisak durumlarının değerlendirildiği, davacı hakkındaki iddiaların da yer aldığı savunma istem yazısının davacıya tebliği ile 7 günlük süre de verilmek suretiyle savunma hakkının tanındığı, davacının bu süre içerisinde verdiği 8 sayfalık yazısı savunmasında özetle; "FETÖ/PDY terör örgütüne üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı olmadığını ve bu örgütle irtibatının bulunmadığını, bu iddialarla hakkında açılan bir soruşturmanın olmadığını, Bank F1'da hesabının bulunmasının kişisel ve objektif gerekçelerinin olduğunu" beyan ettiği, 18.02.2014 tarihinde Bank F1'da adına hesap açmasıyla ilgili olarak da; "babasından miras olarak kalan paranın tüm mirasçıların ortak kararıyla kendi hesabına yatırıldığını, murisin de anılan bankada hesabının bulunması ve faizsiz bankacılık hizmeti sunulması gibi gerekçelerle adına bu bankada hesap açarak parayı yatırdığını, Devlet büyüklerinin bu bankadaki paraların çekilmesi yönündeki açıklamalarına duyarlılık göstererek bankadaki tüm parayı çektiğini, terör örgütü liderinin bankaya para yatırılması yönündeki talimatından haberdar olmadığını" beyan ederek iddiaların esasına yönelik savunmalarını sunduğu, ayrıca davacının 28.07.2016 tarihinde FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında görevden uzaklaştırılmış olması karşısında; savunma istem yazısında yer alan iddiaların hangi terör örgütüyle alakalı olduğu hususunda belirsizlik bulunduğundan ve esasa yönelik savunmalarını sunmuş olması nedeniyle 375 sayılı KHK'nin geçici 35.maddesinin son fıkra hükmüyle tanınan savunma hakkının ihlal edildiğinden söz edilemeyeceği, diğer taraftan Dairemizin 19.02.2020 tarihli ara kararına cevaben dosyaya sunulan bilgi ve belgelerden; davacının adına kayıtlı hat üzerinden FETÖ/PDY'ye müzahir bir şirket tarafından geliştirilen, genel kullanıcı profiline sahip "define"isimli mobil uygulamaya erişim sağladığı, 18.02.2014 tarihinde Bank F1'da hesap açarak yüklü miktarda para yatırdığı ve bankanın TMSF'ye devredildiği 04.02.2015 tarihinden sonra bu paraları çektiği, bu şekilde terör örgütüne finansal destek sağladığı yönünde saha görüşü oluştuğu, ayrıca yapılan güncel UYAP-entegrasyon sorgulaması neticesinde davacı hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde"(FETÖ/PDY) terör örgütü-şüpheli" sıfatıyla soruşturma kaydı bulunduğu, dosyadaki bilgi ve belgelere göre de "terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla davacının adli soruşturmasının tutuksuz olarak devam ettiği anlaşılmaktadır.
 
Bu itibarla, dava konusu işlemin cezai bir müeyyide niteliğinde olmayıp, ülke genelinde olağanüstü hal ilanına neden olan darbe girişimi sonrasında FETÖ/PDY terör örgütünün oluşturduğu tehdidin tamamen sonlandırılmasını sağlamaya dönük idari bir tedbir olduğu, terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen davacı hakkında 375 sayılı KHK'nin geçici 35.maddesi uyarınca işlem tesisi için anılan suçlamalarla alakalı bir mahkumiyet hükmünün bulunmasının gerekli olmadığı, davacının kamu görevinden çıkarılmasına sebep olan ve yukarıda aktarılan süreç ve faaliyetler göz önünde bulundurulduğunda idarece haiz olunan takdir yetkisinin etkili bir şekilde kullanılmasının, ölçülülük ilkesini ihlal edecek genişlikte ve hakkın özünü zedeleyecek bir uygulama şeklinde değerlendirilemeyeceği dikkate alındığında, davacı hakkında davalı idarece yukarıda aktarılan tedbirlere yönelik olarak kullanılan takdir ve değerlendirme yetkisi kapsamında tesis edilen "kamu görevinden çıkarma" işleminde hukuka aykırılık, aksi yöndeki Mahkeme kararında ise hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
 
Öte yandan, davacının kamu görevine son verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, bu işlem nedeniyle uğranıldığı iddia olunan parasal hak kayıplarının yasal faiziyle birlikte tazmini talebi de yerinde görülmemiştir.
 
Açıklanan nedenlerle; istinaf talebinin kabulüne, Bursa 2. İdare Mahkemesinin 24/10/2019 tarih ve E:2019/412, K:2019/1045 sayılı kararının kaldırılmasına, davanın reddine, aşağıda dökümü yapılan 347,20- TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, istinaf safhasında davalı idarece yapılan 99,90-TL posta gideri ile hüküm tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, davalı idarenin harçtan muaf olması nedeniyle istinaf aşamasında alınmayan 148,60-TL istinaf başvurma harcının karar kesinleştiğinde davacıdan tahsili için Mahkemece ilgili vergi dairesine harç tahsil müzekkeresi yazılmasına, posta gideri avansından varsa artan kısmın kararın kesinleşmesini takiben mahkemesince taraflara iadesine, kararın taraflara tebliğine, bu karara karşı tebliğ tarihini izleyen 30 gün içinde Danıştay'da temyiz yolu açık olmak üzere,10/06/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy