İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi 2022/967 Esas 2023/265 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/967
Karar No: 2023/265
Karar Tarihi: 21.03.2023

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
53.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2022/967
KARAR NO: 2023/265
TÜRK MİLLETİ ADINA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 10/02/2021
NUMARASI: 2014/1338 Esas, 2021/186 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 21/03/2023
Taraflar arasında görülen davanın yerel mahkemece yapılan yargılaması sonucunda verilen hükme karşı istinaf yoluna başvurulmuş olup, duruşmasız olarak dosya üzerinde yapılan inceleme ve istinaf talepleriyle sınırlı olarak yapılan değerlendirme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, 2011 yılında, Irak ve komşu Arap ülkelerine ihraç edilmek üzere "..." markalı portakal şuruplarını davalı şirkete ürettirdiğini ve müvekkiline teslim edilen bu ürünlerin, Irak'ta mukim dava dışı ... şirketine ihraç edildiğini, ancak ihraç edilen ilk parti ürünlerde kısa sürede ayrışıp koyulaşma probleminin meydana geldiğini, sevk edilen ve Irak içerisinde dağıtımı yapılan malların büyük bir bölümünün ... şirketine iade edildiğini, bu durumun davalı şirkete müvekkili tarafından bildirildiğini, ancak bir çözüm üretilmediğini, ancak davalı şirketin, bu tür sorunların artık yaşanmayacağı hususunda güvence vermesi üzerine 2012 yılında bu defa "..." markası altında davalı tarafından üretildiğini, müvekkili aracılığıyla Irak'taki ... şirketine ihraç edildiğini ve Irak genelinde pazara sunulduğunu, ancak bu ürünlerde de ayrışma ve renk koyulaşmasının meydana geldiğini, pekmez rengine dönüştüğünü, bu nedenle Irak pazarından çok sayıda ürünün iade edildiğini, ikinci parti ürünlerin sevkiyatı sonrasında yaşanan bu gelişmeler üzerine ... firmasının toplam 373.038 USD tutarında iade fatura kestiğini ve bu tutarın üç gün içerisinde ödenmesinin talep edildiğini, müvekkilinin de bunun üzerine dava dışı ... şirketine senet verdiğini, bu yaşananlar üzerine müvekkili şirketin, davalı şirkete 15.10.2012/... yevmiye sayılı ihtarname keşide edilerek, müvekkiline yansıtılan 373.038 USD nin üç gün içerisinde ödenmesinin ve malların da iade alınmasının istenildiğini, ancak davalı şirketin edimini ifa etmediğini, bunun üzerine delil tespiti için Anadolu 14. Sulh Hukuk mahkemesine müracaat edildiğini, Gıda mühendisi ... tarafından düzenlenen raporda akredite bir laboratuvardan inceleme yapılması gerektiğinin bildirildiğini, İTÜ Gıda Mühendisliği bölümüne yaptıkları harici inceleme taleplerinin reddedildiğini belirterek ayıplı mallar için davalı şirkete ödenen 617.428.55 TL 'nin 15.10.2012 tarihi itibariyle avans faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; talep ve dava hakkının zamanaşımına uğradığını, yasal süresi içerisinde ayıp ihbarında bulunulmadığını, kaldı ki davacı iddialarının dayanağının olmadığını, zira portakal şurubu üretiminin, davacı şirketin verdiği spesifikasyonlara uygun olarak yapıldığını, eğer üründe ayrışma ve renk koyulaşması olmuş ise, bu durumun uygunsuz nakliye, depolama ve saklama koşullarından ileri geldiğini, davacının dayandığı delil tespiti sonucu hazırlanan bilirkişi raporuna da yasal süre içerisinde itiraz edildiğini savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece; davacının, taraflar arasında sözlü olarak akdedilen eser sözleşmesine istinaden davalı yüklenici tarafından üretilen sözleşme konusu portakal şuruplarının ayıplı olması nedeniyle sözleşmeden dönme ve davalıya ödenen mal bedelinin iadesini talep ettiği bilirkişi raporunun mali kısmındaki tespitlere göre, davalının son faturasını davacıya 25.07.2012 tarihinde kestiği, dolayısıyla, davalının en son parti malı davacıya 25.07.2012 tarihi civarlarında gönderdiği (teslim ettiği), eser sözleşmelerinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresinin, 5 yıl olduğu (TBK 478. maddesi), davanın ise, 30.09.2014 tarihinde açıldığı, dolayısıyla zamanaşımı süresinin dolmadığı, teknik bilirkişilerin tespitlerine göre davalının davacı için ürettiği malların gizli ayıplı olduğu, eser sözleşmelerinde, yüklenici tarafından üretilen malın ayıplı olması halinde, iş sahibinin ayıbın ortayı çıkmasından itibaren gecikmeksizin (yani uygun bir süre içinde) ayıp ihbarında bulunması gerektiği (TBK.md.477/f.3; eski BK. 362/f.3), somut olayda davacı iş sahibinin malların ayıplı olduğunu, dava dışı ... şirketi (alıcı) tarafından kendisine keşide edilen 08.10.2012 tarihli ihtarnameyle öğrendiği ve davalı yükleniciye keşide ettiği 15.10.2012 tarihli ihtarnameyle ayıp ihbarında bulunduğu, bu durum karşısında, davacı iş sabinin yasal süresi içinde ayıp ihbarında bulunduğu, yine teknik bilirkişilerce düzenlenen raporlara göre taraflar arasındaki eser sözleşmesine istinaden davalı tarafından davacı için üretilmiş olan malların ayıplı olduğu ve bu ayıpların davalının kusurundan (üretim hatasından) kaynaklandığı, malların davacının kullanamayacağı derecede ayıplı oldukları, bu durum nedeniyle, davacının talebi gibi, eser sözleşmesinden dönmeye ve ödediği bedelin iadesini talep edebileceği, davacı tarafından davalıya 572.804,22 TL mal bedeli ödemesi yapıldığı hususunun her iki tarafın da ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, bu nedenle davacının davalıdan, 572.804,22 TL bedelin iadesini talep edebileceği, davalı tarafından üretilip davacıya teslim edilen ürün kullanılmayacak halde olduğundan davacının sözleşmeden dönme nedeniyle bu ürünü iade etme yükümlülüğünün bulunmadığı, davacının 15.10.2012 tarihli ihtarname tarihinden itibaren işletilecek temerrüt faizi ile birlikte alacağın tahsilini talep ettiği, ancak davacının bu ihtarnamede, davalıdan ödemiş olduğu satım bedelinin iadesini talep etmediği, uğradığını iddia ettiği zararın tazminini istediği, bu nedenle davacının bu ihtarnamesi ile davalının temerrüde düşmüş sayılmayacağı, davacı alacağının dava tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte tahsili gerektiği gerekçesi ile, DAVANIN KISMEN KABULÜ ile; 571.553,84 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, Aşan istemin reddine, karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri istinafa başvurmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesi ile müvekkili şirket tarafından gönderilen 15.10.2012 tarihli 46678 no.lu ihtarname ile muhatap davalıya açık şekilde ... isimli firmanın müvekkile yansıtmış olduğu 373.038,00 USD fatura bedelinin ödenmesinin ihtar edildiğini, yapılan yargılamanın bu bedelin ödenmesi yönünde olduğunu, dava değerinin bu bedelin dava tarihi itibarıyla Türk Lirasına çevrilmiş bedeli olup temerrütün gerçekleştiğini, bu nedenle davanın talep gibi 617.428,55 TL'nin 15.10.2012 tarihinden işleyecek ticari faiziyle davalıdan tahsili şeklinde kabulü gerektiğini belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur.Davalı vekili istinaf dilekçesi ile ürünlerde üretim hatası olduğu iddiasını kabul etmemekle birlikte, davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, zamanaşımı süresinin 5 yıl olarak tespitinin hukuka aykırı olduğunu, kanunun Eser Sözleşmesi başlıklı yedinci bölümünün zamanaşımı alt başlıklı 478. Maddesinde; "Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar." hükmüne göre taşınmaz dışındaki eserlerde eserin tesliminden itibaren 2 yıllık zaman aşımı süresi uygulandığını, dava konusu olayda ürünün "portakal suyu konsantresi kullanılarak üretilmiş içecek" olup taşınır mallara ilişkin 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davacı tarafça, ürünlerde ayıp bulunduğuna ilişkin ihbarın 15.10.2012 tarihinde yapıldığını, dava konusu ürünlerin, davacı tarafa 2012 yılı Haziran ayında teslim edildiğini, davacının teslim tarihi Haziran 2012'den itibaren ayıp ihbarı yapılan 15.10.2012 tarihine kadar ürünlerin ne durumda olduğu ne şekilde muhafaza ve depo edildiği hususunda hiçbir bilgi veya belge sunmadığını, ürünlerin ihracatının davacı tarafından yapıldığını, müvekkilinin yükümlülüğünün ürünlerin davacıya teslimi ile son bulduğunu, davacının ürünleri teslim aldığı tarihten ayıp ihbarı yaptığı tarihe kadar geçen süre içerisinde her türlü muhafaza ve depolama koşullarını eksiksiz olarak yerine getirdiğini ispat etmesi gerektiğini, buna ilişkin dosyaya tek bir delil dahi sunulamadığını, buna rağmen mahkemece ayıp ihbarının süresinde yapıldığına yönelik tespitin hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın, ürünlerin iade edildi iddiasına ilişkin bir tutanak, belge sunamadığını, iade edilen ürün sayısını dahi ispatlayamadığını, ürünlerin iade edildiği iddiasının somut belgeye dayanmadığını, davacı tarafça ürünlerde üretim hatası olduğu iddia edilmişse de bununda ispatlanamadığını, kaldı ki; ürünlerin üretiminden sonra ürünlerin Türkiye'de davacıya teslim edildiğini, teslim edildikten sonra gümrük işlemleri, satış, nakliye, depolama işlemlerinin davacı tarafça yerine getirildiğini, davacının ürünlerdeki jelleşme ve koyulaşmanın üretimden sonraki süreçte meydana gelmediğini ispatlayamadığını, bu hususun ilk bilirkişi heyeti raporunda "Üretim sonrası sevkiyat, depolama ve muhafaza koşulları, ihracat sırasında gümrük çıkışında eğer alıcı ülke talebi varsa düzenlenmiş olan Sağlık Sertifikası ve ilgili analizler, yine alıcı ülkede gümrük girişinde yapılan kontrollerde düzenlenen kayıtlar ve varsa analiz raporları, ihraç edilen ülkedeki depolama koşulları, satış noktası ve satış noktasına arz edilen ürünlerin raflardaki muhafaza koşullarını gösteren kayıtlar, üretim sonrası ürünün satış noktası dahil tüm zincir boyunca serin yerde ve direkt güneş ışığı almayan uygun şartlarda muhafaza edildiğine dair kayıtların incelenmesi gerektiği; ancak belirtilen belgelerin dosyaya sunulmadığı" şeklinde tespit edildiğini, davacının ispat yükümlülüğünü yerine getirmemesine rağmen mahkemece buna dikkat edilmeksizin varsayımsal olasılıklara göre görüş bildiren bilirkişi raporuna itibar edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, dosyada bulunan ve davacı tarafından T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına verilen beyandan da görüleceği üzere; davacının "yukarıda belirtilen ürünlerin hali hazırda geçerli olan İyi Üretim Uygulamaları ve yasal mevzuata ve/veya alıcı ülke kriterlerine uygun şekilde üretildiğini ve hayvan tüketimine uygun olduğunu bu belge ile deklare ederiz." şeklindeki irade açıklaması ile ürünlerin mevzuata uygun olarak üretildiğini açıkça kabul ettiğini, davacının bu açık kabulünün dahi mahkemece değerlendirilmediğini, huzurdaki davaya konu olayda tek bir görüş ve tespit bulunmadığını, bir bilirkişi raporunda herhangi bir tespit yapılamayacağı belirtilmesine rağmen başka bir raporda kusur belirlemesi yapıldığını bir diğer raporda ise salt davacı beyanlarına dayanılarak davalının kusurlu olduğu görüşünün belirtildiğini, ayrıca 10.09.2018 tarihli raporda tahmine dayanarak kusur belirlemesi yapılamayacağı belirtilmiş olmasına rağmen ürünlerin saklama koşulları gözetilmeden salt güneş ışığı almadığı gerekçesi ile kusurun müvekkili şirkete yüklenmesinin, 19.08.2019 tarihli raporda ürünlerin yüksek sıcaklık, güneş ışığına maruz kalması ve depolama sırasında oluşan koşulların esmerleşmeye yol açacağı ifade edildikten sonra raporun sonuç kısmında ürünlerin uygun olmayan koşullarda (yüksek sıcaklıkta, direkt ışık alan yerde) depolandığı iddiasını doğrulayacak kanıt bulunmadığı gerekçesiyle tüm kusurun müvekkiline yükletilmesinin, keza müvekkilinin üretim esnasında yapılan pastörizasyon işlem sıcaklığına ilişkin bir kaydın dosyada yer almadığı iddia edildikten sonra tamamen tahmine dayalı bir yorumla pastörizasyon sıcaklığının yeterli olmadığı, bu nedenle üründe jelleşme meydana geldiği sonucuna ulaşılmasının, teknik incelemelerin dayanaksız ve üretim yapılan tarihteki mevzuata göre değerlendirilmeyip sonradan yürürlüğe giren mevzuata istinaden değerlendirilmesinin çelişkili olduğunu, yeterli delil olmamasına rağmen ve kullanım süresi çoktan geçen ürünler hakkında tahmine dayalı açıklamalar ile görüş bildirilmesinin ve müvekkiline kusur atfedilmesinin kabul edilemeyeceğini, ürünlerin son kullanım tarihi geçmeden yapılan tek bir inceleme dahi bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda; özellikle teknik değerlendirme yönünden kök rapora yaptıkları hiçbir itirazın değerlendirilmediğini, ürünlerin üretiminden sonra yürürlüğe giren ve ancak yine hatalı olarak yorumlanan yönetmeliğe istinaden görüş bildirildiğini, teknik açıdan ürünlerde üretim hatası bulunmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda SÜLFİT kullanımına ilişkin atıfta bulunulan yönetmeliğin bilirkişilerin de belirtmiş olduğu üzere 30.06.2013 tarihli olup, dava konusu ürünlerin bu tarihten önce, başka bir deyişle bu yönetmelik yayınlanmadan önce üretildiğini ve 2013 tarihli bir yönetmeliğe göre değerlendirilme yapılmasının doğru olmadığını, bu durumun dahi tek başına teknik değerlendirmenin eksik ve hatalı yapıldığını gösterdiğini, söz konusu ürünün portakal meyvesinden işlenerek üretilmiş bir portakal suyu konsatresi olmayıp, portakal suyu konsantresi kullanılarak, davacı firma talep, istek ve beklentileri ile reçetesi belirlenerek üretilmiş, başka bir deyişle içerisinde portakal suyu konsantresi, şeker, beta karoten, aroma, koruyucu maddeler ve diğer bileşenleri içeren bir ürün olduğunu, Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde sülfit bileşenlerinin bulunmasına ancak ve sadece bileşiminde bulunan narenciye suyu konsantrelerinden (burada portakal suyu konsantresi) kalıntı olarak taşınması durumda izin verildiğini, diğer bir ifade ile bilirkişi raporunda belirtildiği gibi reçeteye dışarıdan ilave edilebilen değil, kalıntı bulunması dumunda 20mg/litre düzeyinde kalıntıya izin verildiğini, mevzuatta sadece kalıntı miktarı belirtildiğini ve dışarıdan sülfit katılabileceğinin söylenmediğini, bu nedenle "sülfit katılmış olsa idi bu sorun yaşanmayacaktı" ifadesi ve tespitinin açıkça ilgili mevzuatına aykırı olduğunu, bilirkişi raporlarında ifade edilen pektin metil esteraz enziminin jelleşmeye neden olabilmesi için ortamda yüksek miktarda kalsiyum iyonunun da bulunması gerektiğini, ancak dava konusu ürüne herhangi bir şekilde kalsiyum ilavesi olmadığı gibi herhangi bir hammaddeden taşınan kalsiyum da bulunmadığını, pektin metil esteraz enzimi inaktive olmadı ise ve ortamda da kalsiyum iyonu yok ise, pektin molekülünün ester bağlarını parçalayarak ürünün kıvamını düşürücü etki yaratacağını ancak jelleşmeye sebep olmayacağını, dava konusu ürün, konu jelleşme olarak incelendiğinde sanki portakal meyvesinden üretilmiş portakal suyu konsantresiymiş gibi değerlendirilmeye çalışıldığını, bu nedenle sanki portakal meyvesinden üretilmiş portakal suyu konsantresi imiş gibi, "jelleşme testi", "metil-esteraz aktivitesi testi", "bulanıklık testi" gibi testlerle pastörizasyon etkinliği kontrol edilmeli denildiğini, bu testlerin portakal meyvesinden portakal suyu konsantresi üretiminde enzim inaktivasyonunun kontrolü için kullanıldığını ve söz konusu ürün portakal meyvesinden üretilmiş portakal suyu konsantresi olmadığı için dava konusu üründe yapılması gerekli olan testmiş gibi gösterilemeyeceğini, dava konusu ürünün, bu bahsedilen testlerle kontrol edilmiş ve herhangi bir jelleşme olmadığı görülmüş olan portakal suyu konsantresinin bir girdi olarak kullanıldığı reçeteli bir ürün olduğunu, bilirkişi raporlarında Beta karoten varlığı ile ilgili verilmiş olan kayısı örneğinin konu ile bağdaştırılmasının doğru olmadığını, zira sırf ürün içeriğinde beta karoten var diye ürünün karetonoid parçalanmasından karardığını söylemenin doğru olamayacağını, kayısılarda oluşan kararmanın yine maillard reaksiyonu sonucu oluşan enzimatik olmayan kararma olduğunu ve kuru kayısı üretiminde sülfit kullanımı izinli olduğu için sülfit kulanılarak kararmanın önlendiğini, ancak daha önce de ifade ettikleri gibi dava konusu üründe sülfit kullanımına izin verilmediğini sadece bileşiminde bulunan hammaddeden taşınmış olması durumunda kalıntısına belirli oranda (20mg/litre) izin verildiğini, mevzuat bu konuda açık olmasına ve bu durumu bilirkişi kök raporuna itirazlarında belirtmelerine rağmen ek raporda ısrarla ilgili mevzuatın hatalı yorumlanmasına devam edilmesi ve kanunen portakal suyu konsantresine dışarıdan sülfit katılması yasak olmasına rağmen konulmadığı gerekçesi ile üretimden kaynaklı ayıp olduğu ve zarardan müvekkilinin sorumlu olduğu sonucuna varılmasının hatalı olduğunu, davacı vekilinin 27/03/2018 tarihli dilekçesinde de ifade edildiği üzere müvekkili şirket tarafından aynı formül ile üretilen ürünlerden 1 tır teslimat yapıldığını ve bu ürünlerde herhangi bir sorun çıkmamasına rağmen, sonradan sipariş verilen ve aynı formül ile üretilen ürünlerde sorun çıktığının iddia edildiğini, aynı formül kullanılmış olmasına rağmen ilk parti üründe sorun çıkmazken daha sonraki sevkiyatta sorun çıkmasının ayıbın üretimden kaynaklanmadığının, nakliye ve depolama koşullarından kaynaklandığının somut kanıtı olduğunu, öte yandan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü Sağlık Sertifikasında "İhracatçı firma tarafından ihraç edilmek istenen ürünü üreten/ithal eden firma, asgari teknik ve hijyenik gerekliliklere ve mevzuata uygunluk açısından Bakanlığımız kontrol görevlileri tarafından düzenli olarak denetlenmekte, üretilen ürünlerden gerektiğinde numune alınarak Bakanlığımızca yetkilendirilen laboratuvarlarda analiz edilmektedir." denilerek; ürünlerin sürekli kontrol edildiğinin beyan edildiğini, dolayısıyla ürünlerde oluştuğu iddia edilen sorunların üretimden kaynaklanmasının mümkün olmadığını, davacı şirket ortağı ... tarafından ... Pazarlamaya gönderilen ihtarnamede " Ancak ... Firması bizzat benim verdiğim sipariş ve spesifikasyonlara uygun olarak üretim yapmıştır. Portakal şurubunda ayrışma ve renk koyulaşmasının; nakliye depolama ve saklama koşullarından meydana gelmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Bu hususta ... firmasına yüklenebilecek hiçbir kusur ve sorumluluk bulunmamaktadır." denildiğini ve müvekkili şirketin kusurunun bulunmadığı, ürünlerin davacı tarafça belirlenen spesifikasyona uygun üretildiğinin davacı tarafın kabulünde olduğunu, ancak bu hususun gerek bilirkişi raporunda gerekse mahkeme kararında dikkate alınmadığını, kesinlikle ayıp iddiasını kabul etmemekle birlikte, ayıp halinde eser sahibinin seçimlik hakları bulunduğunu, nitekim davacının, gönderdiği ihtarnameden de anlaşılacağı üzere "uğradığı zararının tazminini" talep ederek seçimlik hakkını bu yönde kullandığını, nitekim bu tercihinin sonucunda İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/337 E. Sayılı dosyasında dava açtığını ve bu davada davacı tarafça davadışı ...'e bir ödeme yapılmamış olduğundan ve zararı da oluşmadığından ve yine dava ispatlanamadığından davanın reddine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, davacının bu davadan sonra da ...'e herhangi bir ödeme yapmadığını, bilindiği üzere, seçimlik hakkın "YENİLİK DOĞURUCU" bir hak olup haklardan birinin tercih edilmesiyle diğer hakların kullanılmasının artık mümkün olmadığını, başka bir ifadeyle yenilik doğurucu hakkın "tüketilen hak" niteliğinde olduğunu, gerekçeli kararda davacının talebinin ödenen bedelin iadesi, dolayısıyla sözleşmeden dönme olduğu tespit edilmiş ise de bu hakkın kullanımının mümkün olup olmadığı, daha önce seçimlik hakkını farklı kullandığı, yeni seçimlik hakkını zamanaşımı süresi içinde kullanıp kullanmadığı değerlendirilmeksizin karar verildiğini, son alınan bilirkişi raporunun mali incelemeler kısmının A bölümünde; ... Ltd. Şti. Tarafından ... Ticaret Ltd. Şti.'ne söz konusu portakal suyu ve kokteyl şuruplarıyla alakalı olarak 6 Ekim 2012 tarihinde kesilen ... nolu iade faturasına göre 22.929 (6'lı koli=22929*6=137.574) adet portakal ve kokteyl şurubu iadesi gerçekleştiğinin belirtildiğini, bilirkişi raporundaki faturada "22.929 adet" yazmakta olduğu belirtildikten sonra bu ifadenin "koli" yi anlattığına ilişkin herhangi bir tespit bulunmaksızın belirtilen adetin 6 ile çarpılması ile iade edildiği iddia edilen adetin tespit edilmesinin de anlaşılmamakla birlikte bir an için kabul edildiğinde iade edilmeyen ürünlere ilişkin bedelin, satış bedelinden düşülmesi gerektiğini, bilirkişi rapora göre; 2012 yılında ... Dış Ticaret Ltd. Şti.'ne 158.760 adet portakal şurubu satışının gerçekleştiği, ancak bunlardan 137.574 adetinin iade edildiği, 21.186 adet ürünün iadesinin yapılmadığını, yapılan hesaplamalara göre iadesi yapılmayan ürünlerin tutarının 76.481,46 TL'ye tekabül ettiğinin belirtildiğini, hesaplamanın nasıl yapıldığı, birim fiyatın ne olduğunun anlaşılamadığına ilişkin itirazları saklı olmak üzere; bilirkişi tarafından yapılan işbu tespitle ... Ticaret Ltd. Şti.'nin kendisine iade edilmeyen ürünlerin bedelini de sanki bunları iade almış gibi müvekkil şirketten haksız ve hukuka aykırı olarak talep ettiğini gösterdiğini, nitekim 76.481,46 TL'nin müvekiline ödendiği belirtilen 571.553,84 TLden düşülmesi gerekli iken buna uygun işlem yapılmadığını belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Dava, eser sözleşmesinden ayıp nedeniyle dönülmesinden kaynaklı ödenen bedelin iadesi talebine ilişkindir. Davacı iş sahibi davalı yüklenicidir.Davacı, müvekkili şirketin, 2011 yılında, Irak ve komşu Arap ülkelerine ihraç edilmek üzere "..." markalı portakal şuruplarını davalı şirkete ürettirdiğini ve müvekkiline teslim edilen bu ürünlerin, Irak'ta mukim dava dışı ... şirketine ihraç edildiğini, ancak ihraç edilen ilk parti bu ürünlerde kısa sürede ayrışıp koyulaşma probleminin meydana geldiğini, sevk edilen ve Irak içerisinde dağıtımı yapılan malların büyük bir bölümünün ... şirketine iade edildiğini, bu durumun davalı şirkete müvekkil tarafından bildirildiğini, ancak bir çözüm üretilmediğini, davalı şirketin, bu tür sorunların artık yaşanmayacağı hususunda güvence vermesi üzerine 2012 yılında bu defa "..." markası altında davalı tarafından üretildiğini ve müvekkil aracılığıyla Irak'taki ... şirketine ihraç edildiğini ve Irak genelinde pazara sunulduğunu, ancak bu ürünlerde de ayrışma ve renk koyulaşmasının meydana geldiğini, pekmez rengine dönüştüğünü, bu nedenle Irak pazarından çok sayıda ürün iade edildiğini, belirterek sözleşmeden dönerek ödediği bedelin iadesine talep etmiş, mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı taraf vekilleri istinafa başvurmuştur. Davacı vekili her ne kadar, ürünlerin ihraç edildiği dava dışı firma tarafından ürünlerin iadesi nedeniyle müvekkiline düzenlenen fatura bedeli olan 373.038,00 USD'nin ödenmesini talep ettiklerini, dava tarihinde fatura bedelinin TL'ye çevrilmesi ile dava değerini belirlediklerini, bu bedelin tamamının ödenmesi gerektiğini belirtmiş ise de davacı dava dilekçesinde açıkça ayıp nedeniyle sözleşmeden dönme ve yüklenici davalıya ödediği bedelin iadesini talep ettiğinden ve dosyada bulunan faturalardan davacının davaya konu ürünler nedeniyle davalıya ödediği bedel tespit edilip buna mahkemece karar verildiğinden davacının istinaf sebebi yerinde değildir.e gelince, öncelikle davalı zaman aşımı itirazında bulunmuş olup, TBK'nın 478 maddesinde yüklenicinin ayıplı eser meydana getirmesi nedeniyle açılacak davaların teslim tarihinden itibaren taşınırlarda 2 yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrayacağı, yüklenicinin ağır kusuru var ise ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın 20 yılın geçmesiyle zaman aşımına uğrayacağı düzenlenmiş olup, davalı yüklenicinin ayıplı eser meydana getirdiği sabit olup, söz konusu ayıbın tüm eserde olması, davaya konu ürün gıda maddesi olup bilirkişi raporuna göre ayıbın imalattan kaynaklanması, yüklenicinin söz konusu ürünün bozulmaması için gereken hususları açıkça ihmal etmesi, fen ve sanat kurallarına göre üretmesi gereken ürünün belirlenen şekilde üretilmesi halinde gıdada bozulma olacağı konusunda her hangi bir uyarıda bulunduğunu ispatlayamaması, ürünün gıda maddesi olmasına rağmen ürün etiketinde gerekli uyarı ve saklama koşullarına ilişkin belgiye yer verilmemesi, üründe meydana gelebilecek bozulmaya karşı basit önlemlerin alınmamış olması karşısında yüklenicini ağır kusurlu olduğu kabul edildiğinden dava tarihi itibarıyla zaman aşımı süresi dolmamıştır. Ancak zaman aşımı konusunda mahkeme gerekçesi yerinde değildir.Bilirkişi raporlarında ayrıntılı olarak belirtildiği üzere söz konusu ayıp üretimden kaynaklı olup, davalının soyut ispatlanamayan ayıbın üretimden kaynaklı olmadığına, saklama ve depolama koşulları nedeniyle bozulmuş olma ihtimali bulunduğuna ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir,Her ne kadar hükme esas bilirkişi raporunun alındığı tarih itibarıyla eserin son kullanma tarihi geçmiş ve davaya konu ürünlerde teknik inceleme analiz yapılmamış ise de, bilirkişiler raporlarında davaya konu ürünlerin henüz son kullanma tarihi geçmeden önce yaptırılan tespitte alınan bilirkişi raporundaki gözlem ve inceleme sonuçları ile ürünün üzerinde bulunan içerik bilgilerine göre üründe görülen ve tespit edilen ayıpların neden kaynaklandığı, bu ayıpların sebebi ve sonuçları, tespit edilen sonuçların üründe gözlemlenen durum ile örtüştüğü ayrıntılı olarak açıklanarak rapor düzenlendiğinden ve bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere üründe meydana gelen bozulma üretim kaynaklı olup, davalı bunun aksini ispatlayamadığından davalı vekilinin ürünler üzerinde gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan ve ürünler görülmeden rapor düzenlendiğine ilişkin istinaf sebebi yerinde değildir,Davacı iş sahibi ayıp nedeniyle TBK'nın 475. Maddesinde öngörülen seçimlik haklardan birini kullanma hakkına sahiptir. Davacı da bu seçimlik haklardan sözleşmeden dönme hakkını kullanmıştır. Davacı iş sahibi dava dilekçesi ile sözleşmeden dönmüş olup işin sebebsiz zenginleşme hükümlerine göre tasfiyesi gerekir. Bu durumda sözleşmeden dönüldüğünden tarafların sözleşme nedeniyle verdiklerini geri alma hakları bulunmaktadır. Davacı da sözleşmeden dönerek ödediği bedelin iadesini talep etmiştir. Davacının ödediği bedeli talep etmesi TBK'nın 475 maddesine uygundur. Yine dosyada yapılan tespitlere göre ürünlerin tamamı ayıplı olup, dava tarihi itibarıyla kullanılamayacak halde oldukları, gıda maddesi olması nedeniyle tüketilmesi veya ekonomik olarak farklı şekilde değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Yine söz konusu ürünlerin dava sırasında son kullanma tarihleri de geçmiş bulunmaktadır. Buna göre davaya konu eser ekonomik bir değer ifade etmediğinden ve imha edilmesi zorunlu olduğundan iade koşulları bulunmamaktadır, ayrıca davalı her ne kadar ürünlerin bir kısmının davacı tarafça iade edilmeyerek değerlendirildiğini belirtmiş ise de bu savunmasını ilk defa istinaf aşamasında ileri sürmüş olup bu nedenle davada talep olmadığından ürünlerin iadesi yönünde hüküm kurulmamasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Davalının bu yöne ilişkin istinaf sebepleri de yerinde değildir.Davacı şirketin hakim ortağı tarafından davacı şirkete gönderilen ihtarnamede, davalının kendisi tarafından belirlenen şartlarla üretim yaptığından bahisle davaya ve takibe onayı olmadığını belirtmiş ise de adı geçen ihtarname sahibi ortak, davacı şirketin yetkili temsilcisi olmadığı gibi şirketin de buna onay verdiğine ilişkin belge ve bilgi olmadığından anılan ihtarnamede geçen beyan hukuki sonuç doğurmayacağından değerlendirilmemesi yerinde olmuştur.Açıklanan nedenlerle davalı vekilnin istinaf başvurusunun mahkemenin zaman aşımı gerekçesi yerinde olmadığından gerekçeye yönelik olarak HMK 353/1-b2 maddesiyle kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve mahkemenin zaman aşımına yönelik gerekçesinin yukarıda açıklanan gerekçe ile düzeltilerek davanın kısmen kabulü yönünde yeniden karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;A)1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b1 maddesi ile REDDİNE,2-Davalı vekilinin istinaf talebinin KISMEN KABULÜNE, 3-İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 10/02/2021 tarih ve 2014/1338 Esas, 2021/186 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,4- Davanın KISMEN KABULÜ ile ; 571.553,84 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, aşan istemin reddine,
B) İLK DERECE YARGILAMASI YÖNÜNDEN 1-Davanın kabul edilen 571.553,84-TL'lik bölümü üzerinden belirlenen 39.042,84-TL nisbi karar harcının 10.554,15-TL'lık bölümü dava açılırken peşin olarak alınmış olduğundan, geriye kalan 28.488,69-TL karar harcının davalı taraftan tahsili ile hazineye İRAD KAYDINA, 2-Davanın kabul edilen 571.553,84-TL üzerinden davacı yararına belirlenen 45.627,69-TL nisbi avukatlık ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa VERİLMESİNE, 3-Davanın reddedilen 45.874,71-TL üzerinden davalı yararına belirlenen 9.200,00-TL nisbi avukatlık ücretinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa VERİLMESİNE, 4-Davacı tarafça yatırılan 25,20-TL başvurma harcı, 10.544,15-TL peşin karar harcının davalıya YÜKLETİLMESİNE,5-Davacı tarafça yatırılan 3,80-TL vekaletname harcı ile yapılan 440,00-TL tebligatlar gideri ile 2.400,00-TL bilirkişi inceleme gideri, 1.900,00-TL ek bilirkişi inceleme gideri, 2.400,00-TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 7.143,80-TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre 6.611,95 TL'sinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, 531,85-TL'sinin davacı ÜZERİNDE BIRAKILMASINA, 6-Davalı tarafça yatırılan 3,80-TL vekaletname harcı ve yapılan 7,00-TL tebligat gideri, 3.500,00-TL bilirkişi inceleme gideri, 2.500,00-TL ek bilirkişi inceleme gideri olmak üzere toplam 6.010,80-TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre 447,50-TL'sinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa verilmesine, 5.563,30-TL'sinin davalı ÜZERİNDE BIRAKILMASINA, 7-Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider ve delil avanslarının karar kesinleştiğinde taraflara İADESİNE,
C) İSTİNAF İNCELEMESİ YÖNÜNDEN 1-Davalı tarafından yatırılan 10.554,15-TL istinaf karar harcının hüküm kesinleştiğinde ve istek halinde kendisine İADESİNE, 2-Davalı tarafından yapılan 162,10-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı, 37,90- TL posta gideri olmak üzere toplam 200,00-TL istinaf yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa VERİLMESİNE, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA, 4-Alınması gereken 179,90-TL maktu karar ve ilam harcından davacı tarafça peşin olarak yatırılan 59,30-TL harcın mahsubu ile bakiye 120,6‬0-TL harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, 5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekâlet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı HMK'nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay'da temyiz yolu açık olmak üzere 21/03/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Full & Egal Universal Law Academy